Levent Üzümcü: ” Topluma umut verdiğimiz için fütursuzca saldırıyorlar”

Levent Üzümcü: ” Topluma umut verdiğimiz için fütursuzca saldırıyorlar”
Zorunlu ve uzun bir aranın ardından 10 Kasım'da Muhsin Ertuğrul Sahnesi’nde seyircisiyle hasret gideren sanatçı Levent Üzümcü anlatıyor: " Yıllarca birlikte ter döktüğüm meslektaşlarım derin hamaset içeren korkunç şeyler yapıyorlar.  Bu kadar mı parasız kaldınız? Neden bu cehenneme bir odun olmayı tercih ediyorsunuz."

Muhalif duruşuyla tanınan, sisteme dair eleştirilerini, itirazlarını yüksek sesle söyleyen bir sanatçı o. Mevcut pozisyonunu koruyup kollamak yerine ‘Ne düşüncelerimden ne de sanatımdan geçerim’ dedi ama karşılığında bedeller de ödedi. Özellikle Gezi eylemleri sırasındaki duruşuyla iktidar yanlılarının oklarını üzerine çevirdi. Eylemlere katılması, üstüne bir de sosyal medya üzerinden paylaştığı mesajlarıyla ipler iyice gerildi. 

Ve 19 yılını verdiği  Şehir Tiyatroları’ndan apar topar ihraç edildi. Gerekçe ise, hükümete yönelik yaptığı eleştirilerdi. Atılma kararına itiraz edip haklarını geri alabilmek için hukuki mücadele başlatsa da dava 5 yıldır sonuçlanmadı. Dizi, sinema ve tiyatro oyuncusu Levent Üzümcü’yü artık ne televizyon dizilerinde ne de sinema filmlerinde görebiliyoruz.
Yapımcıların "çalışmaya korktuğu sanatçılar listesinin" ilk sıralarında olsa da onun için perde hiç kapanmadı. Yurtiçi ve yurtdışında düzenlediği turnelerle, özel tiyatro yaparak sahneye çıktı. Oyunları defalarca iptal edildi, yasaklandı, hatta gösterim yeri bulmadığı için düğün salonlarında bile tiyatro yapmak zorunda kaldı ama yine de seyircisini yalnız bırakmadı.
Usta oyuncu şimdilerde, zorunlu ve uzun bir aranın ardından yeniden yuvasına dönmenin heyecanını yaşıyor. Muhsin Ertuğrul Sahnesi’nin perdeleri, yıllar sonra ilk kez Levent Üzümcü için açıldı. 10 Kasım’da Cengiz Toraman’ın yazıp yönettiği “Rüstemoğlu Cemal’in Tuhaf Hikayesi” adlı oyunla Şehir Tiyatroları seyircisiyle hasret giderdi. Her ne kadar araya bu kez Covid girse de, sevenleriyle yeniden buluşacağı günü bekliyor...

Levent Üzümcü ile 5 yılın ardından perdenin kendisi için açıldığı o anı, yaşadığı duygusal anları, uğradığı sansürleri, attığı tweetler yüzünden aldığı tepkileri, tehditleri, neden defalarca savcılığa gidip ifade vermek zorunda kaldığını, siyaset beklentisi olup olmadığını konuştuk. Elbette kulaktan kulağa oynayan meslektaşlarının kulaklarını çınlatmayı da ihmal etmedik.

“Duygularıma yenilseydim mesleğime ihanet etmiş olurdum”

“Yuvam” dediği Şehir Tiyatroları’nda yeniden sahneye çıktığı anı, “Hayatımda unutamayacağım anlardan biriydi” diye anlatıyor: “Belirtmek isterim ki, Şehir Tiyatroları’ndan atılma davam devam ediyor, sonuçlanmadı.  İstanbul Büyükşehir Belediyesi seçimleri ile demokrasi güçleri gelince İstanbul’a, ilk isteklerinden biri haksız yere atıldığını düşündükleri benim ve Ragıp Yavuz’un, tiyatroya olabilecek şekilde döndürülmesi idi, sembolik bile olsa. Biz de bunun için Genel Sanat Yönetmen Mehmet Ergen'in davetiyle bir oyunluğuna döndük.  Ama davam Danıştay karar düzeltmede.  Şehir Tiyatroları’nın seyircisiyle birbirimizi özlemişiz.  Hayatımda sahneye çıkarken çok zorlandığım zamanlar yaşadım, o da öyle bir andı. 10 Kasım'da, 5 sene sonra ilk kez sahneye çıkışım, benim için zorluklarla dolu bir sürecin sonuydu aslında. Bu söylediğim özel bir şey ama dağılmamak, duygularıma yenik düşmemek için kendimi çok zorladığım sahneye çıkarken. Çok zorlu bir andı. Kendi duygularıma, Levent Üzümcü’nün 5 yıl sonra Harbiye Muhsin Ertuğrul Sahnesi'nde sahneye çıkmasının getirdiği duygulara yenilirsem mesleğime ihanet etmiş olurdum, oyuna ihanet etmiş olurdum. Bunu yapmamak için çok direndiğini söyleyebilirim.”

“Giderken de yoklardı geldiğimde de…”

Dönüşünün ardından etrafından nasıl tepkiler aldığını, daha doğrusu alamadığını da anlatıyor sanatçı. “Bu çok ilginç. Yıllarca birlikte ter döktüğüm meslektaşlarım, mesela Şehir Tiyatroları’nda 100 kişi ise on kişi hoş geldin dedi. Doksan kişi tebrik mesajı bile atmadı. Nedeni hakkında hiç bir fikrim yok. Tabii ki çok can dostlarım var, yalnız bırakmayanlar da oldu, oyuna gelenler. Örneğin bir yazışma grubumuz olmasına rağmen suspustular, hiçbir şey yazmadılar, söylemediler. Bir tanesi bile ‘Levent yuvana hoş geldin’ demedi. Bu beni kırmadı ama bir şeyi anlamaya çok çalıştım. Acaba kapalı bir grupta hoş geldin demenin nesi kötü olabilir ki. Ben yaşamımda kimseye kötülük yapmadım, yapamam zaten. Bana bu kadar kötülük yapılmasının altında yatan da budur. Çünkü insanlar benden kötülük beklemez ama pervasızca kötülük yapabilirler, öyle hissederler. Yani hiçbir şey söylemediler. ‘Hoş geldin, hoş gittin, niye gittin, niye geldin’ Giderken de yoklardı yanımda, geldiğimde de yoklar.

Topluma umut verdiğimiz için fütursuzca saldırıyorlar”

Dönüşünün büyük bir kesime umut olduğunun da altını çiziyor Üzümcü. “Zaten bize bu kadar yüklenmelerinin altında yatan bu. Bizim toplumda ne gibi bir karşılığımız olduğunu çok iyi biliyorlar. Topluma umut verdiğimizi, umut aşıladığımızı, kararmış olan ruhlarını aydınlattığımızı biliyorlar. Bunun için küçücük bir ışık olmaya çalıştığımızı çok iyi biliyorlar. O yüzden bu kadar fütursuzca saldırıyorlar bize, benim gibi olan herkese. Bugünkü 18 yıllık cehennem, sadece Türkiye sağının, radikallerinin, din sömürenlerin becerisi değil. Türkiye'de kendini sol olarak adlandıran, Sosyal Demokrat ya da Liberal olduğunu iddia insanların kaypaklığı da bizi bugünlere getirdi.

“Bu süreçten daha güçlü biri olarak çıktım”

Umudunu her şeye rağmen koruduğunu, yıllardır maruz kaldığı baskı ve sansürün kendisi daha güçlendirdiğini söylüyor: “Almanlar’ın güzel bir sözü vardır. ‘Sizi öldürmeyen şey güçlendirir’ diye. Bu süreçten daha güçlü biri olarak çıktım. Bunlar normal bir hayat yaşayan insanların asla tecrübe etmeyeceği şeyler. Ben onları tecrübe etmek zorunda kaldım. O tecrübelerin bende inanılmaz tortuları kaldı, ama bunu kötü anlamda söylemiyorum. Bakıyorum hayata, bu koskoca nehre ve o nehrin içinde nasıl yüzdüğüme. Şunu fark ettim ki, istediğim zaman o nehrin sakin bir yerine gidip, istediğim zaman dalgalı bir yerinde akıntıya karşı yüzebiliyorum. Bunu da o nehrin akışı olarak adlandırıyorum. Yani yeter dediğim anlar oldu elbette ki bu çok insani bir durum. Ama yaşamımın kontrolü benim elimde. Bu benim hayatım. İstediğim zaman istediğim şeyi yapıyorum, istediğim zaman da yapmıyorum. Çok fazla o nehrin akışına bırakmıyorum kendimi, daha düşünerek hareket etmeye çalışıyorum ama her zaman da mümkün olmuyor tabii.”

“Siyaset beklentim hiç olmadı”

“Ülkede olan haksızlıklar karşısında susmayacağım, itiraz edeceğim. Çünkü ben de bu ülkenin bir vatandaşıyım, benim çocuklarım bu ülkede büyüyor” dese de her zaman, onun hükümete karşı eleştirileri, siyasete girmek istiyor yorumlarına da neden oldu. Bu iddiaları şöyle yanıtlıyor: “Hayır siyaset beklentim olmadı. Türkiye'de şu an 600 tane milletvekili var. Meclis’te ne olup bittiğinden ne kadar haberiniz var. Bir vatandaş olarak oraya vekil gönderdiniz ama Türkiye'de bir vekalet sistemi kalmadı ki. Benim babam 30 yıl boyunca karayollarında çalıştı. Devletin en güçlü kurumlarından bir tanesi idi, en çok ihtiyacımız olan kurumlardan bir tanesi idi. Babam yıllarca çalıştı, emekli oldu. Sanıyorum 1300- 1400 lira maaş alıyor. Ama Meclis’e gidiyorsunuz, Milletvekili seçiliyorsunuz, 2 yıl sonra emeklilik hakkı kazanıyorsunuz. Yaşınız geldiğinde bugünün parasıyla sanıyorum 10-15 bin TL arasında bir para alıyorsunuz, emeklilik parası. Ben böyle bir şeyi içime sindiremiyorum. 30 yıl babam İngiliz anahtarları eline yapışa yapışa Ege’nin yollarını yaptı. Ben içime sindiremem böyle bir şeyi. Bu benimle ilgili işin manevi boyutu. İkinci şey de şu, siyasetle, siyasetin elemanlarıyla, o siyasileri o mevkilere getiren güruhlarla bu işi çözebilmenin Türkiye'de çok büyük fırsat olduğunu, şansı olduğunu düşünmüyorum. Siyasete bir nedenle bulaşan insanların pek çoğunun çok derin hataları olduğunu düşünüyorum. Siyaseten çok farklı dinamikleri olan, rahatlıkla yalana yatkın, söylemeye de inanmaya da, hatta kendine yalan söyleyip kendi kendine inanmaya da çok meyilli bir coğrafya burası.” 

“Neden bu cehenneme odun olmayı tercih ediyorsunuz?”

Sessiz kalan, eleştiriyormuş gibi yapan ya da sadece mevcut pozisyonlarını koruma telaşında olan meslektaşlarıyla ilgili de konuşuyor Üzümcü: “Bakıyorum dizilerde leblebi reklamı yapıyorlar.  Ülkenin bulunduğu ekonomik çıkmaza methiyeler düzüyorlar. ‘Ben aç yatayım da devletim var olsun’ diyorlar. Derin hamaset içeren korkunç şeyler yapıyorlar. Çözemiyorum artık ben bu işi. Bu kadar mı parasız kaldınız? Çoğuna da bakıyorum, geliri var, ödenekli tiyatrolarda oynuyorlar. Dünyalığını da yapmışlar. Anlayamıyorum neden bunu yapıyorsunuz, nereye kadar yapmak istiyorsunuz? Neden bu cehenneme bir odun olmayı tercih ediyorsunuz? Kimileri de susuyor. Nerede durduğu çok belli olmayan, muhalifmiş görünen ama herkese muhalifmiş gibi davranan.  AK-MHP'ye muhalifsem mutlaka CHP'ye de muhalif olmalıyım. Bunlarla hiçbir alakam yok, fiziksel olarak da yok. Bu ülkede kendi kafa yapıma sahip insanlarla hareket etme mecralarının çok fazla olmadığını biliyorum, öğrendim artık. Bu ülke çok üzgünüm ki, güvenilmez insanlarla dolu. Mevki, para gördüğünde değişen insanlarla dolu. Tanıdığını zannettiğin ama tanımadığın insanlarla dolu. Ama benim pek çok sınavdan bir arada geçtiğim dostlarım var yanımda zaten. Çağımızın vebası yalan. Ortaçağ’da insanı kırıp geçiren veba vardı ya. Bizi bu yalan öldürmüyor ama görenleri kahırdan öldürüyor. Yapanlar da yaptıkları ile birçok masumu ruhen öldürüyorlar.”

“Göç eden sanatçıların döneceği bir ülke yaratmak boynumuzun borcu”


Son yıllarda göç eden sanatçılarla ilgili de konuşuyor Üzümcü: “Onların dönebilecekleri bir ülke yaratmak boynumuz borcu.  Seyahat özgürlüğü diye bir şey var. Ve ne mutlu ki hala dünyada insanlar istedikleri ülkeye gidip orada yaşama hakkını bu şekilde kazanabiliyorlar.  Herkesin kendi tercihi var. Burada oturup laf edemeyiz.  Yaşanabilir bir ülken olmadığı için bunu tercih eden insanlara laf söyleme hakkın yok.”

“AK-MHP’ye oy verenlere çomar demedim, demem de”

Sosyal medya hesaplarından sık sık savcılığa çağrıldığına dair paylaşımlar yapan Üzümcü, şu sıralar bir sakinlik olduğundan da bahsediyor. “Dosya dosya, klasörler var. Bir birim oluşturmuşlar kendi içlerinde.  Benim ‘çomar’ diye adlandırdığım birim. Her ne kadar AK-MHP’ye oy verenlere çomar dediğimi zannetseler de, böyle tanıtmaya çalışsalar da asla böyle bir şey söylemedim, doğru da bulmuyorum bunu. Ben sadece küfür, hakaret eden, tehdit çabası içinde bulunan maaşlı insanlara çomar diyorum ve bunu söyleme hakkım olduğunu düşünüyorum.  Tabi hayvanseverleri de karşımıza alıyoruz böyle olduğu zaman. Bu çomarlar oturuyorlar klasör klasör, orada bunu demiş, şurada bunu paylaşmış gibi abuk sabuk şeylerle Türk adaletini oyalıyorlar. Yapacak başka işleri yok zaten. Uzun zamandır gelmedi sanıyorum, kendi aralarında yaşadıkları ciddi problemler var sanırım.”

Söyleşi