'Dolaylı seçim yatırımına dönüşebilir' uyarısı: Depremzedeler için toplanan 115 milyar lira nasıl takip edilecek?

'Dolaylı seçim yatırımına dönüşebilir' uyarısı: Depremzedeler için toplanan 115 milyar lira nasıl takip edilecek?
Kahramanmaraş merkezli iki büyük depremin ardından toplanan bağışların akıbetinin ne olacağı tartışmaları devam ederken Denge ve Denetleme Ağı'ndan Yavuzyılmaz, ‘Geçtiğimiz seçim süreçlerinde kamu kaynakları iktidar partisi lehine kullanıldı, şimdi de kullanılabilir’ dedi. Uluslararası Şeffaflık Örgütü'nden Özarslan ise "Yardımlar kime nasıl yapılacak, partili ve yakın kişilere öncelik tanınacak mı? Bu şekilde olursa dolaylı seçim yatırımı olarak değerlendirilebilir" değerlendirmesini yaptı.

ESRA TOKAT


Kahramanmaraş merkezli iki büyük depremin ardından depremden etkilenen 11 ilde yaraları sarmak için pek çok siyasi parti, STK ve yurttaşlar seferber oldu. Pek çok kampanya da düzenlendi ve milyarlarca liralar toplandı. Peki bu toplanan paralar gerçekten de deprem için harcanacak mı? Yurttaşlar harcamaların nelere yapıldığını görebilecek mi?

Örneğin ‘Türkiye Tek Yürek’ yardım kampanyası sonucunda 15 milyar 146 milyon 528 bin TL toplandı. Kampanyaya telefon ile bağlanan AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan toplanan bağışların AFAD ve Kızılay aracılığıyla depremzedelerin yaralarının sarılması için kullanılacağını belirterek "Enkaz kaldırma ve şehirlerin kurulması için kolları sıvadık. 30 bin konut temeli atarak inşaya başlıyoruz. El birliğiyle bu imtihanın da üstesinden geleceğiz. Kabine Toplantısı'nda 136 milyon 589 liralık yardım topladık. Bizim katkımız da var. AFAD hesaplarına gelecek her kuruş depremzedelerimiz için kullanılacaktır" dedi.

Devletin parası yine devlete

TV'lerin ortak yayınında depremzedeler yararına düzenlenen bu kampanyada toplanan 115 milyar TL'nin 86 milyar lirasını, doğrudan kamuya ait ya da Varlık Fonu yönetiminde bulunan banka ve şirketler yaptı. Yani kısacası devletin kurumları devletin parasını yine devlete verdi.

17 Şubat’ta yayımlanan Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi öncesinde bankalar tarafından yapılan bağışlar Bankacılık Kanunu’nda belirlenen sınırlamalara tabiydi. Bankalar ve konsolide denetime tâbi kuruluşlarca bir malî yılda yapılabilecek bağış miktarı, banka öz kaynaklarının binde dördünü aşamaz kuralı geçerliydi. Yeni kararnameyle ise bu sınırlama kaldırıldı. Yani bankalar ve konsolide denetime tabi kuruluşlar AFAD ve Kızılay’a bağış yaparken böyle bir sınırlamaya tabi olmayacaklar.

Son 5 yıldır Sayıştay raporlarında AFAD’ın harcamalarına dair bir bilgi yok

Öte yandan bağış paralarının harcanacağı iki kurum olan AFAD ve Kızılay’ın da hesap verilebilirliği eleştiriliyor. Çünkü son 5 yıldır Sayıştay raporlarında AFAD’ın harcamalarına dair bir bilgi yok. Oysa 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu’nun “Bağış ve yardımlar” başlıklı 40’ıncı maddesinde; Kamu idarelerine yapılan her türlü bağış ve yardımların gelir kaydedileceği, nakdi olmayan bağış ve yardımların, ilgili mevzuatına göre değerlemeye tâbi tutularak kayıtlara alınacağı belirtiliyor. AFAD Başkanlığına yapılan nakdi ve ayni yardımlar yukarıdaki usule göre gelir hesaplarına kaydediliyor. Kısacası AFAD Sayıştay tarafından denetleniyor ama gerçekte bu böyle mi?

Geçtiğimiz gün bir paylaşım yapan İYİ Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Kalkınma Politikaları Başkanı Prof. Dr. Ümit Özlale de akıllara bir başka soruyu getirdi: "Deprem için toplanan bağış, seçim sürecinde iktidar tarafından kullanılabilir mi?"

Uluslararası Şeffaflık Örgütü Türkiye Temsilcisi avukat Oya Özarslan ve Denge ve Denetleme Ağı Araştırma ve Politika Geliştirme Koordinatörü Dr. Hakan Yavuzyılmaz konuya dair Kısa Dalga’ya değerlendirmelerde bulundu.

‘Geçtiğimiz seçim süreçlerinde kamu kaynakları iktidar partisi lehine kullanıldı’

Kahramanmaraş merkezli depremde toplanan bağışların seçim sürecinde iktidar tarafından kullanılabileceğinin dolaylı yoldan mümkün olduğu düşüncesinde olan Yavuzyılmaz, “Geçtiğimiz seçim süreçlerinde kamu kaynaklarının iktidar partisi lehine kullanıldığı seçim gözlemcilerinin raporlarında da vurgulanan önemli bir nokta” dedi ve ekledi:

‘Denetleme mekanizmaları ve kurumlar bağımsız ve tarafsız olmadığı için takibi çok zor’

“Doğrudan alınan bağışların seçim sürecinde kullanılabilmesi ise demokratik denge ve denetleme sisteminin kurumsallaştığı ve hukuk devleti ilkesinin işler olduğu bir ülkede imkansız. Ama maalesef Türkiye’de böyle bir sistem tam anlamıyla hiçbir zaman kurulamadı ve bu anlamda son yıllarda yaşanan geriye gidiş de çarpıcı nitelikte. Böyle bir harcamanın yapılıp yapılmadığını denetleyecek mekanizmalar ve kurumlar bağımsız ve tarafsız olmadıkları için bunun takibi zor.

‘Yürütme erkinden bağımsız ve tarafsız olması yaşamsal öneme sahip’

Demokratik denge ve denetleme mekanizmasının işler hale gelmesi için kurumların şeffaf olmasının oldukça önemli olduğunu kaydeden Yavuzyılmaz, “Bunun temel nedeni ancak şeffaf olan kurumlar hesap verebilir kurumlar haline gelebiliyor. Bu iki prensibin de yerine getirilmesi için özellikle bizim düzenleyici ve denetleyici kurumlar dediğimiz kurumların yürütme erkinden bağımsız ve tarafsız olması yaşamsal öneme sahip. Bu kurumları yürütmeden özerk hale getirmenin en temel yolu ise yönetim kadrolarının belirlenmesinde yürütmenin etkisini ortadan kaldırmak” dedi.

hakan-yavuzyilmaz.jpg
Hakan Yavuzyılmaz

‘Bağımsız ve tarafsız yargı, bağımsız ve özgür medya tesis edilemedi’

Yavuzyılmaz, konuya ilişkin yapılması gerekenleri ise şöyle anlattı:

“Kritik kurumların yönetici kadrolarının aynı görevlere tekrar gelebilmesi de bu kadroların siyasi etkilere maruz kalma ihtimallerini arttırmaktadır. Bununla beraber görev süresi de bu anlamda belirleyicidir. Bir düzenleyici ve denetleyici kurumun yönetim kadrosunun görev süresi görev boyunca pozisyonunu teminat altında hissedecek kadar uzun olmalıdır. Şüphesiz bu sadece düzenleyici ve denetleyici kurumlara yönelik alınabilecek tedbirler.”

“Denge ve Denetleme sistemi dediğimiz sistem içerisinde kanun yapma ve denetim yönünden etkin yasama, bağımsız ve tarafsız yargı, bağımsız ve özgür medya, etkin çoğulcu sivil toplum, güçlü, kendi içerisinde hesap verebilir katılımcı yerel yönetimleri de barındıran bir sistem. Türkiye’de bu sistemin tesis edilememiş olması ve son yıllarda bu bağlamda yaşanan geriye gidiş bu tip soruların sayısını arttıran ve kurumlara güven seviyesini düşüren temel etkenlerin başında gelmektedir.

‘Bu devrin tamamen yerleşmiş kurallara uygun gerçekleşip gerçekleşmediğini de bilmiyoruz’

17 Şubat’ta Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile yardımları sınırlayan muafiyetin kaldırılmasına değinerek sözlerine başlayan Özarslan ise “Her kamu kurumunun ayrı bütçesi ve bu bütçenin harcanması sırasındaki işlerin usulüne uygun yapılması için ayrı denetim sistemi var. Böylece kendisinin belli işler için ayrılmış bütçesini harcamak için belli kuralları varken bunu şimdi başka bir kuruma devrettiğinde farklı amaç ve kurallara tabi oluyor. Bu devrin tamamen yerleşmiş kural, teamül ve usullere uygun gerçekleşip gerçekleşmediğini de bilmiyoruz” dedi. Özarslan Merkez Bankası örneğini göstererek şunu söyledi:

‘Kamu kurumlarının iyi yönetimi için şart olan temel kurallar atlanıyor mu?’

“TC Merkez Bankası’nın her sene Nisan ayında genel kurul yaparak Hazineye aktarması gereken tutarı şimdi bu kampanya ile depremzedeler için bağışladığını gördük. Genel kurul yapılmadan gerekli karar alınmadan mı bu para gönderildi? Bunun gibi kamu kurumlarının iyi yönetimi için şart olan temel kurallar atlanıyor mu?”

‘AFAD 2020’de sadece 4 deprem uyarı sistemi kurdu’

AFAD’ın Sayıştay’ın denetimine tabii olduğunu ancak son senelerdeki raporlarda herhangi bir bilgi olmadığını vurgulayan Özarslan, “AFAD’ın, Büyükşehir Belediyeleri ve İl Özel İdarelerinin sivil savunmaya ilişkin bütçelerinden yapmaları gereken harcamalar için ödenek ayırması, buna göre projelerin hazırlanıp AFAD Başkanlığına göndermesi ve başkanlığa sunmak üzere raporların hazırlanması süreçlerini denetlemesi gerekiyor. Son senelerdeki raporlardan gördüğümüz kadarıyla Sayıştay bu gönderilen harcamaların denetlenmediğinden bahsediyor. Mesela, çok belirgin bir örnek olarak belediyeye afet için gönderilen paranın konser için harcanıp harcanmadığı gibi bir soru ortaya çıkabiliyor. Şu geldiğimiz süreçte de yeterli ekipman alınmadığı mesela 2020 yılında sadece 4 deprem uyarı sistemi kurduğu, 2 tane konteynır alınmış olduğuna ilişkin haberler görüyoruz” dedi.

‘Kızılay’ın da yeteri kadar konteynır ve çadırı olmadığı afet sırasında ortaya çıktı’

Kızılay’ın ise bir dernek statüsünde olduğunu belirten Özarslan, “Kızılay’ın içinde bir denetim kurulu var. İç denetimin yanında bir de bağımsız denetim yapıyor. Ama Sayıştay denetimi daha geniş bir kapsama sahip olduğu için daha derinlemesine bir bilgi verirken Kızılay ile ilgili bu bakışa sahip olamıyoruz. Bir yandan da bu işlerle görevli Kızılay’ın da yeteri kadar konteynır ve çadırı olmadığı afet sırasında ortaya çıktı. İyi yönetimin değeri böyle kriz zamanlarında ortaya çıkar” diye konuştu.

oya-ozarslan.jpg
Oya Özarslan

‘Dolaylı seçim yardımı olarak değerlendirilebilir’

Deprem için toplanan bağışların başka amaçlar için kullanılmaması gerektiğini ifade eden Özarslan şunları söyledi:

“Toplanan bağışlar belirtildiği gibi AFAD ve Kızılay’a gidecekse başka amaçlar için kullanılmaması gerekiyor. Ama yürütme erkinin altında ve özerk olmayan bir kurumun bağımsız karar vermesi mümkün müdür? Yardımlar, Türkiye’deki sivil toplum kuruluşları ile birlikte, deprem mağdurlarının barınma, beslenme ve temiz su gibi ihtiyaçları için harcanacak şeklinde belirtildi. Bunun planı nedir, bu kampanyaya özel bir denetim aracı öngörüldü mü bilmiyoruz. Yardımlar kime nasıl yapılacak, kayırmacılık olacak mı, partili ve yakın kişilere öncelik tanınacak mı? Bunlar akla geliyor, bu şekilde olursa dolaylı seçim yatırımı olarak değerlendirilebilir.”

‘Tüm halka hesap verebilirlik adına açıklıkla yapılması elzemdir’

“Önceden de cumhurbaşkanı örtülü ödeneğinin seçim yatırımı için kullanıldığı iddia edilmişti. Dünyada bir çok ülkede sembolik olarak kullanılan gizli hizmet gideri Türkiye’de 2005-2020 arası %1018 oranında artış göstermişti.”

İnsani yardım yapmak için güven ve güven için de şeffaflığın olması gerektiğini vurgulayan Özarslan yapılması gereken önerileri ise şöyle anlattı:

“Dünyada bir çok yerde yardım paralarının uçup buharlaştığını biliyoruz. Bu zor günleri aşmak için yardım almaya devam etmek istiyorsak şeffaflık şart. Ayrıca kamu kurumlarından yapılan bağışlar aslında tüm vatandaşların vergileriyle oluşan bütçeden gittiği için tüm halka hesap verebilirlik adına bunun açıklıkla yapılması elzemdir.”

“Harcama kalemlerini tek tek açıklamalılar, nereye harcandığı, kimlere ne ödendiği herkes, özellikle bağış yapanlar açısından açık olmalı. Ve bu açıklamalar standart kalemler halinde ve periyodik yapılmalıdır. Aksi halde süreç karanlıkta kalır ve böyle büyük bir paranın yönetimine ilişkin şüpheler doğabilir.

‘Tüm ihaleler de açık yöntemle yapılmalı’

“Tüm ihaleler de açık yöntemle yapılmalı, hangi ihalede kime ne kadara iş verildiğini görebilmeliyiz. Şimdi deprem sonrası dönüşümün 21-B ihaleleri ile yapılacağı yolunda haberler var, ki bu büyük bir hata olur. Dünyada böyle ihale süreçlerine sivil toplumu da katan, ihale komisyonuna sivil toplumu da alan, denetimi ve güveni böyle sağlayan açık ihale sistemleri var. On binlerce insanımızın başına yıkılarak ölümüne sebep olan binaların doğru yere ve sağlam bir şekilde yapılması alelacele yapılarak değil ancak tüm tarafların sürece katılması ve şeffaflıkla mümkün olur.

Özel Haber