Sezin Öney: Yunanistan ve Türkiye arasındaki kalıcı projeler çok mümkün değil

Sezin Öney: Yunanistan ve Türkiye arasındaki kalıcı projeler çok mümkün değil
Uzun yıllardır gerilimli olan bu iki ülkenin anlaşmalarının geleceği var mı? Büyük projeler için birbirlerine pas atan iki lidere, uluslararası güçler ne diyecek? Tüm bu soruları Siyaset Bilimci Sezin Öney’e sorduk. Erdoğan ve Miçotakis'in anlaşmasının yankıları sürüyor. Siyaset Bilimci Sezin Öney Ankara ve Atina'nın Avrupa Birliği üyesi ve ABD ile yakın ittifak ilişkileri olan Yunanistan’ın, böyle projelere girmesinin çok mümkün olmadığına dikkat çekti.

Çağrı Sarı


Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, geçtiğimiz hafta uzun süredir beklenen Yunanistan ziyaretini gerçekleştirdi. 2022 yılının sonuna kadar yaşanan büyük gerginlikler, tehditler, boy göstermeler, Maraş merkezli depremlerin ardından yerini ılımlı havaya bırakmıştı.

6 yıldır iki ülke arasında yaşanan “yüksek gerilim” nedeniyle tüm gözler 7 Aralık buluşmasına döndü. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve Yunanistan Başbakanı Kiryakos Miçotakis bir çok uzlaşı yaptı.

Erdoğan ve Miçotakis, başta ticaret, ekonomi, turizm, ulaştırma ve enerji gibi alanlarda pozitif gündemi sürdürmeyi kararlaştırıp, 5 milyar dolar olan ticaret hacminin 10 milyar dolara çıkarılmasını hedeflediklerini duyurdu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan bu iş birliği ile kalmayıp Yunanistan dönüşü "İşbirliğimizi tüm alanlarda geliştirmenin gayreti içindeyiz. Sinop’ta inşa edilecek nükleer santralimizin enerjisinden Yunanistan'a da imkan tanıyabiliriz" ifadesini kullandı.

Peki uzun yıllardır gerilimli olan bu iki ülkenin anlaşmalarının geleceği var mı? Büyük projeler için birbirlerine pas atan iki lidere, uluslararası güçler ne diyecek? Tüm bu soruları Siyaset Bilimci Sezin Öney’e sorduk

Öney, Avrupa Birliği üyesi ve ABD ile yakın ittifak ilişkileri olan Yunanistan’ın, Rusya uygulanan yaptırımları hiçe sayıp böyle projelere girmesinin çok mümkün olmadığına dikkat çekti.

'Erdoğan, batıdan yakınlaşmanın karşılığını isteyecektir'

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Yunanistan’a gitmesi, somut diyalog sürecinin başlatılacağına dair bir irade mi? Miçotakis’ten siz de iadeyi ziyaret bekliyor musunuz?

Evet, Miçotakis de Türkiye’ye ziyaret gerçekleştirmek istiyor. 2024 Baharı’nda, yüksek olasıkla Nisan veya Mayıs’ta (yerel seçimlerden sonra) böyle bir ziyaret mümkün. Tabii, her an her şey olabilir. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Yunanistan ile yakınlaşmanın karşılığında Batı’dan bazı ödünler bekleyecektir. Bunlar gerçekleşmezse, Yunanistan ipler yeniden gerilebilir.

Miçotakis uzun süredir diyalogdan yana olduğunu söylüyor ama iki liderin de seçim döneminde birbirleri sarf ettiği sözler az buz değildi. Özellikle Erdoğan “bir gece ansızın gelebilir” tehdidi… Nasıl oldu da bu ağır süreç, yerini ılımlı havaya bıraktı?

Türkiye’nin İsveç’in NATO üyeliği konusunu sonsuza kadar kullanma imkanı yok. ABD ve Almanya başta olmak üzere AB ülkelerinden bazı ödünler bekliyor. Özellikle de, Türkiye’yi savunma alanında zorlayan durumlar ortaya çıkmaya başladı. En çok savaş uçakları konusu gündeme geliyor ama hükümetin, seçim döneminde kampanyasının ana temalarından biri haline getirdiği SİHA’ların tedarik zincirinde de sorun yaşanmaya başlamıştı. Yunanistan ile ilişkileri düzeltmek, Cumhurbaşkanı Erdoğan için kendisi için de “kazan-kazan” formülü. “Uluslararası ilişkilerde benimle iyi geçinenle, ben de iyi geçinirim” mesajı vermiş oluyor. Kendi tabanı, zaten dış politikada U dönüşlerini sorgulamıyor: İktidara yakın medya da, bu ziyareti bir zafer olarak lanse etti ve Erdoğan’ın ülke dışında ne kadar saygı gördüğünün bir işareti çerçeveledi, sundu.

sezin.jpg
Sezin Öney

Bir ‘U dönüşü’ var evet, ama buna neden gerçekten de Maraş merkezli depremlerde Yunanistan’ın gösterdiği yardımsever tavır mı, yoksa Erdoğan iktidarı dış politikada ‘anlaşma’ yoluna gitmek zorunda mı kaldı?

Bu konuda Yunanistan’da yapılan yorum şöyleydi: Türkiye’deki deprem, her ne kadar ülke için büyük bir trajedi olsa da, Ankara’nın Yunanistan ile yeniden diyalog kurma fırsatı bakımından Erdoğan hükümeti için bir şans oldu. Türkiye’de hükümet, Yunanistan ile ilişkileri o kadar germişti ve bu da, Batı ile ilişkilerinde de sorun yaratıyordu. Diğer bir deyişle, Yunanistan ile gerginliği daha da “geremeyecek” olan Ankara’nın önünde, depremle beraber gelen insani yardımla beraber, bir diyalog kapısı açıldı. Dediğim gibi, bu dile getirdiğim, Yunanistan’ın perspektifi. Türkiye’den bakınca, depremin korkunçluğu ve yaşanan felaketin boyutları, bizim depremi “uluslararası ilişkiler için bir fırsat” olarak algılamak benim için zor. 1999 Depremi ile karşılaştırırsam, orada hakikaten de, Yunanistan ile ilişkilerde kamuoyu geneline yayılan bir dönüşüm yaşanmıştı. O dönemin dışişleri bakanları İsmail Cem ve Yorgo Papandreu’nun oluşturdukları diyalog ve diplomasi köprüsünden bugün çok çok uzağız. Evet; Şubat 2023 depremleri, iki ülkenin kamuoyları arasında insani boyutu yeniden ön plana çıkararak buzları eritti. Ama, 1999 gibi yıllarca ayakta kalabilecek sağlam kanallar da açılmadı. Ama Türkiye’de hükümet açısından ise, “U dönüşünü açıklayabilecek” bir çıkış noktası oluştuğunu söyleyebiliriz. Gerçi, hükümetin tabanı çok da fazla bir açıklamaya gerek duymuyor.

‘Yüksek gerilim hattı’nın zarar vereceğinin bilincindeler'

‘Ankara, Yunanistan ile gerilimi daha da geremeyecek noktada olduğundan’ bahsettiniz. O zaman bu çark zorunluluktu. Neden zorunluluk?

2016-2023 döneminde, Türkiye ve Yunanistan arasında gerilim tırmandıkça tırmandığında, Atina bu durumu kendine avantaj oluşturacak biçimde kullandı. “Agresif tutum sergileyen Ankara’nın tehdidi altında varlık savaşı verdiği” ve Batı’nın kendisinin arkasında durması gerektiği argümanıyla, Avrupa Birliği ve ABD’nin siyasi desteğini arkasına aldı. Destek sadece siyasi alanda da kalmadı: askeri olarak da, kendisini güçlendirdi. Aynı süreçte ise, Türkiye’nin Batı ile geleneksel ittifak ilişkileri sadece NATO üyeliği üzerinden minimalize oldu. Dahası, askeri ambargolarla Türkiye’nin savunma endüstrisinin tedarik zincirlerinden kopmaya başladığı gibi ve envanterine ekleyeceği F-35 savaş uçakları gibi yeni alışverişlerde de blokajlarla karşılaştı.

Gerginlikten daha çok fayda sağlayan taraf Yunanistan olduğu halde, Atina da artık komşusuyla sürekli yüksek gerilim hattında kalmanın kendisine zarar vereceğinin bilincinde. Yunanistan penceresinden bakınca, Türkiye ile sürekli kavgalı kalarak kamuoylarını birbirine düşmanlaştırmanın artık bir getirisi yok. Miçotakis için kritik seçimler geride kaldı; bahsettiğimiz gibi, muhalefetin anlamlı bir çıkışı söz konusu değil. Türkiye’deki Şubat 2023 depremlerinin yarattığı insani duygularla da, diyalog kurmak için fırsatların oluştuğu bir dönem. Kaldı ki, kendisine Türkiye’den uzatılan bir el varken kavgaya devam etmek, Yunanistan’ı haksız duruma düşürür. ABD ile F-35 alışverişinde son noktaya gelinmişken, neden gerilim konusunda inatlaşarak “haksız” algısı yaratsınlar?

'Erdoğan da Miçotakis de kendi içindeki muhaliflerden çekinebilir'

Ziyaret gününe dönelim; Türkiye tarafını yakından takip edebiliyoruz ama Yunanistan cephesinde neler oluyor. Bu ziyaret nasıl karşılandı?

Yunanistan’da Nea Demokratia hükümeti de, ülke kamuoyu da bu ziyaretten “en kötüyü”; her an bir gerginlik çıkmasını bekledikleri için, Erdoğan’ın ılımlı hatta sıcak tavırlarından çok pozitif etkilendiler. Ancak, kimsenin çok da hayal kurduğunu söyleyemeyiz: Yunanistan’da da herkes, olumlu havanın bir anda tam tersine dönebileceğinin de bilincinde. Kaldı ki, Türkiye ve Yunanistan’ın ilişkisinde kronikleşen Ege Denizi’nde kıta sahanlığı gibi konuların çözülmesinin iki taraf için de gerçekten siyasi irade gerektirdiğinin farkındalar. Aslında, kangrenleşen sorunların çözümü için elverişli bir siyasi ortam var: Miçotakis’in de, Erdoğan’ın da önünde 2027-2028’e kadar seçim gözükmüyor. İkisinin de muhalefeti dert etme gibi bir endişesi de yok. Türkiye’de, devlet gücünü arkasına almış, başkanlık sistemi gibi siyasi gücü mutlak biçimde elinde tutan bir Erdoğan var. Yunanistan’da ise, muhalefet partileri çalkantılar içinde. Ana muhalefet SYRIZA’nın yeni seçilen lideri Stefanos Kasselakis, hayatını Yunanistan’dan çok Amerika’da geçirmiş olması sorgulanıyor. Kaldı ki, sol partilerin ağırlıklı olduğu Yunanistan muhalefeti, Türkiye ile sorunların çözümüne karşı çıkmaz. Miçotakis ve Erdoğan’ın gerçekten sorun çözmek ile ilgili önlerinde iki engel var: kendi irade eksikleri ve kendi içlerindeki siyasi güçlerden gelebilecek tepkiler. İrade eksikliği derken, iki lider de ciddi bir sürece girişecek kadar birbirlerine güvenmeyebilirler.

Ama en çok da, kendi içlerindeki muhalefetten çekinebilirler: Erdoğan’ın Cumhur İttifakı’ndaki ortağı MHP ve Miçotakis’in de kendi partisinin içindeki eski toprak milliyetçilerin çözüme karşı çıkması olası. Örneğin, eski başbakan Antonis Samaras gibi aktörler, Nea Demokratia içinde Miçotakis’i, “Erdoğan’a ödün verdi” söylemiyle zorlayabilirler. Masada neler vardı, Adalara vize ve yatırım meseleleri öne çıktı, gölgede kalan bir mesele de “göçmenler” olabilir mi? İki ülke de bu konuda sıkışmış durumda?

İlk aşamada, vize ve yatırım konuları ile gerginliği önleyici mekanizmaların kurulması ile ilgili somut adımların atılması, hedeflerin konması söz konusu. İmzalanan “Dostane İlişkiler ve İyi Komşuluk Bildirgesi”, bu ziyaretin asıl hedefi olan, ilişkilerin yeniden yere çakılmasını engelleyecek İngilizce tabiriyle “guardrails”, yani “korkuluklar” oluşturulmasını amaçlıyordu.

Zaten, 2016’dan bu yana gerilim yaşadıktan ve 2019-2022’de çeşitli kereler sıcak çatışmanın eşiğine geldiğiniz bir noktadan hemen dönmek zor. Göç konusunda İçişleri Bakanlıkları zaten beraber çalışmaya başlamıştı. Hatta İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya, Yunanistan Göç ve İltica Bakanı Dimitris Kairidis ile WhatsApp grubu kurarak sürekli haberleştiklerini de Eylül sonunda duyurmuştu. Göç konusunda iki ülkenin Sahil Güvenliği ve emniyet güçlerinin yakın çalışması; hatta, Midilli’de bir Türk ve İzmir ya da Ayvalık’ta da Yunan bir subayın konuşlanması öngörülüyor. Göç konusundaki çalışmayı İçişleri Bakanları ve güvenlik güçleri işbirliğini kendi aralarında temasla sürdürecekler. Benzer şekilde, çözülmesi en güç konular olan kıta sahanlığı ve Kıbrıs Sorunu gibi meseleleri de dışişleri bakanları görüşecekler. Cumhurbaşkanı Erdoğan da, Başbakan Mitsotakis ile basın toplantısında da, iki ülkenin içişleri ve dışişleri bakanlarının sorunların çözümü için temas halinde olacağını söyledi. Diğer bir deyişle, asıl meseleleri çözmek içişleri ve dışişleri bakanlarına bırakıldı. Burada asıl yük, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın üzerinde olacak demektir. Müzakeresi asıl zor konular da, Ege Denizi’nde kıta sahanlığı ve Kıbrıs gibi konular…Kaldı ki, göç konusunda Yunanistan ile daha kapsamlı bir mutabakata varılması için Avrupa Birliği’nin de angaje olması lazım. Bu da demektir ki, göç konusunda belli bir noktadan sonra Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın devrede olması gerek.

'Uluslararası güçlerin şu anki dengeleri, bu projelere izin vermez'

Bu ziyaretten Türkiye ve Yunanistan arası enerji koridorları gibi kalıcı projeler çıktı. Bunun mümkünatı var mı?

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ziyaret sonrasında bahsettiği gibi, Türkiye ve Yunanistan arası enerji koridorları gibi kalıcı projeler şu an için çok mümkün değil. Erdoğan şöyle demişti:

“Mesela bizim Sinop’ta inşa edilecek nükleer santralimizin enerjisinden Yunanistan'a da imkan tanıyabiliriz. Biliyorsunuz biz Ataşehir'de bir enerji hub'ı yapalım dedik. Oradaki kulelerden bir tanesini sadece bu enerji dağıtım imkanlarını seferber ettiğimiz bir hale getirelim istiyoruz. Biliyorsunuz Trakya’da Rusya'dan gelecek doğalgaz ile oradan Balkanlar’a ve Avrupa'ya gaz temininde bir merkez olma kararımız mevcut.”

Uluslararası ilişkilerin şu anki dengeleri bu projelere izin vermeyeceği gibi, bahsettiğim “güven” ve Türkiye’nin dış politikalarındaki istikrarsızlık, öngörülemezlik de aşılmalı. Uluslararası ilişkilerde dengeler derken şunu kastediyorum: Avrupa Birliği üyesi ve ABD ile yakın ittifak ilişkileri olan Yunanistan’ın, Rusya uygulanan yaptırımları hiçe sayıp böyle projelere girmesi daha uzun yıllar mümkün gözükmüyor.

Yunanistan’ın Doğu Akdeniz’de, Mısır, İsrail, gibi ülkeler tarafından destekleniyor. ABD, Fransa, İtalya gibi ülkelerin enerji tekelleriyle iş birliği yapıyor… NATO ve ABD’nin Yunanistan’da Ortadoğu ve Balkanlara kolayca müdahale edebilecek üsler kuruyor. Bu durum Karadeniz, Ege ve Akdeniz’i kontrol altına alma alma anlamına gelmez mi. Böyle büyük planlar söz konusuyken, bu “bahar havası” ne kadar sürer.

Tüm bu bahsettikleriniz, Türkiye’nin uluslararası ilişkilerinde sert tutum benimsediği 2016-2022 döneminde yaşanan gelişmeler. Ankara’nın agresif ve hasmane tutum benimsediği algısı, sadece Yunanistan ile değil; tüm Doğu Akdeniz enerji hatları konusuna taraf diğer ülkelerde de egemen kanaat idi. Bu süreçte, Birleşik Arap Emirlikleri, Mısır, Suudi Arabistan gibi ülkelerle de, köprüler atılmıştı. Yunanistan ile de, tüm bu ülkelerin sadece siyasi ve ekonomik ilişkileri de değil; askeri ilişkileri de kapsayacak şekilde gelişmişti. Benzer biçimde, Türkiye ile arası gerilen ABD de, Yunanistan ile askeri ilişkilerini (ve tabii diğer ilişkilerini de) geliştirdi. Türkiye hala büyük bir güç ve tabii özellikle Karadeniz’de her ne kadar eskisine nazaran zayıflasa da, Rusya’nın da büyük etkisi var. Tamamen Batı etkisi altına girmesi zor: ama Türkiye, hala Batı’nın zıt kutubunda duran bir ülke nazarıyla bakılması. Başlıca AB ülkeleri de, ABD de; Türkiye ile mesafelerini koruyarak iş düştüğünde işlerini hallediyor. Doğu Akdeniz ve Karadeniz ilintili konularda, Türkiye hala tamamen dost ilişkiler ve bağlar kurmuş değil: bağımsız dış politika oluşturmakla dış ilişkilerde hasmane tutum takınmak arasında fark var. Suriye Savaşı’na aşırı angajman ve Müslüman Kardeşleri aşırı biçimde desteklemenin ve özellikle 2016 sonrasının, dış politikada hemen herkes ile kavgalı olunan döneminin mirasının geride bırakılması zaman alacak. İstikrarlı bir barışçı çizgi ve itidalli tutumlar gerekiyor: bunun da olabileceğine dair şüpheler olması, bu kadar 180 derece dönüşlerden sonra doğal. (Kısa Dalga)

Politika