TEZCAN KARAKUŞ CANDAN

TEZCAN KARAKUŞ CANDAN

İzmir 14 Mayıs’a koşuyor

Cumhuriyet’in ikinci yüzyılı, her açıdan yeni bir kurucu süreç tanımlama fırsatı veriyor. 14 Mayıs tarihsel seçimine bir haftanın kaldığı bir zaman diliminde onca yoğunluğun arasında 6-7 Mayıs tarihinde “Cumhuriyet’in II.Yüzyılına Doğru Kültür ve Sanatın Geleceği Sempozyumu” İzmir’de gerçekleşti.

”Cumhuriyet’in temeli kültürdür” diyen Mustafa Kemal Atatürk’ün devrimin bütüncül bakışının kültür ve sanatla gelişmesinin izlerinin ikinci yüzyıla taşınması ve gelecek kurgusu ile, önceki dönem kültür bakanlarından Ercan Karakaş, Suat Çağlayan'ın bizzat, Fikir Sağlar ve İstemihan Talay’ın bildirilerle katıldığı, Tunç Soyer, Yılmaz Büyükerşen’in yerel yönetimlerin kültür ve sanat sanat politikalarını anlattığı, dramaturg, yazar, sanat tarihçisi, mimar, yayıncı, heykeltıraş, şair, edebiyatçı, piyanist, karikatürcü, senarist, tiyatrocu ve Kültür Bakanlığı’nda önceki dönemlerde görev alan Devlet
ve Opera Balo Genel Müdürlüğü yapan Hüseyin Akbulut’un konuşmacı olarak katıldığı sempozyum 'ikinci yüzyılın' kültür koşusu gibiydi.

ekran-resmi-2023-05-07-14-53-16.png

Kültür politikalarında aydınlanma ışığı

Sempozyum organizasyonu ve katılımcılar özenle belirlenmişti. Oturumlar “Talat Sait Halman, Muhsin Ertuğrul, Ali Dinçer, Yaşar Kemal, Hasan Ali Yücel, Adnan Saygun, Nejat Eczacıbaşı, Bedia Muvahhit anısına düzenlenerek, tartışma konuları ile sanatçılar ve aydınlar üzerinden bağ
kurulmuştu.

Kültür ve sanatın yaşadığı tahribat ile birlikte Kültür Bakanlığı’nın, mevzuatın nasıl şekilleneceğine, kültür varlıklarının nasıl korunacağına dair pek çok değerli öneriler her konuşmacı tarafından dile getirilirken İzmir’de bir aydınlama ışığı yayılıyordu.

Cumhuriyet’in kuruluş ideolojisinin kültür sanat ve eğitim alanındaki politikalarının çağın ilerisine taşımak, kültürün ve sanatın özgürleştirici ve toplumsallığının nasıl kurgulanacağına ilişkin Cumhuriyet’in yeni yüzyılına projektör tutan sempozyum, müthiş bir birikim sağladı.


Kültür ve sanat alanında büyük tahribatın adı AKP iktidarı


AKP iktidarında kültür ve turizm bakanlığı birleştirilerek, kültürün yozlaştırıldığı, kültürün turizmin ticari kaygılarına feda edildiği bir dönemi hep birlikte yaşadık. Bu dönem, resiminden müziğine, heykelinden, opera balesine, mimarlığından edebiyatına, sanatın özgürlüğünün kelepçelenmeye
çalışıldığı, kültür varlıkların yıkıldığı ve peşkeş çekildiği bir karartma günleri gibiydi.

Cumhuriyet’in yarattığı aydınlanmacı kültürün yozlaştırılması, mekansallığının yok edilerek toplumsal belleğin sıfırlanmaya çalışılması siyasal İslam yaklaşımıyla çağdaş yaşamın tüm temsilleri hedef alındı.

Eğitim sürecinde, sanat dersleri kırpılarak en aza indirildi. Tüm hatırlatma mekânları, Cumhuriyet’in mimari mekanları hedef alındı. Cumhuriyet’in kültürden sanatına kadar Cumhuriyet ideolojisinin temel kurucu mekanlarının temsili olarak toplumsal bellek alanı olan Başkent doğrudan hedef
alınarak toplumsal bellek sıfırlanmaya çalışıldı. Sanat ve sanatçı yok sayıldı. Heykellere tükürüldü, "ucube" denildi. Mimarlık eserlerinde mimarın adı silindi. Köklü sinemalar, tiyatrolar kapatıldı.
Konserler, festivaller yasaklandı. Milli Kütüphane’deki eserlerin büyük bölümü, ulusal bellek eserlerimiz, Atatürk Orman Çiftliği’nde Atatürk’ün şartlı bağışı ve vasiyetine, hukuka aykırı şekilde yapılan “Millet Kütüphanesi”ne götürüldü. Milli Kütüphanenin içi boşaltıldı. Sosyal buluşma mekânları
dönüştürüldü.

Kültür Bakanlığı kültür varlıklarını korumaktan uzak politikalarla , koruma kurullarının siyasallaştığı, korunması gereken mekanların koruma derecelerinin düşürüldüğü yada kaldırıldığı , koruma ilke
kararlarının ihlal edildiği uygulamalara imza attı. Kültür varlıklarının yıkım karaları alındı.

Atatürk Orman Çiftliği’nde, Ernest Egli tarafından yapılan, Atatürk’ün halkı ile birlikte klasik müzik dinlediği buluştuğu Marmara Köşkü, ilke kararlarına rağmen yıkıldı. Atatürk’ün baş mimarı olarak bilinen Seyfi,
Arkan’ın tasarladığı İller Bankası binası yine koruma kurulu kararları ile korunması gereken kültür varlığı iken yıkımına karar verildi. Bir gecede yıkılan İller Bankası binası üzerinde zafer edasıyla fotoğraf çektiren Melih Gökçek’in cehalet sırıtışı unutulmadı.

ekran-resmi-2023-05-07-14-52-33.png

Kültür Sanat mekanları inşaat sektörüne sermaye aktarım aracı haline geldi, mekanlar arttı, izleyici azaldı .


Opera ve bale salonlarının varlığı ve izleyicilerinin sayısı toplumun gelişmişliğini gösterir.

AKP’nin iktidara geldiği ikibinli yılların hemen başında örneğin 2003 yılında tüm Türkiye’de 5 opera ve balo salonu, 4264 koltukla hizmet veriyor ve seyirci sayısı 458 binleri buluyordu. Zaman içerisinde opera
ve balo salonu sayısı mekansal olarak arttı. Ancak 2021 TÜİK verilerine göre Türkiye’de 14 opera ve balo salonu 8449 koltuk bulunurken seyirci sayısı 14 bine düştü. Mekan inşa etmek, bir nevi sermaye aktarımı ve ihale iken, mekan artarken seyirci sayısının düşmesi opera ve baleye gereken önemin
verilmediğinin açık göstergesi.

Belli dönemlerde izleyici sayısı artsa da AKP’nin iktidara geldiği ilk
yıllarda ki, 457 bin seyirci sayısına hiçbir yılda ulaşılamadı.

Benzer bir durumu tiyatro alanında görüyoruz. Tiyatro salonu sayısı artıyor koltuk sayısı artıyor, ancak bu mekansal artışa oranla seyirci sayısının dönemsel artışlar dışında bir doğrusallık ifade etmemesi
vahim bir süreci işaret ediyor. Tiyatro salonu istatistiklerinde de salon koltuk ve izleyici sayılarında bir paralellik görülmüyor. 2002 yılında 97 tiyatro salonu ve 38 bin 253 koltuk var iken seyirci sayısı 2 milyon 634 bin 841’lerde . 2021 yılında 400 tiyatro salonu var ancak 2021 yılı seyirci istatistikleri 714
bin 864. Toplumun sanat ve kültürden uzaklaşmasının arkasında elbette ki iktidarın ideolojik olarak kültür ve sanata yönelik politikaları var.

İnşaat öncelikli kültür ve sanat politikaları, AVM’ler içerisinde
tüketim malzemesi olarak sanatın mekan kurması aynı oranda insan birikimini sağlayamaması ile , mekanın özgün tasarımdan uzak şekilde kalitesini de düşürdü. Mekan kültürü AVM’lere hapsedildi.
Her yıl gazete ve dergi sayıları belirli oranlarda düşmeye devam ediyor.

Kent kültür akademileri


21 yıllık bir kültür ve sanat alanı tahribatının derinlikli olarak ortaya çıkartılması ve kültür ve sanatın özgürleştirici yönüyle Kültür Bakanlığı üzerinden halkla buluşması yaşamın yeniden inşasında kaçınılmaz bir zorunluluk. Cumhuriyet’in ilk yıllarında nüfusun %70’inin köylerde yaşıyor olması üzerine şekillenen Köy Enstitüleri, Halkevleri ve güzel sanatlar alanında daha ilk yıllarda inşa edilen Musiki Muallim Mektebi’nden Gazi Eğitim Enstitüsü’ne, heykelinden resime, mimarisinden müziğine,
tiyatrosundan opera balesine kadar bütüncül bir devrim politikası ile ele alınması çağdaş, sorgulayan özgürlükçü ve demokratik bir toplum yaratılmasının gereği idi.


Bugün nüfusun %93’ünün kentlerde yaşadığı bir dönemde, kültür ve sanat politikalarının toplumsallaşması ve neoliberalizmin dayattığı tüketici yaklaşımından bir toplumsal üretim alanına dönüşmesi toplumun ruhunu besleyen eserlerle yeniden buluşturulması için mekanizmaların
şimdiden kurgulanması gerekiyor.

Kültür bakanı kim olacak, Cumhuriyet’in yarım kalan aydınlanması nasıl devam edecek kulisler hareketli.


Öncelikle Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın ayrı bakanlıklar olarak ayrılması bir zorunluluk. Kültür Bakanlığı’nın halkla mahallelerde buluşacak ‘kent kültür akademilerini kent kültür enstitülerini ‘
kurgulaması, sanatın her dalının toplumun 5 duyusuna hitap edecek şekilde toplumsallaştırılması ile ancak kalıcı bir demokrasi ortamı oluşturulabilir.
Cumhuriyet’in ikinci yüzyılında kültür ve sanatın geleceği sempozyumu bu önerilerden daha da fazlasının ifade edildiği bir üretim ortamına dönüştü. Kültür ve sanat politikalarının gündemden neden düşürülmemesinin mesajını veren sempozyumda, kültür bakanının kim olacağı yapının nasıl
kurgulanacağı ise kulislerin en çok konuşulan konusuydu.

Cumhuriyet'in kadın sesleri


İlk gün sempozyum müthiş bir performans ile tamamlandı. Cemal Ünlü ve Gökhan Akçura’nın muhteşem sunumları ile Cumhuriyet’in kadın sesleriyle sahnelerin ilk kadın sanatçıları Fikriye, Afife, Suzan Lütfullah, Lale ve Nergis hanımlar, Nazmiye Sedat, , Bedia Muvahhit, Seyyan, Birsen Alan, Deniz Kızı Eftalya, Safiye Ayla, Bayan Semiha, Mahmure Şenses gibi sanatçıların ruhumuzu incelten plak dinletisi ile sonlandı.

7 Mayıs sabahı İzmir’de bizi kentin caddelerin kapatıldığı halk koşusu karşıladı. On bini aşkın kişi İzmir sokaklarında 46 kilometrelik maraton koşusuna İzmir Marşı ile başlamışlardı. Öğrencilerin eğitimine destek olmak için düzenlenen bu koşuda "Nereye koşuyor bu insanlar?" soruları çoğaldı. İzmir Cumhuriyet’in ikinci yüzyılında, Cumhuriyet’in temeli kültür politikalarıyla 14 Mayıs’a koşuyor. Kültür ve sanat politikalarının hak ettiği değeri bulması ve bir toplumun yeniden uyanışına ve geleceğine ışık tutacak bir toplumsallıkla buluşması için 14 Mayıs aynı zamanda bir kültür değişiminin
de harekete geçiricisi olacak. İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne Tunç Soyer, Zeynep Altıok ve emeği geçen herkese yürekten teşekkürlerle. İzmir Koşuyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
TEZCAN KARAKUŞ CANDAN Arşivi
SON YAZILAR