Bölünerek çoğalan amip gibi siyasetimiz
Yakın tarihte önemli ayrılıklar yaşadı partiler: İYİ Parti, Deva, Gelecek derken bölünmeler CHP’ye sıçradı. Henüz parti kurup kurmayacağı belli olmasa da ayrı bir “hareket” kuran Muharrem İnce ile partisinin kuruluşunu duyuran Mustafa Sarıgül… Gazeteci Murat Yetkin, CHP milletvekili Mehmet Bekaroğlu ve siyaset bilimci Ali Haydar Fırat, siyasetteki bu gelişmelerin nedenlerini ve olası sonuçlarını değerlendirdi.
Türkiye siyaseti, eskiden beri bölünerek çoğalan bir yapıya sahipti. Aynı ya da çok benzer siyasi görüşe sahip kişilerin farklı partiler kurması alışıldık bir manzaraydı.
Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi de yüzde 50 1 mecburiyeti nedeniyle ittifakları ve fiili koalisyonları kaçınılmaz hale getirdi.
Şimdilerde bu alışkanlığın yeniden nüksettiğini görüyoruz. Yakın tarihte önemli ayrılıklar yaşadı partiler:
Son bölünmeler
*İYİ Parti, Meral Akşener ve arkadaşlarının MHP’den ayrılmak zorunda kalmalarıyla kurulmuştu.
*Bunu iktidar partisi AKP’den iki parti doğuşu izledi: Eski Başbakan Ahmet Davutoğlu ile eski başbakan yardımcısı ve bakan Ali Babacan kendi partilerini kurdu.
*Ana muhalefet partisi CHP’de ise Muharrem İnce, yolunu ayırdı ve kendi hareketini kurdu. CHP’deki genel başkanlık yarışında umut göremeyen İnce’nin ayrı bir parti kurması veya Cumhurbaşkanı adaylığı için bastırması bekleniyor.
CHP’nin bir başka müzmin genel başkan adayı olan Mustafa Sarıgül ise yeni parti kurma hazırlıklarını tamamlamak üzere. Üstelik, Sarıgül’ün partisinin Cumhur ittifakına katılacağı bile iddia edildi.
*HDP’de de Ayhan Bilgen ve Altan Tan’ın partiyi eleştiren açıklamaları, bazı yorumculara göre, yeni bir partinin işareti…
Peki siyasetteki bu gelişmelerin nedeni ne? Parti içi demokrasinin eksikliği, bu durumu açıklayabilir mi? Bir adım daha ileri gidip siyasi parti sayısının artmasının, çoğulculuğa bir katkı olduğunu söyleyebilir miyiz? Ve dahası erken seçime bir etkisi olabilir mi?
Bu soruları deneyimli gazeteci Murat Yetkin, CHP İstanbul milletvekili Mehmet Bekaroğlu ve siyaset bilimci Ali Haydar Fırat’a sorduk.
MURAT YETKİN: “TÜRK SİYASETİNDEKİ ALIŞKANLIK”
Deneyimli gazeteci Murat Yetkin, Türk siyasetinde bölünmelerin önemli bir nedenini şöyle anlatıyor:
“Türk siyasetinde bölünmeler öteden beri olmuştur, olmadığı zaman olmamıştır diyebilirim hatta daha şiddetli bölünmeler yaşanmıştı. Şöyle bir alışkanlık maalesef Türk siyasetinde var; ben parti kurayım, oyları bölmeye talip olayım bunun üzerine herhangi büyük bir parti bana gelsin milletvekilliği versin, ben de partiyi dağıtayım. Böyle bir alışkanlık maalesef var. Kimseyi nokta atışla suçlamak istemiyorum ama bir kısmına da bu gözle bakıyorum doğrusu.”
“İnsanların yeni bir hikayeye ihtiyacı var”
Yetkin, son günlerdeki hareketliliği “Ali Babacan ve Ahmet Davutoğlu’nu bunun dışında tutarak diğerlerinin çok büyük bir etki yaratacağını zannetmiyorum” sözleriyle değerlendirerek, şöyle devam ediyor:
“Muharrem İnce’nin ayrı bir parti kurup kuramayacağı henüz belli değil. Ancak onun da partisini kurduktan sonra ancak gücünü görebiliriz. Muharrem İnce daha çok CHP içerisinde bir oluşum yaratma onun başına geçme ya da tekrar Cumhurbaşkanı adayı olma peşinde.
HDP içerisindeki özellikle Ayhan Bilgen’in çıkışı önemlidir. Çünkü, Ayhan Bilgen HDP’nin dar kadrosunda yer almış bir isim. Ancak bunun da tek başına bir partileşme sürecine evirileceğini zannetmiyorum.
DEVA Partisi ve Gelecek Partisi şu anki anketlerde çok etkili görülmüyor. Bundan sonraki verecekleri mesajlara bağlı, çünkü fabrika ayarlarına dönüş diye ifade edilen diye ifade edilen görüşler seçmen gözünde pek itibar görmüyor. Yeni bir şeyler arıyor, yeni bir hikayeye ihtiyaçları var insanların. Dolayısıyla ben DEVA ve Gelecek partilerini yine de ayrı bir yere koyuyorum. Özellikle Sarıgül falan gibi hareketlerin siyasetin geneli üzerinde herhangi bir etki yapacağına inanmıyorum.”
Ecevit, Erdoğan örneği
Güncel siyasi tablo için gündeme getirilecek en önemli sorulardan biri bölünmelerin, yeni hareketlerin Cumhurbaşkanlığı sistemi içinde erken seçimi etkileyip etkilemeyeceği. Ya da özetle seçmen üzerinde nasıl bir etkisi olacağı? Murat Yetkin’e göre, bir etkisi olmayacak:
“Erken seçim senaryolarına bu bölünmelerin ya da iç muhalefetin etkisi olacağını düşünmüyorum. Cumhur İttifakı ve Millet İttifakı için de bu geçerlidir, çünkü yine Gelecek ve DEVA Partilerini ayrı bir yere koyuyorum, seçmenin yeni arayışlarını karşılayacak bir durum görmüyorum. Bakın yeni bir siyasi hareketi sadece kişiler oluşturmaz, bir program oluşturur. Yeni bir programla seçmenin karşısına çıkmak gerekir. Önce muhalefeti değiştirmeye başlayarak çıkabilir. Geçmişte iki örneği var. Bir tanesi 1972’de Bülent Ecevit’in CHP’yi değiştirerek onun genel başkanlığına seçilmesi ve daha sona iktidara taşımasıdır. Diğeri de 2001 yılında Recep Tayyip Erdoğan’ın AKP’yi Erbakan’a bayarak açarak daha önce Ecevit İnönü’ye bayrak açmıştı, önce muhalefeti değiştirip sonra da yeni bir programla halkın karşısına çıkarak seçimi kazanmasıdır. Şu anki hareketlerde henüz böyle bir şeyi görmüyoruz. Dolayısıyla bu çıkışların ben ne Türkiye’deki erken seçim senaryolarını ne de cepheler yani ittifaklar arası dengelerde çok belirleyici olacağını düşünmüyorum.”
ALİ HAYDAR FIRAT: KARARSIZIM DİYENLER ARTIYOR
Siyaset bilimci Ali Haydar Fırat da siyasetteki parçalanmışlık ile “siyasal ve ekonomik sorunlar” arasındaki bağa işaret ediyor. Fırat, Türkiye’deki temel problemlerin ötelenemez hale geldiğini ve bunun doğal sonucu olarak farklı siyasi aktörlerin ortaya çıktığını söylüyor:
“Türkiye’de yerel olarak siyasal kurumların Türkiye’nin tarihsel sorunlarına çözüm üretmedikleri müddetçe bir krize girdiklerini görüyoruz. Nedir bu Türkiye’nin temel tarihsel sorunları; birincisi Kürt sorunu. Bu bir iç mesele değil bir bölge ve dünya meselesi haline gelmiştir. Dolayısıyla sorunun bölgesel, uluslararası bir sorun olduğunu kavrayan, anlatan bir politikanın olmadığını ya da herhangi bir yapı tarafından dile getirilmediğini düşünüyorum.
Siyasal ve ekonomik problemler var. Prensipte Türkiye’nin genel siyasetinin net ve çok köşeli bir biçimde çizilmesi gerekiyor, çünkü Türkiye’nin bu tarihsel meseleleri, ister toplumsal barışı deyin ister siyasal ister ekonomik barışı deyin ertelenemez ve ötelenemez bir nitelik taşımaktadır. O yüzden çok farklı siyasal aktörlerin devreye girdiğini görüyoruz.
Farklı istatistikler şunu gösteriyor, bir Türkiye’de yaşamaktan memnun olmayan başka bir ülkede elbette Avrupa’da yaşamak isteyen geniş kesimler olduğunu biliyoruz. Hangi partiye oy verirsiniz sorusuna kararsızım diyenlerin arttığını görüyoruz. Burada ortaya farklı siyasal aktörlerin çıkıyor olması normal, çünkü insanlar mevcut siyasal yapılar, partiler, aktörler beni yeterince temsil etmiyor diyor. Bunun üzerine kafa yormak lazım.”
“Kriz değil çöküş”
“Türkiye’de yalnızca ekonomik bir kriz yok, siyasal bir kriz de var” diyen Fırat, şöyle devam ediyor:
“Aslında kriz ifadesi de Türkiye’yi yeterince anlatmıyor, çünkü kriz dediğiniz şeyin geri dönüşü olabiliyor, yeni bir formülasyonu olabiliyor, geçmişe dönme ihtimali olabiliyor. O nedenle çöküş daha bence bu süreci anlatıyor. Türkiye kurumsal ve siyasal olarak ciddi bir çöküşün eşiğinde. Tarihinde bu denli ekonomik olarak borçlandığı ya da diplomatik olarak savrulduğu ya da siyasal olarak bu denli kamplara bölündüğü ki son İzmir depreminden sonra ortaya çıkan süreçlere hep birlikte tanıklık ettik.
Sadece fay hatlarından enerji ortaya çıkmıyor, aynı zamanda toplumun, kitlelerin birbirine duyduğu nefret ve öfke de ortaya çıkıyor. Şimdi bütün bunların toplamında bir çöküş emaresi görülüyor. “
“Yeni bir siyasete ve anlayışa ihtiyaç var”
Fırat, böyle bir tabloda yeni aktörlerin ortaya çıkmasının normal olduğunu söylerken, şu uyarıları sıralıyor:
“Türkiye’nin daha önce yaşadığı seçimler gibi bir seçimle karşı karşıya değiliz yani Türkiye seçime girecektir ve kazanan iktidar olacaktır gibi bir durumda değiliz. Türkiye her anlamda ciddi bir krizin hatta çöküşün içerisindedir, bunu toparlayacak ülkeyi demokratik olarak, özgürlükçü ve eşitlikçi bir temelde belli bir yola, yörüngeye oturtacak bir siyaset üretilmediği müddetçe bu çöküş sürecinin daha da derinleşeceğini beraberinde Türkiye’nin daha kapsamlı ve derin sorunlarla karşı karşıya kalabileceğini düşünüyorum.
“CHP iktidar olma söylemeni inşa etmeli”
Yeni bir siyasete ve anlayışa ihtiyaç var, çünkü Mevcut AK Parti siyasetinin ya da Cumhur İttifakı’nın Türkiye’nin siyasal yelpazede ister içeride ister dışarıda yenisini üretecek bir potansiyele sahip olduğunu düşünmüyorum. O yüzden alternatiflerin bunun üzerine iyi düşünmesi lazım. Başta CHP’nin. Sadece muhalefet olma değil, iktidar olma stratejisini, siyasetini, söylemini inşa etmesi gerekiyor. Bunu yaparken de özgürlükçü, eşitlikçi temelde, dayanışma temelinde bütün kesimleri içerisine alacak yeni bir kurguya ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Bunu cesaretle dile getirecek bir siyaset ancak Türkiye’nin önünü açabilir diye düşünüyorum.
Türkiye’de siyasetin bir karşılık bulması açısından, aktörlerin kendilerine toplumda bir karşılık inşa etmeleri açısından bütün bu çöküş sürecini çok iyi analiz etmeleri gerekiyor. Aynı zamanda bu çöküşten toplumu kurtaracak ülke yönetme iradesini ortaya serecek bir siyaset üretmesi gerekiyor. Bunu başaramadığı müddetçe de kriz daha da derinleşecektir.
“İktidar Millet İttifakı’na müdahale ediyor”
Fırat, iktidarın kendi cenahına söyleyecek yeni bir sözü olmadığını ve siyasette iki yolu tercih ettiğini savunuyor:
“Birincisi yasalarla, meclisle ve devletin bir takım yasalarını da arkalarına alıp seçim sistemini değiştirmek ikincisi de karşısındaki bloğu değiştirip dağıtmak. Türkiye’de Cumhur İttifakı’nın derdi aslında çok kesimlerden oy almak değil, mümkün mertebe yüzde 51’i almak. O yüzden farklı siyasal yapılarla ve aktörlerle ilişkisini bu düzlemde yürütüyor. Millet İttifakını ya da kendisi dışındaki bloğu dağıtmak, parçalamak, orada bir kriz olduğunu anlatmak açsından sürekli müdahalelerde bulunuyor. Günü geliyor CHP ile ilişkili bir takım iddialar olduğunu görüyoruz, yeri geliyor İYİ Parti, yeri geliyor Saadet Partisi ya da HDP. Bütün bu partilerle uzak yakın farklı ilişki de olan aktörleri devreye sokarak ya da o aktörler üzerinden bir tür tartışma gündemi yaratarak ciddi bir biçimde Millet İttifakı’nın ya da kendisi dışındaki aktörlerin krizde olduğunu, bu ülkeyi yönetemeyeceğini ifade etmeye ya da ettirmeye muazzam bir çaba harcıyor.
“Asıl figür AKP değil Bahçeli”
Buradaki başat figür sanıldığı gibi AK Parti değil. Başat figür Devlet Bahçeli ve MHP. Türk siyasetinin giderek MHP ve daha milliyetçi bir eksende bir biçimiyle HDP ve dikkat edin tüm tartışmalarda HDP bir biçimiyle ilişkilendiriliyor. Son Ümit Özdağ krizi de bununla ilişkili bir durum.”
MEHMET BEKAROĞLU: “MUHALEFETİ ZAYIFLATMA ÇABASI”
Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin de bölünmelerde önemli bir etkisi olduğu açık. CHP milletvekili Mehmet Bekaroğlu bu etkiyi ve muhalefet partilerindeki bölünmelerin arkasında olduğunu iddia ettiği “gizli el”i şöyle anlatıyor:
“Kamuoyu araştırmaları özellikle mahalli ve özel idareler seçimi ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi seçiminden sonra sarsılan Cumhur İttifakı’nın daha da gerilediğini gösteriyor. İkisinin toplamı yüzde 40’ların altına düştü. AKP ilk defa yüzde 30’ların altın düştü. Bunu görüyor Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan ve bu arada Kılıçdaroğlu da iyi oynuyor, seçim demeye başladı. Ne yapacak, nasıl kazanacak? İşte İBB seçimlerini iptal edip ikinci seçimi yapmalarını gördük, yapmadıkları şey kalmadı. Terör örgütü liderinin mektubunu yorumlamaya kadar gitti Sayın Cumhurbaşkanı. Ama olmadı, tutturamadılar. Şimdi bu çerçeveyle kendi partisinde de ciddi erozyonlar ve ayrılmalar oldu. Bu nedenle Millet İttifakı’nı zayıflatmaya çalışıyor. Bu çerçeveden baktığınızda İYİ Parti’de olup bitenlerle genelde muhalefette olup bitenleri burada bir ilişkisi var. Muhalefeti dağıtma, zayıflatma çalışmasının bir ameliyesi olarak görülebilir İYİ Parti. Ama daha da önemlisi CHP, çünkü Millet İttifakı’nın gerçekten orkestra şefi CHP’nin Genel Başkanı. CHP yerel seçimlerde büyük bir başarı elde etmiştir. Bu nedenle CHP’yi zayıflatmaya çalışıyorlar. Ne İnce ne Sarıgül’le ilgili değil benim söylediğim ama bir şekilde CHP’yi zayıflatmaya çalışıyorlar. Dolayısıyla bir değil birden fazla parti çıkarma, problem çıkarmayla CHP’nin kendi iç sorunlarıyla boğuşmasını istiyorlar. Bu çerçeveden okumak gerekiyor Millet cephesi ve özellikle CHP’den çıkacak yeni arayışları ve partileri. Başka sebepleri de var elbette. Bir kez daha ifade edeyim, arkadaşları suçlamıyorum, komplonun bir ayağı da demiyorum.
“Günahları kadar sevmezler ama…”
CHP’de herkes fikrini söylüyor, istemeyen ayrılırım diyor. Bunları abartıyorlar. Dikkat edin CHP ile ilgili bir tek haber yapmayan yandaş medya Sayın İnce’nin basın toplantısı için İnce’nin köyüne taşındı. Bu görülmüş şey değil. Bütün o büyük televizyonlar sabahtan akşama kadar her gün belli adamlarla CHP konuşup tartışıyorlar. Çok açık ki bu Millet İttifakı’nı kırmaya, dağıtmaya, zayıflatmaya yöneliktir. Niye? Çünkü öyle hesaplıyor ki aday kim olacak tartışması da bunun bir parçası olmakla beraber adaya bağlı olarak birbirine yakın 1-2 puan farkla bir taraf kazanacak önümüzdeki Cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği seçimlerini. Bu 1-2 puanı Millet İttifakı kendisi bir şey yapmadan zaten Cumhur ittifakından kopan Gelecek ve DEVA Partilerinden alabilir mi hesabının arayışları olarak görüyorum ben. Bu parti kuracağım diyenlerin arayışları bu olmayabilir ama Cumhur İttifakı ve Sayın Cumhurbaşkanı HDP’den Altan Tan ve Ayhan Bilgen ile küçük bir parça da olsa koparılmasını o kadar isterler ki. Oysa ki günahları kadar sevmezler onları. Ayhan Bilgen ve Altan Tan’ın kuracağı bir parti kendilerine en az HDP kadar ters düşer. Ama bunları da konuşuyorlar, köşe yazarları bunları da yazmaya başladı.”
“Erken seçim ekonomiye bağlı”
Mehmet Bekaroğlu, erken seçim senaryolarının siyasetteki bu gelişmelere değil, ekonomiye bağlı olduğunu söylüyor:
“Ben erken seçim senaryolarını bunlara bağlamıyorum. Ben erken seçim senaryolarını ekonomiye bağlıyorum. Dolar yine aldı başını gidiyor, 2021’e dolar 10 TL’yi aşarak girerse AKP, Cumhur İttifakı, Bahçeli de olsa Bahçesiz de olsa sürdürmesi mümkün değil. Dolayısıyla çok ciddi bir şekilde dağılır ve Türkiye seçime gider. Bu benim gördüğümü onlar da görüyor elbette, görmemeleri mümkün değil. Kamuoyu araştırmalarında hem AKP’de hem MHP’de yaşanan erozyonu hem de ekonomide yaşanan krizin dizginlenemeyeceğini görüyorlar. Nasıl görüyorlar? Bakın Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası’nın dolarla oynayabileceği hiçbir enstrümanı yok. Eğer yarın olağanüstü bir şekilde Merkez Bankası Para Politikası Kurulu toplanır da 10 baz puan faizi arttırırsa belki durdururlar. Başka türlü yapabilecekleri bir şey kalmadı. Sayın Erdoğan bunu da göze alır, onun iktidarda kalmak için yapamayacağı bir şey yoktur.”
Abone Ol
İyi gazetecilik posta kutunda!
Güncel haberler, haftalık ekonomi bülteni ve Pazar derginiz Plus’ı email olarak almak için abone olun.