Eğitimde Diyanet İzleri - 1: 'Namaz kılmazsam dizlerim mi yanacak?' diyen çocuklar...
SİNAN TARTANOĞLU
Diyanet İşleri Başkanlığı’nı 2023 Yılı İdare Faaliyet Raporu’na göre, okullarda Kâbe maketlerinin kurulması, şeytan taşlama provalarının yapılması, mezar maketleri başında ağıtlar yakılmasıyla gündeme gelen ve tartışılan ÇEDES Projesi’yle bir yılda 300 bin kişiye ulaşıldı.
“300 bin” sayısı, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın 100 yıllık teşkilatı, 140 bin personeli, 100 milyar liraya yakın bütçesi dikkate alındığında sürpriz değil. Aynı rapor, Diyanet’in bir yılda; vatandaşlardan gelen 1 milyondan fazla soruya yanıt verdiğini gösteriyor. Her bir din görevlisinin 10 gençle ilgilenmesi faaliyetleri kapsamında 1,2 milyondan fazla gence; kahvehane ve ev ziyaretleriyle de 200 binden fazla kişiye ulaştığı görülüyor.
Kuran kurslarına 820 binden fazla, yaz Kuran kurslarına ise 2,5 milyona yakın öğrenci katıldı. Diyanet’in 2025 Kuran Kursu hedefi ise 5 milyon kişi…Bu sayılar Diyanet İşleri Başkanlığı'nın asli görevleri dışında sadece milli eğitimde değil, toplumun geneline yönelik bir dönüştürme faaliyetinde olduğunu gösteriyor.
Diyanet İşleri Başkanlığı'nın 100 yıllık tarihine ilişkin kısa bir yolculuk, 3 Mart 1924’te kurulan bu tartışmalı kurumun siyasal İslamcı iktidarın elinde toplumu ve yeni nesilleri dönüştürebilecek devasa bir propaganda makinesine dönüştüğünü de ortaya koyuyor. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın 100 yıllık yolculuğuna bakalım.
100 yılda yüzde1850’den fazla büyüme
Diyanet İşleri Başkanlığı'na kuruluşunun üçüncü yılında, 1927’deki bütçe kanununu ile 7 bin 172 kadro tahsis edildi. Bu sayı; 2012’de 114 bin 882’ye, 2022’de 141 bin 218’e çıkmıştı. 2023 yılı Faaliyet Raporu’na göre; personel sayısı 140 bin 185 oldu. Yani, kurum; yaklaşık 100 yılda personel bakımından, yüzde 1850’den fazla büyümüş oldu. Aynı dönemde Türkiye nüfusu ise 6 kat arttı. Yani, nüfusa oranla Diyanet kadrolarının 3 kat daha fazla arttığını söyleyebiliriz.
İlk Müdahale: 1931 Bütçesi
1931 yılı bütçe kanunu ile bütün cami ve mescitlerin idaresi ve bunların görevleri Evkaf Umum Müdürlüğü’ne devredildi. Başkanlığın 4 binden fazla kadrosu, söz konusu müdürlüğe devredildi. Bu durum, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın resmi sitesinde; “Altyapısı zaten oldukça zayıf ve yetersiz bulunan Başkanlık, bu kanunla neredeyse işlevsiz hale gelmiştir. Söz konusu uygulama 1970 yılına kadar devam etmiştir” ifadeleri ile değerlendiriliyor.
‘1965 açılımı': Ahlak, Diyanet’in görev alanına eklendi
Ağustos 1965’te Adalet Partisi milletvekili Suat Hayri Ürgüplü'nün başbakanlığında kurulan koalisyon hükümeti döneminde yürürlüğe giren, 633 sayılı “Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun”, Diyanet’e göre “önemli bir açılımdı.” Bu kanun ile Diyanet İşleri Başkanlığı’nın görev alanına, İslam dininin ahlak alanı ile ilgili işlerini yürütmek de eklendi: “İslâm dininin inanç, ibadet ve ahlâk esasları ile ilgili işleri yürütmek, din konusunda toplumu aydınlatmak ve ibadet yerlerini yönetmek…” Böylese Diyanet'e toplum mühendisliği rolünün verilmesinin ilk önemli adımı da atılmış oluyordu.
1978: Yetkisi ülke sınırlarını aştı
Şubat 1978’de alınan Bakanlar Kurulu kararı ile yurtdışında ilk kez 10 adet Din Hizmetleri Müşavirliği kuruldu. Böylece Diyanet İşleri Başkanlığı’nın yurtdışında da teşkilatlanması sağlandı.
1983: Yeniden Doğuş
12 Eylül 1980 darbesini yapanların ajandasında dini duyguları güçlendirmek ve böylece daha itaatkar bir toplum yaratmak vardı. Bu amaçla Aralık 1983’te, Başkanlık “yeniden teşkilatlandırıldı.” Başkan’a, beş başkan yardımcısı atandı. Taşra teşkilatı 67 il müftülüğü, 582 ilçe müftülüğü ve 7 eğitim merkez müdürlüğünden, yurtdışı teşkilatı 16 din hizmetleri müşavirliği ve 17 din hizmetleri ataşeliğinden oluşturuldu.
2000’den sonra…. Eğitim, maliye, turizm…
12 Eylül darbesinin izlerinin devam ettiği yıllar boyunca güçlenmeye devam eden Diyanet İşleri Başkanlığı, altın çağını ise 2000’li yıllardan sonra AKP iktidarı ile yaşamaya başladı. Bu dönemde Diyanet; eğitimden maliyeye, spordan ekonomiye, turizmden sağlığa hayatın her alanı ile ilgili “söz söyler” hale geldi. 2024 yılı başında yayınlanan 2023 Yılı Faaliyet Raporu; Diyanet’in milyonlarca kişi ile yakın temas kurduğunu, rakamları ile ortaya koyuyor.
Toplumsal hayatın her alanına nüfuz etme çabası o kadar derinleşti ki, Diyanet, “Depremde zarar gören evlerin İslami finans yöntemleri ile inşasının imkânı” konusunda dahi çalıştay düzenlendi.
Bir çalıştay da “Agnostisizm” için toplandı, gençlerin dini yönelimlerini etkileyen konular irdelendi. Bir başka toplantıda, katılım bankacılığı ile ilgili güncel meseleler tartışıldı. “Para ve Enflasyon” ve “Banka Cari Hesapları” konulu toplantılar düzenlendi.
Sadece 2023 yılında düzenlenen semirler şöyle:
“Gençlerin Anlam Arayışı”, “Sigorta Çeşitleri ve Fıkhi Açıdan Değerlendirilmesi”, “Tedavi Olma Bağlamında Tıbbi Estetiğin Ölçüsü”, “Helal Belgelendirme Çalışmaları”, “Kripto Varlıkların Fıkhi Mahiyeti”, “Borsa Pay Senetleri ve Katılım Endeksi”, “İnkarcı Akımlar”, “Bankalar Vasıtasıyla Ev veya Araç Alınmasının Dini Hükmü”, “İslami Açıdan Beyin Ölümü ve Organ Nakli”, “Sanal Dünyaya İman ve Ahlak Penceresinden Bakmak”, “Ailede Sosyal Medya Mahremiyeti”, “e-Ticaret Uygulamalarının Fıkhi Değerlendirmesi”, “Beden Dili ve Drama”, “Ailenin Korunması ve Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesinde Dinî Referanslar”, “Güncel İktisadi Meseleler (Borsa, TOKİ ve Tasarrufa Dayalı Sistemler)”, “Modern Çağın İnanç Problemleri”, “İslam Hukukunda Babanın Hak ve Sorumlulukları”, “Sağlıkla İlgili Sıkça Sorulan Sorular”, ve “Aileyi Ayakta Tutan Değerler…” Tüm bu alanlarda “dini bilgi üretildi.”
1 yılda 1 milyon 129 bin 935 fetva
Diyanet; resmi başvurular ve devlet kurumlarından gelen taleplerin yanı sıra “kurul.diyanet.gov.tr” ve “fetva.diyanet.gov.tr” adresleri ile “turkiye.gov.tr” üzerinden bir yılda gelen 49 bin 28 dini soruyu yanıtladı. Alo 190 Dini Soruları Cevaplandırma Hattı üzerinden vatandaşlar tarafından sorulan 1 milyon 129 bin 935 dini soruyu da cevaplandırdı. Bu sayılar, toplumsal hayatın dini kurallara göre yürütülmesini sağlama amacına yönelik devasa bir ağın kurulmuş olduğunu gösteriyor.
Ev ziyareti de var, kahvehane ziyareti de
Diyanet; “İlim ve Hikmet Dersleri” etkinliği kapsamında 32 bin 925, “Cuma Gecesi Ailece Camideyiz” etkinliği kapsamında 568 bin 697, “Engelsiz Cami-Engelsiz İbadet” etkinliği kapsamında 35 bin 204, “Hane Ziyaretleri” etkinliği kapsamında 93 bin 954, “Kahvehane Sohbetleri” etkinliği kapsamında 108 bin 698 ve “Şehirlerin Kalbi Camide Buluşalım” etkinliği kapsamında 184 bin 319 vatandaşa “ulaştı.”
Diyanet; gençlik merkezleri ve kampları, ceza infaz kurumları, sağlık kurumuşları, sosyal hizmet kurumlarında manevi danışmanlık hizmeti veriyor. Bunun için 2023 yılında istihdam edilen manevi danışman sayısı ise 1547 oldu.
Diyanet’e bağlı gençlik koordinatörlükleri de pek çok etkinlik düzenliyor. Sosyal faaliyetler; konferans, panel, çalıştay, seminer, sempozyumlar, sosyal medya programları; kamplar, piknik ve geziler, yarışmalar, sportif faaliyetler, okuma grupları, “gençlik halkası”, gençlik buluşması, “sabah namazı buluşması”, “cami buluşması”, “akşam dersleri”; KYK ve Diyanet Vakfı yurtlarındaki programları ile “8 milyon gence ulaşıldı.”
Diyanet’in “Yazımda Kardeşlik Var” ve “Gençliğe Değer” gibi başlıklarla 2023 yılında düzenlediği sadece dört ayrı kamp programına 43 bin 136 genç katıldı.
Diyanet İşleri Başkanlığı’nın düzenlediği “İzcilik Faaliyetlerine” 7 bin, “Hem Çalışıyorum Hem Öğreniyorum Projesi” ile 26 bin 240, “Ulu Çınarlar Projesi” ile 39 bin 88, “Atölye Çalışmaları” ile 243 bin 898, “Nasreddin Hoca Gençlerle Buluşuyor” etkinlikleri ile 12 bin 95, “her bir din görevlisinin 10 gençle ilgilenmesi” faaliyetleri kapsamında 1 milyon 237 bin 370 gence ulaşıldı.
Öğrenciye giden yol: Kuran kursları
100 yıl önce, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın da kurulduğu gün kabul edilen Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nun ilk üç maddesi ile “medrese ve mektepler Millî Eğitim Bakanlığı’na bağlandı.” İlahiyat Fakültesi ve İmam Hatip Mektepleri kurma görevi de Millî Eğitim Bakanlığı’na yani Maarif Vekâleti’ne verildi. 1924 yılında Darul Fünun’a bağlı bir İlahiyat Fakültesi kuruldu. Aynı yıl 29 yerde, İmam ve Hatip Mektepleri kuruldu.
1965’teki “ahlak esasları” dokunuşu, 1982 Anayasası’nın din eğitimi ile ilgili bölümünde kendisini gösterdi: “Din ve ahlâk eğitim ve öğretimi Devletin gözetim ve denetimi altında yapılır. Din kültürü ve ahlâk öğretimi ilk ve orta-öğretim kurumlarında okutulan zorunlu dersler arasında yer alır. Bunun dışındaki din eğitim ve öğretimi ancak, kişilerin kendi isteğine, küçüklerin de kanunî temsilcisinin talebine bağlıdır.”
Yani din kültürü dersi tüm ilk ve ortaöğretim kurumlarında zorunlu oldu; aynı zamanda İmam ve Hatip Mektepleri ve İlahiyat Fakülteleri ile Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersi, tüm tartışmaları ile birlikte; Diyanet İşleri Başkanlığı’nın görev ve yetki alanı ile ilgili değildi.
Ahlakın, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın görev alanına eklendiği 633 sayılı Kanun’a Temmuz 1999’da yapılan eklemeyle isteğe bağlı bir din eğitimi formülü geliştirildi: “Kuran Kursları.” Yapılan düzenleme göre; “ilk ve ortaöğretim kurumlarında okutulan zorunlu din kültürü ve ahlak bilgisi dersleri dışında Kuranı Kerim ve mealini öğrenmek, hafızlık yapmak ve dini bilgiler almak isteyenlerden ilköğretimi bitirenler için, Diyanet İşleri Başkanlığı’nca Kuran kursları açılacaktı.”
Ayrıca, “ilköğretimin beşinci sınıfını bitirenler için tatillerde ve Millî Eğitim Bakanlığı’nın denetim ve gözetiminde yaz Kuran kurslarının açılmasına” izin verildi.
Kuran Kursları, Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından Millî Eğitim Bakanlığı ile koordine edilerek açılabiliyor. Ancak Millî Eğitim Bakanlığı’nın, Kuran Kursları üzerinde; ayrı bir denetim yetkisi yok. Ancak yaz Kuran kurslarında, Millî Eğitim Bakanlığı’nın gözetim ve denetim yetkisi gerekiyor.
Diyanet İşleri Başkanlığı’nın 2022 sonu verilerine göre, 16 bin 672 Kuran kursunda isteğe bağlı din eğitimi veriliyor.
2023 yılı Faaliyet Raporu’na göre; Kuran kurslarından mezun olan sadece öğrenci sayısı ise 820 bin 252 oldu.
Yaz Kuran kurslarında, 2 milyon 410 bin 888 öğrenciye hizmet verildi. 2024 yılı Performans Programı’na göre 2025 yılında bu rakamın 5 milyonu aşması planlanıyor.
Tartışmaların odağındaki ÇEDES
Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Millî Eğitim Bakanlığı ve Gençlik ve Spor Bakanlığı arasında imzalanan “Çevreme Duyarlıyım, Değerlerime Sahip Çıkıyorum (ÇEDES) Projesi” kapsamında okullarda manevi danışmanlar görevlendirildi.
Mart 2023’te imzalanan protokol, manevi danışman olarak okullarda görevlendirilen imam, vaiz, din hizmetleri uzmanı ve Kur'an kursu hocalarının “değerler eğitimi” vermesi temeli üzerinde yükseldi.
Proje kapsamında; Bitlis’te bir okulda sınıfa “hac ibadetini” öğretmek gerekçesiyle Kâbe maketi kuruldu. Öğrencilere “şeytan taşlama provası” yaptırıldı. Sivas Şarkışla’da anaokulu öğrencileri camiye götürüldü. İstanbul Çekmeköy İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü öğrencileri “Hep Birlikte Huzura” başlıklı bir etkinlikle sabah namazına götürdü.
Kars kent merkezinde bir imam hatip ortaokulunda kurulan mezar maketi başında öğrenciler ağıt yaktı. Diyanet’in son raporu, ÇEDES Projesi ile 300 bin kişiye ulaşıldığını gösterdi.
'Proje, öğretmenlik mesleğini değersizleştiriyor'
Eğitim İş Genel Başkanı Kadem Özbay; ÇEDES projesinin çocuklar üzerinde onarılması çok zor olacak yaralar açabileceğine dikkat çekti. Proje ile okullarda din görevlilerinin görevlendirilmesinin “öğretmenlerin mesleki itibarına açıkça yapılmış bir hakaret” olduğunu belirten Özbay, şunları söyledi:
“Öğretmenlik mesleği bir uzmanlık mesleği. Eğitim, sadece eğitimcilerin işi olabilir. Okullarda ‘manevi danışman’ görevlendirmek, psikolojik danışmanlık ve rehberlik (PDR) öğretmenlerine de hakaret. Bazı okullarda PDR öğretmeni bulamıyoruz. Proje, öğretmenlik mesleğini değersizleştiriyor. Aynı zamanda kamu kaynaklarını doğru kullanmamaktır, israftır. Açıkça hukuksuzdur. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’na, Milli Eğitim Temel Kanunu’na aykırıdır.
Protokol muğlak ifadelerle dolu, bilinçli bir muğlaklık
Hiçbir proje, hiçbir protokol kapsamında öğretmen dışında kimse okullara, sınıflara giremez. Ama bu proje ile ellerini kollarını sallayan okullara giriyor. Tam anlamıyla fiili bir işgal yaşanıyor. Okul yöneticilerini çağırıyorlar. Çoğu idareci gitmek istemiyor. Ama bu kez diyorlar ki, ‘Toplantıya kaymakam da gelecek.’ Mülki amir de gelecek diyerek mecbur bırakıyorlar. Milli Eğitim Bakanı, ‘gönüllülük’ esasından söz ediyor, ama Değerler Kulübü için her okuldan bir öğretmen istiyorlar. İdare amirleri, mülki amirler üzerinden görev veriyorlar. Öğretmenler istemese de, idareciler istemese de ya mecbur kalıyor, ya da kağıt üstünde bir takım faaliyetleri yapmış gibi gösteriyorlar. Bir din görevlisi, üç kişi beş kişi okula geliyor, ‘ÇEDES projesi kapsamında şunları anlatacağız’ diyor. Okul idarecisi ve öğretmen de onlara yol göstermeye mecbur bırakılmış. Protokol muğlak ifadelerle dolu. Kuralları, çerçevesi net değil. Okullarda görev alacak kişilerin yetkinliklerinin ne olması. Gerektiği belirsiz. Bu bilinçli bir muğlaklık. Değerleri anlatmak zaten öğretmenin görevi. Sevgiyi, adaleti, sabrı öğretmen anlatır. Adaleti anlatmak için siz, okullara hukukçu getirmezsiniz… Direnen öğretmenler, idareciler, öğrenci velileri oluyor. Ama bu da özellikle taşrada dolaylı yoldan bir fişlemeye dönüşüyor. Ve bu devlet eliyle yapılmış oluyor.”
“Çocuklar ‘Dizlerim mi Yanacak’ diye soruyor”
ÇEDES projesinin olumlu bir sonuç vermesinin mümkün olmadığını. Dile getiren Özbay, “Örnekler üzerinden… Çocuk okuldan eve gidiyor ve annesine, ‘Namaz kılmadığımda dizlerim mi yanacak, ellerim mi yanacak’ diye soruyor. Karaman’da edebiyat dersine bir din görevlisi giriyor, konu Çanakkale’ye geldiğinde Atatürk’e hakaret ediyor, ‘puttur’ diyor. Ya da konferans düzenliyorlar. Alakasız iki konu birleştiriyor. Adam ‘Matematik ve din’ diye konferans veriyor. Yine Karaman’da veli, çocuğunun etkinliklere katılmasını istemiyor. Okul yöneticisi veliden, ‘çocuğumun katılmasını istemiyorum’ diye dilekçe vermesini istiyor. ‘Ama’ diyor, ‘dilekçeye Müslüman mısın değil misin onu da yazın.’
Özbay, sözleri şöyle noktaladı: “ÇEDES bir kapıyı araladı. ÇEDES’ten sonra bir tarikatın, siyasi parti gençlik örgütünün vakıf ve dernek adı altında okullara girdiğini gördük. Çorba dağıtacağız diyorlar ya da teravihe götüreceğiz. Bir kapı aralandı… Öğretmenlerin olan bitene itiraz ettiği okullarda, Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in tarikat ve cemaatlerle imzalanan protokoller için, ‘onlarla protokol yapmaya devam edeceğiz’ dediği Meclis konuşmasının videosu öğretmen whatsapp gruplarında paylaşıldı.”
Umut Kuruç: Adım adım yeni nesil…
Laiklik Meclisi Sözcüsü Umut Kuruç, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 2012 yılında "Dininin, dilinin, beyninin, ilminin, ırzının, evinin, kininin, kalbinin davacısı bir gençlikten bahsediyorum” diyerek, nasıl bir gençlik istediklerini tarif ettiğini belirterek, gelinen durumu şöyle yorumladı:
“Yaratılmak istenen nesil, düşünmeden ve sorgulamadan uzak, dini referanslarla donatılmış, kendisinden istenileni yapan kindar ve dindar gençliktir. Erdoğan’ın sözünü ettiği bu nesli yetiştirmek için eğitimde gerçekleştirilen dönüşüm ise elbette 2012’den önce başlamıştır.
AKP, ilk önce Millî Eğitim Bakanlığı’nda eski kadroları tasfiye etmiş, kendi kadrolarını yerleştirerek eğitim politikalarını hayata geçirmenin ilk adımını atmıştır.
- 2002 yılında AB’ye uyum bahanesiyle müfredat değişiklikleri yapıldı. 2011’de Millî Eğitim Bakanlığının yapısı değiştirilmiş ve Din Öğretimi Genel Müdürlüğü; bakanlığın önemli birimlerinden biri haline getirilmiştir. Aynı yıl Kuran kurslarına 5. sınıftan sonra gidilmesi koşulu kaldırıldı. Böylece küçük yaşta çocukların Kur’an kurslarına gönderilmelerinin önü açıldı.
- 2012 yılında ise zorunlu eğitimi kesintiye uğratan 4+4+4 eğitim sistemi yürürlüğe girdi.
- Seçmeli derslerin neredeyse hepsi din derslerine dönüştürüldü.
- İmam hatip okullarının sayıları artırıldı. Cazip hale gelmesi için en iyi binalar bu okullara tahsis edildi. Kız ve erkek öğrencilerin ayrı sınıflarda eğitim alması yaygınlaştırıldı.
- Yine “değerler eğitimi” seminerleri adı altında TÜGVA, Hizmet Vakfı ve Ensar Vakfı gibi cemaatlerle protokoller imzalanarak tarikatların eğitime daha da yerleşmesi sağlandı. Bu tarikatların okul öncesi dönem dâhil tüm eğitim sistemini ele geçirmesinin önü açıldı.
- Kuran kursları, sıbyan mektepleri, medreseler, yasa dışı olmasına rağmen devletin ‘denetimsizliği’ nedeniyle uzun süredir, sessiz sedasız varlıklarını sürdürdü.
- Bu durum 2013’teki yasallaştırma girişimiyle değişti. Kuran kursuna gitme yaş sınırlaması ve Milli Eğitim Bakanlığı’nın Kur’an kursları üzerindeki denetim yetkisi kaldırıldı. Kurslar tümüyle Diyanet İşleri Başkanlığı’na devredildi.
- Böylece eğitim sistemi, Tevhidi Tedrisat Kanunu’na açıkça aykırı olarak, Osmanlı dönemindeki ikili yapıyı hatırlatır şekilde yeniden düzenlendi.
- 4+4+4 sistemiyle birlikte de dini eğitim veren sıbyan mekteplerinin/medreselerin daha fazla önü açıldı. Bu kurumlar tamamen devletin denetimi dışında, tarikat ve cemaatlere bırakılmış durumda. Neredeyse her cemaatin vakıf ve dernekler üzerinden medreseleri ve anaokulu olarak kabul edilen sıbyan mektepleri bulunuyor. Kuran kurslarındaki çocuk sayısıyla ilgili MEB’in kaydı yok. Yani Diyanet’in verilerinin ötesinde tarikat ve cemaatlere bağlı kurs ve buradaki çocukların sayısına ilişkin başka resmi kayıt yok.
Laik, bilimsel eğitim tasfiye ediliyor
Kuruç, böyle sürecin ÇEDES’e vardığını vurgulayarak şöyle devam ediyor:
“ÇEDES ilk olarak 2021 yılında imam hatiplerle başladı. 2023 yılında okul öncesinden başlayacak, üniversiteyi de kapsayacak şekilde bütün eğitim kurumları kapsama dâhil edildi. Bahsettiğiniz 300 bin sayısı çok iyimser aslında. 18 milyon öğrencinin varlığını ve uygulamanın boyutlarını düşünürsek, 300 bin sayısının düşük olduğunu tespit edebiliriz. Her okulda değerler kulüpleri, bu kulüplerdeki öğrenci sayısı, sadece kulüp üyesi öğrencilerle sınırlı olmayan, müftülerin artık okulun bütününe erişimi olduğunu göz önünde bulundurursak korkunç rakamlarla karşı karşıya olduğumuzu söyleyebiliriz. Sayıları azaltılan fen ve dil derslerinin yerini ortaokullarda 4 saatlik, liselerde 3 saatlik din dersleri alıyor. 2023 Ocak ayında Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı ile Diyanet arasında ‘4-6 Yaş Kur’an Kursu Desteği Programı’ Protokolü imzalandı.
Okullarda laik, bilimsel eğitim tasfiye ediliyor. 2013 yılında dönemin Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar, Türkiye’nin Müslüman bir ülke olduğunu ve ‘konumu itibariyle’ mucitler, kalem efendileri çıkaramayacağını; gençlerini ara eleman olarak yetiştirmeye odaklanması gerektiğini söylemişti. Buna ‘en az 3 çocuk’ ile ‘dindar ve kindar nesiller’ hedefini ekleyin, bu dönüşümle siyasi iktidarın ne hedeflediğini açıkça görebiliriz.”
'ÇEDES bir devlet projesi, geri adım atmazlar'
Ülkenin dört bir yanında ÇEDES Projesi ile ilgili eğitimcilere sunumlar yapan Eğitim Sen Eğitim Uzmanı Erkan Aydoğanoğlu, tüm sakıncaları ile birlikte projeyi şöyle anlattı:
“Şimdiye kadar laiklik meselesi, biraz soyut çerçevede yürüyordu. İlk defa ÇEDES ile beraber, okullarda dinselleşme pratikleşti. ÇEDES projesi, Cumhuriyet tarihinin en tehlikeli projesi. Her ne kadar Milli Eğitim, Diyanet ve Gençlik ve Spor Bakanlığı dese de işin yürütücülüğünü il ve ilçe milli eğitim müdürlüklerine vermişler. Diyanet onların aracısı olmuş. Merkezde Diyanet var. Milli Eğitim Bakanlığı kenara çekilmiş.
Diyanet İşleri Başkanlığı, okullarda ve yurtlarda manevi danışmanlar görevlendiriyor. Bunların içinde vaizler var; bir de Diyanet’te çalışan memurlar ve 657’ye tabi. Hem anayasaya hem de Milli Eğitim Temel Kanunu’na aykırı.
Laiklik meselesi hiç bu kadar somutlamamıştı, tarih boyunca. ÇEDES bir devlet projesi. Bundan asla geri adım atma niyetleri yok."
1. Bölüm: Eğitimde Diyanet izleri: 'Namaz kılmazsam dizlerim mi yanacak?' diyen çocuklar...
2. Bölüm: Dindar gençlik yetiştirmekte her kapıyı açan anahtar: ‘Değerler' eğitimi
3. Bölüm: Diyanet, eğitimin asli unsuru oldu: 8 milyon genç, kampta, namazda, yurtlarda...
4. Bölüm: Zorunlu din dersi okul öncesine kadar indi... Dersi almak istemeyen çocuklara akran zorbalığı
Abone Ol
İyi gazetecilik posta kutunda!
Güncel haberler, haftalık ekonomi bülteni ve Pazar derginiz Plus’ı email olarak almak için abone olun.