Gerçekle kurmaca arasındaki çizgide bir çiftin bağımsızlık mücadelesi

Gerçekle kurmaca arasındaki çizgide bir çiftin bağımsızlık mücadelesi
Nezaket Erden, "Tiyatro Hemhal’de ürettiğimiz şeyler öylesine değil; her biriyle kurduğumuz bağ çok derin" derken, Hakan Emre Ünal, "Dışarıdan her şeyin dört dörtlük gözüktüğü bir ilişkide, kapalı kapılar ardında başka bir mücadele var" dedi.

Bircan Yorulmaz

16 Ekim Perşembe günü yayınlanan Apaçık Radyo Kulis Sesleri’nde, Tiyatro Hemhal’in sahnelediği En Sevdiğinden Başla oyununun “üretim ekibi”nden Nezaket Erden ve Hakan Emre Ünal’la konuştuk.

– İsterseniz önce oyunun konusundan başlayalım.

Hakan Emre Ünal:
Oyunculuk, yazarlık, yönetmenlik yapan, belli bir başarıya ulaşmış bir çiftin bir sonraki aşamasına şahitlik ediyoruz. “Beraber mi üretmeye devam edecekler, yoksa ayrı ayrı mı?” gibi bir sorusu var oyunun. Hem sektörle hem birbirleriyle ciddi bir mücadele içindeler. Dışarıdan her şeyin dört dörtlük gözüktüğü bir ilişkileri var; fakat kapalı kapılar ardında, ya da hayatla mücadelelerinde öyle olmadığını görüyoruz. Özellikle de birbirlerine ve çevresindekilere, isteyerek ya da istemeyerek nasıl zarar verdiklerini izliyoruz.

Nezaket Erden:
Bir yandan da bir bağımsızlık mücadelesi anlatılıyor. Hem içinde bulundukları sektörde ayrı ayrı bağımsızlaşma ve gerçekten istedikleri şeyleri üretme konusunda verdikleri bir mücadele var. Oldukları halleriyle kendini kabul ettirme mücadelesi, hem de ilişkide bağımsızlaşmak… Bağımsız bir şekilde de bir arada var olabilme mücadelesi veriyorlar. O da sancılı bir süreç. Hem sektörle verilen mücadele çok sancılı, hem de ilişkinin içinde verilen mücadele çok sancılı.

– Şimdi sizi tanıyan, bir çift olduğunuzu bilen seyirci açısından hikâyenin gerçekle kurmaca kısımlarında bir bulanıklık var. Bu fikir nasıl çıktı, nasıl olgunlaştı?

H.E.Ü.:
O bulanıklığı tutmak istiyoruz ama sahnede gördüğümüz karakterlerin bizimle yakından uzaktan alakası yok. Bir çift olarak belli dertlerimiz var, fakat bu dertleri farklı insanlarda da görüyoruz. Bireysel olarak sektörle ilgili bazı sorunlarımız var ve bunları başka insanlarda da gözlemliyoruz. Kendimizde çözemediğimiz bazı dertler, korkularımız var. Ve bu dertleri başka insanlarda da görüyoruz. Mesela ben bir monolog yazmıştım oyunla alakalı, bir korkmakla ilgili bir şeydi. Bir arkadaşım okuduğunda hüngür hüngür ağlamıştı. Çünkü kendi korkularında yalnız olmadığını hissetti. Bazı fikirlerimizi belli arkadaşlarımızla paylaştıkça bunların ne kadar anlatmaya değer ve yalnız olmadığımızı hissettiren şeyler olduğunu görmek oyunu böyle fikrini yavaş yavaş büyüten bir şey oldu. İlk fikir benim aklıma geldi. Anatomy of a Fall, Mary's Story gibi filmleri izlediğimiz zaman dışarıdan hep güzel gözüken çiftlerin kendi içinde böyle bir hayat mücadelesi içinde olduğunu görmek ilham verdi. Bir derdi böyle anlatabilmek de çok hoşumuza gitti.

N.E.:
Dışarıdan görünenle içeride olanın arasındaki fark... Özellikle ikisi de üreten çiftler arasındaki dinamikler – biz de öyle olduğumuz için – ilgimizi çekiyordu. Bu filmler o yüzden referanslarımız arasındaydı.
İlk fikir Emre’nin aklına gelmişti. Hatta oyunun ilk sahnesi Emre’nin en başından beri aklındaydı. Sonra aramıza, aynı zamanda oyunun oyuncularından
Elif Aydın ilk olarak dahil oldu. Ardından Selen Örcan ortak yazar olarak katıldı.
Bir de “üretim ekibi” diye tanımladığımız bir ekip var. Kolektif bir çalışma olduğu için bu ifade bize güzel geldi. Üretim ekibi beş kişiden oluşuyor: Emre, ben, Selen,
Büke Erkoç (aynı zamanda yönetmen yardımcımız) ve Elif Aydın. Hep birlikte provalar yapmaya başladık. Emre korkusuyla ilgili bir metin yazdığında, Elif de Büke de Selen de ben de kendi korkularımızdan bahsediyorduk. Ortaya o korkunun daha katmanlı, hepimizi kapsayan bir hâline götüren bir tartışma, konuşma, doğaçlama süreci çıktı.
O anlamda hepimiz için zor bir süreçti. Herkesin kendini ortaya koyduğu bir çalışma oldu. Elbette hepimizin travmaları, korkuları var. Ancak biz bir üretim yaparken işimize yarayanları alıp yaramayanları elemek zorundayız. Kimilerini hiç kullanmadık, kimilerini çarpıttık, kimilerini kurguladık. Emre’nin de dediği gibi, gelinen noktada bu çift biz değiliz.

H.E.Ü.:
Hatta yakından uzaktan alakamız yok. Adam daha karanlık; kadın ise o karanlıktan sıyrılmaya, kendini aşmaya çalışan bir dönemde. Ama o da kolay değil.

– Sizin karakterlerinizde biraz da olsa kendiniz hep varsınız. Bu oyunda da sanki hepsinin birleşimi olmuş. Bu düşünülerek mi yapıldı?

H.E.Ü.:
Belli yerlerde öyle, ama Ömer’in karanlığıyla Yusuf Umut’un aydınlığı arasında 180 derece fark da var. Belli şeyleri bilinçli olarak seçtik.
Mesela Nezaket’in Leyla olarak oynadığı tiratta, ben Leyla’ya Ömer olarak saksı vermesem, herhangi bir obje versem de olurdu. Çünkü orada oynadığı karakter de baştan aşağı farklı bir karakter. Ama biz o saksıyı, o çağrışımı yapsın, o bulanıklığı korusun diye kullanıyoruz.

N.E.:
Hiç Dirmit’i bilmeyen, bizi tanımayan seyirciler için bir şey ifade etmeyebilir.

H.E.Ü.:
Bilenler için ufak bir gönderme. Bazıları için bu gönderme daha büyük olabiliyor. Dirmit’i çok önceden izlemiş olup metnini hatırlamayan biri burada “Aa, Dirmit’i mi oynuyor?” diyebiliyor ama aslında tamamen farklı bir karakter görüyor.
O sahnede sokakta mücadele eden genç bir kadını oynuyor. Dirmit’le yakından uzaktan alakası yok.
Ama seyircinin bu çağrışımı yapması hoşumuza gidiyor.
Oyunun zaten kurgu ile gerçek arasında gidip gelen, Ömer ve Leyla’nın da kendi içinde “Bu kurmaca mı, gerçek mi?” diye sorgulatan bir yapısı var.

N.E.:
Bir de üst katman Emre ve Nezaket. Ona küçük göndermeler yapmak, göz kırpmak hoşumuza gidiyor.

H.E.Ü.:
Evet, kuvvetlendiriyor gibi geliyor. Yani bir üçüncü katmanı “Acaba mı?” diye sordurmak hoşumuza gidiyor. Ama “acaba”nın ötesine geçip de “Bunlar kendilerini oynamış” denirse, o zaman hem çalışma sürecimize hem de fikrimize bir haksızlık olmuş oluyor.

N.E.:
Sanırım bizim Tiyatro Hemhal’de ürettiğimiz şeyler, tamamen bağ kurarak ortaya koyduğumuz, “öylesine” yapılmış işler değil. O ürettiklerimizle kurduğumuz bağ da belli meseleler etrafında şekilleniyor. O yüzden o benzerlik beni rahatsız etmiyor.
İnsanlar oyundan benzer hislerle ayrılıyorlar, öyle tanımlıyorlar. Bu benim hoşuma gidiyor. Çünkü dünyaya bakışımızın üretim şeklimize yansıyan bir hali var. O benzerlikler de bu yüzden hoşuma gidiyor.

– Benim en çok etkilendiğim şeylerden biri de toplumsal cinsiyet rollerine ilişkin çok ciddi alt metinlerdi. Kadının çocuk istememe hakkını savunması ya da kariyeriyle işi arasında seçim yaparken bunu anlatma biçimi çok gerçekti. Bu nasıl gelişti?

N.E.:
Provalarımız çok fazla beyin fırtınasıyla geçiyordu. Üretim ekibimizde Emre dışında herkes kadındı. Hepimizin dert ettiği meseleler vardı. Bu başlık da oradan çıktı. “Bunu oyunun içine nasıl koyabiliriz? Teması haline nasıl getirebiliriz?” diye düşündük. Leyla’nın gittiği film görüşmesinin merkezine bu meseleyi koymak oradan gelen bir fikirdi. Sanırım bu konuda Selen’in katkısı büyüktü. Bizim şansımız, Büke, Elif ve Selen’in hem dışarıdan bakabilen hem de çok iyi rehber olan insanlar olmasıydı. Hayata bakışımız da bu konularda ortaklaştığı için, toplumsal meselelere oyunun içinde didaktik olmadan, ama kuvvetli bir biçimde yer verebildik.

– Ne kadar süre çalıştınız?

H.E.Ü.:
Altı ay sürdü. Ama ayda üç prova yaptığımız bir altı ay değildi; toplam 107 prova yaptık. Neredeyse iki günde bir provadaydık. Buluşmadığımız zamanlarda da Zoom üzerinden ya da yazışmalarla sürekli tartışıyorduk. Selen, Elif ve Büke her şeyi yapabiliyordu. Hatta bazen Selen de doğaçlama yaptı. Asıl işi yazarlık ve yönetmenlik olmasına rağmen oyunculuk da yapmaya başladı. Hatta ona “Sen de oyna” bile dedim.

– Diğer oyunlarınız daha minimaldi; tek ya da iki kişilik oyunlardı. Burada biraz bunun dışına çıkmışsınız. Mesela ilk defa video kullanımı var, ekip kalabalık.

N.E.:
Evet, bu bizim en büyük prodüksiyonumuz. Hem maddi hem manevi olarak. Ekip de kalabalık, toplam dokuz kişiyiz. Aynı şekilde en dekorlu oyunumuz. Arkadaşlarımız sağ olsun, sabırlılar ama hazırlığı biraz uzun sürüyor.

H.E.Ü.:
Öncesinde uzun bir süre çalışıldığı için, maddi ve manevi olarak en çok bizi yoran prodüksiyon oldu diyebilirim. Ama o yorgunluğun karşılığını aldığımız için fiziksel ve psikolojik olarak çok iyiyiz.

N.E.:
Bu kadar çok insanla çalışmak ve kazandığımız şeyi bu kadar çok insanla paylaşabilmek bizi çok mutlu ediyor.

H.E.Ü.:
Evet, asistanından ışıkçısına kadar herkesin metinde bir fikri, sözü ve katkısı var.

– Peki, diğer oyunlardaki durum ne? Bu sezon hangileri devam ediyor?

H.E.Ü.:
Sevgili Arsız Ölüm: Dirmit, Ne Olacak Bu Yusuf Umut’un Hali ve En Sevdiğinden Başla devam ediyor.
Onun dışında ben Canavar’da oynuyorum. Yönetmenliğini yaptığım Mahallemiz Eşrafından, Herkes Kocama Benziyor ve Bendeniz de sürüyor.

– O zaman dinleyicilerimize/okuyucularımıza oyun tarihleri için hem Nezaket Erden hem Hakan Emre Ünal’ın Instagram hesaplarına, hem de Tiyatro Hemhal’in web sitesi ve Instagram hesaplarına bakabileceklerini söyleyerek bitirelim.

Kaynak:Haber Merkezi

Abone Ol

İyi gazetecilik posta kutunda!
Güncel haberler, haftalık ekonomi bülteni ve Pazar derginiz Plus’ı email olarak almak için abone olun.