Kadın hakları mücadelesinde küresel dinamikler-II: Avrupa'da değişimler

Avrupa’yı, 20. yüzyılda kadın hakları ve cinsiyet eşitliği için yürütülen mücadelenin ana-yurdu olarak tanımlayabiliriz. Çünkü Avrupa, bugüne kadar, kadın haklarına ve toplumsal cinsiyete duyarlı siyasetin en başarılı örneklerini sundu. Avrupa’nın yerleşik liberal demokrasilerinin harcında cinsiyet eşitliği olduğu gibi, cinsiyet eşitliği politikalarının geldiği noktadaki başarılı deneyimlerin altında da Avrupa demokrasilerinin imzası var elbette.

Bugün Avrupa’nın yaşlı demokrasilerin yaşadığı sorunlara rağmen, cinsiyet eşitliği siyasetinde birçok yeni eşiklerin aşıldığı ve gelişmelerin sağlandığını söyleyebiliriz. Kadın haklarını koruma ve cinsiyet eşitliğini sağlama çabalarında yaşlanan ve yavaşlayan bir Avrupa’dan değil, birçok yeni çözümü hayata geçirerek hala dünyanın geri kalanına başarılı deneyim örnekleri sunan bir Avrupa’ var karşımızda.

Avrupa’da mevcut durum: Artık Avrupa’yı femokrat kadınlar yönetiyor

1990’lı yılların öncüleri olan CEDAW kuşağı feministler, kadın hakları mücadelesinde deneyim sahibi kadınların devlet yönetiminde önemli yerlere gelmesini talep ediyorlardı. Değişmesi gereken şeyin devletin ve kamu yönetiminin cinsiyet körü olmaktan çıkartılması yani devletin cinsiyetlendirilmesi olduğunu söylüyorlardı. Bunu büyük ölçüde sağladılar ve bürokraside önemli yerlere gelmiş kadın haklarına duyarlı kadın yöneticilere de femokrat dediler.

Şimdi Avrupa’da yeni kuşak femokratların işbaşında olduğunu söyleyebiliriz. Bu sayede cinsiyetçi ayrımcılığın ve eşitsizliklerin önemli bir kısmı görünür hale geldi; çözüm için politikalar ve mekanizmalar oluşturuldu ve önemli eşikler başarıyla aşıldı. Her ne kadar birçok alanda geri gidişler, kadın hakları-karşıtı siyasetin karşı hamleleri başarılı olsa da en temel değişimin yönünün değişmediğini söyleyebiliriz. Bunun kanıtlarını nerede görüyoruz?

Avrupa Birliği’nin siyasi ve mali karar organlarının başında bir süredir kadın yöneticiler var. Avrupa Birliği’nin bakanlar kurulu olan Avrupa komisyonu başkanı Ursula Gertrud von der Leyen, Avrupa Parlamentosu'nun başkanı Roberta Metsola, Avrupa Merkez Bankası başkanı Christine Lagarde, Avrupa adına mali ve siyasi kararları alan kurumları yöneten kadınlar. Avrupa ülkelerinin bir kısmında savunma, içişleri, dışişleri, maliye ve ekonomi bakanlıkları gibi, şimdiye kadar her zaman erkek bakanların olduğu koltuklarda, artık artan sayıda kadın bakan var.

Avrupa’da birçok ülke kadınların eşit siyasal temsiline yaklaşılıyor…

Avrupa’nın siyasal gelişim rotalarını belirleyen temel örgütler olan Avrupa Birliği ve Avrupa Konseyi 2000’li yıllardan başlayarak, cinsiyet kotaları ve cinsiyet eşitliği için eylem planları hazırlayarak cinsiyet eşitsizlikleri ile ciddi olarak mücadele siyasetini benimsemişti [1]. Örneğin, Türkiye’nin de üyesi olduğu Avrupa Konsey’inin Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Stratejisi 2014-2017 Eylem Planı’nda yer alan Stratejik Hedef 4,Siyasi ve Kamusal Karar Alma Mekanizmalarına Kadın ve Erkeklerin Dengeli Katılımlarının Sağlanması” için Avrupa Konseyi standartlarını saptamıştı ve bu standarta göre “Hangi karar alma organında olursa olsun kadın ve erkeklerin siyasi hayata ve kamu hayatına dengeli katılımlarının sağlanması için kadın ve erkeklerin temsili %40’ın altına düşmemelidir” deniyordu.

Avrupa ülkeleri, 2021 seçim sonuçlarına göre, parlamentolarda kadınların siyasal temsilinde yüzde 30.4 ortalama ile dünyada, Amerika ülkeleri arkasından, bölge olarak ikinci sırada yer aldı. 2021 yılında seçim yapılan 12 Avrupa ülkesinde kadınların temsil ortalaması, bir seçim döneminde ortalama yüzde 4.2 artışla dünyada en hızlı artış sağlayan bölge oldu. 1 Ocak 2022 tarihi itibariyle, bütün Avrupa bölgesinde kadın temsil oranı ortalaması ise yüzde 31.12’e yükselerek kritik eşiğe çok yaklaştı. Avrupa Birliği üyesi 27 ülke ortalaması ise yüzde 38.9 ile standart çizgisine çok yaklaştı. Ayrıca Avrupa Parlamentosunda uygulanan kota sayesinde bütün ülkelerden gelen kadın temsilci oranı yüzde 39.3’e yükseldi ve temsilde kritik eşik aşıldı.

Avrupa’nın coğrafi bölge olarak ortalamasının Avrupa Konseyi standartına göre hala düşük olduğu gerçeğine rağmen, birçok Avrupa ülkesi, siyasal temsilde cinsiyetler arası tam eşitliğe ulaştı ya da çok yaklaştı. Bu konuda en son veriler şöyle:

  • Tem eşitliği aşan ülkeler: İsveç ve Finlandiya yüzde 57.1,
  • Tam eşitliği gerçekleştirenler: Litvanya, Danimarka ve Lüksemburg yüzde 50,
  • Tam eşitliğe yaklaşanlar: Fransa yüzde 48.1, Portekiz yüzde 47.6, Hollanda yüzde 44.8, İspanya yüzde 44.1,
  • %40 kota eşiğini aşanalar: Avusturya % 42.1, İtalya % 40.8.

Avrupa’da kadın başbakanların, devlet başkanlarının ve bakanların olduğu ülke sayısı hızla artıyor…

Avrupa ülkelerinin önemli bir kısmı seçimle gelmiş kadın liderler tarafından yönetiliyor; başbakan veya devlet başkanı olan kadın sayısı artıyor. Şu anda 12 Avrupa ülkesi (Slovenya, Danimarka, Estonya, Finlandiya, Gürcistan, Yunanistan, İzlanda, Litvanya, Norveç, Moldovya Cumhuriyeti, Sırbistan, Slovakya) kadın başbakan ya da devlet başkanları tarafından yönetiliyor. (En son veriler için lütfen tıklayın) İsveç’de sosyal demokrat hükümetin başbakanı Magdalena Andersson ve Almanya’da merkez-sağ koalisyonun başkanı Angelika Merkel, yakın tarihte görevden ayrılan, kadın haklarına ilişkin başarıları ile tarihe geçen kadın başkanlardı.

Almanya’da en uzun görevde kalan şansölye olarak Angela Merkel, Hristiyan Demokrat Parti’den(CDU) gelen bir muhafazakar politikacı olarak ezberleri bozdu ve kadınların siyasetteki artışını destekledi. 2021 seçimlerinde parlamento-Bundestag’da kadın oranı eşiği aşarak yüzde 34.9’a çıktı ve temsilde eşitlik için önemli olan kritik eşiği aştı. 2021 seçimlerinde ayrıca birçok ilk de yaşandı; parlamentoya ilk kez bir siyah, iki trans kadın temsilci seçildi.

Almanya’nın Merkel sonrası yeni hükümeti ise Sosyal Demokrat ve Yeşiller Partisi koalisyonu du ve kabinede kadın-erkek oranı tarihte ilk kez eşitlendi. Benzer şekilde İspanya hükümetinde 14 kadın ve 8 erkek bakan; Arnavutluk’ta ise 16 bakanın 12’si adın oldu ve erkekler azınlığa geçtiler.

Aslında, toplumsal cinsiyet eşitliğinde bugüne kadar çok da önemli adımlar atmamış bazı küçük Avrupa ülkelerinde de de yakın dönemlerde önemli gelişmeler gerçekleşti. Örneğin Moldovya’da, bu yılın ilk aylarında yapılan seçimde, Maia Sandu oyların çoğunluğunu alarak seçilen, ülkenin ilk kadın başbakanı oldu ve seçimlerde uygulanan cinsiyet kotası ile parlamento kadın oranı yüzde 39.6’ya ulaştı; Avrupa ortalamasını ve kritik eşiği aştı. Moldovya, 2016’da çıkardığı Kota Yasası ile her cinsten seçilmiş temsilci oranının en az yüzde 40 olmasını öngörmüştü ve bu sayede 2021 seçimlerinde de adayların %46.7’si kadın olmuştu. İzlanda bir başka sıçrama yapan Avrupa ülkesi oldu ve 2021 seçimlerinde seçimi kazanan kadın temsilci oranı yüzde 47.6 oldu. Bu oran 2017 seçimlerinde yüzde 38.1 idi.

Avrupa’da feminist dış politikanın gelişimi, feminizmin savaş ve silahlanma ile imtihanı

Avrupa’nın feminist başarılarından biri, parlamentolarda, siyasal partilerde ve bakanlar düzeyinde cinsiyet eşitliğine çok yaklaşmış olmalarıydı. Hatta savunma, dışişleri, ekonomi, hazine bakanlıkları gibi, tarihsel olarak erkeklerin elindeki stratejik siyasi karar koltuklarda artık çok sayıda kadın politikacıları görmek Avrupa için olağan hale geldi.

Avrupa’da cinsiyet eşitliği ve kadınların eşit temsilinin artması ile kadın hakları ihlallerini önlemede önemli adımların atıldığını biliyoruz ve görüyoruz. Kadınların siyasal karar süreçlerinde varlığını artması kadın ve kız çocuklarına yönelik hak ihlallerinin azalmasına, insan odaklı politikaların uygulanmasına yol açıyor. Ama konu, devletlerarası ilişkilerde, yerleşik “ulusal çıkar” tanımı ile ilgili, savaş ve silahlanma karşıtı kararlar almaya gelince ortada kolayca değişim sağlanabilecek bir durum olamadığı da açık.

Feminist siyasetin asıl stratejik hedefinin eril tahakkümün süregiden siyasal, ekonomik ve askeri kurumlarının değişimini sağlamak olduğunu hatırlamalıyız. Ama güç ve eril tahakküm üzerinden yürüyen dünya düzenini, militarizmi, güce dayalı devlet hiyerarşilerini değiştirmek elbette feminist dış politikanın tek başına çözebileceği bir sorun değil.

Almanya’da Merkel sonrası, seçimi kazanarak ittifak oluşturan Sosyal Demokrat ve Yeşil Parti koalisyonu savunma, dışişleri gibi stratejik erkek egemen koltuklara kadın bakanlar atamıştı. Ama bu gelişimlerin ertesine patlayan Ukranya–Rusya savaşıyla, Avrupa feminizminin savaş ve silahlanma karşıtı bakış açısı ciddi bir sınavın eşiğine geldi. Avrupa’nın başta İsveç ve Almanya olmak üzere, seçimle iktidara gelmiş sol-feminist bakanları, yıllardır savundukları feminist dış politikayı bir kenara koyup, Ukrayna’ya gelişmiş silahlar vererek Avrupa’yı korumaya çalıştılar. Öte yandan, Ukrayna’ya silah göndermede başı çeken ABD’nin barış, eşitlik ve kadın hakları vaatleri ile iktidara gelmiş Demokrat yönetimi de benzer bir paradoksun içinde kaldı. ABD’de feminist görüşleri ile dikkati çeken ilk siyah başkan yardımcısı Kamala Harris, Ukrayna’ya dünyanın gördüğü en büyük ve gelişmiş silahlar yardımını yaparak feminist dış politika tartışmalarının sorgulanan aktörü oldu.

Bugün bulunduğumuz noktada, Avrupa’daki artan kadın politikacı sayısı ile kadın hakları siyasetlerinin kazandığı desteklerin önemli bir sınavla karşı karşıya olduğunu söyleyebiliriz. Avrupa’daki feminist siyasetin en önemli ayaklarından bir olan feminist dış politikanın nasıl sürdürülebileceği yanıtlanması gereken önemli bir soru oldu. Bu konuda ne yazık ki çok olumlu gelişmelerden bahsedemiyoruz ama önemli siyasi niyetlerin oluştuğunu ve mücadele stratejilerinin siyaseten gündeme gelmeye başladığını söyleyebiliriz.

Yazı dizisinin ilk bölümü için tıklayın: Öteki kadınların yükselişi

Önceki ve Sonraki Yazılar
SERPİL SANCAR Arşivi
SON YAZILAR