Cezaevleri yazı dizisi - 2 | Cezaevlerinde hasta çok ceza erteleme yok

Cezaevleri yazı dizisi - 2 | Cezaevlerinde hasta çok ceza erteleme yok
Bugün cezaevlerinde sağlık durumlarının ciddiyeti ve aciliyeti bulunan mahpuslara üç örnek: Makbule Özer, Şerife Sulukan ve Yusuf Özmen.

ASLIHAN GENÇAY

Cezaevinde olmaktan daha kötü bir şey varsa o da hasta, yaşlı veya yaşamını tek başına idame ettiremez haldeyken tutuklu olmaktır. Maalesef ki ülkemiz cezaevlerinde hasta ve yaşlı mahpus sayısı gittikçe artarken, siyasi iktidar bu konuda gerekli çözümleri üretmiyor.

Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğünün 1 Nisan 2024 tarihli verilerine göre; günümüzde Türkiye cezaevlerinde 322 bin 780 kişi bulunuyor. Bu mahpusların 13 bin 561’i kadınlardan, 2 bin 912’si çocuklardan ve 4 bin 683’ü de 65 yaş üstü bireylerden oluşmakta.

İnsan hakları kuruluşlarının incelemeleri ya da basın yoluyla ulaşılabilen hasta mahpusların sayası ise kesin olmayan rakamlara göre 1600 civarında. Kısaca; şu anda Türkiye cezaevlerinde 4 bin 683’ü yaşlı ve 1600’ü hasta olmak üzere, cezaevinde kalması riskli 6 bin 283 mahpus mevcut.

DEM Parti Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun hazırladığı rapora göre; 1 Aralık 2021-1 Aralık 2022 tarihleri arasında cezaevlerinde yaşamını yitiren 73 kişiden 39’unun, İnsan Hakları Derneği’nin raporuna göreyse 2023 yılında cezaevlerinde yaşamını yitiren 42 mahpustan 23’ünün ölüm nedeni hastalıklarıydı.

ATK raporları ve Cumhurbaşkanlığı Affı

Şimdiye kadar iktidar tarafından çıkarılan sekiz yargı reform paketinden hiçbiri, maalesef ki bu kanayan yaraya merhem olmadı.

Mevcut durumda yaşlı ve hasta mahpuslar için tek bir hukuk yolu var, o da İnfaz Kanunu’nun 16. maddesine göre Adli Tıp Kurumu’nun (ATK) vereceği veya onaylayacağı “Sürekli hastalık, sakatlık ve kocama nedeniyle cezaevinde kalamaz.” raporu. Tabii bu rapor, ilgili infaz savcılığı tarafından kabul edilirse ancak, mahpusun cezası süresiz veya geçici olarak ertelenebiliyor.

90’lı yıllarda ve 2000’lerin başında çok daha işlevli olan ATK raporları, son süreçte farklı sağlık kurumlarının yaptığı sürekli hastalık ve sakatlık değerlendirmelerine rağmen, mahpusların cezaevinde kalabileceği yönünde hazırlanmakta. Hatta ATK hasta mahpusların, rehabilitasyon merkezi olarak nitelenen R tipi cezaevlerinde tutulabileceğini de raporlarında belirtebiliyor.

Bazı örneklerde ise ATK, hasta mahpus için “Cezaevinde kalamaz.” raporu düzenlediği halde, infaz savcılıkları ceza ertelemesini onaylamıyor. Bu durumun en önemli nedenlerinde biri; 24 Ocak 2013’te İnfaz Kanunu’nun 16. maddesine eklenen; “Maruz kaldığı ağır bir hastalık veya engellilik nedeniyle ceza infaz kurumu koşullarında hayatını yalnız idame ettiremeyen” mahpuslar arasından ancak “toplum güvenliği bakımından ağır ve somut tehlike oluşturmayacağı değerlendirilenlerin” cezasının ertelenebileceğine dair madde.

Siyasi dosyalardan kaynaklı cezaevlerinde olan mahpusların çoğu, bulundukları kurumun idarecileri veya infaz savcılıkları tarafından “tehlikeli” olarak değerlendirildiğinden, sağlık durumları cezaevi için elverişli olmasa da tutuklu kalmaya devam ediyorlar.

Öte yandan, Anayasa’nın 104. maddesi, cumhurbaşkanına “sürekli hastalık, sakatlık ve kocama sebebiyle belirli kişilerin cezalarını hafifletme veya kaldırma” hakkı tanıyor. Hatta 3 Ocak 2023 tarihinde Adalet Bakanlığı tarafından yayınlanan genelgeyle savcılıklara da; “Cumhurbaşkanının cezaları hafifletme veya kaldırma yetkisine ilişkin işlemleri, hükümlülerin talebi olmadan resen başlatma” yetkisi verildi. Pratikte ise hasta mahpuslar ne Cumhurbaşkanlığı Affından yararlanabiliyor ne de infaz savcılıkları onlar için af işlemleri başlatıyor.

R tipi cezaevleri çözüm mü?

Adalet Bakanlığı, 2012 yılında, hasta mahpusları tahliye etmek yerine, onları için rehabilitasyon yani R tipi cezaevleri açmaya karar verdi. Bu cezaevleri, hasta mahpuslar için bir çözüm olarak düşünülmüştü.

2012’de Metris, 2015’te Menemen, 2017’de ise Elazığ R tipi cezaevleri açıldı. Ayrıca; Samsun, Manisa, Kayseri ve Adana’da bulunan bazı cezaevleri de hasta mahpuslar için ayrıldı. Ülke genelinde fiziki ya da psikolojik anlamda ağır hasta ve engelli mahpuslar, bu cezaevlerine sevk edildiler. Fakat kısa süre içinde mahpusların şikayetleri ve hak ihlali başvuruları sonucu R tipi cezaevleri, kötü muamele haberleriyle gündeme gelmeye başladı. Mahpusların şikayetleri genellikle; R tipi cezaevlerinde çalışan hastabakıcı ve diğer personelden kötü muamele gördükleri, odalarda tek başına tutulmaları nedeniyle ihtiyaçlarını karşılayamadıkları, yemeklerin yetersizliğinden kaynaklı sağlıklı beslenemedikleri ve hijyen koşullarının bulunmadığı, yönündeydi.

2012’den bu yana, mevcut şikayetlere yenileri eklendi. Son dönemde R tipi cezaevlerinden gelen şikayetler arasında; personel tarafından kötü muameleye maruz kalmak, “terörist” olarak nitelendirilmek, bakım ihtiyaçlarının karşılanmaması, gerekli tedavilere ulaşamamak ve tecridin olumsuz etkileri, büyük yer tutuyor.

Makbule Özer 82 yaşında ve hasta

Genellikle sivil toplum örgütlerinin düzenlediği kampanyalarla gündeme gelen hasta mahpuslar için nispeten iyileştirici adımlar atılsa da, bulundukları cezaevlerinde izole edilen ve sesini duyuramayan yüzlerce mahpus, hastalıklarla pençeleşmeye devam ediyor.

Bugün cezaevlerinde sağlık durumlarının ciddiyeti ve aciliyeti bulunan mahpuslardan üçü; Makbule Özer, Şerife Sulukan ve Yusuf Özmen. Üçünün yaşadıkları da kamuoyunun vicdanını yaralamaya devam ederken iktidar, onlar için herhangi bir adım atmıyor.

2018 yılında, Van’ın Edremit ilçesinde yaşayan 76 yaşındaki Makbule Özer’e, örgüte yardım ve yataklık iddiasıyla dava açılmış, yerel mahkemenin verdiği 2 yıl 6 ay hapis cezasını Yargıtay’ın onaması sonucu Özer, 9 Mayıs 2022’de 80 yaşındayken tutuklanmıştı.

makbule-2.jpeg

Pek çok sağlık sorunu ve hastalığı bulunan Özer’in avukatı, aynı sene Adli Tıp Kurumu’na (ATK) başvurdu. ATK ise Özer’in yüzde 61 engelli olduğunu, ayrıca “hayatını cezaevinde yalnız idame ettiremeyeceğini, toplum güvenliği bakımından ağır ve somut tehlike oluşturmayacağını” belirterek, cezasını İnfaz Kanunu’nun 16. maddesine göre bir sene erteledi.

7 Eylül 2022’de tahliye edilen Özer’in hastalıkları arasında; astım, sağırlık, yüksek tansiyon, diz eklemlerinde işlevsizlik, çeşitli organlarda yetmezlik bulunuyordu. Bir sene sonra, sağlığında herhangi bir düzelme yaşanmayan, hatta yürüyemediği için tekerlekli sandalye kullanmaya başlayan Özer, kontrol için tekrar ATK’ya başvurdu. ATK, 1 Ekim 2023 tarihli raporunda onun “R Tipi cezaevinde kalabileceği” değerlendirmesini yaptı ve Özer bir kâbusun içine düşüverdi.
Avukatı Erhan Çiftçiler, bir sene içerisinde verilen iki rapor arasındaki çelişkiye dikkat çekip, Özer’in sağlık durumunun daha kötüye gittiğini belirterek rapora itiraz etti. Bu itiraz üzerine Van Cumhuriyet Başsavcılığı ATK’dan, çelişkileri giderecek yeni bir rapor hazırlamasını talep ederek Özer’in cezasını tekrar erteledi. 3 Nisan 2024’te düzenlenen üçüncü raporda ise ATK’nın değerlendirmesi değişmedi ve Makbule Özer, 22 Nisan 2024 tarihinde tutuklanarak Van T Tipi Cezaevi’ne götürüldü.

makbule-1.jpeg

Tutuklandığını duyan annesinin; “Ben orada nasıl yaşarım? Ben kendime bakamıyorum, beni bırakın!” çığlıkları halen aklından çıkmayan ve geceleri kâbus görerek uyandığını anlatan Naime Özer, annesinin yaşadıklarını ve son durumunu şöyle aktardı:

“Annemi dört duvar arasında görmek çok kötü. Bir çocuk nasıl bakıma muhtaçsa annem de öyle. Evdeyken ona biz bakıyorduk ama şimdi başkaları bakıyor. Koğuş arkadaşları, ona banyo yaptırıyor, tuvalet ihtiyacında yardımcı oluyor, çamaşırlarını yıkıyor, bakımını yapıyorlar. Çok mahcup oluyoruz.

Annem yanımızda torunlarını sevebilirdi ama dört duvar arasında, yabancıların içinde. İlk tutuklandığında, astımı olduğundan her gün buhar makinesine bağlanıyordu. Şimdi kaldığı cezaevinde makine yok ve astımı çok ilerlemiş, nefes darlığı artmış. İlk tutuklanışında, zor da olsa tuvalet ihtiyacını kendi karşılayabiliyordu ama şimdi yapamıyor. Ayakları tutmadığı için yürüyemiyor. Acı verici bir durum. Annemin bu yaşta cezaevinde olmasından dolayı vicdan azabı çekiyoruz. Keşke biz evlatları yıllarca cezaevinde kalsaydık da annemiz bir gün bile tutuklanmasaydı.”

makbule-3.jpeg

Sözlerine devam eden Naime Özer:

“Annemin birçok hastalığı var ve psikolojisi hiç iyi değil. Hep tedirgin, hep sıkıntılı. Çevresiyle iletişimi de kesti, iyice içine kapandı. Orada yaşam koşulları çok zor. Her doktorun bir anne babası var. Ben buradan vicdanı olan sağlıkçılara sesleniyorum, bu kadar çok hastalığı ve yüzde 61 engelli raporu olan 82 yaşındaki annem için ‘cezaevinde kalabilir’ raporu nasıl verildi? Bu vicdani bir mesele.” diye ekledi.

Makbule Özer’in, şu anda en büyük endişesi, Elazığ R Tipi Cezaevi’ne gönderilmek. Kaldığı koğuşta, koğuş arkadaşları tarafından ihtiyaçları karşılanan Özer, eğer oraya giderse yalnız kalacağını, bakımının yapılmayacağını düşünerek çok korkuyor.

Avukatı Erhan Çiftçiler ise; Özer’in cezasının iptali için savcılığa başvurduklarını, taleplerinin reddedilmesi üzerine hakimliğe bir başvuru yaptıklarını ve henüz sonuçlanmadığını aktardı. Müvekkili hakkında verilen çelişkili ATK raporlarını da eleştiren Çiftçiler, adli ve siyasi mahpuslar arasında ayrımcılık yapıldığını belirterek şunları söyledi:

“Makbule Özer, Türkçe bilmiyor ve üçüncü rapor için yapılan muayenede tercüman bulunmadığından, algı durumu tam ölçülememiş. Tekerlekli sandalyeye ihtiyaç duyduğuna da inanılmamış ve ‘kendi isteğiyle sandalyede oturuyor’ değerlendirmesi yapılmış. Oysa adli bir mahpus söz konusu olsaydı, yasalara göre 71 yaşından sonra başvuru yapar ve tahliye edilirdi. İnfaz yasasında ayrımcılık var. Mesela adli suçların infazı 1/2, denetimli serbestlik süresi üç yılken, siyasi suçlarda infaz 3/4, denetimli serbestlik ise, eğer verilirse, sadece 1 yıl. Eğer bu ayrımcılık olmasaydı, Makbule Hanım tutuklanmayacaktı.“

Yusuf Özmen 4. evre kanser hastası

Gıda mühendisi Yusuf Özmen, Iğdır’da çalıştığı dershanenin 15 Temmuz 2016’da yaşanan darbe girişimi sonrası kapatılması sonucu, ailesiyle birlikte memleketi Erzurum’a dönmüştü.
Özmen’e, 2017 yılında henüz 29 yaşındayken testis kanseri teşhisi kondu ve ameliyat oldu. Ameliyat sonucu alınan tümörün kötü huylu çıkması üzerineyse üç kür kemoterapi aldı.
Şubat 2018’de, arandığı ve hakkında tutuklama kararı bulunduğu gerekçesiyle tutuklanan Özmen, Patnos Cezaevi’ne götürüldü. Ailesi ve avukatı, hastalığı nedeniyle tutuksuz yargılanmasını talep etseler de talepleri, “kaçma şüphesi” gerekçesiyle reddedildi.

yusuf-6-001.jpeg

Mahkeme, hastalığı hakkında bir rapor alınması gerektiğini söyleyince Özmen, Patnos Devlet Hastanesi sağlık kuruluna başvurdu ve kurul ona “Yüzde 81 engelli, cezaevinden kalamaz.” kapsamlı bir rapor verdi. Lakin mahkeme bu raporu kabul etmeyince Özmen, üniversite hastanesi sağlık kurulu tarafından muayene edilmek üzere Erzurum’a götürüldü. İkinci kurul da “Cezaevinde kalamaz.” raporu düzenlemesine rağmen yasalar gereği tahliye için ATK raporu gerekmekteydi. Özmen, ATK’ya da başvurdu fakat ATK, diğer raporlarla ters düşecek şekilde, “Cezaevinde kalabileceği” değerlendirmesinde bulundu.

2018’de ise rutin kontrollerden birinde, kanser hücrelerinin metastaz yaparak Özmen’in aort damarı çevresine yayıldığı ortaya çıktı. Ailesi, ceza ertelemesi için tekrar başvuruda bulunsa da ATK “Ameliyattan sonraki duruma göre değerlendirme yapılacağı” yönünde karar verdi.

yusuf-1.jpeg

Yusuf Özmen’in eşi Aynur Hanım, o günleri şöyle anlatıyor:

“Eşim Ankara İbni Sina Hastanesi’nde ameliyat olacağı için Sincan Cezaevi’ne sevk edildi ve 7-8 ay boyunca orada kaldı. Kasım 2018’de yapılan ameliyat, çok ağır geçti. Ameliyat sırasında akciğerleri sönmüştü. Kayınpederimin anlattığına göre; ameliyattan çıktığında henüz anestezi etkisinde ve koluna serum takılıyken, tek kolundan yatağa kelepçelenmiş. Kendine geldiğinde hareket edemiyordu. Doktor, yürüyüş yapması gerektiğini söylese de odadan çıkmasına izin verilmedi. Doktorun zoruyla sadece koridorda yürütüldü. Taburcu olduktan sonra tekrar cezaevine gönderildi. Cezaevinde çok zorlandığını, özellikle lavaboda ve banyoda çok sıkıntı çektiğini, anlattı bana. ‘Hayatımın en zor dönemi.’ dedi o günler için. Ameliyata girerken yanında sadece bir asker varmış ve diğer hastaların yanında aileleri olduğunu görünce kendini çok yalnız hissetmiş, ‘Ölsem, kimse yok.’ diye düşünmüş. Anlattıkları her aklıma geldiğinde çok üzülüyorum.”

Yusuf Özmen, 2019’da AİHM’e başvurdu ve AİHM bir tedbir kararı aldı. Ardından Özmen, sağlık gerekçesiyle tahliye edildi. Fakat on ay sonra Yargıtay tarafından cezası onanınca, tekrar tutuklanarak Erzurum H Tipi Cezaevi’ne gönderildi. Yaklaşık 4 yıldır tutuklu olan Özmen’in şu anda akciğerinde metastaz mevcut. ATK, 21 Ağustos 2023’te, hastalığının sürekli olduğuna dair bir rapor hazırladı fakat cezaevinde kalıp kalamayacağı hakkında görüş belirtmedi. Özmen’in ailesinin, bu rapora istinaden yaptığı infaz erteleme başvurusu ise “Kemoterapi almadığı ve ameliyat olmadığı“ gerekçesiyle reddedildi. Aile son çare olarak, hastalığın sürekliliği nedeniyle cumhurbaşkanlığı affı için başvuruda bulundu. Lakin 8 aydır olumlu veya olumsuz hiçbir yanıt alabilmiş değiller.

yusuf-5.jpeg

“Eşimin hayatı şu anda bir imzaya bakıyor. Cezaevi idaresi de hastalığını bildiğinden, onun tahliye olması için uğraşıyor. Kanser hastalığının en büyük düşmanı, sıkıntı ve stres. Görüştüğümüzde moralinin bozulmaması için elimizden geleni yapsak da onu arkamızda bırakıp eve geliyor, sonrasını bilmiyoruz. Beslenmesi ve hijyeni de çok önemli. Kırmızı et, taze sebze meyve, yoğurt tüketmesi gerekiyor ama cezaevinde binlerce kişi varken bunlar nasıl karşılansın? Evdeyken, mikrop kapmasın diye çamaşırlarını ayrı yıkar, kaynatır ütülerdim. Tabaklarıyla kaşık çatallarının hijyenine dikkat ederdim ama orada böyle bir imkân yok. Çamaşırlarını kendileri yıkamak zorundalar. Eşim şu anda rabbime emanet yaşıyor. Bense yıllardır onun sesi olmaya çalışıyorum. Sesim yetkililere ulaşıyor mu, bilmiyorum. Eşimin raporları önlerinde ama ısrarla görmek istemiyorlar. Elimden bir şey gelmiyor.” diyor Aynur Özmen.

Özmen çiftinin biri on, diğeri altı yaşında iki kızı var ve Aynur Hanım’ın anlattığına göre çocuklar, babalarının tutuklanmasının olumsuz etkilerini yaşıyorlar.

“Küçük kızım, babasıyla sadece bir yıl geçirdi. Şu anda stresten saç kıran oldu. Baba figürünü hiç hatırlamıyor ve ‘Babam bu evde yaşadı mı hiç?’ diye soruyor. Büyük kızımsa ‘Babam iyi bir insan ama neden cezaevinde? Orada hırsızlar ve katiller var, babam neden orada?’ diye sorguluyor. Zoruma gidiyor. Geçen gün rehber öğretmenine, babasını çok özlediğini söyleyip ağlamış. ‘Üzmemek için anneme söylemiyorum.’ demiş. Eşimin çamaşırlarını yıkamak için eve getirdiğimde, ‘Babamın kokusu var.’ diyerek çamaşırları kokladı. ‘En büyük hayalim, bir gün okul çıkışına babamın gelmesi.’ diyor. Ekonomik olarak da zorlanıyoruz, benim ailem ve kayınpederim bize yardımcı oluyor. Yine de her hafta ziyaretine gidiyorum Yusuf’un. Bizim için önemli olan tek şey, onun sağlığı ve bir gün bile orada kalmamsı. Tek temennimiz, sağlıklı bir şekilde dışarı çıkabilmesi.” diyerek özetliyor yaşadıklarını Aynur Özmen.

Şerife Sulukan yürüyemiyor

Şerife Sulukan, iki çocuk annesi bir fizik öğretmeni. 2021 yılında, örgüt üyeliği iddiasıyla yargılanan Sulukan için ATK, “Yüzde 89 engelli, cezaevinde kalamaz” raporu vermiş ve Sulukan, tutuksuz yargılanmıştı.

Şu anda 48 yaşında olan Sulukan’ın pek çok hastalığı mevcut. 2020 yılında geçirdiği felçten sonra dizlerinde oluşan rahatsızlık nedeniyle yürüyemiyor ve tekerlekli sandalye kullanıyor. Aynı nedenle sol omzuyla kolunu da kullanamayan Sulukan’ın epilepsi tanısı var ve dönem dönem nöbet geçiriyor. Yanı sıra ağır bir kalp ameliyatı geçiren Sulukan’ın, nörolojik rahatsızlıkları da söz konusu.

serife-6.jpeg

Bunlara rağmen ATK, 8 Nisan 2022 tarihli ikinci raporunda Sulukan’ın “Sürekli hastalık, sakatlık, kocama hali kapsamında değerlendirilemeyeceğini ve R tipi cezaevinde kalabileceğini” belirtti. Yargıtay tarafından cezası onanan Sulukan, ATK’nın raporu üzerine tutuklanarak, önce Edirne Cezaevi’ne, ardından da Menemen R Tipi Cezaevi’ne götürüldü.
Evindeyken her gün fizik tedavi uygulanan ve tedaviden sonuç da alan Sulukan, Menemen Cezaevi’nde sadece haftada bir fizik tedavi görebiliyor. Tek kişilik odada kalan ve sosyalleşecek bir ortama sahip olmadığından gitgide içine kapanan Sulukan, zamanla iyileşmediği gibi psikiyatrist kontrolünde depresyon ilaçları da kullanmaya başladı.

Ailesi ise cezasının tehiri için yaptıkları başvurulara devam etti. Şimdiye kadar Sulukan hakkında birbiriyle çelişen pek çok rapor düzenlendi. İzmir Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi, 16 Ağustos 2022 tarihli raporunda, ATK’nın 8 Nisan 2022 tarihli raporunun aksine, “Sürekli hastalık ve sakatlık mevcuttur. Yardım olmadan günlük yaşamını idame ettiremez.” değerlendirmesi yaparken, rapora “Ceza tehiri gerekmez. R tipi cezaevinde kalmalıdır.” ibaresini de ekledi. Aynı hastane, 6 Şubat 2023 tarihli raporunda tekrar “Sürekli hastalık ve sakatlık hali var, kocama hali yoktur.” derken, 25 Mayıs 2023’te ise “Nörolojik hastalıkları ve epilepsi nedeniyle tek başına koğuşta kalması uygun değildir.” şeklinde bir rapor düzenledi
ATK’ya yeniden yapılan başvuru sonucu kurum, 12 Mayıs 2023’te Sulukan’ın “Kronik, sürekli hastalıklarının bulunduğu, günlük yaşam aktivitelerini sürdürebildiği, sakatlık ve kocama hali olarak değerlendirilmediği” tespitinde bulundu. Oysa bir sene önce, sürekli hastalık hali olmadığını değerlendirmişti.

serife-4.jpeg

Tüm bu süreçte, hastane sevkleri, muayeneler, tedaviler ve yalnızlık döngüsüyle psikolojisi iyice bozulan Sulukan’ın ailesi, son ATK raporunda belirtilen sürekli hastalık hali kapsamında Cumhurbaşkanı Affına başvurdu. Aile, 8 ay önce yaptıkları başvurudan halen bir sonuç alabilmiş değil.

Annesi için çok endişelenen ve her görüşmelerinde daha da umutsuzlaştığını gözlemleyen Bahadır Sulukan şunları söyledi:

“Annem, psikolojik olarak kötü durumda. Felçli ve epilepsi hastası bir kadın, yaklaşık iki buçuk yıldır tek başına hücre gibi bir yerde tutuluyor. Epilepsi nöbeti geçirse butona dahi basamaz. ‘Devletim için o kadar hizmet ettim, birçok öğrenci yetiştirdim, emek verdim ama devletime sesimi duyuramıyorum,’ diyor sürekli. Hayal kırıklığı yaşıyor ve kendini çok hırpalıyor.”

serife-2.jpeg

Bahadır Sulukan ayrıca; “Annem çok naiftir. Arada avluya çıkabiliyorlar fakat orada kalan diğer insanlar ona zıtlık çıkardığından, artık avluya da çıkmıyor. Babam da tutuklu. Kardeşimle ben, şu sıralar sınavlara hazırlandığımız için ziyaretine gidemiyoruz. Annem, kimseye derdini anlatamıyor. Bu yüzden telefon görüşmelerimizde fazla konuşmuyor, sadece onu dinliyorum. Cezaevinde ciddi anlamda zorluk yaşıyor.” dedi ve ekledi:

“İçeride tek başına ağır bir kalp ameliyatı geçirdi. Aile ve akrabalar olarak, yanında olalım istedik ama izin verilmedi. Şimdi de dizinden ameliyat olması gerek ama geciktiriliyor. Dışarıda olsaydı her gün alabileceği fizik tedaviyi, cezaevinde sadece haftada bir görebiliyor. Yine de bunun dahi etkisi olmuş, şu anda başörtüsünü yavaş da olsa tek başına bağlayabildiğini, söylüyor. Sağlık hakkı, insanın en önemli haklarından biri fakat annemin elinden alınmış durumda. İyileşmesi engelleniyor.”

Anneleri için mücadele etmeye devam ettiklerini belirten Sulukan, başvuruları hakkında son durumu ise şöyle aktardı:

“Ev hapsi için yaptığımız başvuru reddedilirken, cumhurbaşkanı affı başvurumuz halen bekletiliyor. Sadece bir imza gerek. Katiller affedilirken, hasta bir kadın dışarı çıkamıyor ve annemi en çok üzen şey de bu.”

Şebnem Korur Fincancı: Adli Tıp Kurumu, ceza ertelemelerini engelliyor

Cezaevlerindeki hasta mahpuslara yönelik yasal düzenlemeler kapsamında görüşlerini aldığımız Türkiye İnsan Hakları Vakfı Başkanı Profesör Doktor Şebnem Korur Fincancı şu değerlendirmelerde bulundu:

“Uyum paketi olarak yapılan düzenlemeler sırasında, İnfaz Kanunu’na bir fıkra iliştirildi. Bugün infaz savcılıkları, hasta mahpusların tahliyeleri gündeme geldiğinde ‘toplum için tehlikeli’ tanımı yaparak karar veriyor. Savcılık, bu değerlendirmeyi neye dayanarak yapıyor, anlamak mümkün değil. Asıl bu çok tehlikeli bir durum zira ‘toplum için tehlikeli’ diye tanımlanan insanlar, adil bir şekilde yargılanmadı. Ne yazık ki Türkiye’de toplumun önemli bir kısmı, ‘terör’ iddiasıyla Terörle Mücadele Kanunu kapsamında yargılanıyor. Yargı araçsallaştırıldığı için mahkemeler, gerçekliği olmayan iddialarla, herhangi bir somut kanıt olmadan karar vererek cezalar yağdırıyor. İnfaz savacılıklarının yaptığı ‘toplum için tehlikeli’ tanımının, aslında somut bir karşılığı yok.”

sebnem-2.jpeg

Anayasa’da yer almasına rağmen pratikte uygulanmayan cumhurbaşkanı affına da değinen Fincancı; “Anayasa’ya göre, mahpusların kocama hali ve kalıcı hastalık durumunda, cumhurbaşkanlığı affı söz konusu olabilir. Makbule Özer’in, yaşı nedeniyle kocama hali kapsamına girmesi, hastane veya ATK raporlarına gerek olmadan Anayasa’ya uygun şekilde cumhurbaşkanı affının işletilmesi gerekirdi. Fakat AKP iktidara geldiğinden, hele ki Erdoğan cumhurbaşkanı olduğundan beri afla ilgili çok ciddi bir kısıtlama var. Sürekli hastalık veya kocama hali nedeniyle cezası kaldırılmış neredeyse hiç kimse yok. Bu çok ciddi bir sorun ve devletin adalet mekanizmasının dışına çıkarak, rehin alma politikası uyguladığı anlamına geliyor.“ dedi.

sebnem-4.jpeg
Şebnem Korur Fincancı, Cumartesi Anneleri eyleminde

Fincancı, ATK hakkında ise şu değerlendirmelerde bulundu:

“ATK’nın siyasi bir yapı olduğunu kabul etmek gerekir. Bağımsız olduğu iddia edilen ve yargıya bilirkişilik hizmeti sunan bir kurum ama yine bağımsız olduğu iddia edilen yargıyı, tüm araçsallaştırmaların ötesinde, bağımlı kılan bir yapı. Çünkü ATK, Adalet Bakanlığına bağlı bir kuruluş. Başkanı, başkan yardımcıları ve kurullarda görev yapan üyelerinin tümü, Adalet Bakanlığınca seçilip atanıyor. ATK araçsallaştırılmış durumda. Bu nedenle kararlarını bağımsız ve nesnel ilkeler çerçevesinde verip vermediği tartışmaya açık. Aynı şekilde, bilirkişilik kavramı da bizim için soru işaretleriyle dolu. Ayrıca bu süreçte ATK’nın ‘Sağlık durumu nedeniyle infaz tehiri uygulanabilir.’ dediği durumlarda dahi cezaların ertelenmediğini biliyoruz. Özellikle infaz tehiri uygulamasında; bilimsel ölçütler dışında siyasi birtakım eğilimlerin rol oynayabileceğini düşünmek gerekir ki bunlar zaten tartışılıyor.

Öte yandan, bulundukları cezaevlerinin yakınındaki devlet veya üniversite hastaneleri, hasta mahpuslar için ‘Cezaevinde kalması sağlığı açısından tehlikeli.’ değerlendirmesi yaptığında dahi ATK, tam tersi bir karar verebiliyor. ‘Neden ATK’ya ihtiyaç var?’ sorusunun yanıtı, burada gizli. ATK bugün, devletin cezaevinde kalması gerektiğini düşündüğü kişilerin ceza ertelemelerini engelleme işlevi görüyor.”

sebnem-3.jpeg

R tipi cezaevleri ve bu cezaevlerinde yaşanan sorunlara da değinen Fincancı şunları söyledi:

“R tipi cezaevleri, ceza ertelemenin önüne geçmek için kuruldu ve bu çok uygunsuz bir durum. ATK raporlarında hasta mahpuslar için ‘ R tipi cezaevinde kalabilir’ ibareleri yer alıyor. Oysa biz hekimler, hastanın nerede kalabileceğini söyleyemeyiz. Kapatılma mekânlarının sağlık için uygun olup olmadığını ve sosyal iyilik halinin sağlanacağı ortamın oluşturulması gerektiğini, söyleyebiliriz. Sağlık, sadece bedenin iyilik hali değildir. Bedensel iyiliğin yanı sıra ruhsal ve sosyal iyilik hali de sağlık için zorunludur. Yakınlarıyla bir arada olmak, ciddi hastalıkları olan insanların sağlığını önemli ölçüde olumlu etkiler. Sosyal iyilik halini bozan, onları yakınlarından ayıran, ancak ölmek üzereyken bir ya da iki gün yakınlarıyla kalabilmelerine yol açan bir ceza ertelemesi, kabul edilemez ve doğrudan bir hak ihlalidir. Bu durum, mahpusun yakınları açısından da bir cezalandırma mekanizması zira insanlar, erişemedikleri, yakınlarının ölüme gidişine seyirci kalıyorlar.”

“R tipi cezaevlerine dair şikayetler var. Ne yazık ki insan hakları savunucuları ve meslek örgütlerinin cezaevlerini denetlemesi engelleniyor. Bizler, AKP iktidarının başından beri, cezaevlerini ziyaret edip gözlem yapma olanağından yoksunuz. Doğrudan tanıklık yapamıyor, bilgiye ancak avukatların anlatımları ya da mahpusların mektupları aracılığıyla ulaşabiliyoruz. Toplumun da bu konuda farkındalık sahibi olması gerekli.” diyerek sözlerine son verdi. (Kısa Dalga)

Araştırma