Kadın hakları mücadelesinde küresel dinamikler-VI: Eşiği aşanlar ve takılanlar

Dünyada cinsler arası eşitliği gerçekleştirmeye yaklaşanlar ile hala bunun çok uzağında olan ülkeler arasında ne fark var? Bu konuda başarılı olan ülkelerin belli bir özelliği var mı? Bu soruya yanıt vermek için belli kriterlere göre ülkelere bakalım. Önce zengin, vatandaşlarına gelişmiş refah toplumu standartlarını sağlamış ekonomik ve teknolojik olarak güçlü ülkelere bakalım.

Refah toplumu erilliği

Dünyada gelişmiş, zengin kapitalist ülke olmanın toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda çok da ileri olmayı getirmediğini görüyoruz. Bazı yüksek teknolojiye dayalı tüketim ülkeleri, halklarına sundukları yüksek refah düzeyi ve ileri teknoloji standartlarındaki konut, gündelik yaşam ve çocuk bakımı standartları, kadınların eşit haklara sahip olmasına yol açmıyor. Bu ülkelerde söz konusu yaşam standartlarına sahip orta sınıf kadınları, siyasal temsilde eşitlik konusunda güçlü bir talep yaratamıyorlar. Toplumun kapitalist refah düzeyi ve teknoloji standartları yükseldikçe siyasetin erkek egemen yapısı otomatik olarak azalmıyor; hatta daha da güçlenip yenilmez hale gelebiliyor ve erkek egemenliğinin ince dehlizleri kadınları yutuyor. Aslında bu tür ülkelerde karşılaştığımız durumu bir tür “refah toplumu erilliği” olarak niteleyebiliriz. Ya da belli bir refah standardına dayalı yüksek yaşam kalitesi karşılığında ve kadınların erkeklere çok da itiraz etmeden hayatın keyfini çıkardıkları bir düzen oluşuyor. Buna “partiarkal pazarlığa dayalı konformizm”1 diyebiliriz.

Yani, dünyanın coğrafi olarak büyük kaynaklara sahip, ekonomik olarak gelişmiş refah ülkelerinin cinsiyet eşitliği ile ilgili konumları çok çelişkili. Zengin, güçlü ama cinsiyetçi ülkeler mi arıyoruz örneğin Japonya. Sıradan insanlara sunulan refahın en ileri olduğu ülkelerden bir olan Japonya, bu tanıma en iyi örneklerden birini oluşturuyor. Ekim 2021’de Japonya’da yapılan son seçimlerde, parlamentoda cinsiyet eşitsizliği iyice arttı. Seçilen kadın oranı % 9.7’de kaldı ve Japonya dünya sıralamasının ancak 192’si olabildi. Geçmişte de Tokyo‘nun ilk kadın valisi olan Yuriko Koike, Japonya’da kadınların yükselişini engelleyen şeyin “cam tavan” değil “demir duvar” olduğunu söylüyordu.

2018’de Japonya hükümetin ulusal ve yerel düzeyde, mümkün olduğu ölçüde, seçimlerde aday olanlar arasında cinsiyet eşitliğini sağlamakla yükümlü olduğuna dair bir yasa çıkarılmıştı. Ama yasanın hiçbir yaptırım gücü olmadığından, etkisi de fazla olmadı. 2020’de ise hükümet, 2030 yılına kadar, yapılacak seçimlerde adayların en az %35’inin kadın olması gereğine ilişkin bir yasa daha çıkardı; ama bu da henüz durumu çok az değiştirdi. 2021 seçimlerinde adayların ancak %17.7’si kadın oldu. 2017 seçimlerinde de kadın aday oranı aynıydı. Yani kadınlar seçileceklerine çok inanmadıkları için aday olmakta da çok istekli değiller. Söz konusu yasalar da hiçbir zorunlu uygulama ve yaptırım içermediği ve sadece gönüllü uygulamaya dayandığı için, Japonya’nın katı, hiyerarşik, erkek egemen siyasal yapısını değiştirmiyor.

Bu durumun nedenini sorgulamak için baktığımızda uzun süredir hegemonik parti olarak Japonya’da seçimleri kazanan ve ülkeyi yöneten Liberal Demokrat Parti'nin (LDP) ülkede, yüzde 9.7 ile en düşük kadın aday oranına sahip parti olduğunu görüyoruz. Yani cinsiyet eşitliği için yasa çıkartan iktidarın kendisi bu kararlara uymuyor. Ana muhalefet partisi olan Anayasal Demokratik Parti’de kadın aday oranı %18, Komünist Partide ise %35. 2021 seçimleri ülke tarihinin yüzüncü erkek başbakanını iş başına getirdi. Tarihinde hiç kadın başbakanı olmamış, dünyanın en zengin ve en gelişmiş refah ülkelerden biri olan Japonya dünyanın en zengin “kadınsız demokrasisi” olarak nitelendiriliyor.2

Gelişmiş refah toplumları arasında ABD ve Kanada gibi bir türlü eşit temsil eşiği olan %40’ı aşamayanlar da var. Örneğin Kanada, cinsiyet eşitliği sınırını aşmaya çok yakın bir konumdayken, durgunluk dönemine girmiş görünüyor. 2021 seçimlerinde parlamentodaki kadın oranı yüzde 29 dan yüzde 30.5 e çıkmış ve sadece 5 yeni kadın temsilci parlamentoya girebilmiş. Kanada’da yasal cinsiyet kotası yok; bazı partilerin uyguladığı gönüllü kotalar var. Seçimlerde kadın aday sayısı düzenli olarak artmasına rağmen, yasal zorunlu kota olmaması nedeniyle seçilen kadın sayısı o düzeyde artmıyor. 2021 seçimlerinde kadın aday oranı yüzde 38’e çıktı ama durum çok değişmedi. 2019 seçimlerinde de aday oranı yüzde 34.3 idi.3

Kanada’da zorunlu kota uygulaması olmayınca, seçim listelerini hazırlayan “seçiciler” tarafından, güçlü erkek adayların karşısında kadın adaylar “kurban edilebilir kuzular” olarak görülüyor ve listelerin kazanılamayacak yerlerinden aday gösteriliyor. Ayrıca kadın adaylar mali kaynaklara erişim açısından da daha eşitsizler. CBS’in araştırmasına göre 2015-2019 döneminde erkek adaylar kadınlara göre partilerinden daha fazla mali destek almışlar ve seçilme şansı daha yüksek yerlerden aday gösterilmişler.4

Zengin, büyük ve gelişmiş refah ülkelerinin içinde Yeni Zelanda’nın ise, farklı olarak, cinsiyet eşitliğini başarmada şampiyon ülkelerin başında geldiğini söylemek gerekiyor. Ekim 2020 seçimlerinde parlamentonun yüzde 48.3’ü kadın oldu ve bir önceki parlamentoya göre kadın oranı yüzde 10 arttı. Seçimleri yüzde 49 oyla kazanan kadın başkan Jacinda Ardern5, hem Yeni Zelanda hem dünya tarihinin eşitlik açısından en ilginç ve temsilde ileri hükümetini kurdu. Parlamentoda ve Ardern’in hükümetinde çok farklı etnik kökenlere sahip halkların temsilcileri yer aldı. Siyahlar, Afrika, Amerika ve Sri Lanka kökenliler, yerliler, LGBTQ+ bireyler, Maori kadınlar… Ardern’in hükümetinde 20 bakanın içinde en önemli 8 bakanlıkta kadın bakanlar var. Ayrıca seçimlerde başkanlık için yarışan adayların çoğunluğu da kadındı.

Yoksul ama eşit olmak mümkün mü?

Dünya parlamentolarında temsilin cinsiyet dağılımını gösteren IPU Endeksinde son 25 yıl içinde siyasal temsilde cinsiyet eşitliğinin sağlamada büyük aşama kat etmiş ülkelere baktığımızda bunların, küçük, azgelişmiş, yoksul ve ciddi krizler atlatmış ya da yüz yüzekalmış ülkeler olduğunu görüyoruz. Bu tür başarı sağlamış ülkelerin en çarpıcı örnekleri dünyanın her yerinde ama ağırlıklı olarak Latin Amerika ülkelerine ortaya çıktı. Bu ülkelerin karakterlerine ve yakın siyasal geçmişlerine baktığımızda iç-savaşların, yıkıcı bir az gelişmişliğin, askeri diktatörlüklerin, yolsuz politikacıların yağmaladığı ülkeler olduklarını görüyoruz. Bu ülkelerde yok olma sürecinden kurtulmaya çalışan halkların reform çabaları kadınları siyasete taşıyor. Örneğin Ruanda, Küba, Bolivya, Etiyopya, Meksika, Belarus, Kuzey Mekadonya gibi ülkelerin bu alanda sağladıkları büyük başarılar7 özel olarak anlaşılması gereken gelişmeler. Savaş, kriz ve ülkeleri alt üst eden benzeri travmaların, bazı ülkelerde, yeniden bir kalkınma-kurtulma-gelişme çabaları yaratıyor. Bu çabalar sırasında, kırılan patriarkal yapıların ve sonlanan erkek ayrıcalıklarının yerine, erkeklerin, kadınların eşit katılımıyla yeniden inşaya istekli olduklarını görüyoruz. Bir tür “kırılma noktası bilinci” yaratan siyasal deneyimlerin aktörler, ülkeyi yeniden inşa ederken, kadınların da eşit var olma haklarını kabul ediyorlar. Ama bu süreçlerin ne kadar devam edeceğini ve başarıya ulaşıp ulaşmayacağını henüz bilemiyoruz. Yakın gelecek, bu konuda daha önemli dönüşümlere tanıklık edecek mutlaka.

Siyasal temsilde cinsiyet eşitliğine doğru başarı sağlayan ülkeler sadece Amerika ve Avrupa değil. Sahra altı Afrika’da 2021 yılında seçim yapılan 10 ülkede kadınların parlamentolardaki temsil oranı, hızlı artış göstererek, yüzde 29.2 ‘ye çıktı ve kritik eşiğe yaklaştı. 2022 başında ise, Sahra altı Afrika ülkeleri, Amerika ülkeleri ve Avrupa ülkeleri arkasında, dünyada bölgesel olarak üçüncü sırada, en yüksek temsil eşitliğini sağlamış coğrafya oldu. Ayrıca Tanzanya’da kadın devlet başkanı, Uganda’da kadın başkan yardımcısı ve kadın başbakan göreve geldi ve bakanlar kurulunda da yüzde 43 kadın yer aldı.

Öyleyse şimdi şöyle bir sorunun yanıtını bulmak gerekiyor: Çağdaş demokrasilerin en temel ilkelerinden bir haline gelen kadın-erkek eşitliğinin kilit göstereni olan siyasal temsilde eşitliği başarmak için bir ülkenin zengin, büyük, refah içinde, ileri teknoloji seviyesi ulaşmış olması gerekmiyor. Bu yolda başarının sadece bir kriteri var: siyasal karar vericilerin bunu istemesi, inanması ve gereğini yapması ve bunu talep edip şekillendirecek güçlü bir kadın hakları siyasetinin kendini kabul ettirmiş olması yeterli.


1. “Patriarkal Pazarlık” kavramı Prof. Dr. Deniz Kandiyoti tarafından, erkek egemen ortamlarda, kadınların, belli avantajlar karşılığında erkeklerin ayrıcalık ve üstünlüklerine itiraz etmedikleri düzenleri tanımlamak için kullanılan bir kavram.

2. İlgili bilgiler için bkn: www.theguardian.com/world/2020/sep/23/japan-is-a-democracy-without-women-says-ruling-party-mp; www.thenation.com/article/world/japan-womens-movement; www.japantimes.co.jp/news/2020/11/28/national/social-issues/female-politicians-quota; www.thenation.com/article/world/japan-womens-movement; thediplomat.com/2018/07/liberal-gender-equality-bill-passed-in-conservative-japan.

3. www.idea.int/data-tools/data/gender-quotas/country-view/74/35

4. https://www.sciencedirect.com/science/article/abs/pii/S0261379412001473?via%3Dihub

5. Seçim sonuçları için bkn: https://tr.euronews.com/2020/10/17/yeni-zelanda-sandik-bas-nda-basbakan-ardern-favori

6. IPU, Women in parliament in 2020: The year in review https://www.ipu.org/women-in-parliament-2020 s.14.

7. Dünya ülkelerinde kadınların siyasal temsil oranları 2022 verilerini görmek için bkn: IPU, Women in Parliaments: 1995-2020 https://www.ipu.org/resources/publications/reports/2020-03/women-in-parliament-1995-2020-25-years-in-review

Önceki ve Sonraki Yazılar
SERPİL SANCAR Arşivi
SON YAZILAR