Emrah Lafçı: Uygulanan ekonomi politikası siyasi bir intihardır
Dünyanın önde gelen merkez bankaları enflasyonu frenlemek için art arda faiz artırımına gidiyor. Son olarak Avrupa Merkez Bankası 50 baz puanlık artış yaptı. Küresel ekonomide neler oluyor? Faiz artışlarına karşın enflasyon neden durmuyor? Türkiye’nin geleceği ne olacak? Merkez Bankası neden müdahale etmiyor? Bu soruları ve daha fazlasını ekonomist Emrah Lafçı ile konuştuk.
Avrupa Merkez Bankası (AMB) geçtiğimiz hafta 50 baz puanlık bir faiz artışı yaptı. Bu 2011’den bu yana alınan ilk faiz artış kararı olmakla beraber banka geç kalmakla da eleştirildi. Bu kararın nedeni nedir? Banka gerçekten geç mi kaldı?
AMB önemli bir toplantı yaptı. Faiz kararının ardından AMB Başkanı Christine Lagarde’ın açıklaması önemliydi. 2011’den beri ilk defa AMB faiz artırdı. Uzun süredir Avrupa negatif faiz politikası içindeydi, yani faizler eksiydi. Aslında bu iktisat mantığı gereği olmaması gereken bir durum. Yani paranızı bankaya yatırıyorsunuz, getiri elde etmeniz gerekirken üstüne para ödüyorsunuz. Kasa gibi kullanma, kasada dursun demek gibi.
“ABD VE AVRUPA İÇİN YÜZDE 9 ENFLASYON ALIŞIK OLUNMADIK BİR DURUM”
Neden böyle bir politika izleniyordu ve neden bundan vazgeçildi?
Şundan, inanılmaz düşük bir enflasyon/deflasyon vardı. Ancak bu önceki dünyamızın problemleriydi. Şimdi başka bir dünyaya geldik. Pandemi ve ardından Rusya-Ukrayna savaşıyla dünya enflasyon gerçeğiyle karşılaştı. Hal böyle olunca İngiltere ile ABD ve Avrupa’da yüzde 8-9.5 arasında bir enflasyon var. Üstelik bazı Avrupa ülkelerinde bu oran daha fazla. Bahsettiğimiz bölgeler için yüzde 9 enflasyon alışık olunmayan bir durum. Bu noktada merkez bankaları enflasyonla savaşmak için faiz artırımına gitmeye başladı. Faiz artırımlarını hem ABD hem İngiltere’den görmüştük, daha hızlı gidiyorlar. AMB biraz geride kaldı, bu toplantıyla eksi 50’den 50 baz puanlık artışla sıfır faize geldiler.
AMB’nin 25 baz puanlık artış yapması bekleniyordu, neden son anda 50 baz puanlık artış yapıldı?
Doğru, AMB 25 baz puan artıracaktık, ancak 50 yaptı, temel neden diğer ülkelerin para birimleri, özellikle diğer önemli bir rezerv birimi olan dolar, karşısında euronun değer kaybı. Bu Avrupa için iyi bir sinyal olmadı. Aslında bundan 3-4 yıl önce kur savaşları vardı, her ülke kendi para birimini değersiz kılmak için uğraşıyordu. Bizim ülkemizde bahsedilen rekabetçi kur mantığı yani. Paramız daha az değerli olsun ki ihracatça önde olalım, malımız daha çok satılısın yaklaşımı neyse bizim için diğer ülkelerde aynısını yapıyordu, para birimlerini değersiz tutuyorlardı. Ama bu denklem artık işlemiyor.
“AVRUPA ENFLASYON İTHALATINI ÖNLEMEK İÇİN FAİZ ARTIŞINA GİTTİ”
Şu an euro dolar karşısında değer yitirdiğinde bu sorun oluyor. Avrupa bu noktada dedi ki “Paramız değer kaybediyor, ihracat tamam da ithal ettiğimiz mallar var, onların parası değer kazanıp bizimki değer kaybettikçe bu enflasyon ithalatı oluyor.” Bizde nasıl lira değer kaybettikçe benzinin fiyatı artıyorsa, orada ithalat karşısında euronun değer kaybı enflasyonu körüklüyor. Pandemi öncesi böyle bir sorun olmadığı için paranız değer kaybetse de darbe yemiyordunuz. Şimdi dünya başka bir yerde.
Ancak özellikle Avrupa için faiz artışı da sorunlara neden oluyor sanıyorum?
Doğru, şöyle faiz artırmak yan etkileri olan bir adım. Bazı ülkeler çok borçlu ve konuya dönük Avrupa’da ayrışma var. Bazı ülkeler daha borçlu, bazı ülkelerin durumu daha kötü, bazılarının borçlanma faizi yüksek. Tam da bu konuda sık sık İtalya ve Almanya’nın karşılaştırıldığını görüyoruz.
“AMB KIRILGAN EKONOMİLERİ VE AYRIŞMAYI ÖZETTİĞİ İÇİN HIZLA HAREKET EDEMİYOR”
Yani banka bu yüzden mi diğer bankalara göre yavaş davrandı?
Diğer ülkelerden farklı olarak AMB 19 ülke için karar alıyor. Dolasıyla faizleri hızla artırma daha kırılgan ülkeleri kötü etkileyecekti, onun için Avrupa o hızda artıramıyor, 2008-2011 euro krizi bu anlamda akla gelen örneklerden. Yani belli yumuşak karınlar var, güney ülkeleri özellikle. Onları da o hassasiyetini gözetiyor, işi çok zor. Bir de son toplantıda Anti-Fragmentation Tool (Ayrışmayı Önleyici Araç) isimli bir araç da çıkardılar. Aktarımı koruyucu, doğru şekilde yapmak, para politikasını uygularken ülkelere aynı şekilde o aktarım mekanizması çalışsın diye bir araç ortaya çıktı, daha çok İtalya için çıktı diyebiliriz. İtalyan tahvilleri ya da zor durumda olan faizi artan ülkelerin tahvillerden sınırsız alma yetkisi AMB’ye veren bir ürün.
“SON DÖNEMDE YAŞANAN ENFLASYON MERKEZ BANKLARININ ÇABALARIYLA DİZGİNLENECEK TÜRDEN DEĞİL”
Diğer ülkelerin merkez bankaları atik davrandığı halde AMB’nin faiz artışı için temmuzu beklemesi eleştirilere konu oldu. Banka geç kaldı denildi. Sanırım sizin bu aktardığınız 19 ülkenin farklı koşulları bunda etkili oldu?
Kesinlikle öyle. Bir de şu var: Şu anda negatif reel faiz var, enflasyon nominal faizin çok üstünde böyle olmamalı. Fakat özellikle son dönemde yaşanan enflasyon merkez bankalarının çabalarıyla dizginlenebilecek bir enflasyon değil.
Neden, nasıl bir farklılığı var?
Şöyle açıklayayım merkez bankalarının faiz kararları daha çok talebi dizginlemek içindir. Mantığı şu: Kredi erişimi zorlaşsın, vatandaş daha az talepte bulunsun hem tüketim düşsün hem de tüketim yerine tasarrufa yönelsin. Fakat şu anda dünyada enflasyonun farklı gerekçeleri var. Birincisi enerji fiyatları. Avrupa’da çekirdek enflasyona bakarsak yüzde 4’ler civarında, oysa manşet enflasyon yüzde 8.5. Bu arada fark, enerji ve gıdadan kaynaklanıyor. İkincisi pandemiyle ortaya çıkan ve devam eden tedarik zinciri sorunu var. Dolaysıyla merkez bankası olarak faizi istediğiniz kadar artırın saydığım sorunlara çözüm bulamıyorsunuz. Örneği Rusya gazı kestiğinde doğal gazın pahalı hale gelmesi Avrupa’nın üretim maliyetlerini artırıyor, maliyet artışı enflasyonu. İşte bu sorun, faiz artışıyla çözülemiyor.
“AVRUPA’DA FAİZ ARTIŞI ENFLASYONU DİZGİNLEMEYE YETER Mİ TARTIŞMASI/AYRIŞMASI VAR”
Avrupa bu anlamda fikir ayrılığı yaşıyor. Faiz artırımı enflasyonu dizginler mi tartışması var. Ama burada başka bir baskı unsuru var. Rakip ülkeler, para birimleri, faiz artışına gider ve sizin paranız değer kaybederken onlarınki kazanırsa, siz enflasyon ithal edersiniz. Bunu önlemek için onlarla uyumlu gitmeniz gerekiyor. Şu anda baktığımızda aslında uzun vadede enerji problemi çözülebilirse, gıda sorunu çözülebilirse dünyanın pandemi öncesi düşük enflasyonla hayata dönmesi beklenebilir.
Enflasyon düşüşü; verimlilik artışı, ucuz maliyetle daha çok mal üretimi, maliyet düşünce enflasyon düşer. İkincisi tedarikçi zincirlerinin çok iyi çalıştığı, küreselleşmenin çok arttığı, Çin’in dünyaya entegre olmasıyla dünyada vardı.
Çin dünyanın fabrikası olarak ucuz üretimle deflasyon ihraç ediyordu, düşük fiyatla mal sattığı için enflasyon aşağı iniyordu. Özellikle gelişmiş ülkeler yaşlanıyor, nüfusun yaşlanması artan tasarruf artan tüketim demek, tasarruf artışı düşük enflasyon demek. Aslında bu saydığım dinamiklerden geri dönülmedi. Bununla beraber eğer ki pandemi sonrasında tedarik sorunu üretimde kalıcı bir değişikle yol açarsa, Çin tek üretim yeri olarak seçilerek yumurtalar yanı sepete konuldu, üretim yerleri değişmesi gündeme geldiğinde veya gerçekleştiğinde maliyet artışları olacaktır yine.
“ENFLASYON ARTIŞINDA FAİZLERDEN BAĞIMSIZ DÜNYANIN KABUK DEĞİŞTİRMESİ İLGİLİ SEBEPLER ETKİLİ”
Bahsettiğiniz bu konu küreselleşme tartışmalarını alevlendirdi, hatta ABD’de bazı firmalar üretim için evlerine dönme hazırlığı yapıyor. Aslında bizi küreselleşmeden dönüş gibi bir süreç de bekliyor gibi...
Evet, bu eğilim kalıcı olursa enflasyon kalıcı olur, eğer olmazsa o noktayı izlersek aynı döneme dönebiliriz. Şu andaki enflasyonun faizlerden bağımsız, dünyanın kabuk değiştirmesiyle ilgili sebepleri var, onun için merkez bankaları bocalıyor. Enflasyonla mücadele onların sorumluluğunda ama kendilerinin kontrol edemediği değişkenler enflasyona neden oluyor.
“TÜRKİYE’NİN ENFLASYONU DÜNYADA İBRETLİK BİR HİKAYE OLARAK GÖSTERİLİYOR”
Sanki jeopolitik kaygılar ile ekonomi arasındaki denge kaymış gibi görünüyor… AMB ile yanı tarihte Türkiye’de de merkez bankası toplantısı vardı, ama pek takip edilmedi, neden böyle oldu?
Bahsettiğimiz koşullara karşın en azından Fed ya da AMB bir şeyler yapmaya çalışıyor, çabalıyorlar. Biz merkez banaksını öldürdük, üzerine mezar taşını diktik. Şu anda merkez bankasının olmadığı bir ülkede enflasyon nereye gider deneyi yapıyoruz. Bu bizim için kötü, ama dünya iktisat literatürü için fena olmayan bir şey. Geriye dönüp bakıldığında böyle bir şey olduğunda şöyle sonuçları olan bir ibretlik hikaye sunduk.
The Economist dergisinde benzer şekilde Türkiye’nin enflasyon hikayesinden alınması gereken dersler yazıları çıkıyor. Maalesef bu sayın cumhurbaşkanının faiz sebep enflasyon sonuç inancı var. Aslında bu görüş daha önce de uygulanmaya çalışıldı. Ancak bu denemelerde uçurumun kıyısına gelindiğinde kurumsal yapı ve yetkin bürokrasi buna engel olabiliyordu. Ancak 2018’de cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçilmesiyle beraber kurumsal kapasitedeki erozyon iyice arttı ve bu politikanın önünde bir engel kalmadı. Bu politikanın yanlış olduğu aşikar. Buna ilişkin herkes hemfikir hem Türkiye hem dünyada. Burada sorun sayın cumhurbaşkanın yanlış politikası/inancı iyi niyetli olsa da nasıl uygulanıyor? Bu soru kıymetli. Yani bir kişi iktidarı eline aldığında hakikaten kendi aklında iyi niyetli düşünce ve inançları olabilir. Bunlar yanlış ya da doğru olabilir, sonuçları yanlış olabilir. Kurumsal yapı bunun yanlış olduğunu söyleyecek gerektiğinde karar almayacak, karşı çıkacak. Duvara giderken “bu yanlış buraya gidiyoruz” diyebilecek bir yapı olmalı. Bu yapı kalmadı, merkez bankası kalmadı.
“FİYATLAMA DAVRANIŞLARI BOZULDU, BİR ŞEYE DEĞER BİÇME YETİMİZ KAYBOLDU”
Nitekim enflasyon üç haneli bir sayı olma yolunda hızla ilerliyor…
Evet, enflasyon üç hanelere doğru gidiyor. Bunun en temel sebebi, kurdaki aşırı değer kaybı. Eylül 2021’iden 20 Aralık 2021’a kadar kur şoku yaşadık. Bunun küresel bir sebebi, yok iç nedenlerle oldu. Sayın cumhurbaşkanı her televizyona çıktığında “Ben faize karşıyım. Bunun daha düşüreceğiz” dediğinde piyasa hep kuru yukarı çekti. Nitekim dolar kuru 8’den 17’e üç-dört ayda çıktı. Bunun hiçbir iktisadi arka planı, sebebi yok. Ortodoks olmayan politikası uygulamamız ve dünya ekonomi sisteminden çıkmaya dönük atılan adımlar bizi bu hale getirdi. Kur yükseldikçe vatandaş dolar alıyor. Türkiye’nin bu kadar öngörülemez olması sonucu yabancı yatırımcı çıktı, çıkarken lirayı dolara çevirdi. Yeni yatırımcı gelmeyince talep artınca kur yükselmeyi sürdürdü. Kur yükselirse ithalatın maliyeti artar.
Kur geçişkenliği intibak etti. Bu da hem üretici hem de tüketici olarak fiyatlama davranışlarını bozdu, bir şeye değer biçme yetimizi ortadan kaldırdı. Şimdi bir kahveyi 15 liraya, yarın 18’e, diğer gün 22’ye alıyorum. Ne ara zaman geldi unutuyorum, o haklı zam mı bilemiyor oluyorum. Üretici de tüketici de önünü göremez oldu. Türkiye ekonomisine enflasyonun verdiğinden daha büyük zarar veren bir şey olamazdı, onu da şimdi yaşıyoruz. Bu politik olarak intihar anlamına geliyor. Ama demek bir basiret bağlanması oluyor, iktidarların son dönemlerinde demek onu yaşıyoruz diyorum. Bir uzman bir plan olduğunu düşünmüyorum, bildiğimiz dümdüz bir hata bu.
Abone Ol
İyi gazetecilik posta kutunda!
Güncel haberler, haftalık ekonomi bülteni ve Pazar derginiz Plus’ı email olarak almak için abone olun.