MEHVEŞ EVİN
Erdoğan İstanbul’u kazanmaya çalışırken Erzurum’la kaybetti
Eğer Erzurum’da İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun planladığı mitinge Valilik engeli ve kolluk güçlerinin himayesinde saldırılmasıydı belki de bugün Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İstanbul’daki mitingi konuşacaktık…. Fakat Erdoğan, - eğer varsa öyle bir şey- bileğinin gücüyle kazanma şansını kendi eliyle muhalefete vermiş bulunuyor.
Tıpkı 2019’da İstanbul seçimlerini tekrarlatması gibi, tıpkı halk iradesini yok sayıp kayyım atadığı gibi, tıpkı İmamoğlu’na açılan dava gibi, tıpkı HDP’yi kapatmakla tehdit ettiği gibi, tıpkı zindana attırdığı siyasiler, gazeteciler ve sivil toplumcular gibi, hukuku, demokrasiyi tanımadığını, tanımayacağını ve şiddet kullanacağını bir kez daha gösterdi…
Tayyip Erdoğan, Atatürk Havalimanı’nda topladığı kitlesine her zamanki suçlayıcı, kışkırtıcı, ayrımcı üslubuyla seslenmekle kalmadı, muhalefetin görüntüleriyle harmanlanan yalan videolara başvurdu Erdoğan…
İmam defaeten yalanlasa da hâlâ “Dolmabahçe’de içki içtiler” diyebilen, 15 Temmuz’dan FETÖ’ye, PKK’dan LGBTi söylemine, muhalefeti kokteyl çamurla sıvamaya çalışan Erdoğan, bir yandan da İstanbul’u kazanmak için “etrafınızdakileri ikna edin” diyordu…
Ne var ki Erzurum’da gayet planlı programı yapılan şiddet gösterisi, AKP’nin ve küçük ortaklarının ne olduğunu bir kez daha ayan beyan göz önüne serdi. Ve Erdoğan, kaybettiği İstanbul’u kazanmaya çalışırken Erzurum’da İBB Başkanı’na yenildi.
Sosyal medyada trollerin bastırmasına rağmen Erdoğan değil, Ekrem İmamoğlu ve Erzurum TT oldu. Mitingin Valilikçe engellenmeye çalışıldığı, İmamoğlu otobüsten halkı selamlarken koca kaldırım taşlarının fırlatıldığını canlı canlı gördük. Sokak aralarında dahi ülkücü ve Hüdaparcı grupların terör saçtığı görüntüler gelmeye başladı.
Cumhur İttifakı, bir kez daha, olağanca çıplaklığıyla vatandaşlarını ve demokrasi varmış gibi davranmaya çalışmaktan vazgeçmeyenlere ne yapacağını gösterdi…
Seçim yaklaştıkça Erdoğan ve küçük ortaklarının tansiyonu düşürmeye çalışmaktansa daha da agresifleşeceğini tahmin ediyorum. Birincisi, çok iyi tanıdığımız kişiliği nedeniyle… İkincisi, elindeki gücü kaybetme ihtimalinin her zamankinden daha belirgin olması sebebiyle.
Herkes LGBTİ, bir cumhur ittifakı değil!
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, 7 Mayıs’ta İstanbul’da hakaret ve saldırganlık çıtasını iyice yükseltti. Seçim yaklaştıkça başka mitinglerinde de ağzından bal değil zehir damlıyor, sandıkta mezara gömmek gibi… Devlet Bahçeli de “mermileri vücutlarına alacaklar” gibi tuhaf cümleleriyle tehditte tabii ki geri kalmıyor.
Malum AKMHP ve küçük ırkçı-İslamcı ortakları, nefret ve korku söylemlerine (Kandil, terör, FETÖ) bu yılki seçimlerde LGBTi’yi de katmaya karar verdi… CB Erdoğan, muhalefetin topunu “LGBTİ” ilan etti! Küçük at da civcivler yesin diye bir tabir vardır ya, LGBTi’den Kandil’e uzanan yolu anlayabilen varsa beri gelsin. Bir yandan da sayelerinde herkes LGBTi demeyi öğrendi!
LGBTi’yi bir hakaret olarak kabul etmenin yanlışlığı bir yana, muhalefetin de bu tongaya düşmemesi gerek. Nefret söylemleri eskisi kadar tartışılmıyor bile çünkü kabak tadı verdi. (Temel psikoloji: Saçma sapan hakaretlere cevap verdiğin sürece muhatap kabul ediyorsun. Etme.)
AKP mitinglerinde büyük kitleleri meydanlara toplamak için sadece ilçelerden değil komşu illerden de otobüsler dolusu insanın taşındığını bilmeyen yok. O da normalleşti.
Başka “yaratıcı” numaralar da kullanılıyor: MedyascopeTV’nin haberine göre CB Erdoğan’ın Van’da geçeceği Maraş Caddesi’nde yaklaşık 5 kilometre boyunca vatandaşların karşıdan karşıya geçmesi 1 saat öncesinden yasaklandı… Böylece Erdoğan geçtiği sırada onu bekliyor gibi görünen bir kalabalığı selamlamış oldu!
Tek adam rejimi ülkeyi karpuz gibi böldü
Faiz ısrarıyla TL’nin korkunç değer kaybı, rekor enflasyon ve hayat pahalılığına mecbur eden, yargıya biteviye müdahale eden, esir siyasetiyle muhalifleri hapislerde çürüten; Maraş depremleriyle sadece yolsuz ve yanlış şehirleşme serüvenini değil, AFAD ve Kızılay gibi kurumları da boşalttığı gün ışığına çıkan, basın özgürlüğünden şeffaflığa, demokratik göstergelerin tamamında Türkiye’yi başaşağıya çaktıran, uyuşturucu trafiğinde merkez haline getiren, yolsuzlukları yakın çevresi tarafından da tescilli tek adam rejiminin, normal şartlarda bu seçimden galip çıkamaması gerekiyor.
Ne var ki akıl ve vicdanın, demokrasi sevdasının galip çıkmayabildiğini daha önce de gördük. Tek adam rejimi, ülkeyi karpuz gibi ikiye (Erdoğan’ı destekleyenler/ gitmesini isteyenler) bölmekle kalmadı. Eş dost kayırmacılığını, rüşveti, adaletsizliği, şiddeti, ahlaksızlığı norm haline getirdi. Dolayısıyla kim kazanırsa kazansın, yönetmenin son derecede zor olacağı bir dönem bizi bekliyor…
2017 referandumu ve 2018 genel seçimlerinde yaşananları unutmayalım.
Adil ve şeffaf olmadığını bir kez daha, bile bile girdiğimiz seçimde maç oynanırken kural değiştirmekten tutun (referandumda YSK’nın mühürsüz oyları kabul etmesi) 2018’de başta Güneydoğu ve Doğu’da, büyük şehirlerin kimi ilçelerinde kabadayılık, hile, tehdit hakim oldu. HDP il ve ilçe ofisleri, üyeleri, stantları o kadar sık saldırıya uğradı ki… Urfa’nın Suruç ilçesinde Şenyaşar ailesinin fertleri, AKP vekili Yıldız’ın koruma ve yakınlarınca öldürüldü. (https://bianet.org/bianet/toplum/265496-senyasar-ailesi-devlet-varsa-adalet-nerede)
Anamuhalefet, bundan önce açıkça hile yapılan seçimlerden sonra isyan eden kitleleri “aman sokağa çıkmayın” diye bastırdı… Yıllarca geniş kitlelerin en temel hak talebini dile getirmemeye şartlanması, iktidarın zorbalığı kadar muhalefetin temkinliliğinden de kaynaklandı. Şimdiye dek tehdidin ne olduğunu öğrenemesek de muhalif cenahta “ortalığı kan gölüne çevirebilirler” hissiyatı yerleşti.
Erzurum olayından sonra hâlâ “aman seçim gecesi sokağa çıkmayın” denmesini doğrusu anlayamıyorum. Vatandaşlığı, sadece sandığa gidip oy vermekle sınırlayan, savunulan demokratik hak ve değerlere sahip çıkılmasını engellemeye çalışan siyaset anlayışı zaten tepemizde.
Oy vermek ve takip etmek kadar cayır cayır ödediğimiz vergilerin hesabını sormakla da yükümlüyüz. Devletin tüm gücünü arkasına almış ve kötüye kullanmış bir yönetime şimdiye dek “bay bay” diyemediysek, hakkımızı savunamadığımız ve “adam kazandı”ya teslim olmanın getirdiği yorgunluğun etkisi var.
Yıllar boyunca bastırılmış, tepesine tepesine vurulmuş, en temel haklarının ve gerçek demokrasinin ne olduğunu bilmeyen veya unutturulan bir topluma dönüştük.
Refahı haksız kazançla, gelişmeyi iki karış toprağa bina dikmek ve araba almakla, özgürlüğü sadece belirli bir İslami anlayışın değerlerini savunmakla, liderliği kabadayılıkla eş tutan anlayış, bu toplumu yedi bitirdi.
Artık yeter, artık bitsin. Gerginlik ve şiddeti değil, umut ve barışı hak ediyoruz.