Prof. Dr. Okan Tüysüz, Türkiye'de stres yüklenen fayları tek tek açıkladı

Prof. Dr. Okan Tüysüz, Türkiye'de stres yüklenen fayları tek tek açıkladı
Kısa Dalga’dan Yeşim Özdemir’in sorularını yanıtlayan Jeoloji Mühendisi Prof. Dr. Okan Tüysüz, geçtiğimiz günlerde yaşanan Bolu depremini değerlendirdi ve bu depremin olası bir İstanbul depremini tetiklemeyeceğini söyledi.

Geçtiğimiz günlerde yaşanan Bolu depremi ile gözler yeniden İstanbul’a çevrilirken Prof. Dr. Okan Tüysüz Bolu depreminin İstanbul depremini tetikleyemeyeceğini açıkladı. Aynı zamanda 6 Şubat depremlerinden etkilenen Adıyaman, Şanlıurfa ve Malatya’da yaşanan sel felaketini de değerlendiren Tüysüz, “bu apaçık bir ihmalkarlık, sel felaketinin depremle bir ilgisi yok” dedi.

Jeoloji Mühendisi Prof. Dr. Okan Tüysüz, Kısa Dalga’dan Yeşim Özdemir’e yaptığı açıklamalarından satır başları şöyle:

“KAF’ın üzerinde iki tane kırılmamış bölge kaldı”

“Bolu’nun şöyle bir kritik özelliği var. Kuzey Anadolu Fay’ı burada ikiye ayrılır. Bir tanesi Bolu’nun güneyinden Karacasu’dan geçer. Oradan Geyve’ye ve İznik Gölü’ne gider. Oradan Gemlik Körfezi’nden denize girer. Bu kol yavaş bir koldur.

Dolayısıyla uzun aralıklarla deprem üretir. Yüzlerce hatta bazı kesimleri belki bin yıl mertebesinde aralıklarla deprem üreten bir fay. İkinci kol ise 17 Ağustos ve 12 Kasım depremlerini yaratan, oradan Marmara Denizi’nin içerisine giren ve üzerinde Marmara Depremini beklediğimiz kol. Bu ise güneydekine oranla çok daha hızlı çalışır.

Senede 1,5/2 cm hareket eder. Bu da her 250-300 yılda bir deprem üretmesi anlamına gelir. Hatta bazen daha kısa aralıklarla deprem ürettiği de olmuştur…Kuzey Anadolu Fayı’nın üzerinde iki tane kırılmamış bölge kaldı. Üzerinde de büyük deprem beklediğimiz. Biri Marmara, diğeri de Bingöl’de Yedisu ilçesinden geçen bir fay parçası. Onun dışında kırılmamış ve büyük deprem üretecek bir parça kalmadı. Bunların tamamı 1939’dan 1999’a kadar kırıldılar.”

“Bolu depreminin İstanbul depremini etkilemesi söz konusu değil”

“Ana faya paralel uzanan çok sayıda küçük faylar var. Düzce depremi bu küçük faylardan birisinin üzerinde olan bir depremdir. 4.7 ya da 4.8 büyüklüğündedir. Bu büyüklükteki bir depremin başka bir fayı tetikleme şansı yoktur.

Bu faya baktığımız zaman, boyu 8-10 km belki 15 km, İstanbul’a uzaklığı ise 200 km. Dolayısıyla Marmara’yı etkilemesi gibi bir şey söz konusu değil. Gösterdiği bir şey var, Kuzey Anadolu Fay’ı diridir. Bunu da biliyoruz zaten. Kuzey Anadolu Fay’ı üzerinde küçük küçük de olsa depremler olmaya devam etmektedir. Bunu da izliyoruz. Bu bolu depremiyle sınırlı değil, başka yerlerde de olabilir. Dolayısıyla bu depremin İstanbul depremini etkilemesi söz konusu değil.”

“Marmara’da beklenen en kötü senaryo 7.5”

“Bilimsel camiaya baktığımız zaman, bilimsel yayınlar içerisinde Marmara’da deprem olmayacak diyen yok. Marmara’da bir deprem olacaktır ve bu deprem 7.0’ın üzerinde bir büyüklüğe ulaşacaktır. Tabi burada 7.0’ın üzeri dediğimiz hazır olmamız gereken en büyük deprem büyüklüğüdür. Siz olabilecek en kötü senaryoya hazır olan durumundasınız. Burada ortaya konan en kötü senaryo, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin hazırlık yaptığı senaryo diyelim 7.5.

Bunun altında bir büyüklük olmaz mı olur. Ama bizim hazırlık yapmamız gereken en büyük değer 7.5’tir ve biz senaryolarımızı buna göre yapıyoruz. Marmara’da beklenen en kötü senaryo 7.5 gibi bir değerdir. Şiddeti 9’u da geçebilir.”

7.6 ve 7.8’lik iki depremin uçlarında yeni depremler olabilir

Pütürge’den başlayalım, 7.8’lik deprem için güneye doğru devam edelim Pazarcık/Türkoğlu, oradan Kırıkhan/Hassa, Antakya/Samandağ ve denize kadar olan kısımı kırdı. Böyle bir fay, oldukça uzun 350 km boyunda. Bu fayın üzerinde bir daha 300-500 sene deprem olmaz. Bu fayın üretebileceği başka bir büyük deprem olmaz.

Ancak o fay yanında, sağında-solunda, uçlarında başka faylar varsa ve bunlar deprem olmaya hazır faylarsa yani üzerlerinde belli bir miktar stres biriktiyse o zaman 7.8’lik deprem bunlara etki eder.

Gelecekte, belli bir süre içerisinde, bunun ne kadar olduğunu da söylemek mümkün değil, yeni bir deprem olabilir. Yapılan hesaplamalara göre, iki deprem oldu biri 7.8 biri 7.6 bu ikisinin uçları stresin arttığı yerler. Neresi bunlar, Göksu’nun batısı, yani Savrun Fayı dediğimiz bir fay. Savruk Fayı’nın geçmişte nasıl bir hikayesi var bilmiyoruz.

Üzerine stres yüklendi onu biliyoruz ama geçmişte ne kadar stres zaten üzerinde vardı bunu bilmiyoruz. O nedenle bu ancak ileride yapılacak çalışmalarla ortaya çıkacaktır. Çok sorulan bir sorudur bana ‘Savrun Fayı ne olacak’ diye Savrun Fayı’nın geçmişini bilmediğimiz için; kaç kere deprem yaptı, hangi hızla hareket ediyor, kaç yıl aralıklarla deprem üretti bunları bilmiyoruz. Dolayısıyla üzerin stres yüklendi ama bu yüklenen stres yeni bir deprem oluşturmaya yeter mi yetmez mi onu bilmiyoruz. İkinci bir stres Pütürge civarına yüklendi. 7.8’lik depremin uç tarafında. Fakat orada zaten 2020 Elazığ depremi olduğu için orada birikmiş bir stres yoktu.

Dolayısıyla o bölgede bir deprem olursa bizler için şaşırtıcı olur. Onun kuzeyine de stres yüklendi. Bingöl/Gökdere çevresi, burası zaten deprem beklediğimiz bir yer. Burada bir deprem olabilir. Ama olabilir dedim diye, bugün-yarın olacağı anlamına gelmez. Böyle bir deprem olma olasılığı vardır. Son olarak Akdeniz’de bildiğiniz gibi fayın diğer ucu Samandağ’dan Akdeniz’e ulaştı. Denizin altından Kıbrıs’a gidiyor. Buraya da bir stres yüklendi”

“17 Ağustos milat olmadı acaba 6 Şubat olacak mı?”

“1999 depremi, 1939’dan sonra Türkiye’nin yaşadığı ikinci büyük felaketti. 1939’da 33 bin vatandaşımız canını kaybetti. Ama o zaman Türkiye nüfusu 17 milyondu. 17 Ağustos depremi olduğu zaman yanılmıyorsam 70 milyona yakın bir nüfusumuz vardı. Ve 17 Ağustos kendine has bir takım özellikleri olan bir deprem. Bir defa sanayinin ve nüfusun yoğun olduğu bir bölgeyi vurdu. İkincisi, iletişimin son derece iyi olduğu bir dönemde meydana geldi. 1939’da deprem olduğu zaman oraya gidilemedi, haber alınamadı, telgraf direkleri kopmuştu. 17 Ağustos böyle değildi. 17 Ağustos’ta medya her gelişmeyi insanların gözüne soka soka gayet net bir şekilde gösterdi. 17 Ağustos’tan sonra ‘bu deprem milat olacak, bir daha böyle bir deprem olduğunda biz ülke olarak hazır olacağız’ denilmişti. Ne yapıldı diye bakıyorsunuz. Milat dediğiniz zaman bir dönemi bitirip yeni bir döneme, bir anlayışı bitirip yeni bir anlayışa geçtiğiniz anlamına gelmesi lazım. Ondan sonra yapılan çok sayıda bilimsel çalışma oldu. Örneğin 2004’te afet şurası yapıldı, deprem şurası yapıldı. O zamanın Bayındırlık Bakanlığı tarafından. Ciltler dolusu raporlar yayımlandı. Bu raporlardaki önerilerin çok büyük bir kısmı yerine gelmedi. Yani eğer milattıysa bu önerilerin yapılması gerekiyordu. Bilim insanları 310 kişi bir araya gelip bir sürü rapor hazırladılar. Onun arkasından yine AFAD’ın yaptığı çalışmalar oldu. Deprem Stratejisi Eylem Planları yapıldı. Deprem politikaları belirleme kurulları kuruldu. Hatta 2021’de Meclis Araştırma Komisyonu kuruldu. Meclis Araştırma Komisyonu 500 küsür sayfalık bir rapor yayımlandı. İçerisinde de depremle mücadele etmek için 240 küsür tane de öneri yapıldı. Ama sonuç ortada. Bizim Maraş’ta yaşadığımız afet bütün bunların aslında milat olmadığına, ülke olarak depreme hazır olmadığımızı çok açık bir şekilde ortaya koydu. Şimdi 6 Şubat’tan sonra yine Bilim Kurulları oluşturduk, yine çalışmalar yapıyoruz, siyasetçiler bilim insanlarını dinliyor buraya kadar gayet güzel ama bundan sonrası yapılacak mı? Jeolojide bir kural vardır; geçmiş geleceğin aynasıdır. Şimdi 17 Ağustos milat olmadı acaba 6 Şubat olacak mı? Benim içimde açıkçası bir kuşku var.”

Bu açık ve net bir ihmalkarlıktır”

“Burada bir ihmal var. Birincisi, dere yatağının içerisine evler yapılmış. Ve o evler nedeniyle orada ulaşım ağları kurulmuş, alt yapı yapılmış. Bütün bunlar derenin maksimum taşma seviyesi hesaplanarak yapılmamış. Ikincisi derenin kenarına sel geleceği düşünülmeksizin konteynırların çadırların kurulması afetzedelerin ikinci bir afete maruz kalmasına yol açtı. Bu da açık ve net bir ihmalkarlıktır. Maalesef afet eğitimi olmayan bir toplum olduğumuz içn ve afete topluca değil, tek tek afetler bazında baktığımız için ‘bir afet oldu ikincisi olmaz’ diye düşünerek hareket ediyoruz. Bütün sorun hazırlıksızlık. Depreme, sele, heyelana, kuraklığa bütün bunlara hazır olmamız lazım. Bu hazırlık için de gerekli bilimsel alt yapımız var. Eleman gücümüz de var ama iki tane önemli sorun; bir tanesi eğitimsizlik ikincisi afeti çok ciddiye almıyoruz, bilime çok kulak vermiyoruz.”

Söyleşi