Cezaevleri yazı dizisi - 5 | Cezaevlerinde ekonomik kriz: Ailelerin beli büküldü, mahpuslar yalnızlaştı

Cezaevleri yazı dizisi - 5 | Cezaevlerinde ekonomik kriz: Ailelerin beli büküldü, mahpuslar yalnızlaştı
Pek çok mahpus ailesi, ziyarete gitmek yerine yakınına para yatırmayı seçiyor. Bu noktada ekonomik krizle enflasyon, mahpusların tecrit ve izolasyon koşullarını daha da ağırlaştırıyor.

ASLIHAN GENÇAY

Ülkedeki ekonomik krizin ve artan enflasyonun en çok zarar verdiği kesimlerden biri, cezaevlerindeki mahpuslar. Üretim ve çalışma koşullarından uzaklaştırılıp kapatılmaları nedeniyle mahpuslar, günlük ihtiyaçlarını idame etmek için ailelerinin göndereceği paraya ihtiyaç duyuyor. Bu durum, ailelerin bütçesine ciddi bir darbe vururken, mahpus açısından da rahatsızlık hissi doğuruyor. Cezaevlerinde genellikle yoksul ailelerin çocuklarının bulunması ise tablonun vahametini artırıyor.

Cezaevlerinin işleyişine göre; belirlenmiş bir devlet bankasına mahpus aileleri tarafından yatırılan paralar, kurumun hesabında tutulmakta ve mahpusun kantin veya manav alışverişinde harcadığı miktar, hesaptan düşülmektedir.

Mahpusların para harcayacağı alanlar, haftada bir yapabildikleri kantin ve manav alışverişidir. Ayrıca cezaevi kantininde bulunmayan ürünleri, kurum idarelerinin izin verdiği çerçevede, “dış kantin” adı altında kurum dışından alabilirler.

Cezaevi kantinleri ve fahiş fiyatlar

Cezaevlerinde, günde üç öğün dağıtılan yemek dışında, mahpusların ihtiyaçları karşılanmıyor. Bu nedenle mahpuslar, gerek temizlik gerekse de besin ihtiyaçlarını karşılamak için kurum kantinini veya dış kantini kullanmak zorunlalar.

Tüzük ve yönetmeliklere göre; cezaevi kantinlerinde hangi markanın ürünlerinin satılacağı, merkezi ihalelerle belirlenmekte, yalnızca CTE Genel Müdürlüğünün anlaşma sağladığı markaların ürünleriyle cezaevlerinde çalışan mahpuslar tarafından üretilenler, satışa sunulmaktadır. Mahpuslar, alışveriş tercihlerini yalnızca kantinde bulunan ürün ve markalar üzerinden yapabilirler.

Temel sorunlardan biri ise kurum kantinlerinde kira, elektrik, su, vergi gibi ödemeler söz konusu olmadığı halde, satılan ürünlerin fiyatlarına sürekli zam yapılması ve kantinlerin neredeyse marketlerden daha pahalı olmaları. Her hafta zamlanarak değişen fiyat tarifeleri, kurumdaki tüm koğuşlara liste halinde dağıtılır ve mahpuslar yeni fiyat ve ürünlerden haberdar edilir. Lakin bu döngüde en altta kalıp enflasyon tarafından ezilenler, hep yoksul mahpus aileleri ve onların, iaşelerinden kısarak para gönderdiği mahpuslar olmaktadır.

Ayrıca mahpuslar, koğuşlarda kullanacakları televizyon, buzdolabı, radyo, semaver, kettle, saç kurutma makinesi, vantilatör gibi elektrikli aletleri, kurum kantini veya dış kantinden satın almak zorunda kalır. Koğuş tipi cezaevlerinde para toplamak suretiyle ortaklaşa alınabilen bu aletler, tekli veya üçlü odalarda kalan mahpuslar açısındansa yüklü bir masraf kapısı haline gelebilir. Yine koğuşlarda bulunan ortak alanlara ait plastik masalar ve kişi sayısına göre dağıtılan plastik sandalyeler dışında, plastik dolap, sehpa, tabure, sandalye, masa gibi eşyalara ihtiyaç duyan mahpuslar da bunları, kurum kantininden satın almak zorunda kalmaktadır.

Mevcut işleyiş zamanla mahpuslar arasında sınıfsal ayrım yaratır ve ailesinin para gönderemediği mahpuslar, zaruri ihtiyaçlarını (su, şampuan, sigara, çay, kahve, kadın pedi, tuvalet kâğıdı…) karşılamak için paralı mahpusların gündelik temizlik ya da yemek işlerini yapmaya gönüllü olur. Kısaca fakir cezaevinde de fakirken, zengin cezaevinde de zengindir.

Ne kadar para, o kadar elektrik

2000 yılından itibaren tüm cezaevlerinde uygulanan işleyişlerden biri de; cezaevi koğuşlarındaki prizlerden kullanılan elektriğin ücretini, mahpusların ödemesidir. Aynı dışarıda olduğu gibi ayda bir gelen faturalar, eğer koğuşta veya odada bulunan mahpuslar tarafından ödenmezse koğuş veya odanın elektriği kurum idaresi tarafından kesilir. Faturaların, koğuşlarda kalan kişi sayısına bölünerek ödenmesi, yine parası olan ve olmayan mahpuslar arasında bir ayrım yaratarak farklı ticaretlerin doğmasına neden olur.

2023 yılına kadar koğuşlara kesilen elektrik faturaları, kurum ticarethane statüsünde olduğundan, fahiş fiyatlı ticari fatura niteliğindeydi. Mahpusların faturaları ödeyememesi ve mahpus ailelerinin itirazları üzerine Adalet Bakanlığı, 31 Ocak 2023 tarihinde yayınladığı yönetmelikle koğuşların elektrik faturalarını mesken faturası statüsüne geçirdi. Lakin bu adım, mahpuslara elektrik faturası ödetme işleyişinin adaletsizliğini ortadan kaldırmaya yetmedi.

Ekonomi ve tecrit

Günümüzde mahpus aileleri; uzak illerden yakınlarının ziyaretine gitmek için gerekli yol parası ile yakınlarına yatıracakları para arasında bir tercih yapmak zorunda kalıyor. Ve sonuçta; pek çok mahpus ailesi, ziyarete gitmek yerine yakınına para yatırmayı seçiyor. Bu noktada ekonomik krizle enflasyon, mahpusların tecrit ve izolasyon koşullarını daha da ağırlaştıran bir rol oynuyor.

Alnı zamanda mahpusların; haberleşme hakkı kapsamına giren mektup ve fakslar için ücret ödemek zorunda oldukları, telefon görüşmelerinde kullandıkları kartları ise kantinden parayla satın aldıkları düşünüldüğünde, parası olmayan mahpus, iletişim ve haberleşme hakkından da mahrum bırakılıyor.

Ayrıca 2021 yılında yürürlüğe giren, mahpusların internet üzerinden görüntülü veya görüntüsüz görüşme yapabilme hakkı, siyasi mahpuslara tanınmadı. Adli mahpuslar ise aileleri internet ücretini hesaplarına yatırdığı takdirde, koğuşlarının içine kurulan kabinler vasıtasıyla yakınlarını istedikleri saatte arayabiliyor. Parası olan mahpuslar, günün her saati yakınlarıyla görüntülü veya görüntüsüz konuşabilirken, parası olmayanlar maalesef bu haktan da faydalanamıyor.

Saydığımız tüm sorunlara; cezaevlerinde hükümlü olarak bulunan mahpuslara kurum tarafından dağıtılan yemeklerin ücretinin, yine mahpuslardan tahsil edilmek istenmesi de eklenince, durum iyice içinden çıkılmaz bir hale geliyor. İlgili vergi daireleri tarafından ödeme emri gönderilmesi suretiyle “vergi borcu” olarak hükümlü ailelerinden talep edilen bu ücretler, eğer ödenmezse hükümlünün veya ailenin banka hesaplarına ya da gayrimenkullerine haciz işlemi başlatılabiliyor.

Aileler ekonomik çıkmazda

Yazı dizisi boyunca çeşitli hak ihlalleri ve cezaevi sorunları hakkında görüştüğümüz mahpus ailelerinin hepsi, yaşadıkları ekonomik sıkıntı ve açmazlara da mutlaka vurgu yaptı. Konu kapsamında konuşmak isteyen mahpus ailelerinden bir kısmı ise mağduriyetlerini şu şekilde anlattı.

Mizgin Şaşmaz: Kendimi çok çaresiz hissediyorum

Hükümlü Recep Şaşmaz, 42 yaşında ve 13 yıldır cezaevinde. Şaşmaz; İzmir, Kocaeli, Midyat ve Diyarbakır cezaevlerinden sonra 2023 yılının Şubat ayında Kırşehir Y Tipi Cezaevi’ne nakledildi.

Recep Şaşmaz’ın, Diyarbakır’da yaşayan eşi Mizgin Şaşmaz, yaşadıkları sıkıntılar hakkında şunları söyledi:

“Kırşehir Y tipi, çok kötü, berbat bir cezaevi. Yaşanacak yer değil. Nefes bile alamadım ben orada. Eşim tek başına bir odada kalıyor, ‘Burada kalırsam kafayı yiyeceğim, beni başka cezaevine göndersinler.” diyor hep. Bayramda ziyaretine gittim. Gardiyanlar; ‘Biz bile kaçıyoruz buradan.’ diyorlardı. Ekonomik durumumuz olmadığından ziyaretine düzenli gidemiyor, eşimle telefon haricinde görüşemiyorum. 13 yaşındaki kızımızın böbrek yetmezliği var, tedavi görüyor. Onu okutmaya çalışıyorum. Kız çocuğuyla tek başına kalmak çok zor. Kızımı büyütene kadar çok çektim ama hiçbirini eşime yansıtmadım. Herhangi bir gelirim olmadığından eşim ve kızımın ihtiyaçları için günlük temizliklere gidiyorum. Elime para geçtiğinde, ayda veya iki ayda bir eşime yatırıyorum. Gönderdiğim para ancak kantine yetiyor, elektrik faturasını ödeyemiyor. En azından üç dört kişi bir arada kalsalardı, birbirlerine destek olurlardı. Geçenlerde devlet benden, eşime cezaevinde verdikleri yemeklerin parasını istedi. Ödeyemedim. Fakirlik kâğıdı çıkarıp, adliyeye götürdüm. Kendimi çok çaresiz ve köşeye sıkışmış hissediyorum. Eşim de kendini sıkıyor, parasızlıktan her ihtiyacını kısıyor ama insan bu eziyete ne kadar dayanır, bilmiyorum.”

Abdullah Tamboğa: Oğlumuzun ziyaretine gidemiyoruz

15 yaşındayken tutuklanan ve dokuz yıldır cezaevinde olan İsmail Tamboğa, şu anda 22 yaşında. Şırnak ve Hatay cezaevlerinden sonra Diyarbakır Cezaevi’ne nakledilen Tamboğa, sürekli hastalığı olduğundan tedavi görüyor ve ancak mamayla beslenebiliyor. Tamboğa’nın Silopi’de yaşayan ailesi ise ekonomik sıkıntılardan dolayı ziyaretine gitmekte ve ona para yatırmakta zorlanıyor.

whatsapp-image-2024-05-24-at-22-29-54-1.jpeg

Baba Abdullah Tamboğa yaşadıklarını şu şekilde aktarıyor:

“Oğlum her yediğini çıkarıyor, 30 kiloya düştü. Tedavi için sürekli hastaneye götürülüyor. Adli Tıp Kurumu’na sevk edildi, sonuç bekliyoruz. Benim düzenli bir gelirim olmadığından, ancak elime para geçerse oğluma gönderebiliyorum. İsmail, kantinde her şeyin çok pahalı olduğunu, söylüyor. Zaten yediği mamalar da çok pahalı. Bizim yetemediğimiz yerde, koğuş arkadaşları ona yardımcı oluyor. Annesi de hasta; kalp rahatsızlığı, romatizması ve kemik erimesi var. Oğlumun ziyaretine gidemiyoruz. Gitmeye kalksak; yeme içme hariç sadece bir kişinin gidiş gelişi bin TL tutuyor. İçeride de, dışarıda da her şey çok pahalı, zorlanıyoruz.”

kumru-tamboga-ve-oglu-ismail-tamboga.jpeg

Emine Seyhan: Cezaevi kantini marketlerden daha pahalı

33 yaşındaki Abdullah Zorarslan, bir buçuk ay önce Diyarbakır Cezaevi’nden Konya Cezaevi’ne gönderildi.

emine-seyhan-ve-kardesi-abdullah-zorarslan.jpeg

8 yıldır cezaevinde olan Abdullah Zorarslan’ın ablası Emine Seyhan, yaşadıkları ekonomik sıkıntıları şöyle anlattı:

“Kardeşim Diyarbakır’dayken imkânlarımı zorlayıp her hafta ziyaretine gidebiliyordum. Konya’ya tek bilet 1500 TL, gidiş dönüş ise 3 bin. Otobüsten inince taksiye binmek gerekiyormuş. Ziyarete gitmek, ortalama 6-7 bin TL tutar muhtemelen. Anne babamız vefat etti. Abdullah benim tek kardeşim, ailemden bir tek o kaldı. Eşim asgari ücretle çalışıyor, iki tane de çocuğumuz var. Abdullah’a para gönderebilmek için bir büroda işe girmiştim. Orada çay kahve yapıyordum ama işten çıkarıldım. İş arıyorum hâlâ. Yılda bir kere aile bize, fitre, zekât veriyor. Ben de bunların üzerine biraz koyup kardeşime gönderiyorum. Kardeşim hasta, bağırsaklarının yüzde 80’i yok. Bu yüzden her yemeği yiyemiyor. Örneğin yoğurt, muz ve zeytinyağı tüketmesi gerekli ve kantinden alışveriş yapmak zorunda. Ama cezaevi kantini, dışarıdaki marketlerden dana pahalı. Sürekli de zam geliyor. Bir de elektrik faturası ödüyorlar. Bize bir mektup gönderse 80 TL ödüyor, telefon kartları desen, onlar da ücretli. Cezaevinde her şey parayla.”

Nezahat Çağlak: Temizliğe gidip eşime para gönderiyorum

54 yaşındaki Nazım Çağlak, hükümlü ve üç yıldır cezaevinde. Diyarbakır Cezaevi’nden Bitlis Cezaevi’ne nakledilen Çağlak’ın tek böbreği var ve düzenli tedavi görmek zorunda.

Diyarbakır’da yaşayan eşi Nezahat Çağlak ise hem üç çocuğuna bakıyor hem de eşinin ihtiyaçlarını karşılamaya çalışıyor:

“Eşim yakın zamanda kalp krizi geçirdi, anjiyo oldu. Oğlumun da böbrek yetmezliği vardı. Ona böbreğimi verdim. Eşime her ay para göndermek ve üç çocuğuma bakmak için her gün temizliğe gidiyorum. Bu şekilde geçinmeye çalışıyoruz. Ekonomik gücümüz olmadığı için açık görüşlere de gidemiyoruz. Bayramlarda eşimi ziyaret etmeye çalışıyorum. Zaten bilet parası bulsak bile ziyaret saatine yetişemiyoruz. Yol parası vermek yerine, eşime para yatırmayı tercih ediyorum. Eşim, çektiği sıkıntıları bana söylemez ama cezaevi kantininin çok pahalı olduğunu anlattı. Hasta olduğundan iyi beslenmesi gerek. Çalışacağım, elimden geldiği kadar ona para göndereceğim.”

Yoksula para vermek suç mu?

Son dönemlerde, yoksul mahpusların cezaevinde mağdur olmaması için gerek akrabaları tarafından gönderilen gerekse de dayanışma amacıyla mahpuslara yatırılan düşük meblağlı paralar (200-300 TL gibi), MASAK tarafından inceleme altına alınmaya başlandı.

Para yatırarak dayanışma göstermek isteyen insanlar, “terör örgütleriyle bağlantılı” oldukları iddiasıyla soruşturmaya tabi tutuldular. Boltan ailesi, bu uygulamaya maruz kalanlardan yalnızca bir tanesi.

Hakkı Boltan: Amcası, oğluma para yatırmaya korkuyor

Hakkı Boltan, 2012’den bu yana cezaevinde olan Civan Boltan’ın babası. Şu anda 29 yaşında olan Civan, Diyarbakır ve Sincan cezaevlerinden sonra 2016’da hükümlü olarak Bolu F Tipi Cezaevi’ne sevk edildi. Ailesi ise Diyarbakır’da yaşıyor.

1111.png

Hakkı Boltan, oğlunun 12 yıllık tutsaklığından bu yana yaşadıkları ekonomik zorlukları şöyle anlattı: “Oğlumun bir kolu ve bir gözü yok. Kafasında şarapnel parçası var. Doktorlar, tehlikeli olduğundan bu parçayı almadılar. Lakin sürekli hareket edip ilerliyor. Civan’ın ziyaretine gidemiyoruz. Annesi onu altı yıldır görmedi. Ben de sadece yılda bir kez gidebiliyorum. Ekonomik sıkıntılar önemli bir neden, aynı zamanda yaşlıyız ve uzun mesafe yolculuğunu kaldıramıyoruz. Her ziyaret dönüşü iki bacağım da balon gibi şişiyor. Eşim de yürüme zorluğu çekiyor. Her ay bütçemizden önce Civan için para ayırıyoruz, kendimizden kısıyoruz. Bu ekonomik koşullarda çok zorlanıyoruz. Cezaevinde mahpuslardan elektrik parası alıyorlar. Bu uygulama hangi akla hizmet ediyor? Bu insanlar çalışamıyor ki neden ticari araç olarak görülüyorlar? Çocuğumuzu hem uzağa götürdüler hem de birçok masraf çıkarıyorlar. Bunlar ailelere yönelik de cezalandırma yöntemleri. Yeni bir uygulama çıkarmışlar, para göndereni mahkemeye veriyorlar. Artık Civan’a amcası, amca çocukları bile para yollamaya korkuyor. Oysa halk arasında gelenektir, biri cezaevine düşerse yakın akraba çevresi ona destek sunar, para gönderir. İnsani duygular bile cezalandırılıyor. Cezaevi kantini çok pahalı. Gönderdiğimiz para ihtiyaçlarına yetmediğinden, Civan sigarayı, çayı, şekeri bıraktı. Sigarayı sağlığa zararlı olduğu için bıraksaydı tamam ama parasızlıktan dolayı bıraktı. İnsani bir infaz uygulamak yerine çeşitli yöntemlerle mahpusları yavaş yavaş öldürüyorlar. Parasızlıktan ihtiyaçlarını karşılayamayan, iyi beslenemeyen mahpuslar hasta oluyor, hatta cezaevinde ölüyorlar.”

Zorla çalıştırma, iş yurtları ve emek sömürüsü

Türkiye cezaevlerinin hepsinde, hem açık hem de kapalı kurumlarda iş yurtları bulunuyor ve bu iş yurtları çeşitli alanlarda üretimler yapıyor.

Açık cezaevlerinde; bulunduğu ile göre, baharat, lokum, çay, salça, turşu gibi ürünlerin üretildiği iş yurtları mevcut. Üretilen ürünlerin bir kısmı, ülke genelindeki cezaevi kantinlerinde de satışa sunuluyor.

Kapalı kurumlarda ise örneğin kadın cezaevlerinde bulunan tekstil atölyeleri; polis, itfaiye üniformaları, hastane önlükleri, maskeler gibi direkt dışarıya yönelik üretimler yapıyor. Bu atölyelerde üretilen nevresim, battaniye tarzı ürünler, cezaevi kantinleri aracılığıyla mahpuslara da satılıyor. Aynı işleyiş, üretilen ürünler farklı olmak üzere, erkek cezaevlerinde de mevcut. Bu üretimlerde kullanılan ucuz iş gücü ise elbette mahpuslar.

Mahpuslar, cezaevlerinde bulunan çay ocağı, yemekhane, kantin, revir, kütüphane gibi birimlerde de, İKM’lerin denetimi altında çalıştırılıyor. Kısaca; kurumların tüm temizlik, getir götür, dağıtım gibi işleri, çalıştırılan mahpuslar tarafından üstleniliyor.

5275 sayılı Ceza İnfaz Kanunu’na göre; kurumlardaki atölye ve iş yurtlarında, adli suç grubuna dahil olan mahpuslardan sadece “iyi halli” olanlar çalıştırılabiliyor. Bu durum, emek sömürüsünün yanı sıra mahpuslar arasında imtiyazlı/imtiyazsız ayrımı oluşmasına da neden oluyor. Pek çok cezaevi idaresi, “iyi halli” raporu vererek çalışmasını onayladığı mahpuslara, diğer mahpuslardan farklı ayrıcalıklar tanıyor.

İş ve çalışma fırsatı, hem yoksul hem de sürekli koğuşlarda durmaktan bunalan mahpuslar tarafından büyük bir nimet olarak görülüyor. Günde 8 saat çalıştırılan mahpusların aldıkları ücret ise aynı koşullarda dışarıda çalıştırılan işçilerinkiyle aynı değil maalesef. Talepleri olmayınca veya bazı durumlarda talepte bulunsalar dahi sigortaları yapılmayan mahpuslar, iş güvenliğinden de yoksunlar.

Lakin mahpuslar; ihtiyaçlarını karşılayacak parayı kazanmak zorunda olduklarından ve koğuşa kapatılmayı tercih etmediklerinden, genellikle bu koşullardan şikayet etmiyorlar.

Açık ceza ve infaz kurumlarında kalan mahpusların çalışmasının zorunlu kılınması ise Anayasa ile çelişiyor. Fakat açık cezaevlerini, kapalılara tercih eden ve cezaevi kurullarının “iyi hal” raporu vermesi koşuluyla bu cezaevlerine gidebilen mahpuslar, kapalı cezaevlerine dönmektense zorunlu çalıştırılmayı seçiyorlar.

Tugay Bek: Mahpusların emekleri sömürülüyor

Kurum kantinlerinde uygulanan fahiş fiyatlar, mahpuslara ödetilen elektrik faturaları, yakınlarına para yatırdıkları için ceza alan aileler, hükümlülerden tahsil edilen yemek ücretleri ve iş yurtlarında çalıştırılan adli mahpuslar hakkında görüşlerini aldığımız avukat Tugay Bek, şunları söyledi:

“Cezaevlerindeki tutuklu ve hükümlüler, televizyon, buzdolabı gibi teknolojik aletleri satın almak, elektrik parasını da hesaplarındaki paradan karşılamak zorunda. Faturasını ödeyemeyenin elektriği kesiliyor. Mahpuslar, uzunca bir süre iş yerleri için belirlen fiyat tarifesi üzerinden elektrik faturası ödemekteydi. Tepki ve eleştiriler üzerine faturalar, meskenler için uygulanan tarifeye göre ücretlendirilmeye başlandı. Hiçbir geliri olmayan ve varsa imkânı olan yakınlarının yardımıyla yaşamını sürdüren, devletin bakım ve gözetimi altındaki kişilerin kullandığı elektriğin parasının kesilmesi, Anayasa’nın sosyal devlet ilkesinin ihlalidir.”

“Tutuklu ve hükümlüler, parasını yatırmadığı takdirde aileleriyle telefon görüşü yapamıyor. Oysa cezaevinde ve dört duvar arasında bulunan bir kişinin hayata tutunabilmesi, umudunu yitirmemesi için telefon ve iletişim hakkı son derece önemlidir. Devletin gözetiminde bulunun insanların, temel hak ve hürriyetlerini kullanmaları, ücretli hale getirilemez.”

whatsapp-image-2024-05-26-at-18-46-20.jpeg

Bek, sözlerine şöyle devam etti:

“Cezaevi yemek ücretinin, 2548 sayılı yasa kapsamında sadece mali gücü bulunan hükümlülerden talep edilmesi gerekir. Fakat Mal Müdürlüğü, 6183 sayılı kanun uyarınca hükümlünün MERNİS adresine ödeme emri göndererek, bu ücreti talep etmekte. Ödeme emrine rağmen borç ödenmediği takdirde de hükümlünün banka hesaplarına, araçlarına veya gayrimenkullerine haciz işlemi uygulanıyor. Ödeme gücü olup olmadığı sağlıklı bir şekilde araştırılmadan, standart olarak herekse ödeme emri gönderilmekte. Bu durumda mahpuslar, fakir olduklarını ispat etmek ve haciz işlemlerini kaldırtmak için uğraşmak zorunda bırakıyorlar.”

Bek, yakınlarına para yatırdıkları için yargılanan aileler ve cezaevi kantinleri hakkında ise şunları söyledi:

“Türkiye’nin birçok cezaevinde, ‘terör örgütü suçlarından’ yatan mahpuslara para ve eşya göndermek, terör örgütüne yardım etmek suçu olarak değerlendiriliyor. Hatta çocuğuna, yakınına eşya gönderen, para yatıran insanlar, bu kapsamda yargılanıp cezalar adlılar. Müvekkillerine para yatırdığı için yargılanan çok sayıda avukat da bulunuyor. Öncelikle devletin hapsettiği kişilerin, örgütle bağının ortadan kalktığını kabul etmek gerekir. Dolayısıyla kişi, örgüt üyeliği suçundan mahkûm olmuş olsa dahi ona yapılan yardımlar, örgüte yardım olarak değerlendirilemez. Aksi takdirde, cezaevinin içinde örgütsel bir faaliyet ve yaşantının devam etmekte olduğunu kabul etmiş oluruz.”

“Cezaevi içinde bulunan kantinlerde satılan ürünlerin piyasaya göre kalitesiz ve pahalı olduğu yönünde şikayetler bulunuyor. Bu kantinlerin gelirlerinin ve elde edilen kârların, ne maksatla kullanıldığı hususu sorgulanmalıdır. Bu sorunların giderilmesinin yolu; cezaevi kantinlerinin, barolar öncülüğünde oluşturulan, içlerinde avukatların yer aldığı bağımsız kurullarca denetlenmesinden geçer.”

Mahpusların cezaevlerinde çalıştırılmasına da değinen Bek, sözlerine şöyle devam etti:

“Türkiye’de 60 bin civarında mahpus, iş yurtlarında çalıştırılmakta, buradan elde edilen gelirin %2’si ise işçi mahpuslara dağıtılmaktadır. Anayasa, angaryayı yasaklar ancak mahpusların iş yurtları ve açık cezaevlerinde çok düşük ücretlerle çalıştırılmasına devam ediliyor. Mahpusların bu şekilde çalıştırılması, ucuz emek sömürüsüdür. Açık cezaevlerinde, çalışmak mecburi kılınmıştır. Çalışmak istemeyenlerse yeniden kapalı cezaevine gönderilir. Oysa çalışma kişinin tercihine bırakılmalı, maaşlar belirlenirken sendikaların müdahil olması sağlanmalı, çalışan mahpuslara sigorta ve emeklilik düzenlemesi yapılmalı ve yakınlarına da sosyal güvence sağlamalıdır. “

/***/

Sonuç itibarıyla; beş bölümde ve belirli başlıklarla ele aldığımız Türkiye cezaevlerinde yaşanan hak ihlalleri, kapsamı ve detayları bakımından sayılı bölümlere sığdırılamayacak kadar geniş bir konu. Bu nedenle kamuoyunun, yazı dizisinde anlattıklarımızın yanı sıra bir o kadar da değinemediğimiz hak ihlalinin varlığını göz önünde bulundurarak, cezaevlerindeki mahpusları duyarlılığı ve dayanışmasından mahrum bırakmaması çok önemli.

Not: Araştırma sürecimde, ellerindeki belge ve bilgileri benle paylaşan İnsan Hakları Derneği Cezaevi Komisyonu’na, tüm avukat arkadaşlara ve İnsan Hakları Derneği Genel Başkanı Eren Keskin’e teşekkür ederim.

Araştırma