Canan Kaftancıoğlu: “Seval Türkeş’in Kılıçdaroğlu’na desteği kıymetliydi”

Canan Kaftancıoğlu: “Seval Türkeş’in Kılıçdaroğlu’na desteği kıymetliydi”
Canan Kaftancıoğlu, Arka Plan'a konuştu



*”İktidar, vatandaşın bu salgını rahat atlatması yerine kendi varlığıyla ilgilendiği için salgın süreçleri sağlıklı biçimde yürütülmedi.”

“(Covid19 ölümleri) Gerçek rakam, belediye başkanlarımızın ‘bulaşıcı hastalıktan ölüm’ olarak açıkladığının da üzerinde. “

“Bilim Kurulu’nu film kuruluna çevirdiler. Cumhurbaşkanı, Allah aşkınıza hekim mi? Salgın mı yönetmiş? Tek başına kimse yönetemez. “

“AKP’ye oy veren vatandaş, “İmamoğlu çalışıyor, engelliyorlar” diyor.”

(Türkeş ziyareti) Acılar üzerinden ortaklaşılacak her türlü siyaseti yaparım. Bu haliyle kişisel bir rahatsızlık duymuyorum. Mafya bozuntusu tehdit ettiğinde Seval Hanım çıkıp Genel Başkanımıza desteğini açıkladı. Bu çok kıymetli bir şeydir.

  

CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu, hükümetin pandemiyle mücadele yöntemlerinden, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin çalışmalarının engellenmesine, CHP heyetinin Seval Türkeş ziyaretinden, taciz, cinsel istismar şikayetleri ve hakkındaki davalara önemli açıklamalarda bulundu.

Arka Plan’ın ilk bölümünde Kaftancıoğlu’nun salgın süreci, İBB çalışmaları, sokaktaki vatandaşların görüşleri ve CHP’nin Seval Türkeş ziyareti, yarın yayınlanacak ikinci bölümünde ise erken seçime ne kadar hazırlıklı olunduğunu, parti teşkilatlarındaki cinsel taciz şikayetlerini ve Kaftancıoğlu hakkında açılan davaları konuştuk. Kaftancıoğlu söyleşimizden önemli satırbaşları şöyle:

“Salgın süreci kasıtlı olarak sağlıklı yürütülmedi”

“Salgınların üstesinden gelmek, sağlıklı bir biçimde yönetebilmek için kararlı siyasi irade, güçlü kamu idaresi, yerel yönetimler ve vatandaşın işbirliği gerekir. İktidar, vatandaşın bu salgını rahat atlatması yerine kendi varlığıyla ilgilendiği için salgın süreçleri sağlıklı biçimde yürütülmedi. Yürütülemedi demiyorum, tercih ve kasıt olduğunu gördüğüm için.

“Belediyelerin vatandaşa destek olma girişimleri engellendi”

Hekim olarak şunu söyleyebilirim: Salgınla ilgili her verinin paylaşılması zorunlu değildir. Ama vatandaşa yalan söylememe gibi bir sorumluluğu var siyasetin. Sanki gerçekler kapatılırsa mevcut şey yokmuş sayılacak gibi. Ama salgın böyle bir şey değil. Yalan da söyleseniz hepimiz gerçekliğini yaşıyoruz. 

Ekonomik olarak zor durumda bu salgına yakalandık. Kaynaklar, işsizlik sigortası fonu gibi ve bütçe şeffaf kullanılsa vatandaşa bu süreçte destek olunabilirdi. Beş maskeyi dağıtamaz şekilde bu süreç yürütüldü. 

İktidar bu süreci şeffaf yönetemediği gibi, sadece İstanbul değil tüm belediyelerin vatandaşa destek olma girişimlerini yasadışı biçimde engelledi. Niye? Tek amaçları, ölen ölsün kalan sağlar bizimdir, diye vatandaşla temas kuran, yardım edenleri engellerim bakışıyla yaptı.

“Gerçek rakamlar başkanlarımızın açıkladığının da üzerinde”

İstanbul’da ikinci piki çok yoğun yaşıyoruz. Bir hafta önce Türkiye’de toplam ölüm 200’lerde açıklanırken sadece İstanbul’da 238 kişiyi COVID19’dan kaybettiğimizi biliyoruz. Hatta başka kronik rahatsızlığı olanların ölüm nedenine de COVId19’dan vefat olmasına rağmen, “kalp hastalığı, vs” yazıldığını da biliyoruz. Yani gerçek rakam, belediye başkanlarımızın ‘bulaşıcı hastalıktan ölüm’ olarak açıkladığının da üzerinde. 

Kent yoksulluğunun en yoğun olduğu yerlerde salgın öbekleşiyor. Salgından en çok etkilenenler, evine ekmek götürmek zorunda kalanlar. 

Toplu taşımayla ilgili bir merkezi karar yok. İmamoğlu’nun, toplu taşımada kişi sayısını değiştirme yetkisi yok. Araç sayısını artırmak için Büyükşehir Meclisi’ne teklif getiriyor, AKP meclis üyelerinin oylarıyla reddediliyor.

“Bilim Kurulu’nu film kuruluna çevirdiler”

Yaygın test ve filyasyon şart, yani odakları bulacaksınız. Filyasyon ekibinin tecrübesi yok, vaka takibi yapmaya çalışıyorlar. İstanbul’dan her yere yayıldı vakalar. Somut bir örnek: İstanbul’dan Anadolu’ya gidecek askerlerle ilgili hiçbir planlama yapılmadı. 

Emin olun salgın mücadelesi zor değil, tüm ekonomik zorluklara rağmen: Yapılması gereken, bilimsel olarak salgını ele almak. Meslek odalarından TTB’ye, CHP’ye, yapılan öneriler zamanında ele alınmadı. Bilim Kurulu’nu film kuruluna çevirdiler. Cumhurbaşkanı, Allah aşkınıza hekim mi? Salgın mı yönetmiş? Tek başına kimse yönetemez. 

İstanbul’da salgın toplantısına İBB Başkanı davet edilmedikten sonra çok tepki oldu. İki gün sonra toplantıya ilçe belediye başkanları çağrıldı, sırf tepki var diye. Ama onları dinlemek yerine “biz bu süreci yönetiyoruz, siz bu kadar araç verin” deniyor.

“İstanbul’a iki üç hafta kapanma lazım”

Umumi Hıfzısıhha Kanunu’na göre salgın gibi durumlarda bölgendeki her yerel kurumla temasa geçer, acil uygulanması gerekenleri uygularsın. Bu toplantılarda yereli değerlendirmek yerine merkezi iktidarın kararlarını imzalamaktan başka bir şey yapılmadı. Her şehrin gerçekliği farklıdır, Ankara ve Mardin’de salgını aynı şekilde ele alamazsınız. 

İstanbul’daki kısıtlamalar vakaları düşürdü. Fakat çözüm değil. Ben ve İBB Bilim Kurulu, aylar öncesinden İstanbul’da en az 2 – 3 hafta kapanma lazım, dedik. Göreceksiniz bunu yapmak zorunda kalacaklar.

“Vatandaşın sorunu ekonomi, eğitim ve adalet”

Kaftancıoğlu, pandemi koşullarında sokakta, farklı kesimlerle bir araya geliyor. En çok duyduğu şikayet, talep ne diye sorunca şöyle cevapladı:

Geçen gün Bahçelievler’de bir amele pazarını ziyaret etmiştim. Belki de saatlerce anlatamadığımız şeyi bir amca, bir cümleyle çok güzel ifade etti: Eskiden de sıkıntılar vardı kızım ama bu ülkenin ağzının tadını kaçırdılar… Ne kadar çarpıcı bir cümle!” 

Bu aralar sahada AKP ve MHP’li siyasetçi görmüyorum. Onların canları çok kıymetli çünkü…  Vatandaşın en çok dile getirdiği şeyler: Ekonomi tüm sorunlardan daha baskın, sağlıktan bile. Daha sonra, eğitim geliyor. Üçüncüsü, vatandaş adalet talebinde bulunuyor. Ekmek ve su kadar ihtiyaç olduğunu hissediyor. Özellikle esnaf, önünü göremiyor. Tekel işletmecisi hafta sonu kapalıyım ama süpermarkette neden satılıyor, diyor. 

Bugünden ekonomik ve eğitim, adalet sorununun nasıl çözüleceğini ve nasıl yöneteceğimizi anlattığımızda hangi siyasi görüşten olursa olsun, inanılmaz bir siyasi teveccüh var CHP’ye karşı. Ben, yapılacak ilk yerel seçimde İstanbul’da bunun nasıl anlaşıldığının sandıktan çıkacağına eminim.

 

“Vatandaş, “İmamoğlu çalışıyor, engelliyorlar” diyor”

(İBB’nin çalışmalarına yönelik eleştiriler, engellemeler) Aslında böyle yapmaları bizim işimizi kolaylaştırıyor. Eskiden yaptığımız hata şuydu: AKP şunu, bunu yaptı… Hiç mi iyi yaptığı şey yok? Şimdi oyun değişti. İmamoğlu hakkında da böyle, ücretsiz süt dağıtmak usulsüz bulundu. Şimdi vatandaş soruyor: Bu adam hiç mi doğru yapmadı? 

Sahada şunu görüyorum: Vatandaş, İmamoğlu’nun yönetim anlayışının şeffaf olduğunu biliyor. İkincisi, kendi yandaşına değil olmayandan kaynağı yaratarak kendisine hizmet etmeye çalıştığını biliyor. Metro inşaatları için nereden kaynak yaratıldığını biliyor. Cumhuriyet tarihinin en büyük sosyal yardımları yapıldı. AKP meclis grubunun engellemesine rağmen. 1 milyon insan biliyor. AKP’ye oy veren vatandaş, “İmamoğlu çalışıyor, engelliyorlar” diyor.

“Seval Hanım’ın Genel Başkanımıza desteği kıymetliydi”

(CHP heyetinin Maraş Katliamı’nın yıldönümünde Seval Türkeş’i ziyareti) Gitmemeyi düşünme durumu söz konusu değil. Önce kişisel bir açıklama yapayım: Benim kayınpederim Ümit Kaftancıoğlu öldürülmeden 2 gün önce Alpaslan Türkeş, “Aramızda Ümit Kaftancıoğlu gibi vatan hainleri var” demişti. Şunu söyleyeyim: Ben siyaseti, acıları yarıştırarak değil, acıları ortaklaştırıp barıştırarak, bir daha kimse bunları yaşamasın diye yapıyorum. Dolayısıyla acılar üzerinden ortaklaşılacak her türlü siyaseti yaparım. Bu haliyle kişisel bir rahatsızlık duymuyorum. Ama Alevi vatandaşlarımızın, aslında hepimiz için, Maraş katliamında yaşananların, o travmanın tekrar yaşanmaması gerektiğini, bir sağaltma ihtiyacının olduğunu biliyorum. Öyle bir güne denk gelmesindeki Alevi vatandaşların hassasiyetlerini anlıyorum. Genel Başkanımızın da ifade ettiği gibi nefreti körükleyen değil, toplumsal olarak barışacak, uzlaşacak bir siyasi iklim yaratmamız gerektiğini düşünüyorum. Daha önemlisi, mafya bozuntusu tehdit ettiğinde Seval Hanım çıkıp Genel Başkanımıza desteğini açıkladı. Bu çok kıymetli bir şeydir. Ziyarette, bu ülkede hukukun, adaletin geldiği nokta ve ülkenin adalete ihtiyacı konuşuldu.

Söyleşi