CEM ERCİYES
Reşad Ekrem’in sır perdesi aralandı
Kendime söz verdim, bu yazıyı normal bir yazı uzunluğu olan altı bin vuruşa gelince bitireceğim. Bu sözü vermek zorundayım çünkü Reşad Ekrem Koçu ve İstanbul Ansiklopedisi hakkında yazmaya başlarsam bitiremeyeceğimi fark ettim. Bu konu İstanbul’a, onun geçmişine ve popüler tarihe meraklı, hele kitaplarla ve yayıncılıkla haşır neşir kimseler için o kadar zengin ki anlatmakla bitmez… Tıpkı Reşad Ekrem’in bir türlü bitiremediği ansiklopedisi gibi…
İstanbul Ansiklopedisi hakkında Salt Galata’da ‘Başka Bir Kayda Rastlanmadı’ adında bir sergi açıldı. Bu sergide, üstadın ünlü ansiklopedisinin yayımlanmamış ciltleri için hazırladığı maddeler yer alıyor. Böylece bir efsanenin üstündeki perde hafifçe aralanıyor, üstad sonraki ciltler için nasıl bir malzeme hazırlamıştı, ne kadarı günümüze ulaştı, yayımlansaydı neler okuyacaktık? gibi soruların önemli bir kısmı yanıtını buluyor.
Bilmeyenler için kısaca özetlemeye çalışayım: Reşad Ekrem Koçu’nun 1944 yılında fasiküller halinde yayımlamaya başladığı ve 1973 yılına kadar fasılalarla sürdürdüğü ansiklopedisi G maddesine kadar gelmiş. Son madde ‘Gökçınar’. Reşad Ekrem 1975’teki ölümünden önce ansiklopedinin tüm haklarını arşiviyle birlikte bir yayıncıya satmış. Hayatı boyunca bulduğu birtakım belgeleri, gazete kupürlerini biriktirip Z’ye kadar gelecek şekilde maddeleri yazıp, hatta resimlerini bile yaptırıp biriktirdiği için bu arşivde gün ışığına çıkmamış ne metinler olduğu hep merak edilirdi. Yayıncılık dünyamızın en büyük hayallerinden biri 11 cildi yayımlanan, binlerce sayfalık bu devasa ansiklopediyi tamamlamaktı. Fakat vaktiyle arşivi inceleyenlerden öğrendiğime göre ‘g’den sonraki maddeler yine de tam anlamıyla yayımlanacak kadar çok ve tamamlanmış değildi. Uzun yıllar, neredeyse elli sene Cağaloğlu’nda depolarda bekleyen arşivin günümüze ne koşullarda geldiği de belirsizdi. Reşad Ekrem Koçu’nun kitaplarını yayımlayan Doğan Kitap’ın yöneticisi olarak ben de ansiklopedi arşivinin haklarını ellerinde bulunduranlarla görüşmüş, ama istenen paranın yüksekliği nedeniyle bu işe girememiştim… Neyse ki onlarca yıl süren bu belirsizlik 2010’ların sonunda neticelendi ve Kadir Has Üniversitesi arşivi devraldı. Kadir Has, Salt’la iş birliği yaparak bu arşivi düzenledi. Salt, işin çok iyi bildiği kısmını üstlendi yani dijitalleştirdi, katalogladı, A’dan Z’ye tüm maddeleri tape etti ve bir sergi hazırladı. Önceki hafta sergi açıldı, Salt tüm dijital malzemeyi erişime açmaya hazırlanıyor. Yani yakın bir gelecekte ansiklopedinin kayıp maddelerine internet üstünden ulaşabileceğiz gibi görünüyor.
Bugün İstanbul Ansiklopedisi’nin vaktiyle yayımlanmış 11 cildini takım halinde bulmanız zor. Bulsanız da on binlerce lirayı gözden çıkartmanız gerekir. Bu kadar değerli olmasının sebebi kent tarihiyle ilgili benzersiz bir dil ve çok farklı bir içeriğe sahip olmasıdır. Reşad Ekrem öncelikle kentin gündelik yaşamını, sıradan insanlarını ve bilhassa ‘ayak takımını’ konu alır. Maddeler gazete haberlerinden, halk kültüründen beslenir, oradan buradan cımbızlanmış ayrıntılarla zenginleşir ve en gariban insanların hayatını bile bir kahraman gibi coşku ve merakla anlatan bir üsluba sahiptir. Bu içerik ve üslup Reşad Ekrem’in kitaplarında da görülür. Evet padişahları sarayları, sadrazamları da yazmıştır ama onun en çok sevilen kitapları İstanbul’un eski meyhaneleri, meyhanecileri, köçekleri, yosmaları, tulumbacıları, forsaları, yeniçerileri ve büyük edebiyatçıları üstünedir. Reşad Ekrem’in yazdığı tarih, renkli ve canlı bir gündelik yaşam tarihidir. O kadar çok ama o kadar çok yazmıştır ki çeşitli dergi ve gazetelerdeki yazı ve tefrikalarından en az bir yirmi kitap daha çıkartmak mümkündür diyebilirim. Bugün onun yirmi kitabı meraklıları için ulaşılabilir durumda. Bu kitaplar ve yazıları günümüzün popüler tarih yazarları kadar büyük edebiyatçılarına, Selim İleri’ye, Orhan Pamuk’a da ilham vermiştir. Pamuk’un ‘İstanbul Hatıralar ve Şehir’ kitabında Reşad Ekrem Koçu’nun adı sık sık geçer.
(Üçbin beş yüz vuruş olmuş bile… Biraz da Reşad Ekrem’in yaşamından bahsedip sözü sergiye getireyim.)
1906 doğumlu Reşad Ekrem Koçu 1931’de İstanbul Darülfünunu Tarih Bölümü’nden mezun olmuş. Bölümün efsane hocası Ahmed Refik Altınay’ın asistanı olmuş. Ama hocası üniversite reformuyla uzaklaştırılınca o da ayrılmış ve tarih öğretmenliğine başlamış. Pertevniyal Lisesi’nde onun öğrencisi olmuş Erol Üyepazarcı, İstanbul Ansiklopedisi adıyla yaptığımız Açık Radyo programında Reşad Ekrem Koçu’yu cebinden para verip öğrencilerini Roma tarihini anlatan bir filme gönderen, kendine has bir kişilik olarak anlatmıştı. Koçu, yaşadığı dönemde de tarih meraklıları arasında tanınmış bir kişiydi. Çünkü dönemin sayısız gazete ve dergisinde yazılar yazar, kitaplar yayımlardı. Ama hayatının en büyük uğraşısı, uğruna babadan kalma konağını bile sattığı İstanbul Ansiklopedisi oldu.
Salt Galata’daki sergi, adını Reşad Ekrem’in bazı maddelerinin sonunda yer alan bir nottan alıyor. ‘Başka bir kayda rastlanmadı’ aslında hakkında farklı kaynaklarda hakkında bilgi olmayan, tarihteki yerini sadece Reşad Ekrem sayesinde alanları işaret ediyor. Nitekim sergide de bu sıradan insanlar ya da işin doğrusu kaderin cilvesi neticesinde sıra dışı hayatlar yaşamış insanlar hakkında çok sayıda metin yer alıyor. Sergiyi hazırlayanlar bize, Reşad Ekrem’in bu yaklaşımının çok iyi örneklerini bulup sunmuş. Topal Sürvik’in umumhanesinde çalışan Hatice Cevriye, ‘vesika almış ilk müslüman Türk fahişe’ Recebkızı Hayriye, ‘umumhane mamalarının körpe oynaşları olan ‘pedimular’, ameliyatla kadın olan erkekler, Almanya’ya giden hamal Bursalı Hüseyin, Kürd Yakup’un karısı oğlan Halime, Gül Ahmed Ağa ve ünlü külhanbeyleri, kentin hamalları, Halim Çocuk gibi katiller, Hacıhüsrevli Güllü gibi hırsız ve yankesiciler, Arif Şeren gibi dolandırıcılar, ünlü cinayetler, haneberduşlar… yani kısacası kentin ayaktakımı ve görünmeyenleri, görülmek istenmeyenleri hakkında müthiş bir sergi bu. Söz konusu hemen hemen her kişinin karakalem bir resminin de sergideki daktiloyla yazılmış ve sararmış o maddeye eşlik ettiğini söyleyelim…
Reşad Ekrem bu insanları anlatıyordu çünkü onun İstanbul’u, anlatmak, kayda geçirmek istediği İstanbul’da buydu. Kimsenin anlatmadığı, görmediği bu insanlar hakkında topladığı bilgiler ve kayda aldığı hikayeler ve yazıp yayımladıkları sağlığında biraz da küçük görülmesine neden olmuş olabilir. Nitekim sergide ünlü sanat tarihçisi Semavi Eyice’nin İstanbul Ansiklopedisi’nin başarısızlığını önemsiz maddelere çok uzun yer vermesine bağlayan düşünceleri de yer alıyor… Fakat tam da bu özgün kişiliği ile Reşad Ekrem Koçu kendi zamanını aşıp bir efsane oldu ve günümüze kadar geldi.
Sözümü tutup yazıyı burada bitiriyorum. Sonbahara kadar sürecek sergiyi mutlaka görün. Vakit ayırıp camekanlardaki metinleri okuyun. Hele ki daha önce hiç Reşad Ekrem Koçu okumadıysanız, gördüklerinizin benzersizliği karşısında hayretlere kapılacaksınız, size garanti veriyorum…
REŞAD EKREM KOÇU’YU ÖĞRENCİSİ EROL ÜYEPAZARCI’DAN DİNLEMEK İÇİN LİNK: