Madrid'deki NATO zirvesinde İsveç ve Finlandiya'nın üyeliği konusunda Türkiye ile varılan uzlaşma bugünün Alman ve Avrupa basınında geniş yankı buldu.
Hollanda'da yayımlanan "de Volksgrant" gazetesi, "Türkiye'de hükümete yakın medyada lanse edildiği gibi Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın tüm taleplerinin karşılandığı değerlendirmesinin gerçeği yansıtmadığı" görüşünde:
"İsveç ve Finlandiya ile varılan mutabakat Türkiye için bir başarı mı? Türk hükümetine göre kesinlikle öyle. Türk medyasının geneli de bu görüşe katılıyor. Bu da sözde başarının Erdoğan'ın işine yaradığını gösteriyor. Buna ihtiyacı da var. Erdoğan gelecek yıl Haziran ayında yeniden seçilmeyi ümit ediyor, ancak partisi AKP'nin durumu anketlerde iyi görünmüyor. Ekonomideki kötü durum Türk seçmende hoşnutsuzluk yaratıyor. Erdoğan Madrid'de baş rol oynayarak kendini Türkiye'nin çıkarlarını savunan ve uluslararası sahnede ilgi gören bir devlet adamı olarak lanse edebilir. Ama gerçekten de Türkiye'nin tüm talepleri yerine getirildi mi? Kesinlikle hayır! Anlaşma metni o kadar titiz ve akıllıca formüle edildi ki, taraflara yorum için geniş bir hareket alanı tanındı. Türkler başarılarının tadını çıkarabilir ama somut olarak bakıldığında sonuç asıl İsveç ve Finlandiya'nın yararına oldu."
İsveç'in başkenti Stockholm'de yayımlanan "Dagens Nyheter" ise mutabakatı şöyle değerlendiriyor:
"İsveç ve Finlandiya'nın verdiği tek ve en net taviz, Suriyeli Kürt milislerden oluşan YPG'yi desteklememe vaadi. Buna karşılık metinde en fazla göze çarpan, pek çok maddede farklı yorumlara kapının açık bırakılması. Şeytan ayrıntıda gizlidir, denir. Burada ise şeytan uygulamada. Türkiye'nin iade taleplerini 'hızlı ve titizlikle' değerlendirmek ayrı bir konu, bir sığınmacıyı Ankara'ya göndermek ayrı bir konu. Anlaşma, Türk meclisinin İsveç ve Finlandiya'nın NATO'ya üyelik başvurularını onaylayacağına dair bir taahhüt de içermiyor. Azami iç siyasi etkinin yaratılması için yeni taleplerin ortaya çıkması ve onay sürecinin zaman alması olasılığı göz ardı edilemez. İsveç NATO'ya alınacak, çünkü diğer üye ülkelerin çıkarları bu yönde. Biz bekleme sürecindeyken Erdoğan'ın yine anlaşmaya uyulmadığı yönünde şikayetlerde bulunması olasılığına karşı metanetimizi korumalıyız."
İsviçre'nin Zürih kentinde yayımlanan "Neue Zürcher Zeitung"un yorumunda ise şu satırlar yer alıyor:
"Türkiye, İsveç ve Finlandiya'nın NATO üyeliği konusundaki kavgada ilk etapta şüphesiz dediğini yaptırmış oldu. İsveç ve Finlandiya, PKK ve taraftarlarına karşı tüm kararlılıkla harekete geçme sözü vermekle kalmadı, aynı zamanda Suriye'deki YPG ile Ankara'nın 2016'daki darbe girişiminden sorumlu tuttuğu Fethullah Gülen hareketini desteklememe taahhüdünde de bulundu. Ancak asıl konu, resmi makamların bu anlaşmayı nasıl uygulayacağına bağlı olacak. Tüm Kürt yayınevlerinin, gazete ve derneklerin kapatılması, PKK sempatizanlarının kitleler halinde Türkiye'ye iade edilmesi hiç olası değil. Kaldı ki hukuk bu noktada katı sınırlar koyacaktır. İsveç ve Finlandiya'nın Türkiye'ye silah sevkiyatı yapması konusu da kendi ölçüleri çerçevesinde verecekleri bir karar. Erdoğan vetoyla uluslararası sahnede dikkatleri üzerine toplamayı başardı. Ama bu hamlenin sonuçta işe yarayıp yaramadığını bekleyip görmek gerekecek."
Almanya'nın Magdeburg kentinde yayımlanan "Volksstimme" gazetesi ise konuya Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve NATO'nun birliği açısından bakıyor:
"Putin, kendi çıkardığı Ukrayna savaşında ilk büyük hezimeti Donbass'ta değil Madrid'de yaşamış oldu. Hep bahsettiği şey şimdi gerçekleşti. Finlandiya ve İsveç'in NATO'ya üyeliğiyle Rusya, İkinci Dünya Savaşından sonra ilk kez güvenliği etkin bir şekilde sağlanmış bir Kuzey Avrupa ile karşı karşıya olacak. Daha güneyde, Polonya'daki yeni Amerikan askeri varlığı aynı zamanda Baltık ülkelerinin savunmasını da güçlendirecek. Almanya'da konuşlu Amerikan askerlerinin sayısı da artacak. Avrupa'nın güneyinde ise Türkiye, İsveç ve Finlandiya'nın üyeliği konusundaki entrika dolu bir poker sonrasında net bir şekilde NATO'dan yana tavrını ortaya koydu. İttifak, kısa süre öncesine kadar akla gelmeyecek bir yeniden doğuş yaşıyor. Coşkuya kapılmanın anlamı yok. Bu tam anlamıyla bir meşru müdafaa durumu."