12 Eylül'ün tasfiyesi

SEDAT BOZKURT


Bugün tarif etmeye çalıştığımız demokrasi, ilk olarak eski Yunanistan’da şehir devletlerinde uygulandı ve adına “Atina demokrasisi” dendi. Bugün demokrasi, “siyasal denetimin doğrudan halkın ya da düzenli aralıklarla halkın özgürce seçtiği temsilcilerin elinde bulunduğu, toplumsal ve ekonomik durumu ne olursa olsun tüm yurttaşların eşit sayıldığı yönetim biçimi” olarak tanımlanıyor. İlk uygulaması yaklaşık 3 bin yıl önce başlamış olan demokrasi halen ifade edilirken bile tam olarak kavramsallaştırılamamıştır. Uygulamalardaki eksikliklere bir de bu gözle bakın.

Dünyada bugün demokrasiyi tam olarak uygulayan ülke yoktur. Bu aslında demokrasinin varlığına da aykırıdır. Dünyada yaşanan her gelişme demokrasiyi ve kapsadığı alanı tekrar gözden geçirmemize neden olmaktadır. Bu nedenle her ülkenin içinde muhtelif hedeflere yönelik bir demokrasi mücadelesi vardır ve halen sürmektedir. ABD’den Kanada’ya, İsveç’ten Avustralya’ya kadar bu mücadele devam etmektedir. Bu mücadele sadece demokrasinin gelişmesine yönelik değildir. Bugün dünyada verilen en önemli mücadele var olan demokrasiyi koruma mücadelesidir. Sürece bakıldığında bu, demokrasiyi inşa etmekten bile zordur.

Demokrasinin en önemli aygıtı, tüm yurttaşların ve hatta muhtelif örgütlerin yönetiminin belirlenmesi için tüm üyelerinin katılımına da olanak sağlaması nedeniyle kuşkusuz seçimlerdir. Katılımcı demokrasinin de en önemli yöntemidir seçim. (Burada hangi koşullarda yapıldığı ve yurttaşın önüne konulan listelerin nasıl oluştuğunun önemini de atlamamak lazım) Tespit edilen ilk seçimler, antik Atina, Roma ve papaların Roma İmparatorluğu’ndaki seçimlerinde gerçekleşmiştir. Bugüne örnek teşkil edebilecek ilk seçim ise 17. Yüzyılda Avrupa ve Kuzey Amerika’da federal hükümetin ortaya çıkması ile başlamıştır.

Türkiye’nin seçim hikayesi

Osmanlı, demokrasi ve seçim anlamında da miladımız olarak kabul edilir. Osmanlı’da ilk oy, 1840 yılında vergi toplamak için oluşturulan Muhasıllık Meclisleri için kullanıldı. Seçimler de ilk kez 1876 Anayasasının kabulü ile Meclis-i Mebusan’ın oluşturulması için 1877 yılında yapılmıştır.

Ardından yaşanan gelişmeler nedeniyle 1878’de feshedilen Meclis-i Mebusan’ın yenilenmesi için seçimler tam 32 yıl sonra 1908’de yapılmıştır, hem de İttihat ve Terakki’nin karşısında yer alan Ahrar Fırkası’nın katılımı ile. Yani aradan 32 yıl geçse de sandık milletin önüne getirilmiştir.

Cumhuriyet döneminde de tek parti için bile olsa o sandık seçmenin önüne getirildi. 1923-1927-1931-1935-1939-1943 yıllarında seçimler yapıldı. 1946 yılında, 2. Dünya Savaşının tozlu ortamında çok partili hayata geçiş denemesinde aşama kaydedildi ve CHP ile Demokrat Parti yarıştı. Seçim öncesinde değiştirilen seçim yasası, açık oy-gizli tasnif gibi nedenlerle, seçmen iradesinin ne kadarının sandığa yansıdığı da oy oranları da bilinmemektedir. Çok partili hayatın ikinci seçimi 1950 yılında, gizli oy-açık tasnif şeklinde yapıldı. Bu, TBMM’nin 9. Dönem seçimiydi ve yüzde 55 oy alan DP, 416 milletvekiline, yani TBMM üye sayısının yüzde 85’ine sahip oldu. Demokratik seçimle iktidar değişti. Demokrasi denemesinde zirvedir burası.

150 yıllık demokrasi mücadelesi

Dünyada 3 bin yıldır süren demokrasi mücadelesine burada 150 yıldır tanıklık yapıyoruz. (Anadolu’nun eski medeniyetlerini konunun dışında bırakıyorum. Tarihin en eski kalıntılarına ev sahipliği yapan bir coğrafya Anadolu ve bu kalıntıların pek çoğu senato binası, amfi tiyatro. Katılım, demokrasi mekanları yani) 1. Meşruiyetten itibaren demokrasi denemeleri yapılan bir ülkedeyiz. Hala deniyoruz. Darbelerle kesintiye uğramış ve uzun süre kendine gelemeyen bir siyaset kurumumuz var. Her darbe hem demokrasiye hem de ülkedeki nitelikli birikime çok zarar vermiştir. Zarar vermiştir ama darbeciler, kısa zaman sonra yurttaşların önüne seçim sandığı koymak zorunda da kalmıştır. Güney Amerika ülkeleri gibi hiçbir darbe kalıcı olamamıştır. Darbeden en çok 2 yıl sonra sandık seçmenin önüne gelmiş ve hemen orada demokratik olgunluk, darbeleri tasfiye etmeye başlamıştır. Aradan 44 yıl geçmesine karşın Türkiye halen 12 Eylül askeri darbesinin tortularıyla karşı karşıyadır. Askerin siyasete abartılı müdahalesi, 28 Şubat özel örneği bugün karşımızdaki sorunun üretildiği yerdir.

22 yıllık iktidar sürecinde Erdoğan devlete mutlak hâkim oldu. Önce yanında bulunan otoriterleşme eğilimine itiraz edebilecek isimleri sırayla tasfiye etti. Devlet bürokrasisinde de sabırla mutlak hakimiyetini sağladı. Cumhurbaşkanlığı sistemine geçerek ve MHP siyasetini yanına alarak aynen darbe dönemlerinde olduğu gibi siyaseti yeni baştan ve politik kimliklerini önemsizleştirerek dizayn etti. Değerler alt üst oldu, partilerin hepsi ittifak zorunluluğu nedeniyle birbirine benzedi. Siyaseti kolaylaştıran bir unsur olarak hemen hemen her konuda toplum kutuplaştırıldı, bazı muhalefet partilerinin Erdoğan’a katkısı, bulundukları muhalif cepheye katkılarından daha çok oldu. Bu da seçmenin kafasını hayli karıştırdı.

AKP’nin gerileme dönemi

7 Haziran 2015 seçimleri AKP’nin gerileme döneminin ilk denemesidir. Erdoğan bunu 1 Kasım 2015 seçimleri ile değiştirdi. Ama bu değişimden elde ettiği gücü muhafaza edemedi. 31 Mart 2024 yerel seçimlerinde tavır koyarak evinde kalan AKP seçmeni 16 Nisan 2017 referandumunda da benzer tavrı ortaya koydu. 16 Nisan 2017 referandumuna giderken AKP’nin yüzde 50, MHP’nin ise yüzde 10 oyu vardı. Referandum tartışmalı bir biçimde ancak yüzde 50 ile kabul edildi. Buradaki yüzde 10 firenin mutlak çoğunluğu AKP seçmenidir ve cumhurbaşkanlığı sistemini onaylamamaktadır. Daha sonraki seçimlerde Erdoğan’ın oyu hiçbir zaman yüzde 52’nin üzerine çıkamamıştır. Bu, demokrasinin kat ettiği mesafe açısından önemlidir. Partisinin oyu istikrarla düşmeye başlamıştır. Son olarak 14 Mayıs 2023 cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Erdoğan’ın oyu 49,5’e düşmüştür, ilk turda kazanamamıştır. Artık istikrarlı bir biçimde gerilemeye başlamıştır. Cumhurbaşkanlığı sistemiyle öykülenilen Orta Asya ülkeleri gibi sürekli oyu artan ya da aynı kalan bir lider olmamıştır, olamamıştır. 160 yıllık demokrasi deneyimi buna izin vermemiştir.

Askeri darbelerin ömrü 2 yıl, etkisi çok daha uzun sürmüştür. AKP 22 yıldır tek başına ve mutlak iktidardadır. Bu 22 yılın mutlak iktidarını oluşturduğu son 14 yılında, sistemi sürekli olarak ters yüz etmekle uğraşmış, bunu da başarmıştır. Bu 14 yılda tahkim edilen ve bir parti çatısı altında politikleşen devletle mücadele etmek, demokrasiyi ayakta tutmak çok zordur ama imkânsız değildir. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin hemen ardından çöken muhalefet için bunları yazmıştım. 14 yılda kemikleşen iktidarı bir seçimle yenemezsiniz. Sabır, inanç, inat ve zaman gereklidir diye.

Demokrasi mücadelesi hattı tam da buradan ilerliyor şimdi. Bu mücadele başarılı olursa sadece cumhurbaşkanlığı sisteminde vücut bulan otoriterleşme eğilimi yüksek rejim son bulmayacak, yerine inşa edilecek demokrasi ile 12 Eylül askeri darbesi bütün kalıntılarıyla tarih olacaktır

Önceki ve Sonraki Yazılar
SEDAT BOZKURT Arşivi
SON YAZILAR