Enflasyonla mücadelede yapılan temel yanlışlar

GÜLEN ELMAS ARSLAN

Öncelikle sorunun çözümündeki başarı şüphesiz teşhisin doğru konulmasına bağlıdır: Burada sorunun kaynaklarının doğru okunamadığına ilişkin iki temel konuya değinilecektir:

1) Şu anki Türkiye’de seyreden enflasyon; talep enflasyonu, maliyet enflasyonu, fiyat ve kâr enflasyonu olmak üzere enflasyon türlerinin tümünün birden seyretmesinden kaynağını almaktadır.

2) Türkiye Cumhuriyeti kurulduğu günden itibaren farklı dönemlerde farklı nedenlerden kaynaklı olarak enflasyon ile yüzleşmiştir. Enflasyonist ortamların tetiklenmesi bazen dış konjonktür bazen de kötü ekonomi yönetimi kaynaklı olmuştur.

Günümüzde seyreden enflasyon birikimli ekonomik sorunların ve covid19 pandemisinin akabinde “kötü ekonomi yönetiminin” tetiklemesiyle ciddi bir problem haline gelmiştir. Birikimli ekonomik sorunlardan kasıt; artık Türkiye eski ekonomik yapısından uzaklaşmıştır. Başta temel tüketim mallarında olmak üzere Piyasa fiyatını düzenleyici kurum ve kuruluşlar ya kapatılmış ya da işlevsiz hale getirilmiştir. Yine alt gelir dilimlerinde önemli tüketim mallarının üretimini sağlayan kamu özel teşekkülleri özelleştirme süreciyle çoğunluğu üretim ünitesi olmaktan çıkartılmıştır. Dışa bağımlılık başta önemli ihracat sektörlerimiz olmak üzere tüm sektörlerde artmıştır. Yani bugünkü enflasyonist süreç talep baskısından ziyade daha çok üretim yetersizliği ve fiyat oluşum mekanizmalarının yapısal olarak bozulması kaynaklıdır.

Şu an birlikte seyrettiğine işaret ettiğimiz üç enflasyon türüne ilişkin detaylar ise şöyledir:

  1. Talep Enflasyonu: Günümüze özgü iki önemli neden bu alanda sürece damgasını vurmaktadır. Bunları iyi okumak gerekir. Birincisi Türkiye’de gelir dağılımı çok bozulmuştur. Geniş kitleler temel tüketim mallarının temininde dahi elde ettikleri gelir ile zorlanmaktadır. Bu neden ile son çeyrek yüzyılda aşırı zenginleşmiş kesim dışındaki geniş kesime yönelik talep enflasyonunu önlemeye yönelik politikaları tek başına uygulamakla beklenen sonuç çıkmaz ve ekonomik ve sosyal maliyeti ağır olacaktır. İkincisi negatif faiz uygulaması nedeniyle geniş kitleler daha önceki yıllara ait tasarruflarını harcamalarını önceleyerek kayba uğramaktan korumaya çalışmaktadırlar. Güvensizlik nedeniyle yastık altında tutulan tasarruflar da dahil tasarruflar eridiğinde, sürecin tasarruf oranının düşmesi şeklinde setretmeye evrilmesi kaçınılmaz hale getirecektir ki; bu da zaten ülkemizde düşük olan tasarruf eğiliminin daha da düşmesi anlamına gelecektir. Kısacası bu da başka bir yapısal sorunun derinleşmesi anlamına gelecektir.
  1. Maliyet Enflasyonu: Fiyat mekanizmasının bozulması önemli bir sorundur. Petrol gibi temel girdilerdeki yükselmenin ve bu alandaki dışa bağımlık önemli bir başka sorundur. Pandemi döneminde tüm dünyada üretim süreçlerindeki aksama ve fiyat artışları dışsal bir başka faktördür. Ancak maliyet enflasyonu tartışıldığında akla gelen en önemli konu ekonomide dışa bağımlılık ve döviz kurundaki artıştır. Daha önce 1990 girdi/çıktı tablosu üzerinden yapılan bir çalışmamda; hipotetik olarak %20 düzeyinde bir devalüasyon Türkiye’de enflasyon üzerinde %6 civarında bir artışa neden olmaktadır (ELMAS ARSLAN, Gülen, (2021), "Devalüasyon ve Sektörel Maliyetler,” İktisatta Erken Yazılar, Siyasal Kitabevi Yayınları, ss.137-143.). Tüm sektörlerde dışa bağımlılık oranlarında ciddi bir artış olduğu (Bkz dışa bağımlılığın ampirik ölçümü için, Danışmanlığını yapmış olduğum master tezi: SEKBAN, Celal Utku, (2022), “Yüksek Faiz Düşük Kur Politikasının Etkileri; Türkiye Örneği”, Ufuk Üniversitesi, SBE, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi.) için artık kur artışının enflasyon üzerindeki etkisi 1990’lara göre daha fazla olacaktır. Ancak, yapılan ampirik ölçüm aracılığıyla gözlemlenen odur ki; döviz kurunun enflasyon üzerindeki etkisi genel yargının çok altındadır. Kur etkisini net olarak ölçmeden kuru merkeze alarak, dolayısıyla kur artışını önleyerek “maliyet enflasyonunu” merkeze alan enflasyon ile mücadele politikası tek başına doğru olmayacaktır. Tam tersine bunun başka yapısal sorunlara neden olması ya da var olan problemi derinleştirmesi kaçınılmazdır. Bunlar; TL’nin aşırı değerlenmesinin cari açığın büyümesine yol açması, dışa bağımlılığın artması, yapay olarak ithal ürünlerinin ucuzlatılması ve iç üretimin cezalandırılması gibi bir dizi etki şeklindedir.
  1. Fiyat ve Kâr Enflasyonu: Tasarruflarını kurumaya çalışan ve yeni dönem hızlı zenginleşen kesimin yatırımlarını gayri menkule yönlendirmeyi seçmesiyle balon fiyatlar ve yüksek kârlar (ve rantlar) nedeniyle başka bir anlamda (fiyat ve kâr enflasyonu) enflasyonun başta konutta olmak üzere bariz bir şekilde gözlenmektedir. Bu durumu farklı nedenlerle başka sektörlerde de gözlenmektedir. Fiyat mekanizmasındaki aksaklıkları hatta temel tüketim mallarına ilişkin perakende fiyatlarda dahi gözlemek mümkündür.

SONUÇ: Öneri kesin ve nettir ve ekonomi politikalarında köklü bir değişime ihtiyaç vardır. Önerinin net olmasıyla birlikte çok zor ve karmaşık bir süreci gerektirdiği de açıktır. Kısacası bu andan itibaren yapılacak en uygun politika dışa bağımlılığı azaltıcı bir üretim ve özellikle de kalkınma süreci yaratmaktır. Bugünlerde uygulanan ve ekonomi politikalarının merkezinde olan kısmi ve palyatif politikalar ekonominin tekrar onarılmasında asli politikalar olamayacağı, doğru uygulanması halinde ancak yardımcı politikalar olma özelliği gösterebileceği açıktır. Özellikle tasarruf tedbirleri konusunda önerilen sepetin ciddi kısıt ve dokunulmazlık alanları çerçevesinde oluşturulması tedbirlerin eksik ve uygulanamaz olduğunun göstergesidir. Bu genel anlamda toplumda genel konsensusu bozucu olduğu, haksızlığa uğratıldığı düşüncesini pekiştirdiği gibi, sonuç alınmasını da olanaksız kılmaktadır. Genel anlamda tasarruf olabilmesi için asıl tasarrufun sağlanması gereken kesimlerin öncelikli olarak kapsama alınması bunun da kamuoyuna özellikle yansıtılması gerekir. Ülke ekonomisi için “kalkınma” ve “planlama” tekrar ama mutlaka hatırlanmalı ve bu doğrultuda uygun bir ekonomi stratejisi geliştirilmelidir. Enflasyonist süreçlerde uygulamaya konan “maliye” ve “para” politikaları, bugünkü Türkiye ekonomisi açısından artık ekonomi politikalarında yapılacak köklü değişiklikle birlikte kalkınmayı ve dışa bağımlılığı azaltmayı hedefleyen temel stratejiye ancak destekleyici politikalar olabilirler.

(ARSLAN ELMAS, Gülen (2023), “Türkiye Cumhuriyetinin Enflasyon Serüveni”, Kapitalizmin Krizleri ve Türkiye, Editör: Ömer Faruk Çolak, Efil yayınları, Aralık 2023, Ankara, ss.97-113.)

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi
SON YAZILAR