EKONOMİDE ÇİN MODELİNE KARŞI TÜRECİ / ŞAHİN MODELİ
Türkiye’nin artık kapı gibi bir ekonomik modeli var: Adını da ‘Çin Modeli’ koyduk. Bunu yok sayarak umut halüsinasyonları görmenin ise hiçbir anlamı yok.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın haftalardır yaşadığımız kur dalgalanmalarını dindirmek yerine sürekli medyaya çıkıp, her seferinde Türk Lirası’na daha da zarar veren o ‘teori’yi tekrar etmesi bunu gösteriyor.
Benzer şekilde Milli Güvenlik Kurulu’nun düşük faiz, güçsüz TL ve ucuz iş gücüne dayalı bu ekonomik programı bir güvenlik meselesi olarak tanımlaması da iktidarın piyasaya bir nevi ‘bu uzun vadeli bir devlet politikasıdır’ deme yöntemiydi.
Sürekli medyaya çıkmak ve MGK gibi devlet kurumlarına bu programı savundurmak zorundalar.
Bu yüzden de artık her kur atağında, her Cumhurbaşkanlığından gelen açıklamada geri adım atılmamasına şaşırmamalıyız.
Neden mi?
Düşünün…
Çok uluslu bir şirketin CEO’susunuz ve yeni bir fabrika açmak için dünyadan yer bakıyorsunuz.
Çin’den daha ucuza çalıştırabileceğiniz, eğitimli ve işsiz nüfusuyla Türkiye seçeneklerden biri.
Ama aynı zamanda ülke değişimin arifesinde. Cumhurbaşkanı ve partisi hiç olmadıkları kadar kamuoyu yoklamalarında güç kaybetmişler.
Dolayısıyla bu ekonomik modelin de sonu, seçimle beraber gelecek.
Neden yatırım yapasınız? İki yıl için neden para harcayasınız?
Cumhurbaşkanı Erdoğan ve -aslında- bütün devletin bu programa sahip çıkma yarışının sebebi de bu. Umutsuz bir ‘geri adım atmayacağız’ çığlığı.
Nafile…
Ancak toplumun görmesi gereken şu: Erdoğan ve Cumhur İttifakı, ekonomik krizden -sözde- çıkmak için Türkiye toplumunu alabildiğine fakirleştirmeye ve bunu bir devlet politikası olarak sunmaya razı.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun tabiri doğru: Fakirliği satmaya çalışıyorlar…
Bunun adına da ‘Çin Modeli’ diyorlar.
Ama bu bir dil sürçmesi gibi aynı zamanda.
Zira yaşanan, otoriter yönetimini sürdürmek için toplumun fakirliğini bir ekonomik kazanç olarak görmek.
BAŞKA BİR ‘MODEL’ MÜMKÜN
Bu tespitin muhalefetten gelmesi ve topluma anlatılması önemli. Ama yeterli değil.
Ortaya Türkiye’de işsizlikle ve hayat pahalılığıyla boğuşan toplumun inanabileceği bir alternatif ‘model’ koymak zorundalar.
O modelin adı da kurdukları Biontech şirketiyle insanlığın yaşadığı en büyük trajedilerden birini neredeyse bitiren bilim insanlarımızdan ilhamla ‘Türeci / Şahin Modeli’ olsun.
Merkezinde de özgürlük ve inovasyon dursun.
Açayım…
TÜRKİYE’DE OLSALAR AŞIYI BULAMAZLARDI
Aydın Doğan Vakfı, bu sene Biontech / Pfizer aşısını geliştiren şirketin kurucuları Özlem Türeci ve Uğur Şahin’i ödüllendirdi.
Gazeteci Murat Yetkin ile sohbet eden Şahin, “Türkiye’de olsaydınız aşıyı bulabilir miydiniz?” sorusuna “Zannetmiyorum” yanıtını verdi.
Sebep? Şahin siyasete girmeyip bilim yatırımlarının yetersizliğinden bahsetmiş. Haklı. Ama siyasete girmek de lazım. Çünkü sorunun asıl merkezi, siyasetin ta kendisi.
Zira son yıllarda Almanya’ya göçen yüzbinlerce Türk, Biontech gibi onlarca şirket kuruyor ya da başarı hikayelerinin parçası oluyor. Londra, New York, San Francisco’da da durum farklı değil.
Bu insanların “gidiş” sebebiyse bilime yapılmayan yatırımlar değil; Türkiye’nin yaşanılacak bir ülke olmaktan çıkması. Özgürlüklerin kısıtlanması. Demokrasinin kıskaca alınması. Şimdi de ülkenin bile isteye fakirliğe hapsedilmesi. Yani bizzat hükümetin siyasetteki ve ekonomideki ‘Çin Modeli’.
Almanya, kimsenin özgürlüklerini sınırlamadığı, fakirliğe razı olmadığı ve orijinal fikirlere yatırım yaptığı için Türeci ve Şahin’e sahip.
Ve Türeci ile Şahin orada olduğu için de yeni kalkınma imkanlarını tekrar tekrar elde ediyor.
Zira Biontech Mainz şehrinde. Yani matbaanın bulunduğu kentte. Ama Mainz, gösterişli bir inovasyon şehri değil. Fakat bundan sonra olacak. Çünkü Biontech’in yatırımları ve vergileriyle kent kendini yeniden tanımlıyor. m-RNA teknolojisini geliştiren Biontech gibi yeni büyük tıbbi buluşlar için kent bir çekim merkezi haline geliyor. Bir şirketin başarıyla yeni bir kalkınma hareketi başlıyor. Fakirliği değil; aklı, fikri, zekayı satarak başlıyor.
Oysa Şahin ve Türeci gibi insanları da Biontech gibi şirketleri de Türkiye çıkarabilir.
Ama şu anda aynı Türkiye, bizzat bu insanları istemiyor.
İnovasyonu, aklı, fikri değil; fakirliği ve otoriterliği merkezine alıyor.
İktidarın üzerinde tepinip durduğu ‘Çin Modeli’ işte tam olarak da bu.
Fakat özgür düşüncenin serbest olduğu; girişim hürriyetini destekleyen; Biontech’de olduğu gibi yeni pazarlar ve kalkınma imkanları sağlayacak inovatif fikirleri destekleyen; fakirliğe ve otoriterliğe değil, insana ve akla yatırım yapan bir Türkiye…
Türeci / Şahin Modeli ekonomiyle kalkınmak; tam da böyle bir ülke inşa etmek demektir.
Hem düşünenin hem işini yapanın özgürlüğünü savunmak demektir.
Ucuz iş gücüne ve kronikleşecek fukaralığa değil; inovasyona, yeni pazarlara ve orijinal fikirlere yatırım yapmak demektir.
Ne otoriterliğe ne de fakirliğe mahkûm olmayan bir ülke demektir…
Bülent Ortaçgil’in şarkısıyla bitirelim:
Olamaz mı?
Olabilir.