SERPİL SANCAR
Kadın hakları mücadelesinde küresel dinamikler-I: Öteki kadınların yükselişi
Dünyada, yakın zamanlarda meydana gelen siyasal protestolar, seçimler ve sivil hareketlerde yeni tarz kadın politikacıların ve aktivistlerin yükselişini görüyoruz; yeni yükselen kadın politikacılar farklı düzeylerde, farklı coğrafyalarda ve farklı modellerde ortaya çıkıyorlar.
Bu noktada hatırlamak gerekir: 1970’lerden ve 1980’lerden sonra, “CEDAW kadın kuşağı” diyebileceğimiz, Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi’ni dünya devletlerine imzalatmayı başaran küresel kadın hareketinin aktivist kadınları artık bir anlamda kenara çekilmiş durumda. Tüm dünyada kadın hakları hareketini örgütleyen ve önde gelenleri gelişmiş demokratik refah coğrafyalarında yaşayan, orta sınıf, eğitimli ve kariyer sahibi kadınlardan oluşuyordu. Bu kadınlar kendilerini feminist olarak tanımlıyorlardı. Şimdi ise bu kadın politikacı profil biraz değişiyor. “CEDAW’ın kurucu kadınlarının kızları” diyebileceğimiz bugünün öncü kadınları ise 2020’lerde farlı sosyolojik kökenlerden gelerek siyasal kararlara imza atmaya başladılar. Bu yazı dizisinde işte bu değişimi tanımlamaya, örnekleri üzerinden tartışmaya çalışacağım.
Aslında, dünyanın her yerinde, kadınların seçmenlik ve siyasi aktivizm düzeyi her zaman hareketli ve önemli oldu. Bugüne kadar dünyanın birçok yerinde, kadınların olağan siyasal faaliyetlerinin çoğunluğu, öncelikle, sol, liberal ve çevreci/yeşil partilerde ve kimlik siyasetlerinde ortaya çıkıyordu. Öte yandan geçmişte etkin olmuş, başta sağ, hatta faşist partiler ve birçok dini siyasi örgüt de, aslında kadın hakları karşıtı politikalarına rağmen, erkeklerden çok kadınlar tarafından desteklendiler ve kendi seçmen desteklerinin önemli bir kısmını, siyasi kampanya başarılarını, sivil ve kitlesel desteklerini kadınlara borçlu oldular. Bu süreçlerde, sağ muhafazakar, dindar kesimlerin “kadınların desteği kazandırır” mottosu birçok erkek siyasetçinin inandığı bir gerçeği yansıtıyordu. Ama bugüne kadar siyasetin öncelikle oy deposu ve seçmen desteği olarak gördükleri kadınlar kendi temel sorunlarını çözmek için “seçtirmek değil, seçilmek” gerektiğini, daha çok anlamış görünüyorlar. Kadınların siyasette var olma sosyolojisini özellikle değiştirenlerin nedenlerin başında, artan oranda, şimdiye kadar görmezden gelinip dışlanan kadınların var olması geliyor. Yani yoksul, siyah, göçmen, güneyli “öteki kadınlar”, kadınların artan siyasal hareketliliklerinin çarpıcı yönlerinden birini oluşturuyor.
21. Yüzyılın siyasal hareketlerinde “öteki kadınlar”ın yükselişi
Bugün dünyanın pek çok coğrafyasında kadınların hala temel yaşamsal sorunları çözülmüş değil ve bu sorunlara çözüm üretecek bir siyasi atmosfer pek de görünürde yok. Kadınlar, mevcut siyasi yapıların sorunlarına çözüm olmayacağını daha fazla anladıklarında kendilerini daha fazla yeni siyasi mecralarda konumlandırıyorlar. Bu kadınlar, büyük çoğunlukla, dünyanın her coğrafyasında yaşayan yoksul, az eğitimli, mavi yakalı ya da enformel işlerde çalışan, göçmen, siyah, azınlık, Müslüman ya da Asya kökenli kadınlar. Bu kadınların yaşama eşit katılım ve eşit hak talepleri bugüne kadar ana-akım siyasetler tarafından pek de ciddiye alınmadı; ama bugün bu durumun değişmekte olduğunu görüyoruz. Önümüzdeki dönemlerde bu kadınların seslerini duyurma çabalarının artacağını ve ana-akım siyasete etki etmeye başlayacaklarını bugünden öngörmek mümkün.
2020’lerin kitlesel protestolarında, ABD’de, Avrupa’da, Asya Pasifik’te, ve küresel düzeyde kadınlar protesto hareketlerinde önlerde yer aldılar ve büyük kitlesel katılımlar gösterdiler. Hong Kong’da Çin’in siyasal tehditlerine karşı sokak protestolarında, Polonya’da kürtajı yasaklayan hükümete karşı, ABD’de “Siyah Hayatlar Önemlidir-Black Lives Matter” hareketinde, Yeni Zelanda’da Müslüman camiine yapılan saldırı protestolarında, Afrika’da Ruanda iç savaşından sonra yeniden inşa hareketlerinde, Fransa’daki güvenlik yasasına karşı direnişlerde ve en son da İran’da başörtüsü takma zorunluluğuna karşı yükselen protestolarda kadınları hep görünür ve öndeydiler.
21. yüzyılın tüm kitlesel hareketlerinde artık kadınların büyük sayılarla katılımı söz konusu. Bu kadınlar, artık ağırlıklı olarak beyaz orta sınıf, elit kadınlar değil; daha çok “kenara itilmiş”, görmezden gelinen kadınlar. Bu açıdan bakıldığında kitlesel protestoların bu yeni kadın aktörlerinin kendi hayatlarına sahip çıkmaya çalışan yeni siyasi aktörler haline geldiklerini görüyoruz. Bu kadınların artan siyasal katılım formlarının özelliklerini öncelikli olarak, gelişmiş kapitalist merkez ülkelerin sivil siyasal mecralarından başlayarak inceleyebiliriz. Buna en şeffaf örnek ise ABD’nin yaşadığı son iki seçim süreci oldu.
ABD’de kadın hakları mücadelesinde artık beyaz kadınların yanı sıra güneyli, yoksul, siyah kadınlar öne geçiyor.
ABD’de 2020 başkanlık seçimleri ve ardından yeni tamamlanan 2022 ara seçimlerinde siyah, göçmen, yerli kadınların, eşcinsel ve transların, her düzeyde, seçimlerde daha çok seçmen olarak kayıt olduklarını, katılıp oy verdiklerini ve hatta aday olup, seçim kazanarak daha çok yere yönetici olmayı başardıklarını gördük.
2020 başkanlık seçimlerinde beyaz Amerikalı kadınların % 55’i Cumhuriyetçileri seçti ama siyah kadınlar ise % 90’ı Demokratları seçerek, Joe Biden ve ilk siyah başkan yardımcılığına aday olan Kamala Harris’i başa getirdiler. Yine Demokrat Parti temsilcisi Nancy Pelosi Temsilciler Meclisi başkanı oldu ve bu gelişmeler Demokrat Parti’deki seçilmiş kadın politikacıların artış işareti olarak ele alındı. Bu seçimlerde ABD Senatosu ve Temsilciler Meclisi’nde seçilmiş kadın sayısında astronomik artışlar olmadı ama siyah, mülteci, yerli, Asyalı, Hispanik, güçlü, deneyimli ve taban desteği olan politikacı kadınların seçimlerde öne geçtiğini gördük. Görünen o ki şimdiye kadar görmezden gelinen bu “öteki kadınlar”ın siyasetin eril tarzını değiştirmeye ve kamu kararlarına daha fazla kadın tercihlerini yansıtma hedefleri var.
Aslında kadınların ABD siyasetinin en üst kademelerindeki temsili, diğer gelişmiş ülkelerle karşılaştırıldığında, her zaman daha düşüktür. Temsilciler Meclisi’ndeki milletvekillerinin yalnızca yüzde 28’ini ve Senato’nun yüzde 24’ünü kadınlar oluştururken, valiliklerde kadınların temsil oranı sadece yüzde 18 idi. Bugüne kadar, ABD’yi oluşturan 50 eyaleti yöneten ve seçimle gelen valilerin içinde, eş zamanlı olarak en fazla 9 kadın vali olmuştu ve 19 eyalette ise bugüne kadar hiç kadın vali seçilmedi.
ABD’de kadın hakları sorunları seçim ve siyaset gündemlerinin ön sıralarına taşındı.
Dünyada kadın hakları ve cinsler arası eşitlik karşıtı hareketin güçlenmesi devam ederken, diğer yandan, kadın haklarını korumaya yönelik çabalar birçok ülkede siyasetin ilk sıralarına taşınıyor. Buna paralele olarak kadınların, hem sağ hem sol siyasal partilerden, seçimlerde aday olup önemli konumlara seçilmesi artarak devam ediyor.
Çünkü artık Batı’nın beyaz, kapitalist erkek dünyasında bile, kadın haklarını koruma sadece kadınların değil, demokrasinin de korunması meselesi haline geldi. Bunun son örneklerinden birini yine ABD ara seçimlerinde gördük ve bu son seçimler kadın hakları açısından ABD’de yine birçok ilke imza attı.
Bu gündemin ilk sırasında, kürtaj hakkını Anayasal hak olarak tanımlayan, Yüksek Mahkeme’nin 1973 tarihli kararını 24 Haziran’da iptal edilmesi ile ortaya çıkan durum yer aldı. Trump’ın atadığı kadın yargıçla çoğunluğu muhafazakar hukukçulara geçen ABD Yüksek Mahkemesi, Roe v. Wade davasında verdiği kararla kürtaj hakkını Anayasal hak olarak tanımlayan kararını iptal etti ve böylece bu konudaki kararlar, her bir eyaletin iç hukukuna bırakılmış oldu. Bu ise, birçok eyalette muhafazakar seçmen desteğini yitirme korkusuyla, çoğu politikacının kürtaj hakkını gündeme almayacağı endişesini doğurdu. Kadın haklarında ciddi bir geri adım olarak yorumlanan kürtaj hakkının iptali kadın seçmenlerin çok ciddi tepkisine yol açtı. Bu kararı, hem kadın hakları hem de ABD demokrasisine tehdit olarak algılayan kesimler, konuyu uzun süreli sokak protestolarıyla gündemde tuttular ve bu tepkiler ara seçimlere taşınarak sandığa yansıdı.
Son ara seçimlerde bu durum, daha önce seçmen olarak kaydolmayan ve oy vermeyen kadınların, seçmen olarak kaydolmasına, kürtaj hakkı ve kadın haklarını koruma adına harekete geçmesine yol açtı. Böylece, kürtaj hakkını savunma ulusal siyaset gündeminin ilk üç meselesinden biri haline geldi. Öte yandan, özellikle alt sınıf, yoksul, siyah ve yerli kadınlar için çok önemli olan kürtaj hakkını savunmak için gelişen bu mücadele ara seçimlerde kadın seçmen ve kadın aday sayısının ciddi oranlarda artışına yol açtı. Özellikle de, kürtaj hakkı ile ilgili düzenlemelerin yapılmasında önemli yetki sahibi olacak, eyalet valilikleri seçimlerinde, kazanabilir konumda kadın aday sayısında artış görüldü.
ABD seçimleri değişimi yansıtıyor
Son iki ABD seçimi, bugüne kadar çoğunlukla ana-akım siyasetin dışında kalmış “öteki kadınlar”ın, ortaya çıkmaya başladığı bir değişim sürecini bize örnekledi. Bu süreç aslında daha önceden başlamıştı ve en çok da Black Lives Matter (Siyah Hayatlar Değerlidir) hareketinde, siyah kadınların çok önde yer almaları önemi bir gösterge oldu. O dönemde de, 2020 ABD başkanlık seçimleri sonuçlarını siyah kadınlar belirlemişti. 2022 ara seçimlerinde de daha önce hiç seçmen olarak kaydedilmemiş, kürtaj haklarının geri alınmasına kızgın, her kesimden kadının, seçmen olarak kayıt olma ve oy kullanma kampanyaları düzenleyerek seçimlerde önemli başarılar elde etmeleri bu sürecin yeni bir aşaması oldu. Bu değişimin gösterdiği şey ise, artık sıradan vitrin kadınlarının değil, mücadeleden gelen kadınların; siyah ve Latino kadınların, Asya kökenli ve yoksul kadınların, daha fazla oranda seçimleri kazanmayı başarmalarıydı.
Siyasette kadınlar açısından “ilk”lerin görünmesi bize bu yeni seçilen kadınların neyi ne kadar değiştirebileceği sorusunu sordurtuyor. Şimdi herkesin sorduğu soru şu: Artık dünyada “öteki kadınlar”ın artan siyasal katılımı kadın sorunlarının çözümünde köklü bir değişim yaratabilecek mi? Bu sorunun yanıtını, başta Avrupa ülkeleri olmak üzere, dünyanın geri kalanında meydana gelen değişimlere de, gelecek yazılarda değinerek, vermeye çalışalım.