DOSYA | Muhafazakar kadınlarla İstanbul Sözleşmesi'ni konuştuk: Uygulanmaması bir vebaldir

DOSYA | Muhafazakar kadınlarla İstanbul Sözleşmesi'ni konuştuk: Uygulanmaması bir vebaldir
Esra Koçak Mayda, AKP, Deva, Gelecek ve Saadet Partisi’nde siyaset yapanlarla İstanbul Sözleşmesi’ni, sözleşmeyi savunanlara yönelik muhafazakar tepkileri konuştu.

 

Tarih 24 Kasım 2011. TBMM’de iktidar ve muhalefet sıraları dolu. Pek de alışık olunmayan bir mutabakat havası var Meclis salonunda. Kürsüde AKP adına Nurettin Canikli var:

“Türkiye’de imzalandı, mayıs ayında imzalandı sözleşme. Ve daha önemlisi belki, Parlamentosundan geçiren, yasalaştıran ilk ülke olma onuru da inşallah bize ait olacak biraz sonra; hepimize ait olacak, bütün milletvekillerimize, bütün gruplarımıza ve Türkiye’ye ait olacak. Bu gurur gerçekten çok tarihî bir anın da aynı zamanda yansımasını ifade ediyor.”

Canikli’nin konuşması alkışlanıyor, Meclis’te karşılıklı teşekkürlerle iyimser hava esiyor.

Oylamaya geçiliyor.

Ve dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan imzasıyla TBMM’ye sunulan İstanbul Sözleşmesi AKP, CHP, MHP ve BDP’nin oybirliğiyle, 246 “evet” oyuyla Meclis’ten geçerek, kanunlaşıyor.

İstanbul Sözleşmesi nedir?

İstanbul Sözleşmesi diye anılan metnin asıl adı, Kadınlara Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadele Hakkındaki Avrupa Konseyi Sözleşmesi.” Bu sözleşme 11 Mayıs 2011’de İstanbul’da imzaya açıldığı için ‘İstanbul Sözleşmesi’ ismiyle anılıyor.

Dönemin Başbakanı Erdoğan, 3 Haziran 2011’de şu tweet’i atarak sözleşmenin imzalanmasından duyduğu memnuniyeti dile getiriyordu: “Kadına Şiddet Artık "İnsan Hakkı İhlali." Sözleşme, Türkiye'nin öncülüğünde hazırlandı.”

AKP, uzun süre İstanbul Sözleşmesi’nin imzalanmasıyla övündü.

Sözleşmeye saldırılar

Fakat zaman içinde başta İslamcı medya olmak üzere sosyal medyadan sözleşme aleyhine kampanyalar ve saldırıların dozu arttı. Sadece sol feminist kadın hareketi değil Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kızı Sümeyye Erdoğan Bayraktar’ın başkan yardımcılığı yaptığı KADEM başta olmak üzere muhafazakar çevreden kadınlar da sözleşmeyi savunduğu için saldırıların hedefi oldu.

AKP de politikasını tam tersi yöne çevirip bir övünerek imzaladığı sözleşme için “kaldırılmalı” demeye başladı.

2011’de Meclis’teki oturumda “evet” oyu verenlerden olan AKP’li Mehmet Metiner, 2020’de pişman olduğunu söyledi. Erdoğan da “sözleşmenin gözden geçirileceğini” söylerken, sık sık aile yapısına saldırılardan söz etmeye başladı.

AKP’nin sözleşmeyle ilgili niyetini en net haliyle ortaya koyan ise Saadet Partisi Oğuzhan Asiltürk oldu. Asiltürk, AKP’lilerde yaptığı görüşmeyi anlatırken Erdoğan’ın “İstanbul Sözleşmesi kalkacak” dediğini kamuoyuna duyurdu.

Böylece ana konusu “kadınların yaşam hakkı” olan sözleşmenin ittifak görüşmelerine konu edildiği de  ortaya çıkmış oldu.

 

Sözleşme kadınları nasıl koruyor? 

İstanbul sözleşmesi özetle neyi öngörüyor? Sözleşme devletlere kadınları her türlü şiddetten koruma, şiddeti önleme ve kovuşturma sorumluluğu veriyor.

Sözleşmenin en önemli özelliği, biyolojik veya hukuki, ailevi bağ olup olmadığına bakılmaksızın ev içi şiddetin (örneğin eski veya mevcut eşler, evlilik dışı partnerler, birlikte ikamet edilen aile fertleri, akrabalar veya birlikte ikamet edilen başkaları tarafından yöneltilen şiddetin) ve kadınlara yönelik her türlü şiddetin önlenmesi ve bunlarla mücadeleye ilişkin standartlar öngören ve Avrupa ülkelerini hukuki olarak bağlayan ilk belge olması.

Sözleşme, kadınlara yönelik ayrımcılığı yasaklıyor ve yine devlete kadınları güçlendirerek gerçek anlamda kadın erkek eşitliğini teşvik etme sorumluluğu veriyor. 

Neye itiraz ediyorlar?

Peki muhafazakarlar bu sözleşmede neye itiraz ediyor?

İki temel nokta var. Toplumsal cinsiyet eşitliğini düzenleyen madde LGBTİ ’lara bağlanıyor ve bunun toplum yapısını bozduğu iddia ediliyor. İkincisi ise erkekler için verilen evden uzaklaştırma kararının aileleri parçaladığı iddiası.

Ve bir diğer soru aynı gelenekten gelen AKP, Saadet, Gelecek ve Deva partilerinde siyaset yapan kadınlar sözleşme konusunda ne düşünüyor? Nasıl bir politika yürütüyor ya da yürütülmesini istiyor? Sözleşmenin kaldırılmasını mı istiyorlar, kalmasını mı?

LGBTİ bireyler ve bu konudaki politikalar hakkında ne düşünüyorlar? Kadın hareketiyle ilişkileri nasıl?


Haber  dosyamızın ilk bölümüne AKP, Saadet, Deva ve Gelecek partisinden kadın siyasetçilere İstanbul Sözleşmesi, LGBTİ hareketi, feminist kadın hareketiyle ilgili görüşlerini, yürüttükleri ve yürütecekleri politikaları konuştu. İlk başlığımız olan İstanbul Sözleşmesiyle başlıyoruz.



"Bu sözleşmenin uygulanmaması birçok kadının öldürülmesinde vebal oluşturmuştur"

DEVA Partisi Sosyal Politikalardan Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Elif Esen, Günümüzdeki popülist savrulmaların ya da suyu bulandırmaların amacı elbette tamamen bambaşka taraflarda geziniyor. Aslında bu uygulandığında kadına yönelik şiddetin önüne geçildiği, cinayetlerin azaldığı görülüyor. 2011'den beri bunu düzgün bir şekilde uygulayan ülkelerde görüldü ki kadın erkek ayrımcılığının eşitsizliklerinin neredeyse sonlandığı görülür. Çünkü, 2011'den beri yetişen erkek çocuklarında toplumsal bir zihniyet değişikliğine, iyileşmeye sebep oldu" diyerek İstanbul Sözleşmesi'ni savunuyor. Esen, şöyle devam ediyor:

"AK Parti'nin hukukçuları bu sözleşmeye taraf olmuşlardı. Bu sözleşme şerhsiz yani itirazsız bir şekilde kabul edilmişti.

O dönemki parti aynıydı, bugün de aynı, irade aynı, değişen hiçbir şey yok. İstanbul Sözleşmesi’nde değişen hiçbir şey yok. Bizim şu an itiraz edeceğimiz yeni hiçbir madde eklenmedi İstanbul Sözleşmesine. O halde değişen ne? Değişen iktidardaki zihniyet değişikliği, imzaya gidildiği halde bu sözleşmede gerekenlerin yeterince yerine getirilmediği ve iç siyasete malzeme yapıldığı.

Ne yazık ki bu sözleşmeyi hiç okumamış birçok insan oluşturulan algıyla bu sözleşmeyi bambaşka taraflarda düşünüyor. Özellikle muhafazakar kesimin burada yoğun yönlendirilmesi var.

Bu sözleşmenin uygulanmaması birçok kadının öldürülmesinde ne yazık ki vebal oluşturmuştur. Eğer sözleşme hükümleri yeterince yerine getirilseydi, mahkemelerde hakimlerimiz, savcılarımız sözleşme hükümlerine uygun davransalardı, caniler gerekli aynı orantılı cezayı alabilselerdi ve bu cezalar caydırıcı olabilseydi bu caniler üzerinde bugün belki de kadınlarımız yaşayacaktı.

Televizyona çıkan ve toplumun akil sayılan insanlarının birçoğunun okumadan ahkam kestiğini görüyorum. Onun için vebal diyorum. Bu sözleşmeyi okumadan konuşmak bir vebaldir.

O günkü iktidar AK Parti'nin yetkili kişilerinin hiç itiraz etmeden onayladığı bir sözleşme bu. Eğer Türk toplum yapısına aykırıysa o gün AK Parti yetkililerinin imzaladığı bu sözleşmede neden itirazlar olmadı ben soruyorum o zaman."


"Sadece sözleşmeyle cinayetler önlenmiyor"

AK Parti Edirne Milletvekili ve Meclis Kadın ve Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu Başkanı Fatma Aksal kadına yönelik şiddetin önlenmesi için İstanbul Sözleşmesi'nin tek başına yeterli olmadığını düşünenlerden:

“Biz anket yaptırdığımızda İstanbul Sözleşmesi nedir diye sorduğumuzda inanın bunu okuyan bunu bilen yüzde 4,5-5'lerde. Herkes İstanbul Sözleşmesi hakkında konuşuyor ama nedir diye bilmiyorlar. Bir bakıyorsunuz bir kesim var ‘İstanbul Sözleşmesinden çıkarsak eyvah kadınlar ölür’, ‘kadının yaşamasının tek garantisi İstanbul Sözleşmesi…’ Keşke bu kadar basit olsa en büyük savunucusu biz oluruz ama maalesef bu sözleşmeyle kadınların ölmesi durmuyor, hala devam ediyor. 

İstanbul Sözleşmesi önemli midir? Önemlidir. Kadını öznesi yapan ilk sözleşme ve kadına karşı şiddeti konu alan bir sözleşme.

Olayın öbür tarafına da bakıyorsun, toplumdaki bütün sorunların nedeni olarak görüyor. Bugün boşanmalar oluyorsa İstanbul Sözleşmesi, kadın cinayetleri oluyorsa İstanbul Sözleşmesi, LGBT'lerin artması varsa bunun altında İstanbul Sözleşmesi var. Yani bugün toplumda yaşadığımız bizim aile yaşantımızı bozan, toplumdaki belli değerlerimizi bozan ne varsa hepsinin nedenini İstanbul Sözleşmesi olarak gören bir kesim de var. Keşke onların söylediği de o kadar basit olsa. Akşama kadar İstanbul Sözleşmesinden çıkarız o zaman bu problemler de gider. Nasıl İstanbul Sözleşmesi tek başına kadına şiddeti önlemiyorsa toplumun öbür tarafındaki sorunlar da İstanbul Sözleşmesi’nden çıkmakla yok olmayacaktır. Önemli olan bizim kadına karşı şiddeti önlemek için ne yaptığımız.

Burada biz bazen bakıyorsunuz muhalefet vekilleri özellikle CHP ve HDP'nin vekilleri ne zaman kadınlarla ilgili bir sıkıntı olsa Meclis’te çıkıp iktidar partisi vekillerini suçluyorlar. Bir kadının şiddet görmesini kim tasvip edebilir. Siz ne kadar üzülüyorsanız, biz de en az sizin kadar üzülüyoruz bu konuda. Samimi olacağız, hep birlikte hareket edersek bunu partiler üstü bir mesele, siyaset üstü bir mesele olarak görürsek, kadın sorunlarını, kadına karşı şiddeti birlikte  önleyeceğimize inanıyorum. Ama samimi olacağız, kendi partimizde bunlar yaşanırken sessiz kalmayacağız."

 

"Cinayetlerin devam etmesi sözleşmenin değil yöneticilerin eksikliği"

Gelecek Partisi Kadın Politikalarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Habibe Çiftçioğlu Başar
da “Cinayetlerin de ardı arkası kesilmeden devam ediyor olması sözleşmenin değil yöneticilerin eksikliğidir" diyerek sözleşmeye sahip çıkıyor:

“İstanbul Sözleşmesi özünde kadına karşı şiddetle mücadele amacıyla, imzalanmış bir sözleşmedir ve sözleşmenin içersinde kadını da, çocuğu da, engelliyi de, yaşlıyı da aslında tüm dezavantajlı grupları yaşayabilecekleri her türlü mağduriyetten, her türlü ayrımcılıktan, her türlü ötekileştirmeden ve mobbingten korumak üzerine yazılmış bir sözleşmedir. Uygulanmasını isteriz elbette ki ama şu an geldiğimiz güncel durumda uygulanmadığını görüyoruz. Sözleşmeyle ilgili eleştirileri okuduğumuzda ve çalıştığımızda aklımıza gelen soru şu: "Acaba biz başka bir sözleşmeyi mi okuyoruz ya da onlar başka bir sözleşmeden mi bahsediyorlar?

Çünkü sözleşmenin eleştirildiği söylenen maddelerin olmadığını görüyoruz.

Bugün eğer bu konuyla ilgilenmiş olması gereken direkt birinci muhatap olan İçişleri Bakanlığı'ndan kolluk kuvvetlerinden başlamak üzere,  Aile Bakanlığı ve Adalet Bakanlığı görevlerini tam olarak yerine getirmiş olsalar, gerekli düzenlemeleri ve değişiklikleri yapıyor olsalar ve adının şikayette bulunduğu andan itibaren yapılması gerektiğine dair hükümleri uygulanmış olsa biz bugün bu cinayetleri, her gün televizyonu açtığımızda görmeyeceğiz ve duymayacağız.


"Türkiye'nin İstanbul Sözleşmesi'nden ayrılmalı"


Saadet Partisi Kadın Kolları Başkanı Ebru Asiltürk
toplumsal cinsiyet kavramı üzerinden kadın ve erkeğin karşı karşıya getirildiğini düşmanlaştırıldığını söylüyor:

“İstanbul Sözleşmesine baktığınız zaman önümüze yeni kavramlar geliyor. 81 maddedir, işleyişe yönelik maddeler vardır ama öndeki maddeler amacını bu anlamda nasıl bir felsefeyle hazırlandığını ortaya koyuyor. Tabii ki kadına yönelik şiddetle ilgili uygulamaya yönelik maddeler var onlar ayrı. İstanbul Sözleşmesi toplumsal cinsiyet felsefesi temeli üzerine inşa edilmiştir desek çok da yanlış söylemiş olmayız. Toplumsal cinsiyeti farklı platformlardan kadınlar, farklı dünya görüşüne sahip kadınlarla konuştuk. Herkes kendi perspektifinden bu kavrama bir mana yüklüyor tabi. Ama biz bu kavramı tanımlamak için daha önce bu kavramı hukuk sistemine sokan kanunlarına yerleştiren bununla ilgili uygulamalar yapan ülkeleri araştırdık Onların sosyolojik durumunu araştırdık. Bu kavramdan sonra nerden nereye geldiklerini gördük ki daha somut verilerle bu kavramı anlayalım. 

Çünkü, bunun içeriğinin göründüğü kadar da bize anlatıldığı kadar da masumane olmadığı kanaatindeyim. 

Kadını erkekle karşı karşıya getiren, rakip olarak gösteren, erkeği potansiyel katil ve tecavüzcü olarak gösteren, ben şimdi erkek avukatlığı yapıyor falan değilim, ama sonuçta bir gelecek tasavvurumuz varsa bu kadın ve erkekten doğal olarak nikahlı birlikteliğiyle birlikte çocuktan bir gelecek tasavvuru oluşturuyorsak, her unsurun korunması gerektiğini, yerli yerinde oturtulması gerektiğine çok yürekten inanıyorum. Bu noktada bir itirazımız var. Kadını erkeğin karşısında erkeği de kadının karşısına koymak yerine yan yana koymayı, rakip olarak göstermek yerine refik olarak arkadaş yol arkadaşı olarak koymanın daha olumlu sonuçlar vereceğine inanıyorum.

Elbette ki hepimiz bununla mücadele için gayret içerisinde olmalıyız. Bu çalışmaları mutlaka yapmalıyız. Ama bunun çözümünün, reçetesinin İstanbul Sözleşmesi olduğunu düşünmüyoruz. Hatta İstanbul Sözleşmesinin bu manda dayatılmasını da bir şiddet unsuru olarak görüyorum. Başka türlü bir bakış açısına hepimizin tahammül edebileceğini ya da bununla ilgili bir farkındalık oluşabileceğini görmesini istiyorum.

İstanbul Sözleşmesinin imzalandığı tarihten bu yana kadına yönelik şiddeti önlemediğini gördük, sayılarda bir azalma görmedik. Türkiye'nin İstanbul Sözleşmesinden ayrılması gerektiğini, fesh etmesi gerektiğini düşünen taraftayız."

HABER DOSYAMIZIN PODCASTİNİ DİNLEMEK İÇİN PLAY TUŞUNU BASIN


Araştırma