Mine Söğüt: Biz neden çaresizliğimize inanıyoruz?

Mine Söğüt: Biz neden çaresizliğimize inanıyoruz?
Mine Söğüt anlatıyor: “İsterseniz cinsel ahlaka bakın, siyasi ahlaka bakın, toplumsal ahlak, ekonomik ahlak, savaş ahlakı…bunların hepsinin içi çok boş olan ve aslında samimi bir ahlak tarifi yaptığımız zaman, ahlaksızlığı tarif eden, ahlaksızlığı rasyonelleştiren bir yapı olduğunu görüyoruz.”

Kısa Dalga’dan Yeşim Özdemir’in hazırlayıp sunduğu 3K: Kitap-Konuk-Kahve’nin bu haftaki konuğu Gazeteci Yazar Mine Söğüt… Okurlarının bildiği yazarlık serüveni ilk kitabı “Adalet Cimcoz-Bir Yaşam Öyküsü Denemesi” (YKY-2000) ile başlayan Mine Söğüt “…ben bi şiir yazdım, diye ortaya çıktığımda henüz okuma yazma bilmiyordum” diyerek yazma hallerinin çocukluğunun çok erken yaşlarına dayandığını anlatıyor…

Bir gergedan eziyorsun geçiyorsun…

Yayına katılan yazarların kendi kitaplarından seçtikleri kısa bir alıntıyı okudukları kısımda Mine Söğüt, “Gergedan” kitabından bir kesidi okudu:

“Arada bir kedi eziyorsun. Sonra bir sincap. Sonra bir kirpi. Sonra köpek. Sonra ne olduğu anlaşılamayan şey. Sonra bir gelincik. Geç. Bir tilki. Geç. Bir kaplumbağa. Geç. Bir tavuk. Geç. Bir kertenkele. Geç geç. Bir yılan. Geçiniz. Bir kunduz. Geçiniz. Bir ceylan. Bir gelincik. Onu da geçiniz. Bir inek. Geç. Bir koyun. Geç. Bir devekuşu. Geç geç geç. Bir ejderha. Geç geç.
Bir Zümrüdüanka eziyorsun.Geçiyorsun.Bir gergedan eziyorsun.Geçiyorsun.Yeryüzünün gerçek tanrıları tekerlerinin altında, bağırsakları dışarıda. Herkesle beraber irili ufaklı kan lekeleri bıraka bıraka ardında işe gidip geliyorsun…”

Söğüt, kitabın tanıtım bülteninde de gördüğümüz bu kesiti, yazdığı bütün romanların-hikayelerin özündeki sorgulamanın kendine-insana yönelik öfkenin ve itirazın bir özeti şeklinde değerlendiriyor…


“Ahlak diye tarif ettiğimiz şeyin ahlak olmadığını düşünüyorum”

“Büyük Küfür Kitabı” alt başlığıyla 2019 yılında Yapı Kredi Yayınlarından çıkan “Gergedan” kitabında yazar, kötülüğün sıradanlaşmasına ve toplumsal ahlak meselesine odaklanıyor. Ahlakın kitaplarında çokca işlediği temel konulardan biri olduğunu belirten Mine Söğüt ahlak ve toplumsal ahlakla ilgili şunları söylüyor:

“Ahlak diye tarif ettiğimiz şeyin ahlak olmadığını ve ahlakla bağlantısını kurmadığımız birçok değerin de ahlak meselesiyle doğrudan ilişkisi olduğunu düşünüyorum. Burdan bakmaya başladığım zaman hayata, hem bireysel ahlak hem toplumsal ahlak hem de insanlığın tarihsel süreç içinde rasyonelleştirdiği ahlak nedir, diye kocaman bir sorunun altında ezilip duruyorum. Bu çok büyük bir soru. Çünkü neresinden tutup kurcalamaya başlarsanız çok büyük bir uçurumun başına geliyorsunuz ve o uçurumda bir ateş var. İsterseniz cinsel ahlaka bakın, siyasi ahlaka bakın, toplumsal ahlak, ekonomik ahlak, savaş ahlakı…bunların hepsinin içi çok boş olan ve aslında samimi bir ahlak tarifi yaptığımız zaman, ahlaksızlığı tarif eden, ahlaksızlığı rasyonelleştiren bir yapı olduğunu görüyoruz…”

Başkalarının Tanrısı: Sert bir yüzleşme önerisi

Nisan 2022’de Can Yayınlarından çıkan son kitabı “Başkalarının Tanrısı” için “bu biraz sert bir yüzleşme önerisi” diyen yazar kitabın temel sorununu şöyle açıklıyor:“Biz tam kim olduğumuzu ararken ve kendimizin-bireyin önemini araştırırken tosladığımız duvarların hepsi bize ‘sen sen değilsin, sen diye bişey yok, ben diye de bişey yok, o büyük sistem neyi nasıl biçimlendiriyorsa o sistemin bir parçası olarak sen de biçimleniyorsun, şekilleniyorsun’ diyen bir gerçeklikle karşılaşıyoruz. Bunun isyanı ve sorgulamasını yapmaya başladığımızda hepimizin kurabileceği cümleler bunlar. O kadar basit düzeyde algılayabildiğimiz ama baş edemediğimiz ve değiştiremediğimiz… Bence bu kitaptaki temel mesele, hiç farkında olmadığımız bir şeyi bize fark ettirmesi değil, bunu değiştirme gücümüz olmadığını zannettiren sistemi sorgulamaya davet bu kitabın meselesi. Bu çaresizliğimize inandıran sistemin karşısında biz neden inanıyoruz çaresizliğimize? Bu soruyu soralım çok isterim…”

Kitabın arka kapağında da gördüğümüz Adnan Abi karakterinin şu cümleleri hepimizin tanrısının ‘başkalarının tanrısı’ olduğu gerçeğini vurguluyor:

“Ne doğumumuz ne ölümümüz ne de doğumla ölüm arasında can çekişerek sürdürdüğümüz hayatlar bize ait. Başkalarının isteklerinden doğuyor, başkalarının istediği gibi yaşıyor ve başkaları yüzünden ölüyoruz. Bizim sandığımız hayat bizim değil, bizim sandığımız beden bizim değil…”

PODCASTİ DİNLEMEK İÇİN PLAY’E TIKLAYINIZ

Söyleşi