BIDEN NEDEN DÜŞÜŞTE?

Yalnızca bir dönem sürmüş olan Trump döneminden sonra, ABD tarihinin en uzun süredir siyasette bulunan isimlerinden bir olan Biden, ABD için fazla “sol” sayılabilecek bir program ile seçildi. ABD sistemindeki kutuplaşmanın geçmişte oy vermeye gitmeyen seçmeni de sandıklara çekmesi sonucu seçimleri kazanan Biden’in önerdiği siyasete rağmen popülerliğinde ve görev onayında geçtiğimiz yazdan itibaren hızlı bir düşüş yaşandı ve bu durum devam ediyor. Hatta, Kasım 2021 başında Virjinya’da yapılan eyalet seçiminde, bir yıl önceki genel seçimden 10 puan daha düşük alan Demokrat Parti, bu eyaleti Cumhuriyetçilere kaybetti. Bu durum Demokrat Parti cephesinde kaygı yaratsa da, genel olarak popülerlik kaybı daha çok dikkat çekti. 

 

Bu gelişme ilk bakışta ABD siyasetine dair ama genel olarak seçmen algısı ve siyasal davranışla ilgili şöyle bir sorunu tekrar gündeme getirdi. Bir yanda daha açtıktan sermayeden yana, şirketlerden alınan gelir vergisini azaltmaya çalışan, yabancı düşmanı, milliyetçiliğe vurgu yapan sağ popülist siyaset ve karşısında daha sosyal demokrat sayılabilecek, şirketleri daha çok vergilendirmeyi, başta aile, sağlık, eğitim, işsizlik desteği ve altyapı yatırımlarına ağırlık vereceğini söyleyen anlayış. ABD sisteminde bu ikisinin ağırlığının birbirine çok yakın olduğunu, Trump’ın tam da böyle bir sağ popülist söylemle seçimleri kazandığını biliyoruz. Hatta, Covid-19 pandemisi ve onun yarattığı ekonomik yıkım olmasa, Trump büyük bir olasılıkla geçen yılki seçimi de kazanacaktı. 


SOSYAL DEVLET UYGULAMALARINA DİRENÇ


ABD gibi vahşi kapitalist düzenin hakim olduğu bir ülkede devletin sosyal harcamalar yapması, alt sınıflara destek olacak sağlık, eğitim gibi programlar yürütmesi hep bir dirençle karşılaştı. Kısmen ABD’nin kuruluş dinamikleri olan aşırı bireycilik, kapitalist mantığın toplumsal yapıya derinlemesine nüfuz etmesi, üzerine Soğuk Savaş döneminin her türlü kamuculuğu reddeden, kötüleyen, düşman “komünistlerin” işi olarak gören anlayışı yüzünden Amerikan toplumunda sosyal devlet uygulamalarına yönelik sert bir direnç gelişti. Bu tür destekler, film ve dizilerde görülen rahat yaşamın aksine iş kaybetme kaygısıyla yoğun çalışan insanlar tarafından bu emeklerinin, çalışmayan, tembel, göçmenler tarafından sömürülmesi olarak görülüyor. 

Dayanışma yerine alabildiğine bireyciliğin hakim olduğu bu toplumsal-siyasal kültürde, devletin ihtiyacı olan vatandaşlarına destek çıkmasının kendisi adaletsizlik olarak algılanıyor, bu kesimler ödedikleri vergiler aracılığıyla bu insanları sübvanse ettiklerini düşünüyorlar. 

Bu yüzden sosyal devlet tarzındaki destek ve programlara yönelik tepkinin yalnızca Cumhuriyetçi Parti’de değil aşağıda görüleceği gibi, Demokrat Parti içinde de uzantıları olabiliyor. 

ABD siyasal sistemi içinde Demokrat Parti ile Cumhuriyetçi Parti arasında büyük ideolojik farkların olmadığı herkesin malumu. Ama yine de Demokrat Parti, toplumsal rızanın alınması açısından önemli bir işlevi yerine getiriyor ve Amerikan sisteminin kendini yeniden üretmesine imkan sağlıyor. 

Ama yine de, bir yandan özellikle alt ve orta sınıfların 2008 krizi haricinde devam eden ekonomik büyümeden pay alamaması, gelir dağılımının bozulması, orta sınıfın memnuniyetsizliği ve bunun sağ popülist liderler tarafından manipüle edilmesi tartışılırken, öte yandan Biden gibi yüzde 1 dilimindeki zenginlerin daha çok vergilendirilmesi gerektiğini savunan, asgari ücretin 15 dolara çıkarılacağı sözünü veren bir siyasetçiye yönelik desteğin azalmasının arka planına bakmak gerekiyor. 


Biden’ın sosyal devlet anlayışının, kendisinin ve partisinin ötesinde bir anlamı var. Bu başka bir yazının konusu olacak kadar kapsamlı bir konu. Ama bu noktada Biden yönetiminin, ABD tarihinde 1930’lardaki “New Deal” uygulamalarından bu yana görülmeyen, akut 2008 krizinde bile bu ölçüde devreye sokulmayan iki büyük destek paketini yürürlüğe koymaya çalıştığını belirtmek gerek. Bunlardan biri “Altyapı Yasası” olarak bilinen ve kırpılarak 1,2 trilyon dolara inen ama sonunda Kongre’nin her iki kanadından da geçen yasa. Bununla hem dijital hem de fiziki altyapı hizmetlerine büyük bir kaynak ayrılacak. Hatta, Senato’da 19 Cumhuriyetçi senatörün de bu yasaya onay vermesi Biden açısından başarı hanesine yazıldı. 

Sırada 3,5 trilyon dolar olarak öngörülen ama 2,2 trilyon dolara indirilen Build Back Better denen, sosyal yardım yasası var ve esas sorun burada çıkıyor çünkü Demokrat Parti içinden de buna bazı itirazlar var. Bunların başını Demokrat Parti içinde “ılımlılar” (Moderates) denen grup çekiyor. Parti içinde Ocasio-Cortez, Ilhan Omar gibi “ilerici” kanattakiler “ılımlılar” tanımlamasına şiddetle itiraz ederek bunların aslında muhafazakarlar olduğunu söylüyorlar ki haksız sayılmazlar. “Ilımlılar” Meclis başkanı Pelosi’ye mektup yazarak 3,5 trilyon dolarlık pakete onay vermeyeceklerini söylediler, Senato’da da bazı Demokrat senatörler paketin küçültülmesini istediler. Bu yasanın da Temsilciler Meclisinden kırpılarak geçtiğini söyleyelim. Oysa, söz konusu yasa “insani altyapı” olarak görülüyor ve içinde yeni çocuk sahibi olanlara ayda 300 dolar, yüksek okula gidenlere burs, örneğin insilün kullananların ayda 35 dolardan fazla ödememesi, yerel medya kuruluşlarına vergi desteği, evini tamir edenlere ucuz kredi, çocuk başına ödenek gibi doğrudan destek programları içeriyordu. 


Bu tür destek planlarına rağmen, Şubat 2021’de yüzde 57 olan Biden’ın görev onayı Ağustos ayından itibaren hızlı bir düşüşe geçti ve neredeyse Trump’ı yakalayarak yüzde 40’lara kadar düştü. Amerikan toplumunda genel olarak Biden’dan duyulan bir memnuniyetsizlik, bir hayal kırıklığı havası yayıldı. Bunun nedenleri arasında üç konu öne çıkıyor. Yükselen enflasyon ve Amerikan halkının olmazsa olmazı, benzin fiyatlarının yüksekliği, tedarik zincirlerindeki sorunlar ve Afganistan’dan çekilme süreci. İktisatçı Paul Krugman ABD’lilerin enflasyon deyince benzin fiyatlarını anladıklarını söylüyor. Aslında Afganistan’dan çekilme kendi başına ABD halkını rahatsız edecek, hayatını etkileyecek bir konu değil ama çekilmenin kendisinden çok burada gösterilen beceriksizlik Amerikalılara daha çok dokunmuş olmalı. Enflasyon ise siyaset bilimi kuralına uygun bir etki yaratıyor ve bu kısmı çok daha anlaşılır bir durum. Buna ek olarak yeni mutasyonlar sonucu pandeminin bir türlü kontrol altına alınamaması da Biden’in imajını etkiledi. 


Ama burada asıl sorun, orta ve alt sınıfların sıkıntılarına dokunacak yasalara rağmen Biden’a olan desteğin düşmesi. Hatta, bu destek kaybının kadın, siyah ve Latin kökenliler arasında daha çok görülmesi. Enflasyon yanında, genel olarak başkanların seçimden önce büyük umutlar yarattığı, büyük sözler verdiği ve sonrasında bunların gerçekleşmediği görülünce hızlı düşüşler olduğu alışıldık bir eğilim. Daha önceki başkanlarda da görülmüş bir şey. Bu konuda rekor Trump’ta. Ama Biden da ona iki puan kadar yaklaştı. Demokrat Partiye yakın çevreler söz konusu yasaların henüz etkilerinin görülmediğini, zaman içinde bu desteklerin somut olarak halka yansıyacağını ve Biden’ın puanını yükselteceğini umuyorlar. Tabii, önümüzdeki yıl Kongre seçimleri var ve böyle giderse Demokratlar her iki kanadı da kaybedebilirler ve şu anki avantajlı pozisyonlarını kaybederler. Bu yüzden söz konusu programın hayata geçmesi ve sonuçlarının alınması önem taşıyor. Örneğin, üniversite mezunlarının burslardan kaynaklanan borçlarının ödenmesi/silinmesi konusunda bir düzenleme yapılmaması da gençler üzerinde olumsuz bir etki yarattı. Bu arada Biden’ın kutuplaşmayı gidermeye dönük kuşatıcı söyleminin görev onayı konusunda ona yardımcı olmadığını belirtmek lazım. Hatta, hangi sosyal paketi geçirse, kemikleşmiş sağ seçmen, ki yüzde 40’larda, asla Demokratlara oy vermiyor ve seçim sonuçlarını “swing voters” denen aradaki seçmen belirliyor. 

Sonuçta Biden yönetimi somut, halkın ihtiyaç ve beklentilerine karşılık gelen bir siyaset izliyor. Bu sınıfları uzun süredir boşlayan Amerikan sisteminin buna ihtiyacı var. Bunlar dış politika, demokratikleşme, iklim gibi çok önemli ama etkileri acil olmayan konular gibi değil, her yerde ve zamanda sonuç verici girişimler. Bu politikanın yarattığı sonuçları gelecek Kongre seçimlerinde göreceğiz ve ABD kendine özgü bir ülke olsa da, dünyanın başka yerlerinde bu türden bir kampanya ve politikalar için de bir örnek oluşturacak. 

TRUMP FAKTÖRÜ

Bu arada Trump faktörü hala siyasette kendisini göstermeye devam ediyor. ABD siyasetinde ilk turda yenilen başkan genellikle ortadan kaybolurdu. Trump bu konuda da bir istisna oluşturuyor ve adını gündemde tutarak bir sonraki seçimler için adaylık sinyali veriyor. Biden’ın bu programının başarısı Trump’ın siyasal geleceğini de belirleyecek. Alt ve orta sınıfların yaşadığı ekonomik sorunların çözümü için göçmen karşıtlığını, sağ ırkçılığı güçlendiren siyaset ile sosyal devlet uygulamalarıyla bu sorunları çözmeyen ama hafifleten anlayış arasındaki fark oylanacak. ABD siyasetindeki bu iki parti arasındaki farkın iki kola markası arasındaki fark kadar olduğu söylenir. Bir sonraki seçimde söz konusu farkın ötesine geçilecek mi göreceğiz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
İLHAN UZGEL Arşivi
SON YAZILAR