İLKE ATİK TAŞKIRAN
Yapay zeka çağında insanın yeniden konumlanışı
Tarih boyunca insan, karar veren, üreten, anlamlandıran, kültürü taşıyan bir özne olarak dünyanın doğal merkezinde konumlandı.
Ancak geldiğimiz noktada yapay zeka, otomasyon, otonom sistemler ve veri odaklı platformlar, insanın etrafında dönen bir düzen kurmuyor; tam tersine insanı, genişleyen bir makine ekosisteminin iç halkalarından birine dönüştürüyor.
Bu bir önem kaybı değil; çok daha köklü bir şey. İnsanın yüzyıllardır kendine biçtiği rol, ilk kez bu kadar radikal biçimde yeniden tanımlanıyor.
Üreten öznenin düzenleyen aktöre dönüşmesi
Teknolojik ilerlemeler insanı giderek denetleyen bir konuma çekiyor.
İçeriği yapay zeka üretiyor; insan kontrol ediyor.
Kararı yapay zeka öneriyor; insan risk hesaplıyor.
Süreci yapay zeka tasarlıyor; insan onaylıyor.
Özetle insan artık üretmekten çok düzenleyen bir aktöre dönüşüyor. Bu fark edilmeyen kayma, insan yetkinliklerini görünmez biçimde aşındırabiliyor. Eskiden inisiyatif alan insan; artık seçim yapan ya da onaylayan çevresel bir figür gibi konumlanıyor.
Daha tehlikelisi ise; hızın doğru kabul edildiği bir çağda insanın yavaşlığı kusur gibi algılanıyor. Durmak, sezmek, beklemek, bağlam kurmak…Teknoloji bunları ‘verimsizlik’ olarak okuyor; oysa insanı insan yapan tam da bu verimsiz görünen alanlar.
İnsanın rolü hız değil, sınır çizmek
Teknoloji hızlı hesaplıyor ama çerçeveyi kuran yine insan.
Otomasyonlar veriyi işliyor ama değer üreten yine insan.
Bu yüzden insanı hız ölçütüyle değerlendirmek, onu en güçlü olduğu yerden uzaklaştırıyor.
Ortaya aslında yeni bir rol çıkıyor. İnsan, yapay zekanın hızını sınırlayan değil; o hıza anlam veren düzenleyici katman haline geliyor.
İnsanın yeni gücü, sınırsız işlem kapasitesine sahip bir makineyle yarışmak değil; kapasitenin toplumsal, etik ve kültürel sonuçlarını yönlendirmek.
Zeka üretmek değil, zekaya yön vermek.
Bilgi depolamak değil, bilginin sınırlarını çizmek.
Karar vermek değil, kararın değerini oluşturmak.
İnsan ve teknoloji arasında yeni bir denge
İnsanın eskisi gibi üretim süreçlerinin tek belirleyicisi olmaması merkezden çıkması anlamına gelmiyor görüldüğü gibi. Yeni merkez, doğrudan güç ve hızın değil, anlamın ve sorumluluğun etrafında dönüyor. İnsan, makinenin ürettiği hızın ve verinin içinde bir nokta değil, bu akışı yönlendiren, durduran, sistemi düzenleyen bir odak haline geliyor. Yani merkez değişmiyor aslında; konum değişiyor. Artık insan, sistemin motoru olmaktan çıkıp, onun pusulası, rehberi ve etik çerçevesi olarak merkezin yeni tanımını belirliyor.
Bu değişim, bir kayıp değil; insan için büyük bir fırsat olabilir. İnsan sezgisi, dikkati ve bağlam kurma yetisiyle sistemin boşluklarını doldurup, kararların toplumsal ve etik boyutlarını belirleyebilir. Anlam ve sorumluluk temelinde yaşanabilir bir dünya inşa edebilir.
Gelecek, insanın bu yeni konumunu ne kadar sahiplenebileceğiyle ilgili. Her duruş, her karar, her seçim, teknolojiyle kurduğu ilişkinin anlamını belirleyecek ve insanın bu yeni rolünü tüm derinliğiyle ortaya koyacak. Teknoloji ne kadar ilerlerse ilerlesin, insanın yönünü belirleyen yine kendi bakışı ve seçimleri olacak.
Aynı şablona sığan onlarca özür
25 Kasım 2025 Salı 00:10Sosyal medyanın görünmez bağımlıları
18 Kasım 2025 Salı 00:10Bekleyiş de artık bir üretim biçimi
11 Kasım 2025 Salı 00:15Gerçeği kaybetmenin en kolay yolu: Düşünmeden paylaşmak
04 Kasım 2025 Salı 00:15Çözüm ekranları kapatmak değil, zihinleri açmak
28 Ekim 2025 Salı 00:15En sessiz direnişimiz hatırlayarak gülmek olabilir
21 Ekim 2025 Salı 00:10Çağımızın kolektif bilinçaltı: Algoritmalar
14 Ekim 2025 Salı 00:20Yapay zeka nerede durmalı?
07 Ekim 2025 Salı 00:15Filmlerin gerçekleştiği yüzyılda yaşamak
30 Eylül 2025 Salı 10:02İş dünyasının görmezden geldiği gerçek
23 Eylül 2025 Salı 00:15