İstanbul Sözleşmesi kararına temyiz: Kadına yönelik şiddet devam ederken fesih mümkün değil

İstanbul Sözleşmesi kararına temyiz: Kadına yönelik şiddet devam ederken fesih mümkün değil
CHP eski milletvekili Şenal Sarıhan, Danıştay 10. Dairesi’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararını hukuka uygun bulan kararına karşı temyize gitti. Sarıhan adına avukatı Oya Aydın tarafından verilen temyiz dilekçesinde, Danıştay 10. Dairesi’nin Cumhurbaşkanı’na uluslararası sözleşmelerden çekilme yetkisi veren kararının Anayasa’ya açıkça aykırı olduğu ve bozulması gerektiği belirtildi.

Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’na sunulan dilekçede “Şiddet vakalarında bir değişiklik olmadığı halde, hiçbir gerekçe göstermeden kamu yararı aykırı biçimde verilen çekilme kararı Anayasa, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin açık düzenlemelerine, hukuk devleti ilkesi ve doğru idare ilkesine aykırıdır” denildi.

Avukat Oya Aydın’ın kaleme aldığı dilekçede Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi'nin ilk imzacısı olduğu ve 24 Kasım 2011'de Meclis’te 247 vekilden 246'sının oyuyla kabul edildiği, sadece 1 vekilin çekimser kaldığı anımsatıldı.

Meclis’te oybirliği ile iç hukukun bir parçası haline gelen Sözleşme’nin 10 yıl sonra, gece yarısı, hukuka ve Anayasaya aykırı olarak, bir idari kararla feshedildiğinin açıklandığı anlatılan dilekçede “Ülkenin tüm anayasa hukukçuları, uluslararası hukukçuları, avukatlar, Barolar hep bir ağızdan bu kararın Anayasa’ya aykırı olduğunu, Cumhurbaşkanı kararı ile bir uluslararası insan hakları sözleşmesinden çekilmenin söz konusu olamayacağını belirtmişlerdir” ifadelerine yer verildi.

Dilekçede özetle şöyle denildi:

“Ret kararı Anayasa ve Anayasa 90. madde gereği Türk hukukunun bir parçası olan ve kanunların, dolayısıyla kararnamelerin üzerinde yer alan AİHS'e (Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi) aykırıdır.
Dava konusu işlem, hem şekil ve yetki açısından hem de sebep ve maksat unsurları açısından hukuka aykırıdır.

CUMHURBAŞKANININ YETKİSİ YOK

Sözleşmede çekilme yetkisinin varlığı, hukuka aykırı çekilmeyi hukuka uygun hale getirmez.

Anayasa’da uluslararası sözleşmeden çekilme yetkisi konusunda cumhurbaşkanına bir yetki verilmemiştir.

Bir kamusal yetkinin Anayasayla düzenlenmemiş olması, o yetkinin Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle düzenlenebileceği anlamına gelmez. Hele ki Cumhurbaşkanı kendi çıkardığı kararnameyle kendi yetkisini düzenliyorsa.

Bir insan hakları sözleşmesi olan ve yaşam hakkı başta olmak üzere temel hak ve özgürlükleri düzenleyen, dolayısıyla Anayasa 90. maddesi gereği kanunların bile üzerinde bir anayasal değer biçilen ve kanun niteliğini kazanan İstanbul Sözleşmesinin bir idari kararla feshedilmesi mümkün değildir.

Cumhurbaşkanı’nın Sözleşme’den çekilme kararı ile birlikte 6284 sayılı Kanun’un uygulanma şansı ortadan kaldırılmakta, Türkiye artık Sözleşme’ye taraf olmamakta ve kanun hükmü adeta yürürlükten kaldırılmaktadır. Bu durum da yetki unsuru sakatlıklarından fonksiyon gasbına işaret etmektedir.

KIYAS YOLUYLA YETKİ VERİLEMEZ

Danıştay Onuncu Dairesi, “yasama organının milletlerarası antlaşmalara ilişkin yetkisinin antlaşmanın onaylanmasını bir kanunla uygun bulmaktan ibaret olduğu” ve “milletlerarası antlaşmaların sona erdirilmesinin (Türkiye Cumhuriyeti bakımından feshinin) tıpkı antlaşma metinlerinin hazırlanması, imzalanması, son aşamada onaylanarak yürürlüğe konması hususlarında olduğu gibi yürütme yetkisi dahilinde bulunduğu görülmektedir” sonucuna ulaşmıştır. Oysa Anayasada açıkça düzenlenmeyen temel haklarla ilgili böylesine önemli bir anayasal yetkinin kıyas yoluyla, hukuk devleti ilkesine aykırı biçimde yürütme organı lehine yorumlanması sadece genel ilkelere değil, Anayasanın 6. maddesine de açıkça aykırılık teşkil eder.

Sözleşme metninin bütünü okunduğunda Sözleşme'nin temel hak ve özgürlükler konusunda iç hukukumuzun ötesinde koruma getirdiği açıkça görülür.

Anayasa’nın 13’üncü maddesine bakarak temel hak ve özgürlüklerle ilgili sınırlamanın sadece belirli nedenlerle ve mutlaka kanunla yapılmasını öngörüldüğünü dikkate alarak dava konusu işlemin Anayasa 90 yanı sıra 13. maddeye de aykırı olduğunu görürüz.

KADINA YÖNELİK ŞİDDET DEVAM EDİYOR

Türkiye kadın ve kız çocuklarına yönelik şiddet eylemlerinin oldukça yaygın olduğu ülkelerden biridir. Bu konuda hem ulusal hem de uluslararası örgütlerin raporları, Türkiye'nin bu konuda ek tedbirler alması gerektiğini sıklıkla hatırlatmaktadır. Opuz/ Türkiye kararı, AİHM'in bir kadın cinayeti konusunda, taraf devleti doğrudan sorumlu tuttuğu ilk karardır. Bugün bütün dünyada, kadına yönelik şiddete dair okutulan, sıkça anılan bu karar, Türkiye'de kadınların yaşam hakkı ve kötü muamele yasağına karşı yeterince korunamadığının resmî belgesidir. Üstelik bu ülkenin temsilcileri tarafından neredeyse oybirliği ile oylanmış bir sözleşme söz konusudur.

Anayasada yer alan kadın-erkek eşitliğine ilişkin anayasal ilkenin bir gereği olarak "Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi" onaylanmış olup, şiddet vakalarında bir değişiklik olmadığı halde, sebep unsurunu teşkil edecek hiçbir gerekçe göstermeden kamu yararına biçimde verilen çekilme kararı Anayasa, AİHS'in açık düzenlemelerine, hukuk devleti ilkesi ve doğru idare ilkesine aykırıdır. Milyonlarca kadının yaşamını ilgilendiren bu sözleşmeden çekilme kararının iptali isteminin reddine dair kararın öncelikle yürürlüğünün durdurularak bozulmasına karar verilmesini talep ederiz.”

Abone Ol

İyi gazetecilik posta kutunda!
Güncel haberler, haftalık ekonomi bülteni ve Pazar derginiz Plus’ı email olarak almak için abone olun.

Özel Haber