Felaketler ve Komplolar

Felaketler ve Komplolar
5 soruda felaketler ve komplo teorileri: Komplo teorileri güvenilir bir kaynağa dayanır mı? Komplo teorilerine inanıp yayanlar aptal ya da ahmak mıdırlar? Komplo teorilerine inanıp yaygınlaştıranların bundan çıkarları nedir? Komplo teorileri ne işe yarar ve kim-kimlerin işine yarar? Komplo teorilerine inanmak neden sorunludur?

TEZCAN DURNA*

Dehşet ve felakete insanlar farklı şekillerde tepki verebiliyorlar. Bazıları gerçeklerle yüzleşip, eğer dehşetin yol açtığı yıkımdan kurtulduysa bundan ders çıkararak önlemler alıyor, bazıları dehşetin sebeplerini müphem faillere havale ederek yüzleşmeyi reddediyor.

Bu yüzleşememe halinin pek çok nedeni var, ancak günümüz risk toplumlarında çaresiz insanlar etrafında kendisini güvende hissettirecek kurumlar bulamadığı için yüzleşmeyi ötelemeyi seçiyor. 6 Şubat günü gerçekleşen iki depremin yol açtığı yıkımı birebir yaşayanlar henüz bu yüzleşmeyle karşı karşıya değil. Ancak depremin yol açtığı dehşeti gerek sosyal medyadan, gerek ana akım medyadan gerekse yakınlarının tanıklıkları yoluyla uzaktan deneyimleyenler, ya da klavyesinin başında kahraman olma gayretinde olanlar, çoktan yüzleşmeyi engelleyecek komploları itinayla arayıp bularak yaymaya başladı bile.

Depremlerin aslında kendiliğinden değil ABD eliyle gerçekleştiği komplo teorisi ortalığı bulandırmaya başladı bile. Deli saçması olsa ne yazar; günümüzde her yalanın bir alıcısı mutlaka bulunuyor. Malını övme pazarını öv demişler. Günümüz risk toplumlarında komplolar eylemekten, aklıselim konuşabilmekten, hesap sorabilmekten velhasıl siyasetten mahrum bırakılmış insanların bir nevi prozakı işlevi görüyor.

Acz içinde kıvranırken, etkili bir eylem içine girmek isteyip örgütsüzlük, korku, tedirginlik, kaygı gibi nedenlerle kımıldayamaz hale gelen yurttaşlar bir doz komplo ile rahatlayıveriyorlar. Bir nevi pasif nihilistin sihirli ilacı gibi yani. Hem eylemsizliğinin nedenini bulmuş oluyorsun hem de bazı “gizli sırlara” vakıf olmanın yarattığı özgüvenle ayrıcalık kazanıyorsun. Nereden baksan kazançlı.

Bu komplo teorilerinin ne işe yaradığını, kim ya da kimlere fayda sağladığını, ne gibi sonuçlar doğurduğunu klasik Sokratik Diyalog yöntemiyle anlamaya çalışalım. Sokratik diyalog soru-cevap şeklinde ilerleyen ve karşısındakine zır cahil muamelesi yapsa dahi bu muameleyi onun içindeki potansiyeli açığa çıkarmak için yaptığı için hoş görülebilecek bir yöntemdir. Ranciere Cahil Hoca adlı kitabında Sokratik Diyalogdan ziyade Diyojenik İroninin (Jacques Ranciere (2015), Cahil Hoca: Zihinsel Özgürleşme Üstüne Beş Ders, İstanbul: Metis, s. 63.) daha özgürleştirici bir potansiyelinin olduğuna dikkat çektiği için, komplo konusunu anlamaya çalışırken Sokratik Diyalog ile Diyojenik İroni arasında bir yolu tutturmaya çalışacağım. Başlayalım mı?

Soru: Komplo teorileri güvenilir bir kaynağa dayanır mı?

Cevap: Komplo teorileri genellikle anonim, yani ismi-cismi belli olmayan kaynaklardan neşet eder. Bunların yaygınlaşmasına vesile olan kişiler genellikle bunları duydukları anda kaynağını sorgulamaksızın, içinde bulunduğu belirsizliği açıklayan uygun bir teori olduğuna inandığı için çarçabuk ve şevkle yaygınlaştırılmasına aracılık eder. Komplo teorileri, inanmaya hazır kişilerin önüne kolayca düşer ve bu kolaylığı bunların her türlü bilinmezliği müphem varsayımlarla kolayca açıklayabilme gücünden kaynaklanır. Komplo teorilerinin gücü gerçek olmalarından değil, bilakis gerçeklerin yarattığı çaresizliğin yol açtığı hakikat yitimi ve hakikat reddinden kaynaklanır. Komplo teorilerini yaygınlaştıranlar bu nedenle geçerli bir kaynağa, rasyonel bir sorgulamaya, aklıselim bir akıl yürütmeye ihtiyaç duymazlar.

Soru: Komplo teorilerine inanıp yayanlar aptal ya da ahmak mıdırlar?

Cevap: Bu soruyu düzelterek geri göndermek zorundayım. Çünkü modern dünyada kimse kimseye ahmak ya da aptal deme hakkına sahip değildir. Bu sorunun düzeltilmiş hali şöyle olabilir: İnsanlar komplo teorilerine neden inanırlar? Bunun en kestirme ve basit yanıtı ise şöyledir: Homo sapiens türünün kötü alışkanlıklarından birisi olan “bilişsel konformizm”den dolayı. Peki, nedir bu? Önce konformizmden başlayalım. Konformizm, içinde bulunulan istikrarlı ya da nispeten müreffeh durumun bozulmasını istememek ya da bunun bozulmasından endişe etmek anlamlarına gelir. Genellikle konformist olan sınıflar orta ve üst sınıflardır. Çünkü içinde bulundukları durum istikrarlı ve güvenilirdir; bunun bozulmasını istemezler. Marksist jargonla söylenecek olursa bu sınıfların “kaybedecek çok şeyleri vardır”. Bu kaybedecek şeyleri ise o sınıf mensuplarına konfor sağlar. Bu konforun bozulmasını kim ister ki? Şimdiye kadar bahse konu olanlar aşağı yukarı herkesin tahmin edebileceği şeyler. Peki, konformizmin bilişsel olanı ne ola ki? Modern ulus devletlerin verdiği kitlesel eğitim olanakları, aynı zamanda insanlara kolay ve hızlı düşünme alışkanlığı kazandırır. Bu bir yönüyle iyidir ancak, hızlı düşünme çoğu zaman derin tefekkür ve detaylı analiz etme yeteneğini yok eder. Aynı zamanda bazı karşılaşılan olgu ve durumların aslında basit bir nedeni olabileceğine dair algı ve düşüncesini de sınırlar bu eğitim insanların. İnsanlar bir yandan bazı olayların sıradan bir nedeni olabileceği düşüncesinden uzaklaşıp, farklı düşündüğü vehmine kapılırken, diğer yandan da zamanın ruhunun verdiği ezber ve bilinmezliklere getirilen sır dolu açıklamalarına kendilerini kaptırırlar. Bu kaptırma hali bir süre sonra düşünmeyi, analiz etmeyi, olaylar arasında rasyonel bağlantı kurmayı askıya alan bilişsel bir konformizmin yaygınlaşmasına yol açar. Bunu bir örnekle açalım: Kahramanmaraş’ın Pazarcık merkezli depremlerin ABD’nin elindeki HAARP teknolojisi ile yapay olarak yaratıldığı komplo teorisine inanmak, olaylar arasındaki bağlantıları derinlemesine analiz etmeyi, yol açtığı yıkımın müsebbip-müsebbiplerinin kim ya da kimler olduğu sorularını ısrarla sormayı (kuşkusuz bu soruları soranlar da bu komplolara tevessül edebilir, ancak sorun ısrarla sormak ve bu sorulara ısrarla yanıt talep etmekten geçer) neredeyse gereksiz hale getiriyor. Yanı sıra depremlerin yol açtığı yıkımın dehşetli sonuçlarının aslında imar affı ve depreme uygun yapılara izin verilmesinden dolayı olduğu ve bunlara komplo teorilerine inananlar da dâhil neredeyse herkesin bir şekilde tevessül ettiği gerçeğini kabul etmeyi gerektiriyor. Bu türde nedenler, hepimizin bilişsel bir konformizme saplanıp kalmamızı ve dolayısıyla bu türde komplo teorilerine geniş kitlelerin kolayca inanmasını beraberinde getiriyor.

Soru: Komplo teorilerine inanıp yaygınlaştıranların bundan çıkarları nedir?

Cevap: Komplo teorileri, direniş örgütleme ihtimalini gereksiz hale getirir. Çünkü komplo teorilerinin varsayımları, komploları müphem ve anonim kişi ya da grupların kapalı kapılar ardında hazırladığı iddiasına yaslanır. Aktörler belirsiz, planlamalar şeffaf şekilde yürütülmüyorsa, kime karşı mücadele vereceğiniz de belirsiz hale gelir. Günümüzün örgütsüz, atomize bireyleri açısından bu fikir mücadeleyi gereksiz görmenin yarattığı suçluluk duygusunun tam bir panzehiridir. Bu panzehir, uğradığı haksızlığa, eşitsizliğe, ayrımcılığa karşı mücadele etmekten men edilmiş atomize bireyinin ilacı gibidir. Sistemin asla değişmeyeceği, “böyle gelmiş böyle gideceği”, zaten her devirde güçlülerin zayıfları ezdiği, bu dünyada eşitlik ve adaletin vuku bulmasının imkânsız olduğu gibi kapitalist üretim ilişkilerinin zımnen vaaz ettiği mottoların da kanıksanmasına yol açan komplo teorileri, aslında bu varsayımların tersinin mümkün olduğuna inanan ama bunun için kendinde yeterli mücadele gücü bulamayan kitleleri rahatlatır. Kime ve neye karşı mücadele edileceğine dair güçlü bir muğlaklığı da besleyen komplo teorileri, örgütsüz ve içe kapanmış atomize bireyi daha da içe kapalı hale getirir. Bu içe kapalılık hali bir süre sonra uyuşukluk ve görece bir konfora dönüşür. Bu görece konforun bozulmasından endişe eden atomize bireyler, mücadelenin güç gerektirdiği her durumda komploların varsayımlarına sarılmaya geri dönerler.

Soru: Komplo teorileri ne işe yarar ve kim-kimlerin işine yarar?

Cevap: Komplo teorilerinin çoğu durumda hedefi mevcut otoriter yönetimler dahi olsa, bu yönetimleri dolaylı yönden güçlendirir komplo teorileri. Bu paradoksal durumu daha net anlayabilmek için örnekler üzerinden gidelim. Misal, pandemi konusunda etkin önlemler almak, halkın pandeminin yarattığı refah kayıplarının telafi edilmesi konusunda tatmin edici destekler sağlayamayan bir otoriter yönetim açısından pandeminin “Çinliler tarafından kasıtlı olarak çıkarıldığı” iddiası hayat kurtarıcı olabilir. Mevcut yönetime yönelik halkın tepkileri böylece yön değiştirmiş, mevcut yönetim kusurlu iken, kasten çıkarılmış bir pandeminin geniş halk kitleleriyle birlikte mağduru haline dönüşebilir. Bu halkla paylaşılan mağduriyeti, otoriter yönetimler maharetle kullanarak tüm eksiklerini, yanlışlarını, yolsuzluklarını ve beceriksizliklerini örtmek için perde olarak kullanır. Yine misal, yıkıcı bir depremde enkaz altında kalan insanları çıkarmak konusunda hızlı hareket edemeyen, gerekli müdahaleleri etkili bir biçimde yapamayan, yapmak isteyen gönüllü sivil toplum kuruluşlarına da neredeyse kasten engel olan, kutuplaşma siyaseti nedeniyle muhalif siyasetçilerin girişimlerini de elindeki devlet gücünü kullanarak baltalayan bir otoriter yönetim açısından bu derece yıkıcı bir depremin “ABD’nin HAARP adında bir silahıyla yaratıldığı” komplo teorisi hayat kurtaran bir işlev görebilir. Yönetim, suçluyken mağdur hale gelir ve böylece gerek deprem öncesinde gerekse deprem sonrasındaki tüm hatalar, hukuksuzluklar, yanlışlar, usulsüzlükler bu mağduriyet sayesinde sıfırlanır. Bu tür otoriter yönetimler, mağduriyetten güç devşirmeyi çok iyi becerirler. Bu nedenle de kendilerine yönelik dahi olsa komplo teorilerinin yarattığı müphemliği pek severler. Hatta pek çok komplo teorileri bu tür otoriter yönetimlerin trol orduları aracılığıyla kasten yaygınlaştırılabilir de. Yine bu nedenle, komplo teorilerini yaygınlaştırmayı bu tür otoriter yönetimler “dezenformasyon yayma suçu” olarak görerek müdahale etmezler.

Soru: Komplo teorilerine inanmak neden sorunludur?

Cevap: Komplo teorileri, demokratik toplumların yurttaş iradesini anlamsız bir detay olarak gören bir zihniyetin ürünüdür. Bu teorilere göre, siz istediğiniz kadar iradenizi seçim sandığına yansıtmaya çalışın, mutlaka karanlık köşelerde planlar yapan karanlık güçler sizin iradenize rağmen sizin arzu etmediğiniz yöneticileri başa getirebilirler. Komplo teorilerinin bir diğer sorunlu yanı ise, özellikle felaket anlarında ortaya çıkar. Misal deprem gibi bir doğa olayının gerçekliğini kabul etmek yerine, bu olayı bazı karanlık güçlerin yaptığı fikri, bir yandan bilimin reddi diğer yandan da aslında insanların doğanın bir parçası olduğu fikrinin reddi anlamına gelir. Bilimin reddidir; çünkü deprem gibi bir doğa olayının hangi koşullarda gerçekleştiği, en azından nasıl bir tarihsel ritim içinde ortaya çıktığı gibi bilgiler jeoloji ve jeofizik gibi bilim dallarının araştırmaları sonucunda ortaya koyulmuştur. Pek çok bu konuda çalışan bilim insanı uzun zamandır misal Türkiye’de özellikle de Kuzey Anadolu Fay Hattının geçtiği bölgelerde şiddetli depremlerin olma ihtimaline karşı yetkilileri uyarmışlardır. Bu uyarılar dikkate alınmadığı için ne depreme hazırlıklı yapılaşma ne de deprem sonrası için gerekli ve yeterli hazırlıklar yapılmıştır. Bunun sonucu olarak ortaya çıkan depremin bu derece yıkıcı olmasından doğa değil yetkililer sorumludur. Depremin doğal bir olay olmak yerine dış güçlerin müdahalesi sonucunda gerçekleştiği fikri bütün bu ihmallerin üstünü örten bir işlev görür, yanı sıra bilimsel bilgiyi de anlamsız hale getirir. İnsanların doğanın bir parçası olduğu fikrinin reddidir; çünkü insan denen canlı uzun zamandır doğaya hükmetmesi nedeniyle doğanın akışından kopmuştur. Doğayla barışık yapı planlamalarının yapılmaması, bir yandan aşırı kar hırsının sonucuyken diğer yandan insanın doğaya mutlak şekilde hâkim olabileceği vehminin sonucudur. Bu türde bir depremin sıradan bir doğa olayı değil de insan müdahalesiyle gerçekleşmiş olabileceği fikri, modern insanın egosantrik ve antropomorfik bakış açısının içselleştirilmesinden kaynaklanır.


Tezcan Durna, (um:ag Genel Yayın Yönetmeni, serbest akademisyen)

Konuk Yazar