"OY VERDİLER, OH OLSUN, BETER OLSUNLAR?"

Eski ezberdir. Nerede bir yaşam mücadelesi varsa sandık sonuçları dökülür önce. İrili ufaklı “Mücadele Değerleme Komisyonları” sosyal medyada hemen toplanır. Ekoloji hareketi hemen bu direnişi savunmaya geçmiştir de bakalım direnen bu insanlar desteği hak ediyor mudur! Zira destek vermek için o insanların yaşamı savunması yeterli değildir, direnmeleri yeterli değildir! İlle de sandık sonuçlarını gözden geçirmek gereklidir ki; zaten çoktan bölge insanının sandıktaki tutumunu tartışmaya koyulmuşlardır. 

Kesilmemeleri için ağaçların tepelerine tırmanan, bedenlerini kepçelere siper eden, jandarmanın yer yer iterek yer yer sürükleyerek yer yer biber gazıyla gözaltına aldığı, “Yapmayın, yazıktır” diye bağıran ve elinden kayıp giden yeşilin ardından hıçkıra hıçkıra ağlayan bu insanlara handiyse “Biraz sessiz olun ama biz burada oy oranlarını duyamıyoruz” buyuracaklardır. Öylesi bir özgüven!  

KOŞULLU DESTEK 

Eğer destek verilip verilmemesi tartışılan bölgeden son seçimde yüzde 70’in üzerinde iktidar ortağı partilerden yana oy çıkmışsa zaten beter olsunlardır, oy vermeden önce bunları düşünselerdir.  Yüzde 50-70 arasındaysa oy oranı, destek verilebilir ama her fırsatta bu sandık sonuçlarını kafalarına kakmak, bu sonuçlara rağmen kendilerine destek veren “yüce gönüllülüğü” vurgulamak şarttır. 

Bizi bugünlere mahkum eden her bir oya öfke duymak anlaşılabilir elbette. Ama yaşam ya da hak mücadelesine destekte sandık nasıl bir kriter olabilir? Bu koşullu destek zaten yaşam savunusunun kendisiyle çelişmez mi? İlkelerle çelişmez mi? Ben sadece beğendiğimin yaşam hakkını savunurum, gerisiyle de hiç ilgilenmem, demek değil mi bu? Hiç abartılı bulmayın, eleştirmelere doyamadığımız “Benden olmayandan bana ne?” tavrının aynısı işte karşı karşıya olduğumuz.

 

YARALIYA YARDIM ETMEK İÇİN OY VERDİĞİ PARTİYİ DÜŞÜNÜR MÜYÜZ? 

Madem sandıktan söz ediyoruz, hadi o sandığı bir de biz açalım, sandıktan doğru bir de biz bakalım. Velev ki şimdilerde yaşam mücadelesi yürütülen bir bölgede seçimden önce muhalefet partileri gecelerini gündüzlerine katıp çalışma yürütmüş olsun. Velev ki buna rağmen son seçimde bölgenin sosyolojisi, ekonomisi, kültürel yapısı, osu, busu, şusu sebebiyle ilgili bölgenin sandıklarındaki oyların hepsinde ama hepsindeki mühür iktidar ortağı partilerin logolarının üzerinde çıkmış olsun. Velev ki orada tulum çıkarmış olsun iktidar partileri. 

Ve yine velev ki biz bu bilgilerle seçimden sonra yola düşmüş olalım. Tam bölgeden geçerken bir trafik kazasına rastlayalım. Uykulu bir kamyon sürücüsü hız sınırını aşmış ve karşıdan gelen köy minibüsüyle kafa kafaya çarpışmış olsun, evlerden ırak. Kanlar içinde yerde yatanları mı ararsınız, yardım için size yalvaranları mı! Öylesi bir dehşet hali düşünelim. Peki bu insanlara yardım etmek için bizim aklımıza, son sandıkta iktidar partileri lehine çıkan tulum oylar gelir mi? Ki gelirse yazının tam da bu kısmında vedalaşalım zaten. Yok yaralılara yardım ederken aklımızdan tulum oylar geçmiyorsa şayet, yaşam mücadelesi veren insanlara destek olmak için onların oy verdikleri partiyi, ideolojilerini ya da politik eğilimlerini neden umursuyoruz? Bu da bir hayat memat meselesi, niye anlamıyoruz? 

PROTESTO ANAYASAL HAK DEĞİL Mİ? 

Kaldı ki seçimde iktidar partilerine oy veren ve şimdi bu partilerin politikaları, yaşamlarını tehdit ettiği için bu politikalar kapsamındaki uygulamalara direnen insanların demokratik haklarını kullandıklarını niye görmüyoruz? Oy vererek o koltuklara oturttukları iktidar partilerinden hesap soruyorlar. Yurttaşlar seçtikleri partinin icraatlarını demokrasilerde protesto gösterileri yoluyla denetlemez mi? Protesto anayasal hak değil mi? 

Ve.. Muhalefet partilerinden vekillerin destek vermesine rağmen muhalif partilere oy veren yurttaşların en azından bazılarının, bu doğa kıyımının ve haksızlığın hesabını iktidar partilerinden sorarak bölge halkının yanında yer almaları gerekirken, öfkelerini yanlış tarafa kanalize etmeleri ve iktidar partilerine verdikleri oyların hesabını jandarmayla sert biçimde karşı karşıya gelmek uğruna iktidara soran bölge insanına faturayı kesmeleri mantıklı mı? Üstelik Türkiye’nin içinde yıllardır debelendiği şu politik iklimde muhalif partilerle aynı düşünmeyen bu insanlara değmek için birlikte mücadele etmekten daha uygun bir zemin yokken. 

KUŞLAR DA MUHALİF BELEDİYEYE GÖÇ ETSEYMİŞ CANIM! 

Dahası… Geçtim yaşamlarını ve yaşam alanlarını savunan bu insanları. Bölgedeki kurtların kuşların oy hakkı yok. Ormanların denizlerin, toprağın havanın oy hakkı yok. Hal böyleyken onlar bizim açmalara doyamadığımız sandık sonuçların müsebbibi değil ve fakat yaşamları tehdit altında. Ne yapalım şimdi? Kuşlar da muhalif belediyeleri sınırları içinde yaşamaya dikkat etselermiş canım mı diyelim? Yoksa ağaçlar köklerini böyle yandan yandan başka yere taşısaymış mı diyelim? Ne diyelim? Doğa hakkını savunmamak için nasıl bir bahane bulalım? 

İyisi mi biz yaşam mücadelesine destekte sandık meselesini hiç anmayalım ve sadece “Direniyoruz, direneceğiz. Pes etmeyeceğiz” seslerine kulak verelim.

 

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
FİLİZ YAVUZ Arşivi
SON YAZILAR