Deprem göçmenleri anlatıyor: Bile isteye Hatay’ı öksüz, yetim bıraktılar

Deprem göçmenleri anlatıyor: Bile isteye Hatay’ı öksüz, yetim bıraktılar
6 Şubat depreminden sağ çıktıktan sonra hayata tutunmaya çalışan depremzede iki aile Hatay'dan Ankara'ya taşındı. Memleketlerine bir gün döneceklerini ifade eden aileler Kısa Dalga'ya konuştu...

ESRA TOKAT


6 Şubat’ta Kahramanmaraş merkezli meydana gelen depremlerde 11 il büyük bir yıkıma uğradı. 11 il arasında olan Hatay ise en büyük yıkımın meydana geldiği şehir olarak kayıtlara geçti.

Sayısal verilere ilişkin farklı tespitler bulunsa da deprem sonrası oluşan barınma ve temel ihtiyaçlara erişim krizi nedeniyle yaklaşık 2 milyon kişinin deprem bölgesinden göç ettiği tahmin ediliyor.

"Unutulmasınlar diye lokma döküyorum"

48 yaşındaki Sema Bacı ve ailesi Hatay’dan Ankara’ya gelen depremzedelerden. Sema Bacı ile görüşmeye gittiğimizde evde onu 6 Şubat'ta yaşamını yitiren depremzedeler için lokma dökerken görüyoruz ve bize şöyle diyor:

"Unutulmasınlar diye lokma döküyorum. İştekilere ve komşulara dağıtacağım dua etsinler diye. Anıları yaşasın diye..."

lokma.jpg

"İnsanlar feryat figan"

Depremden 1 hafta önce işe girdiğini Antakya’da yerel bir gazetede köşe yazarlığa başladığını belirten Bacı deprem günü yaşadıklarını şöyle anlatıyor:

“Her birimiz bir odadayız, ben yazımı yazmak için köşeme çekildim. Eşim televizyon izliyordu, oğluna bir çay verdi. Emir ders çalışıyordu. Her birimiz bir odadayız. Tam çayımı bitirip mutfağa götürürken sallanmaya başladık. Neye uğradığımı şaşırdım. Dışarıdan bağırışlar çağırışlar geliyor, anlatılacak gibi değildi o an. Tam durduğu anda dışarı attık kendimizi.”

“Bir baktık insanlar feryat figan, 4 bina yıkılmış etrafımızda Bir bina öne doğru eğilmiş. Mahallemizde tek kalan bina bizimki oldu. Can havliyle arabaya bindik ve bir açık alana gitmeye çalıştık. Sabahın olmasını bekledik. Aklıma ilk gelen annemler ne yaptı? Acaba bu diyorum sadece bizim burada mı yaşandı, inşallah öyledir. Ama öyle olmadığını gördük. Soğuk, çok soğuk, acayip bir yağmur vardı… Bir kafeye sığındık Maksim isimli kafeye.”

Tüm aile dört bir yana dağıldı

“Kimseye ulaşamıyoruz. Ertesi gün bir ara annemlere ulaştım ‘biz iyiyiz’ dediler. Ablamlar Muğla’ya gitti, annemler Mersin’e gitti. Eniştem bir ablasını 2 yeğenini depremde kaybetti. Parça parça çıkarmışlar onları. Biz de Ankara’ya geldik burada eşimin kardeşinin oğlunun yanında kaldık. Sağ olsun evini açtı bize Ağustos ayına kadar.”

"20 bin lira kira istediler"

Ankara'da bir iş bulduğunu ve haftanın 5 günü asgari ücret ile çalışarak ailesine ekonomik katkıda bulunduğunu anlatan Bacı ise kiraya çıkma süreçlerini ise şöyle anlatıyor:

“Ankara’da ev bulma sürecimiz çok zordu, kiralar çok fazlaydı. Abuk subuk evlere 20 bin lira istediler. Neyse ki burayı bulabildik 10 bin liraya. Sağdan soldan eşya getirdik. Bu 1 yılda çok büyüdük, çok yaşlandık, çok bıktık, çok usandık…"

"Bile isteye Hatay’ı öksüz, yetim bıraktılar"

“Memleketim öldü… Büyüdüğüm sokaklar, Kurtuluş Caddesi, Sümerler… Ben o günleri çok özlüyorum. Gördükçe oranın yıkık olduğunu içim parçalanıyor benim. Hatayım bunu hak etmedi, Antakyam, Defnem bunu hak etmedi. Tamam deprem Allahtan geldi biliyoruz ama öncesi ve sonrası ihmaller… Deprem erkanı bile bize yardımcı olmadı ve bize bile isteye bunu yaptılar. Bile isteye Hatay’ı öksüz, yetim bıraktılar... Kendileri de itiraf etti…”

"Döneceğiz"

Oğulları Emir’i üniversiteye yerleştirdikten sonra Hatay’a döneceklerini ifade eden Bacı şunları söylüyor:

“Evimize döneceğiz. Biz Hatayımızı bırakamayız. Evimiz orada bizi bekliyor. Ben evimi çok özledim…”

"Şans eseri hayatta kaldık"

Depremde evleri yıkılan 67 yaşındaki Fikret Işık ve ailesi de göç edenlerden. Depremin ilk haftası Ankara’ya yerleşen Işık ailesi depreme Armutlu’daki evlerinde yakalanıyor:

“Saat 04.17’de izahı olmayan bir afet ile karşı karşıya kaldık. O esnada çocuğumuz kurtulsun diye Allah’a yalvardık. O günün anısını belki de geri kalan hayatım boyunca hiç unutmayacağım. Şans eseri biz hayatta kaldık."

"Her tarafta insanların çığlıkları"

"Dışarı çıktığımızda gidebileceğimiz bir yer yoktu, hala yer sallanıyordu. Damlardan bir şeyler düşüyordu. Arabam komşunun apartmanının altında kaldı. O sabah yağmur çiseliyordu, soğuk, karanlık… Her tarafta insanların çığlıkları… O ortamda insanın kendinde olması mümkün değildi. Eşimi ve çocuğumu nasıl güvenli bir yere geçiririm diye düşündüm. Can çekişenler vardı. Ben de ayakkabısız, yataktan kalktığımız gibi yola düştük. O çığlıkların arasında ne yapabiliriz diye düşündük. Komşunun eşini yaralı vaziyette çıkarttık."

"Biz taşları ellerimizle kaldırdık enkazdan"

“Dışarı çıktıktan sonra artık orada yeni bir ızdırap başlıyordu. Deprem öldürmedi, dışarı da mı öleceğiz diye düşündük çünkü yağmur yağıyordu. Eşya alabilmek için tekrar o binaya girmek zorunda kaldım. Eşyaları aldıktan sonra dönüşte bana yalvaran komşumuzun gelini ve kızını çıkarttık. Zaten onların binasında üst katta oturan 5, alt katta da oturan 2 kişi direkt can vermiş o an. Biz taşları ellerimizle kaldırdık enkazdan ve yaralı vaziyette çıkardık onu başından kan geliyordu... Yan tarafta ise bir başka adamı kurtardık. Bir başka kişiyi kurtarmak isteyen sivil kepçeye istirham ettik sayesinde kurtardık.”

"Ankara'da kiralar çok yüksek"

Bir durakta gecelediklerini ifade eden Işık, “Biz şanslıyız diğerlerine göre diyebiliriz. Eşim demans hastası olduğu için oranın hijyenik durumunun sıkıntı çıkardığını düşündük. 10 gün içerisinde Ankara’ya geldik. Almanya’dan oğlum geldi o bizi tahliye etti. ODTÜ’de okuyan öğrencilerin evinde kaldık. Sonrasında bir ev bulma imkanımız oldu. Ama kiralar çok yüksekti. Bizden 10 bin lira istediler. Tahta kurusu vardı evde ona rağmen 10 bin lira istediler. Sıkıntılı bir süreç yaşadık ama depremden sonra çok daha katlanılırdı tabi” diyerek Ankara sürecini de anlatıyor ve ekliyor:

"Yaşadığımız yerden uzakta olsak bile hala içimizde acımızı yaşıyoruz"

“Lise 4’e giden ve üniversite sınavına hazırlanan kızımız için buradayız. Depremde yaralanan erkek kardeşimi de buraya Bilkent Şehir Hastanesi’ne tedaviye getirdim ancak 1.5 ay içinde onu kaybettim. Kolay değil biz hala alışmış değiliz. Yaşadığımız yerden uzakta olsak bile hala içimizde acımızı yaşıyoruz.”

"İnancımı hala koruyorum"

“Şükrediyoruz her zaman. İnsanın her zaman umudunun olması gerekir. Yetkili mercilerden şunu bekliyoruz: Ateş düştüğü yeri yakar ama biliyorum ki insanlığımız en büyük zenginliğimiz bizim. Bu dayanışma ruhu ile zor günleri aşabileceğimize olan inancımı hala koruyorum. Tekrar bu tarz bir badireyi bu kadar ağır bedellerle atlatmamak uğruna umarım gereken önlemler bir an evvel alınır.”

Kısa Dalga Tv