Yazı dizisi - KKTC'nin seçimi 1: Federasyon tartışmaları ve Ankara’nın gölgesi
Yusuf Ertuğral
19 Ekim Pazar günü ilk turu düzenlenecek KKTC cumhurbaşkanlığı seçimlerinde, 218 bini aşkın kişinin oy kullanma hakkı bulunuyor. Toplam sekiz adayın yarıştığı bu süreçte, gözler mevcut Cumhurbaşkanı Ersin Tatar ile ana muhalefetteki CTP Genel Başkanı Tufan Erhürman arasında geçmesi beklenen ana mücadelede. Anketlere göre önde olan bu iki eski başbakanın galibiyeti, KKTC'nin önümüzdeki beş yılını önemli ölçüde etkileyecek.
Merkez sağ koalisyon hükümetinin desteğiyle bağımsız aday olan Tatar , 2020 yılından beri Cumhurbaşkanlığı görevini yürütüyor. Tatar, bu yarışta Ankara'dan da büyük destek alıyor. Seçimler öncesi çok sayıda AKP'li yetkili KKTC’ye giderek Tatar'ın kampanyasına destek verdi. Ankara, 2020 seçimlerinde de Tatar'ı desteklemişti.
Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, egemen eşitliğe dayalı iki devletli çözüme gidilmesi gerektiğini savunurken rakibi Tufan Erhürman ise iki devletli çözümün gerçekçi bir formül olmadığını ve Kıbrıslı Türklerin mağduriyetlerini sürdürmekten başka sonuç vermediğini belirterek federasyonu çözüm olarak görüyor.

Federasyon: Bir "Türk Tezi" olarak nasıl ortaya çıktı?
Kıbrıs sorununun çözümünde uluslararası toplumun, özellikle Birleşmiş Milletler’in (BM), temel parametresi olan federasyon, yıllardır masada. Ancak Türk tarafının iki devletli çözüm ısrarı ve Rum tarafının direnci bu hedefi zorlaştırıyor. Seçim kampanyalarında “Rum tuzakları” gibi kutuplaştırıcı söylemler iki toplumlu diyaloğu zedeliyor, medya anlatıları ile diplomatik mesajlar arasındaki çelişkiler, KKTC’nin siyasi atmosferini karmaşıklaştırıyor.
Doğu Akdeniz Üniversitesi’nden Uluslararası İlişkiler, Barış ve Çatışma Çalışmaları alanında önde gelen akademisyen Prof. Dr. Ahmet Sözen, federasyonun 1960’lı yıllarda İsmet İnönü döneminde bir “Türk tezi” olarak ortaya çıktığını belirtiyor. 1977 ve 1979 Makarios-Denktaş doruk anlaşmalarıyla tescillenen bu model, Rum tarafınca “kerhen” kabul edilse de BM’nin çözüm çerçevesi haline geldi.

“Federasyonun Türkiye’ye faydaları…”
Sözen, federasyonun kritik önemini vurgularken “Federal bir devlet, sadece Kıbrıs’ın değil, birçok ülkenin bölünmesini önleyen önemli bir modeldir” diyor. Sözen’e göre, federasyon uluslararası hukukun “toprak bütünlüğü” ilkesine dayanıyor ve Doğu Akdeniz’deki deniz yetki alanları uyuşmazlıklarını çözebilir, Türkiye-Yunanistan arasındaki Ege sorunlarını rahatlatabilir ve Türkiye-AB ilişkilerini güçlendirebilir. Ayrıca birleşik bir Kıbrıs, Türkleri AB içinde “Türkiye’nin sesi” yaparak diplomatik bir köprü oluşturabilir.
Eski Dışişleri Bakanı ve baş müzakereci Özdil Nami, federasyonun “siyasi eşitlik” boyutunu vurguluyor. 11 Şubat 2014 Eroğlu-Anastasiades Liderler Anlaşması’nı örnek gösteren Nami, federal hükümet ve iki kurucu devletin eşit yetkilerle donatıldığını, karar alma süreçlerinde her iki toplumdan en az bir olumlu oy gerektiğini belirtiyor: “Hiçbir mutabakatta Türk-Rum hakları arasında ayrım yapılmadı; azınlık-çoğunluk ilişkisi kurulmasına izin verilmedi.” Nami, Crans-Montana (2017) zirvesinde çözüm masaya konulmasına rağmen, “Rum liderin masayı devirdiğini” ifade ediyor.

Gazeteci Nikolaos Stelya, Türk tarafının 1974 sonrası de facto durumu uluslararası sisteme entegre etmeyi hedeflediğini söylüyor. Stelya, federasyonun sadece Kıbrıs için değil, Suriye gibi bölge ülkeleri için de referans olabileceğini düşünüyor.
Ankara’nın etkisi: Ümit Özdağ, Hulusi Akar, Cevdet Yılmaz…
Türkiye’nin KKTC seçimlerine etkisi uzun süredir tartışma konusu. Prof. Dr. Ahmet Sözen, 2025 cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde Ümit Özdağ, Mevlüt Çavuşoğlu, Hulusi Akar ve Cevdet Yılmaz gibi isimlerin KKTC’yi ziyaretlerini “çifte etki” olarak değerlendiriyor.
Sözen’e göre, bu ziyaretler Ulusal Birlik Partisi (UBP) lideri Ersin Tatar’a yönelik milliyetçi kesimleri ve Türkiye kökenli seçmenleri yöneltebilir. Ancak aynı zamanda, KKTC’nin bağımsız ve egemen bir devlet olmadığı algısını güçlendirerek federal çözüm yanlılarını, özellikle Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) lideri Tufan Erhürman’ı desteklemeye itebilir. Sözen, bu tür müdahalelerin “ters tepebileceği” uyarısında bulunuyor.

2020 seçim raporu: MİT ve elçilik İddiaları
2020 KKTC cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Türkiye’nin doğrudan müdahale ettiği iddialarını inceleyen bir rapor, kamuoyunda geniş yankı uyandırmıştı. “Raporluyoruz Grubu” tarafından hazırlanan bu çalışma, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı, Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) ve Lefkoşa Büyükelçiliği’nin Ersin Tatar’ın seçimi kazanması için sistematik bir çaba gösterdiğini öne sürmüştü. Raporda, tehditler, propaganda kampanyaları ve maddi teşvikler gibi yöntemlerin seçim sürecini etkilediği iddia edilerek, KKTC’nin egemenlik algısına zarar verdiği vurgulanmıştı.
Freedom House'un 2021 KKTC raporunda ve ABD Dışişleri Bakanlığı'nın 2020 İnsan Hakları Raporu'nda da Ankara'nın siyasi süreçlere artan müdahalesi vurgulanmıştı. Gazeteci Nicolas Stelya, 2020 manipülasyonlarının medya ile sınırlı kalmadığını, UBP ve hükümet dengelerini de etkilediğini belirtiyor. Stelya, 2025 seçimleri öncesinde de devam eden bu etkiye dikkat çekiyor; örneğin bir sporcunun (Mesut Özdil) popülist hamasetle propagandaya alet edilmesi gibi hamleler dikkat çekiyor.
Yazı Dizisi - KKTC'nin seçimi 2: Federasyon tartışması gölgesindeki ekonomi
Yazı dizisi - KKTC’nin seçimi 3: Kıbrıs'ta seçim sonrası senaryolar: Federasyon mu iki devlet mi?
Kaynak:Haber Merkezi
Abone Ol
İyi gazetecilik posta kutunda!
Güncel haberler, haftalık ekonomi bülteni ve Pazar derginiz Plus’ı email olarak almak için abone olun.