CEM ERCİYES
Bir parça liyakat için
O görkemli, gıcır gıcır, devasa havaalanındayız. Temizlik görevlisi birden bire ellerini yıkamakta olan adama dönüp söylenmeye başladı: “Gideri buraya vermişler eğimi o tarafa. Nasıl iş yapıyorlar… Bir sürü çoban buradan milyoner oldu!” İkisi birlikte, berbat işçilik ve müteahhitler üstüne bir sohbete koyuldular…
Kötü işçilikten mustarip havaalanı çalışanının bu isyanı, aynı zamanda haksız kazanca, adam kayırmaya, işini bilip iş yapmayanlara dönük bir tepki. Birileri zenginleşirken diğerleri onların hatalarının ceremesini çekiyor…
Adaletsizlik ve liyakatsizlik günümüz Türkiye’sinin en temel sorunları. ‘Bizden olsun da ne olursa olsun’ anlayışı, üniversitelerden müteahhitlere her yerde geçerli. Adrese teslim ilanlarla işe alınan öğretim üyeleri hakkında ayda bir haber çıkıyor.
Medyada hiçbir becerisi ve tecrübesi olmayanların sadece siyasi görüşleri nedeniyle nasıl hızla yükseldiklerini hayretle izledik. Devletin neredeyse tüm kurumları için partizan anlayışın hüküm sürdüğü, iktidar partisinden olmadığı suretçe kimsenin bir adım ilerlemek bir yana, bulunduğu yeri bile koruyamadığına dair hikayeler dinliyoruz. Düşünün ki mülakatın kaldırılması siyasi bir vaat olarak kapanın elinde kalıyor. Çünkü o mülakatlar uzun zamandır en iyiyi seçmek için değil tam tersi ayıklamak için kullanılıyor. Kartal İmam Hatip Lisesi bu ülkenin yeni seçkinlerinin okulu oldu. Oldu olmasına ama acaba gerçekten üstlendikleri görevleri hakkıyla yapacak bilgi ve birikime sahipler mi? Bundan şüphe duyan büyük bir kitle var…
Elbette şüphe duyuyoruz. Çünkü hiçbir yerde içimize sinen birilerinin iş başında olmadığını görüyoruz. İktidar partisinin düzenine hizmet etmek sanki esas işi gibi davrananların haberlerini okuyoruz.
Yolsuzluk, muhalefetin en sık dile getirdiği eleştiri. Sık sık iktidar sahiplerini rüşvetle suçlayan iddialar, videolar görünüp kayboluyor. Adam kayırmanın bu raddeye geldiği bir zamanda muhalif çevreler bu tür iddiaları fazla sorgulamaya gerek görmüyor. Doğru kabul ediliyor. Bugüne kadar o kadar çok benzer şey duyduk ki artık bu tür iddiaların inandırıcılığı arttı. Adam kayırmacılığın Türkiye’yi getirdiği yerlerden biri de bu oldu. Pervasızca, kim ne der diye düşünmeden bugünlere gelen iktidar sahipleri aslında kendi güvenilirliklerini aşındırıp eğer inandırıcı bir yanları kaldıysa, onu da kaybettikleri bir atmosfer yarattılar. İktidara yakın olanların haksız kazanç elde ettiği, işini bilmeyenlerin her işe dahil olup cebini doldurduğu köşe yazarlarından, temizlik görevlilerine kadar artık herkesin dilinde. Fakat iktidar bütün bunlara aldırmıyor. O kadar ki, muhalif liderlerden biri son günlerde ortada dolaşan bir videoya referansla “cebelezzi edilen 1 milyar euro”yu diline doluyor ama muhatap cephedeki hiç kimseden ses çıkmıyor.
İktidar partisi çevresi her şeyi hakkı görüyor. Güçlü bir oy oranıyla iktidar olmanın, ülkenin tüm kaynakları, tüm kurumları, sivil toplum örgütlerine varıncaya kadar her şeyine hükmetme hakkını kendilerine verdiğine yürekten inandılar. Bir ülkenin aslında farklı kesimler, fikirler, inançlar, sınıflardan oluştuğunu, bu çıkar gruplarının her birinin demokratik yasalarla bir arada tutulduğunu unutmuş gibiler.
Toplumsal uzlaşıyı, ortak hedefleri, ayrımcılık yapmadan herkese tanınması gereken fırsat eşitliğini umursamıyorlar. Kendileri dışında kalan herkesi her şeyden dışlayıp baskı altında tutup sadece kendi taraftarlarının hüküm sürdüğü bir düzen kurdular. Bu düzen içinde hak hukuk liyakat gibi kavramlar fazlasıyla aşındı ve tartışılır oldu.
Toplumun tüm kesimleri öfkeli
Şimdi Türkiye’nin önündeki en büyük tehlikelerden biri de bu. Bir yaşam tarzının diğeri üstünde kurduğu tahakküm toplumsal fay hattını gittikçe gerginleştiriyor. İş adamından işçisine toplumun her kesimi 20 yıldır süren bu kayırmacılığa karşı öfkeli. Kendi ülkesinde yabancı muamelesi gördüğünü düşünenlerin sayısı çok arttı. O kadar ki Türk siyasi tarihine geçecek bir işbirliği ortamı kuruldu. Bu seçimlerde altılı masa gibi hiç benzemezlerden kurulu bir koalisyonun ortaya çıkmasını da bu partizan yaklaşımın dışlayıcı gücüne borçluyuz. Bu sayede seçimlerde Millet İttifakı kazanacak.
Yılların birikimi geniş kitleleri hareketlendirdi. İnsanlar Türkiye’nin kaynaklarını tüketircesine kendi hesabına yazan, sonsuz maddi gücü bir politik güce çevirip iktidarını böylece sürdürmek isteyen bir anlayışa karşı bir araya geliyorlar. Bu seçim hakikaten Türkiye’nin en zor seçimi olacak. Kaybedilmesi halinde, kendini ülkenin sahipleri görenlerin daha ne kadar ileri gidebileceğini tahmin etmek bile istemiyoruz. Ama Kılıçdaroğlu’nun ve Millet İttifakı’nın kazanması durumunda Türkiye adalet, liyakat, hakkaniyet, eşitlik ve en önemlisi özgürlük gibi kavramların tekrar gündeme geleceği bir dönem yaşayacak. İşte buna değer.