Kısa Dalga yazarı Mehveş Evin: Ekonomide yeşil dönüşüm ve iklim vaatleri tutar mı?

Kısa Dalga yazarı Mehveş Evin: Ekonomide yeşil dönüşüm ve iklim vaatleri tutar mı?
Kısa Dalga yazarı Mehveş Evin, CHP ve İYİ Parti'nin dahil olduğu Altılı Masa'nın bugün duyurduğu ortak mutabakat metnini değerlendirdi. Evin'in değerlendirmesi şöyle...

Millet İttifakı’nın mutabakat metninde iklim değişikliği ve doğa hakları başlığına dört sayfa ayrılmış. Fakat orman ve su yönetiminden afetlere, hayvan haklarından kentleşmeye, enerjiden sektör politikalarına, tarımdan ulaşıma, doğrudan iklim politikaları ve buna bağlı planlanan yeşil dönüşüm, metinde önemli bir ağırlığa sahip. “Kanal İstanbul’u iptal etmek” veya “Su Kanunu” çıkarmak gibi çok olumlu ve net vaatlerin yanı sıra çelişkili veya havada kalan başlıklar da var.

- Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın, su yönetimini de içine alacak şekilde “İklim, Çevre ve Orman Bakanlığı” olarak, Tarım ve Orman Bakanlığı’nın ise “Tarım ve Gıda Güvenliği Bakanlığı” olarak yeniden yapılandırılması, “Şehircilik ve Afet Yönetimi Bakanlığı”nın kurulacak olması, gayet olumlu ve zaten atılması gereken adımlar. Ne var ki iklim krizinde son derecede kritik öneme sahip denizcilik ve denizlere yeterince önem verilmemiş.

- Gelecek nesillerin “ekosistem hakkı”nı anayasal güvence altına alma sözü çok kıymetli olsa da bugünden güvenceye almak konusunda net öneri yok. Yanı sıra, “Çevre Kanunu’nu doğa hakları temelinde yeniden düzenleyeceğiz” denmiş, ayrıca çevre suçlarına daha ağır ceza verilmesinden bahsedilmiş... Bununla bağlantılı olarak metinde eksik ve kritik olan başlık, koruma alanlarına saldırıların engellenmesi ve korunan alanların denizlerle karalarda yüzde 30’a çıkarılması gerektiği… Eğer yeşil dönüşümden, iklimle uyumlu politikalardan bahsediliyorsa varolan “koruma” mutlaka eklenmeli.

- 2030’a kadar ‘Ormansızlaşmayı tersine çevirme ve sona erdirme’, Cumhurbaşkanı’na ormanlık alanın vasfını değiştirme yetkisi veren maddeyi yürürlükten kaldırma, orman köylülerini destekleme ile orman, nitelikli doğa ve tarım alanlarında yapılaşmaya izin verilmeyecek denmesine kocaman alkış. Fakat izin konusunda yasal düzenlemelerin ayrıntısı yok.

- Millet İttifakı, musluktan su içebilecek bir Türkiye vadediyor. “Su havzalarını, sulak alanları ve su varlığımızı koruyacak, varlığını sürdürmesini sağlayacak, ayrım gözetmeksizin herkesin ücretsiz, güvenilir suya erişim hakkını yasal güvenceye kavuşturacak ‘Su Kanunu’nun derhal çıkarılacak olması da son derecede kritik. Su yönetimi konusunda epeyce hazırlanıldığı ve önemsendiğini görmek sevindirici.

- İklim değişikliğiyle mücadelede adil dönüşüm ilkesi ve bir iklim kanununun çıkarılacak olması, 2050’de net sıfır karbon emisyonu hedefinin belirlenmesi, umut verici. Uluslararası ticarette artık şart olan “karbon mekanizması”na ve yeşil ekonomiye geçiş programı ayrıntıları da. “Belli bir program” dahilinde, 2050’ye kadar kömürden çıkışın en önemli sözü. Yeni termik santrallerin yapılmayacak olması, mevcut santraller için kapatma takviminin gündeme getirilmesi, Türkiye’nin fosil yakıttan çıkması yolunda atması gereken ve iktidarın hiç yanaşmadığı adımlar.

- Enerji üretiminde süreklilik, dışa bağımlılık ve güvenlik kadar doğa açısından önemi kavranmış gibi. Kurumların, konutların kendi elektriklerini üretmeleri, yoksullar ve dezavantajlı toplulukların unutulmaması, her alanda enerji verimliği tedbirlerinin alınması zaten olmazsa olmaz. Yenilenebilir enerjiye sağlanan teşviklerin, yeşil enerji dönüşümünü dikkate alarak yeniden düzenlenmesi ve ekosisteme zarar veren HES’lerin gözden geçirilecek olması, önemli adımlar. Rüzgar enerjisinin türlerine teşvik güzel ancak “nereye, hangi kriterlere göre” kısmı yok. İlginçtir, güneş enerjisinden de bahis yok.

- Atık yönetiminde ekonomiye yeniden kazandırma, sürdürülebilir ve geri dönüşümlü ürünlere destek, tek kullanımlık plastikleri kademeli olarak hayatımızdan çıkartmak, plastik atık ithalatını zamanla kaldırmak, hava kalitesi ölçümlerini yapmak ve paylaşmak, gıda israfını azaltmak gibi vaatler, halk sağlığı ve ekoloji açısından hayati.

- Pozitif vaatlere rağmen mutabakatın “sektörler” başlıklarında bazı çelişkiler göze çarpıyor: Mesela Türkiye’nin doğalgazda bir “merkez” olması, Doğu Akdeniz’de arama faaliyetlerini yoğunlaştırmak, Akdeniz bölgesinde petrol ve petrol ürünleri ticaret merkezi oluşturulması, petrol ticaretine yönelik liman altyapısının geliştirilmesi, petrol taşıyan boru hatlarının sayı ve kapasitelerini arttırma vaadi, fosil yakıt tüketimi ve üretimini destekleyen, dolayısıyla iklim düşmanı bir pozisyon.

Nükleer santral meselesi

- Nükleer enerjiden vazgeçilmiyor, aksine “Türkiye Nükleer Ekosistemi” yapmaktan bahsediliyor. Akkuyu projesinin gözden geçirileceği ve “daha güvenli” küçük modüler reaktörler kurmaktan bahsediliyor.

- Yurtdışı ve Türkiye’de petrol, doğalgaz, metal ve değerli madenler ile kömür madeni arama faaliyetlerine destek ve “hız” verilmesi, kömür üretimine havza bazında devam edilecek olması, iktidarın ülkenin dört bir yanında ve sınırötesinde başlattığı, doğa yıkımını hızlandıran faaliyetlerine devam etmek anlamına geliyor.

- Toplu taşıma ve raylı sistemlere ağırlık vermek, karbon emisyonunu azaltmak ve seyahati daha ulaşılabilir kılmak için gerekli ve yerinde vaatler. Ne var ki “havayolunda iç hatların gelişimi”, turizm destinasyonları arasında charter uçuşların artırılması, düşük ücretli havayolu taşımacılığının desteklenmesi, aksi istikameti gösteriyor.

- Denizcilik Politikası ve Rekabetçi Denizcilik Yatırım Stratejisi hazırlanacakmış. Deniz ticareti ve turizmiyle denizleri korumayı aynı şapkada toplamak mantıklı olmadığı gibi, sakıncalı. En korkutucu olan, zaten mahvolan denizlerimizde denizaltı madenciliğinin gündeme getirilmesi. Sadece uçak değil deniz taşımacılığı da doğaya ve insana büyük yük: Mevcut limanların kapasitelerinin arttırmak, deniz ulaştırmasına yapılan vurgu, hele ki “deniz otobanları” önerisi hayli tehlikeli.

Gündem