Çıplak arama mağdurları anlatıyor: Dizlerimin üstünde hıçkıra hıçkıra ağladım

Çıplak arama mağdurları anlatıyor: Dizlerimin üstünde hıçkıra hıçkıra ağladım
Aktivist Zeynep Duygu Ağbayır ile CHP Parti Meclisi üyesi Eren Erdem, çıplak aramanın “hayal mahsulü ya da kötü bir yalan” olduğunu iddia edenlere, bizzat yaşadıklarıyla cevap verirken, avukat Gizay Dulkadir ise Türkiye’de çıplak arama uygulamasının yasal olup olmadığını, hangi koşullarda yapılıp yapılamayacağını anlattı.




HDP’li vekil Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun, meclis kürsüsünden cezaevleri ve emniyette çıplak arama yapıldığını dile getirmesi, siyasetin gündemine oturdu. Aynı zamanda TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Üyesi olan Gergerlioğlu’nun, Uşak Emniyet Müdürlüğü’nde üniversite öğrencisi 30 kadının çıplak arandığına ilişkin açıklamasına, hükümet çevrelerinden sert tepkiler geldi.

“Bu iftirayı ortaya atmak alçaklık ve namussuzluktur”, “Bu bir FETÖ propagandasıdır” yörüngesinde dönen karşı çıkışların dışında, ispatı için yazılı belge isteyenler dahi çıktı. Ancak tansiyonu yukarı taşıyan yanıt, AK Parti Grup Başkanvekili Avukat Özlem Zengin’den geldi. Yüksek perdeden yaptığı ve özellikle kadınları hedef alan konuşmasının ardından, çıplak aramaya maruz kaldığını ilk kez açıklayan kadın ve erkeklerin, birbirini pekiştiren beyanları gelmeye başladı.  Aralarında Türkiye’nin çok yakından tanıdığı Mücella Yapıcı, Selda Bağcan, Atilla Taş ve Eren Erdem gibi isimler de vardı.

Sosyal medyada başlatılan #CiplakAramayaSessizKalma kampanyasıyla, kaynayan kazan kapak tutmaz misali, Türkiye’nin dört bir yanından farklı beyanlar geldi. Öyle ki, ziyaretler esnasında çıplak arandığını söyleyen hükümlü ve tutuklu yakınları da travmalarıyla, geniş kitlelerin önünde yüzleşmek zorunda kaldı. Belki de kendileriyle bile yüzleşmeye henüz hazır değilken…

Kontrast programında aktivist Zeynep Duygu Ağbayır ile CHP Parti Meclisi üyesi Eren Erdem, çıplak aramanın “hayal mahsulü ya da kötü bir yalan” olduğunu iddia edenlere, bizzat yaşadıklarıyla cevap veriyorlar. Ve neden bunca zaman sessiz kaldıklarını, suç duyurusunda bulunmadıklarını anlatıyorlar.  Avukat Gizay Dulkadir ise Türkiye’de çıplak arama uygulamasının yasal olup olmadığını, hangi koşullarda yapılıp yapılamayacağını anlattı.

“Askerleri çağırıyorum seni birlikte soyarız” 

Katıldığı eylemler gerekçe gösterilerek 2017’de İstanbul’da gözaltına alınıp Ağrı Cezaevi’ne gönderilen Zeynep Duygu Ağbayır, burada iki kadın gardiyan tarafından çıplak aramaya maruz kaldı. “Öfkelendim, utandım! İstemedim bunun yapılmasını” dediği o anları şöyle anlatıyor:

“Beni soğuk, camsız bir odaya aldılar, kıştı. Ağrı’nın soğuğunu herkes bilir. Soyunmamı istediler önce anlamadım. ‘İç çamaşırımı görmek istiyorlar’ diye düşündüm. ‘Sutyenime mi bakacaksınız’ dedim, anlamıyorum olayı. ‘Tamamen soyun, iç çamaşırın kalmayacak’ dediler. ‘Hayır! Bunu yapmayacağım, çok saçma’ dedim ve tartışmaya başladık. Ben başörtülüyüm, karşımdaki iki gardiyandan biri de başörtülü. O başörtülü olan kadın, eldivenlerini taktı ve

dedi ki, ‘Sen bilirsin! Ben de dışarıdaki askerleri çağırıyorum, birlikte soyarız seni’. ‘Benim hemcinsimsin, bunu bana nasıl yaparsın’ dedim. Çok şaşırmıştım, çok da öfkeliydim. ‘Yapmayacağım, soyunmayacağım. Gel sen soy beni’ dedim. Böylelikle üstümü başımı parçalamaya kalktı. Eldivenli ellerini çıplak bedenimde dolandırdı. ‘Tamam artık ne arıyorsun. Çırılçıplak soydun, ne istiyorsun, daha ne yapmamı istiyorsun?’ dedim tabi çok kızdı.” 

“Dizlerimin üstüne çöküp hıçkıra hıçkıra ağladım” 

Tüm gözaltı süreci boyunca çok sakin olduğunu ancak çıplak aramanın ardından travma yaşadığını söylüyor Ağbayır:

“Koğuşa gittiğimde, dizlerimin üstüne çöküp hıçkıra hıçkıra ağladım. Bulunduğum cezaevinde siyasi koğuş yoktu. Siyasi koğuş açılana kadar beni adli koğuşa götürdüler. Normalde bu da yasal bir şey değil. OHAL süreciydi. Ve adli koğuşa ilk girdiğimde dizimin üstüne çöküp ağladım. Sonra biri kaldırdı beni, plastik sandalyenin üzerine oturdum.  ‘Beni çıplak aradılar’ diyebildim. Kadınlardan biri de ‘Bu daha ne ki’ deyince, iyice hıçkıra hıçkıra ağladığımı hatırlıyorum.” 

“İnkara tahammül edemediğim için çıldırıp yazdım” 

“Niye bekledin diyorlar. Kolay mı tüm bunları anlatmak, paylaşmak? diye soruyor ve neden şimdi konuşma ihtiyacı duyduğunu anlatıyor:

 “O inkâra tahammül edemedim. Asıl ahlaksızlık bunu inkâr etmek.  Daha önce bunu ikna odalarında başka kadınlar yaşadı. Onların beyanları esas alınırken neden çıplak aramaya maruz kaldığımızda, sırf iktidarda oldukları için beyanlarımız dikkate alınmıyor, inkar ediliyor.  İffetsizlikle, ahlaksızlıkla suçlanıyoruz. Bir vekil kalkıp bizi ahlaksız iffetsiz olmakla suçluyor, neden beklediğimizi soruyor. Zaten onu söyledikten sonra çıldırıp yazdım. Kolay değil bunu söylemek. Çünkü çok fazla sorguya, soruya, yargıya maruz kalıyorsunuz. En yakın arkadaşlarıma bile üzülürler diye anlatmadım. Sevdiklerimi üzmekten korktum. Sevmeyenlerin de beni sürekli yargılamasından bıktım. Yargı içeren hiçbir soruyu dinlemek istemedim.” 

HABER DOSYAMIZIN PODCASTİNİ DİNLEMEK İÇİN PLAY TUŞUNA BASINIZ



“Üç kişinin arasında olan bir şeyi nasıl ispatlayabilirim?” 

“Evet var çıplak arama var, bunu yaşadım. İki üç kişinin arasında geçen bir şeyi nasıl ispatlayabilirim. Bu çok zorbaca bir tavır ve ben bunu kabul etmiyorum. Bu haksızlığa maruz kalan insanları terörist olarak suçlaması, işte talimatla hamile kalıyorlar. Böyle bir siyaset dili olmamalı. İnkar söz konusu, üstüne üstlük hakaret var. Hiçbir insanın onurunu, haysiyetini, ahlakını tartışmaya açmaya, hiç kimsenin cüreti olamaz. Bu değil vekil, değil bakan kimse kimsenin onurunu tartacak kudrete sahip değil.” 

“Bu korkuyla yaşamak istemiyorum” 

“Kime gideceğiz, hukuk iktidarı koruyorsa biz nereye gideceğiz? Ben nereye gidip suç duyurusunda bulunayım? Şunu yazarken, söylerken bile içimde elbette ki korku var. Her an başıma bir iş gelebilir evet ama bu korkuyla yaşamak istemiyorum. Çok aşağılayan bir yerden siyaset, ki siyasetse şayet!. Aşağılayan, içinde ayrımcılık ve şiddet içeren bir siyaset tarzı. Anlattığın, yaşadığın şey için mücadele ediyorsun. Tekrar bütün her şey karşına çıkıyor. Fark ediyorsun ki,  ben bunu aşmamışım, hala içimde bir yerde ve çok büyük bir ağrıymış. Ve üstüne koşa koşa gelen zorba insanlar var.” 

“Öfke patlaması yaşadım” 

Silivri Cezaevi’nde 2018 yılında çıplak aramaya maruz kalan Eren Erdem de, “Türkiye’de çıplak arama yok” diyen AKP’li Özlem Zengin’in ardından bunu kamuoyuyla ilk kez paylaştı. Kişisel tercihi olarak bu travmatik muameleyi paylaşmamayı tercih ettiğini ancak açıklamalar karşısında sessiz kalamadığını söylüyor.

“Onur kırıcı bu tür hadiseleri kamuoyuyla paylaşmanın elbette bir meseleyle mücadele açısından anlamı var. Ancak ben kişisel tercihim olarak bu onur kırıcı uygulamayı paylaşmadım. Ama çok ısrarlı bir şekilde, bunun olmadığı yönündeki söylemler beni rahatsız etti. Bende açıkçası öfke patlaması boyutunda oldu. ‘Bırakın kardeşim! Biz de yaşadık’ diyerek durumu açıklamak ihtiyacı hissettim. Bu hassas, hepimizin bilinçaltında travmatik duygulara yol açmış bir konu.” 

“Direndim, iç çamaşırım indirilmedi” 

Çıplak aramaya cezaevinin girişinde maruz kalan Erdem, o anları şöyle anlatıyor: “Kör, tek kişilik bir odaya alınıyorsunuz. Kamera yok, tepeden aydınlatması olan bir oda. Bir gardiyan nezaretinde çıplak arama yapılıyor. Benim bedenime dokunulmadı ve iç çamaşırım indirtilmedi. Pantolonum ve gömleğim çıkartılarak yapıldı. Ancak normal şartlarda tüm tutuklulara iç çamaşırlarının indirtildiğini bana tebliğ ettiler. Hatta ayrıcalık yapılmış gibi ifade ettiler. ‘Bakın sizin çamaşırınızı indirmiyoruz’ şeklinde. Ben de ‘Böyle bir şey yapmaya çalışırsanız buna direnirim, beni kelepçelemek zorunda kalırsınız. Kelepçelemeyi bile başaramayabilirsiniz, bedensel olarak buna tepkimi ifade ederim, kavga ederim’ dedim. ‘Bu olmaz!’ dedim ama maalesef orada gömlek pantolon çıkarmak kaydıyla bu arama yapıldı.” 

“Altını çizmek istiyorum. Bütün tutukluların ve hükümlülerin girişte çamaşırlarını da çıkarmak kaydıyla bu aramanın yapıldığı bizzat orada görev yapanlar tarafından söylendi, baş memurluk tarafından söylendi. Böyle bir prosedürün olmadığını, bu konuda AHİM  kararları olduğu, bunun bir işkence yöntemi, insan hakkı ihlali olduğunu ifade ettim. Direneceğimi söylediğimde zaten çok sayıda gardiyan o kabinin önüne gelmeye başladı. Muhtemelen orada arbede olacaktı. Bana öyle bir taleple gelseler belki de darp edilecektim, şiddete uğrayacaktım. Şiddet uygulamak pahasına bunu yapabileceklerini ifade ettiler. Sözlü olarak değil ama oraya ellerinde coplarla bir anda gardiyanlar geldi. Hazır hale geçtiler. Kapı açıktı ve kapının önüne yığıldılar.” 

“Onurum kırıldı aşağılandım” 

“O an kaygı duymuyorsunuz! Direnme, haklarımı koruma fikri her şeyin önüne geçti” diye devam ediyor Erdem:

“Temel haklarımın ihlal edilmemesi adına tavizsiz bir tavır sergilemem gerektiğini düşündüm.  Kaygı, endişe duymuyorsunuz orada. Sizin ağzınızı burnunuzu kırsalar acı hissetmezsiniz. O an başka bir ruh halindesiniz.. Onurum kırıldı, kendimi çok kötü hissetmeme yol açtı aşağılanmışlık duygusu. Haklarımın ihlal edilmesi fikri bende çok büyük bir rahatsızlık ve mutsuzluk hali yarattı.

Yapılan açıklamalar yüreğimi yaraladığı için konuştum. ‘Yeter artık!’ demek, ben de yaşadım demek adına açıklama yaptım. Tuncay Özkan da Can Dündar da yaşadı. Cezaevine giren herkes yaşıyor. Bunu utanmazca FETÖ propagandası olarak tarif ediyorlar. Ben bu gerçeği söyledim diye FETÖ’cü mü oluyorum?  Bizim ceza infaz kurumlarımızın yüzünü kızartacak, alnına kara leke olacak bir uygulamadır bu. Her türlü dedektör taramasından geçmiş, gözaltı yaşamış, aranmış, A'dan Z'ye değerlendirilmiş kişilerin bu aramaya tabi tutulması gerçekçi değil. Bir işkence, maksadını aşmış fiziksel bir saldırıdır bu. Aslında sadece cezaevine bir ‘hoş geldin’ partisi olarak tariflenir. ‘Bak işte biz adamı, kadını böyle yaparız!’ “

 “Ailem kaygılanmasın diye suç duyurusunda bulunmadım” 

“Açıklamadım, suç duyurusunda bulunmadım çünkü ben cezaevindeyken ailemin dışarıda travma yaşamasını istemedim” diyor Erdem. “Savcılık sizden delil talep ediyor, tanıklık talep ediyor.  Tanık beyanı tanık da yok. Ne yapacaksınız, tek başınızasınız. Bir rapor düzenleniyor, böyle uygulama yapılmamış, kovuşturmaya yer yoktur kararı alınıyor. O kararla AHİM'e kadar gitseniz ne olacak ki. Hiçbir hukuki süreçte objektif bir delil yaratamıyorsunuz. Ayrıca ailemin travma yaşamasını istemedim. Ben içerideyim onlar dışarıda. Hakkımda ciddi kaygılar yaşamasınlar diye suç duyurusunda bulunmadım.  Keşke bulunsaydık ayrı bir konu ama o an farklı duygularla hareket ediyorsunuz.” 

“Özlem Zengin’in yüreğinde hala gizli bir kadının olduğunu düşünüyorum” 

“Özlem hanımı Allah oraya düşürmesin. Başına haksız bir yargılama gelirse ona da karşı çıkarız. Allah muhafaza bir gün başına kötü bir şey gelse, hukuksuzluk yaşasa aynı şeyi ona da yaşatacaklar. Özlem hanımın da karşı çıkması gereken bir rejim bu. Bir kadın olarak, kadın kimliğine yönelik bu saldırgan tutumu en fazla onun eleştirmesi gerekir. Geldiğimiz noktada ben utanç duydum açıkçası. Bir kadın böyle bir şeyi nasıl söyleyebilir? Nobran kaba siyaset tarafından körleştirilmiş bir erkeğin söyleyebileceği bir cümledir bu. Bir kadının hangi segmentte olursa olsun zikretmekten utanç duyacağı ifadeler bunlar. Siyasette popülist çıkışlar olur. Ama Özlem Zengin çok büyük yaralar üzerinden bunu yaptı. Bilmiyorum bunu hesapladı mı? Ben halen yüreğinde gizli bir kadının olduğunu düşünüyorum. Baskılanmış ve tümüyle devre dışı bırakılmış bu eril düzende, eril sistemin katletmeye yüz tuttuğu ama halen direnen bir kadın olduğuna inanmaya çalışıyorum.” 

Avukat Dulkadir: Hiçbir zaman hükümlü tam olarak çıplak bırakılmaz

Avukat Gizay Dulkadir ise, cezaevine girişler sırasında yapılan aramaların yasal dayanağını, çıplak aramanın mevzuattaki yerini şu önemli bilgilerle aydınlatıyor:

“Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Yönetmeliğin 34.maddesinde bir çıplak arama düzenleniyor. Çıplak aramanın her şeyden önce ciddi birtakım ön koşulları olduğu ve yine 34. maddenin aslında temel hedefinin, yalnızca bu koşulların sağlanması halinde istisnai olarak çıplak arama yapılmasını öngörmek olduğunu görüyoruz. 34 maddede diyor ki, hükümlünün üzerinde, kuruma sokulması veya bulundurulması yasak madde veya eşya bulunduğuna dair, makul ve ciddi emarelerin varlığı ve kurumun en üst amirinin gerekli görmesi halinde çıplak olarak veya beden çukurlarında belirtilen usullere göre arama yapılabilir. Yani herkese çıplak arama yapılacak, her cezaevine giren hükümlü- tutukluya çıplak arama yapılacak diye bir husus kesinlikle yok. Detaylı anlatımlarda deniyor ki, hiçbir zaman hükümlü tam olarak çıplak bırakılmaz. Önce giysilerinin üstü çıkarılır daha sonra altı. Biri giydirilir biri çıkarılır diyor. Beden çukurlarında bir arama yapılacaksa da bunu mutlaka ve mutlaka hekim yapar infaz koruma memuru bu noktada hükümlüye dokunmaz diyor, net bir şekilde bunu ifade ediyor.” 

“Otur kalk uygulaması kanunun hiçbir yerinde yazmıyor” 

“Beyanlardan, bu uygulamanın rutin hale getirildiğini, herhangi bir şüphe olmamasına rağmen cezaevine giren herkesin çıplak aramadan geçirildiğini görüyoruz. Mağdur olduğunu beyan eden kadınları dinlediğimizde, hemen hepsinin çıplak vaziyetteyken otur kalk denilen bir uygulamaya maruz kaldığını görüyoruz ki bu otur kalk uygulaması kanunun hiçbir yerinde yazmıyor. Bu tamamen cezaevlerinin oluşturdu şifahen oluşturduğu bir uygulama gibi görünüyor. Bazı kadınların çıplak aramadan geçerken infaz koruma memurlarının onları aşağılayıcı beyanlarda, tutum ve davranışlarda bulunduğuna dair şikayetleri var. Bu husus zaten tamamen kanunda yasaklanmış, açıkça yazılmış. Zaten Anayasamızda ve taraf olduğumuz Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde net bir şekilde işkence ve kötü muamele yasağı vardır. Bu kesinlikle soruşturmaya konu edilmesi gereken bir hadisedir” 

“Ziyaretçiler çıplak aranamaz” 

“Öte yandan ziyaretçiler kapsamında yapılan arama konusu var. Ceza infaz kurumlarına ziyaretçilerin girişi için düzenlenen arama, Hükümlü Tutukluların Ziyaret Edilmesi Hakkındaki Yönetmeliğin 6. maddesinde düzenlenmiş. Diyor ki ziyaretçilerin üstleri metal dedektörle aranır, eşyaları x -ray cihazından veya benzeri güvenlik sistemlerinden geçirilir. Ayrıca şüphe halinde elle aranır. Ziyaretçilerin çıplak arama ya da en azından kıyafetlerin, bedenlerini gösterecek açıkta bırakacak şekilde çıkartılması mahiyetinde bir düzenleme yok. X-ray cihazından kesici delici alet bir metal alet götürmek zaten mümkün değil. Dolayısıyla ziyaretçilerin, detaylı bir aramadan geçirilmesinin hem kanunda bir karşılığı yok hem de maddi hakikat bakımından bir gereği de yok”. 

“AYM’nin kararı var” 

“Çıplak arama iddiaları muhakkak soruşturulmalıdır. Anayasa Mahkemesi bu konuyla alakalı 5 Ocak 2021 tarihinde bir karar yayınladı. Çok güncel bir karar. Bu kararda Rüya Ağdaş Sönmez isimli vatandaş 2016’da İstanbul Aksaray'da götürüldüğü bir polis merkezinde, polisler tarafından kötü muameleye ve çıplak aramaya maruz kaldığından bahisle suç duyurusunda bulunuyor. Usul bakımından kovuşturmaya yer olmadığına karar veriliyor. Daha sonra bu kararın kesinleşmesine müteakip Anayasa Mahkemesi’ne başvuruyorlar.  Anayasa Mahkemesi kötü muamele yasağının usul boyutuna yönelik ihlalde bulunduğuna karar veriyor. Yani diyor ki siz burada etkili soruşturma yürütmemişsiniz, burada kötü muamele yasağının ihlali vardır. Buna ilişkin etkili soruşturma yürütmeniz gerekir diyor ve bir hak ihlali kararı veriyor. Dolayısıyla bu konuda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne gidilirse ne olur ne olmaz gibi bir şeyi tartışmaya bile gerek. Anayasa Mahkemesi üç dört hafta önce yapılmış bireysel başvuruda, başvurucunun kendisini haklı görmüş ve bir hak ihlali kararı vermiştir.”






Araştırma