SEDAT BOZKURT
Şu “dikili ağaç” meselesi
SEDAT BOZKURT
Çok sık dillendirilen bir saptamadır; tarih bilincinden yoksun milletler yok olmaya mahkumdur. Buna sağ siyaset penceresinden bakarsanız, katı bir milliyetçi anlam yükleyebilirsiniz.
Sağ kimlikle siyaset yapıyorsanız bu söylem yeterli de olabilir. Soldan bakarsanız işiniz biraz daha zordur. Önce bir tarih tanımı yapmanız gerekiyor. Sonra tarihi yapanın bilinç olup olmadığını tartışacaksınız, neden- sonuç ilişkisi kurarak, tarihin içindeki pratiklerden bir de yarın oluşturmaya çalışacaksınız. Tarihi, sadece tespit etmek yeterli değildir burada.
Türkiye’de bugünün siyasi öznelerinin, birkaç istisna dışında, tarih bilgisinin olmadığına, siyaset bilgisinin de çok sınırlı olduğuna tanıklık yapıyoruz. Siyasetçi, doğal olarak her şeyi bilmek zorunda değildir. Ama yaptıkları iş siyaset, bunu bilmek, siyasetin de en azından tarihini ögrenmek zorundalar. Bilinmeden yapılan bir işten başarı beklenebilir mi?
“Dikili ağaç”
Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, CHP ile ilgili tezini bir kez daha dillendirdi ve “Bunların bir dikili ağacı yok” dedi. Her seçim döneminde tekrarladığı bir söylemdir bu.
Erdoğan’ın bu iddiasına CHP tarafı hep tek parti döneminde yapılanlar ve sonra da “özelleştirme” adı altında satılan yatırımlarla yanıt verirler. “Dikili ağaç” meselesi gibi en son “Bizden önce toplu iğne yoktu” açıklamasında da verilen yanıtlar aynıdır. Bu yanıtlar veriliyor ama bu tür iddialar dillendirilmekten vazgeçilmiyor. Bu da ayrı bir konu, tartışmak için.
Siyaset tarihinin önemi işte burada devreye giriyor. Siyasete “dikili ağacın” kıymeti nedir ya da ne anlam ifade eder? İktisadi hayattan bahsediyorsanız, evet veri olarak kabul edilebilir ama siyaset dediğiniz şey sadece iktisattan oluşmaz ki. “Başarı” çıtasını iktisadi alana indirirseniz karşınıza Çin çıkar ve bundan da hiç memnun olmazsınız.
CHP, 1950 yılında, çok partili hayata geçildikten sonra yapılan ikinci seçimleri kazanan Demokrat Parti’ye, iktidarı, kimsenin burnu kanamadan devretmiştir. Üzerinde kurulmaya çalışılan “iktidarı sakın bırakma” baskılarına karşın CHP Genel Başkanı, 2’nci Cumhurbaşkanı İsmet İnönü “en büyük yenilgim en büyük zaferimdir” diyerek seçim sonuçlarının gereğini demokratik bir tavırla hem de ilk kez seçimle iktidar değişmiyormuş gibi bir olgunlukta yerine getirmiştir.
Başbakan Şemsettin Günaltay’ın koltuğuna Adnan Menderes, 8 gün sonra TBMM’de seçilerek İnönü’nün Cumhurbaşkanlığı koltuğuna da Celal Bayar oturmuştur. Bayar, “partili cumhurbaşkanlığına hep itiraz ettiği” için, cumhurbaşkanı seçilir seçilmez DP Genel Başkanlığı görevinden ayrılmıştır. Bu tavır ayrıca önemlidir.
Tarihin içinde “dikili ağaç” arıyorsanız işte burası tam da orasıdır. Bayar’ın, Menderes’in, Demirel’in, Turgut Özal’ın, Yıldırım Akbulut'un, Mesut Yılmaz’ın, Tansu Çiller’in, Necmettin Erbakan'ın, Abdullah Gül’ün, Binali Yıldırım’ın, Ahmet Davutoğlu’nun ve Erdoğan’ın oturdukları koltuklar, temsil ettikleri makamlar CHP’nin bu ülkedeki “dikili” ağacıdır.
Muhalefetin önemi
Demokrasilerin en önemli yapı taşı muhalefetin varlığıdır. İktidar her rejimde vardır. Muhalefeti olmayan bir rejimde demokrasiden söz etmek imkansızdır. Rejim ne olursa olsun, demokrasi talebi, mücadelesi ve demokrasiyi muhafaza etme çabası hep muhalefetten gelir. Demokrasiyi iktidarların inşa ettiği çok görülmüş bir pratik değildir.
CHP’ye en temel eleştiri de hep muhalefette kalması, iktidara gelememesidir. Bunu CHP cephesinden günlerce hatta aylarca, solu da katarsak yıllarca tartışabiliriz. Bu tartışma zaten halen var olan ve bitme ihtimali de olmayan bir tartışmadır. CHP, SHP’nin DYP ile 3 yıllık koalisyonun küçük ortaklığını saymazsak 1980 darbesinden sonra hiç iktidar olamamıştır. “Yöneticiler seçmeni ikna edememiştir, seçmen oy vermemiştir” tartışmaları söylediğim gibi çok uzun sürer.
CHP 45 yıldır iktidar olamamıştır. Somut sonuç budur. İktidar olamamıştır ama seçimler sonrasında CHP’liler de evlerine dönüp oturmuşlar mıdır? Ülkede bugün “kırıntısı” ile idare etmeye çalıştığımız demokrasiye sahip çıkmada CHP’nin muhalefetteki varlığını kimse inkâr edemez. 1960 ya da 1980 darbecilerinin sandığı hemen birkaç yıl içinde getirip halkın önüne koymasında CHP’nin kurumsal kimliği ile onun kitlesinin etkisini kimse inkâr edemez. SHP’nin 90 öncesi muhalefetini hatırlayanlar ne demek istediğimi çok iyi anlayacaklardır. (O dönem bir sağcı olarak Süleyman Demirel’in de sıkı bir demokrasi mücadelesi verdiğinin altını çizelim ve hakkını teslim edelim.)
Türkiye’de sağ siyaset, darbelerin faturasını hep CHP’ye keser. Bunu AKP kadroları ve Erdoğan da çok yapıyor. Oysa darbeler Türkiye’de sağ siyaseti hep bitmek üzereyken yeniden üretmiştir. 1960 darbesi Demokrat Parti yerine Adalet Partisi’ni, 1980 darbesi Adalet Partisi yerine Anavatan Partisi’ni, 28 Şubat Refah Partisi yerine Adalet ve Kalkınma Partisi’ni, 15 Temmuz darbe girişimi de bugün muhatap olduğumuz katı sağ koalisyon iktidarını, MHP ve AKP’yi yan yana getirerek üretmiştir. Tablo çok nettir.
“Demirel olsa da oy versek”
AKP’nin tek başına iktidarının 23 yılı geride kaldı. Bu “başarı” hiç kutlanılmadı tam tersi sessiz sedasız geçiştirildi. Oysa Erdoğan’ın “cumhuriyet döneminin en başarılı kadrosu” olarak tanıttığı kadronun icraatlarını anlatmak için saatler süren toplantılar hatta gösteriler yapılmalıydı. Ama yapılmadı. Sadece “cumhuriyet tarihinin en başarı kadrosu” denilerek geçiştirildi. Bu kadronun kimleri kapsadığı da muallak. Başarıdan neyin kastedildiği de meçhul. 23 yıllık süre ise bu tek başına hakikaten başarıdır.
(Ekonomi tarafına bakarsak Türkiye G 20’de 17’nciydi, 20’ye kadar geriledi, tekrar 17’nci oldu. Enflasyon, faiz oranlarından başarı çıkarmak da Mehmet Şimşek’e ait bir yetenek onu biz yapamayız. Burada yaratılmak istenilen “başarıyı” rakamlarla ben de çok yazıyorum o nedenle uzatmayayım.)
Kararsız seçmenin çokluğu doğal olarak dikkat çekici. Bu seçmenlerden birisinin kurduğu, “Demirel mi var ki oy verelim, olsa da oy versek” cümlesini çok önemli buldum. Hayatında hiç Demirel’e oy vermemiş bizim kuşaktan birisi bu.
Özal, yaptıklarını “cumhuriyet tarihinde ilk” ve “çağ atlama” olarak anlatınca Demirel tüm cumhuriyet tarihinde yapılanları liste halinde tek tek anlatarak yanıt verirdi. Cumhuriyetin birikimlerinin gasp edilmesine hep itiraz ederdi, buna izin vermezdi. Bu konuşmalarından çoğu internet ortamında da vardır. Bugün Demirel’e oy verebilme nedeni de tam burada saklı. Bugünkü muhalefetin neyi eksik yaptığı da.
Demirel, Özal hiçbir zaman devlet olamadılar. İktidarlarını hep “devlet” ile paylaştılar. Onlar da muhtemelen devlet olmayı istemişlerdir. Onlar olamadı ama Erdoğan devlet oldu. Bu çok önemli bir fark.
(Bu arada ‘Cumhuriyet tarihinin en başarılı kadrosu kimdir?’ sorusunun yanıtı, altını doldurabildiğiniz sürece değişiklik gösterebilir. Bana göre, kurucu kadroyu tartışma dışı tutarsak tüm dünyanın girmek zorunda kaldığı 2’nci Dünya Savaşı’na Türkiye’yi sokmayan kadrodur derim ve bunu da tartışırım.)
----------------------------------------------
CHP üyesi olmak göçmen kabulü için yeterli neden
Dünyanın neresine giderseniz gidin mensup olduğunuz kimlik sizi ısrarla takip ediyor. Hem de kendini durmadan hatırlatarak.
Ülkenize ilişkin fotoğraf dramatik ise bu hatırlatma meselesi hiç de hoş olmuyor.
Dostlarım Derya ile Nihat’ın yanında Kanada’daydım 11 gün.
ABD’ye de kısa bir gezi yaptık. Trump sonrası ABD sınırında Kanada vatandaşlarına yapılan muamele, bizi anlamalarına umarım katkı sağlar. Sınırdan eskisi kadar kolay geçemiyorlar.
Trump’ın psikolojik baskısı Kanadalıların da kafasını biraz karıştırmış. Bunda ekonomide yaşanan olumsuzlukların da etkisi var. Para birimlerinin eşitlenmesi halinde ABD’nin eyaleti olmaya sıcak bakacaklarını belirtenlerin sayısı hiç de az değil.
Her 2 ülkede de yaşayan çok sayıda Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı var. Büyük kısmı bu ülkelerin vatandaşı olmuş kalan kısmı da vatandaşlık işlemlerinin bitmesini bekliyor. Hemen hemen hepsinin Türkiye ile bağları var ama umutları olduğunu söylemek mümkün değil.
ABD ve Kanada göçmen kabul eden ülkelerdi. Artık değiller. ABD bu konuda katı kurallar alıp uyguluyor. Kanada da o kadar olmasa da göçmen kabulünü hayli zorlaştırmış durumda.
Yakın zamana kadar vizesiz olduğu için Meksika’ya giden, oradan da filmleri aratmayacak maceralarla ABD’ye geçerek Kanada’ya ulaşan çok sayıda Türk vatandaşının öyküsünü duymuşsunuzdur. Bu güzergâh artık hayli sıkıntılı. Şimdilerde Trump’ın katı göçmen kuralları nedeniyle ABD’de sığınma umuduyla bulunanlar Kanada’ya kaçak yollarla geçmenin peşinde. Kanada’da da göçmenler açısından umutlu bir tablo yok. En azından eskisi kadar kolay bir süreç yok. AB başta olmak üzere pek çok ülkede göçmen başvurularında Türkiye’nin Suriye, Afganistan ve İran ile ilk sıraları paylaştığını da unutmayalım.
Kanada’da her ülkede olduğu gibi göçmen başvurularındaki en önemli belge dışişleri bakanlığının hazırladığı o ülkeye ait bilgilerin olduğu “ülke” raporu. Kanada’ya göçmenlik başvurularında kararı verecek hâkim için gerekli olan, anlatılan öykünün dışişleri bakanlığının raporuna uygun olmasıdır, Mesela Kürt, Alevi olmak çok eskiden beri Kanada için “baskı altındaki kimlik” kaydı ile geçerli bir nedendi. Buna Fetullah Gülen cemaati mensubiyeti de 15 Temmuz sonrası eklenmiş. En dramatik olanı ise en son, dışişleri raporu ile de kabul edilen ve kriter halini alan CHP üyeliği. CHP üyesiyseniz, mitinglerine katıldıysanız ve bir de gözaltına alındıysanız, bu arada da polis şiddetine de uğradıysanız ve bunları bir biçimde belgelediyseniz göçmenlik için yolunuz açık demektir. Dışişleri raporu da bunu destekliyor.
Bu hakikaten çok dramatik bir tablo. Ülkenin kurucu partisine üyelik göçmen olarak kabul edilebilir bir kriter artık Hem Kanada Dışişleri’nin raporuna hem de örnek mahkeme kararlarına göre...
Erdoğan'ın planı: Seçim erken ama çok erken değil
14 Aralık 2025 Pazar 00:05Pratiğin kadar konuş
07 Aralık 2025 Pazar 09:05SEDAT BOZKURT | AKP’nin parti programı ve devlet pratiği
30 Kasım 2025 Pazar 00:05Fidan, Kalın, Suriye, komisyon… İşler çok karışık
23 Kasım 2025 Pazar 00:03Değerlerde çürüme, kurumlarda çökme hali…
16 Kasım 2025 Pazar 00:15Anketler ne diyor, ekonomi ne diyor?
19 Ekim 2025 Pazar 00:05Bahçeli “tutulamıyor”
12 Ekim 2025 Pazar 00:10Uçaktaki tek sorun, sorular mı?
05 Ekim 2025 Pazar 00:10Liderin başarısının ölçüsü ülkesidir
28 Eylül 2025 Pazar 00:30Sistemin yargısal denetimi
25 Eylül 2025 Perşembe 00:35