BÜLENT ÖZDOĞAN

BÜLENT ÖZDOĞAN

TÜKENMİŞLİK SENDROMU VE ERDOĞAN İKTİDARI

Bir hastalık ve siyasi partiyi aynı başlık altında buluşturan, 19 yıllık Erdoğan iktidarının sorunlara çözüm bulma ve eleştirileri yanıtlama konusunda geldiği durumla ilgili bir tespit. 

Mutlak güç ararken MHP’yi kendi eliyle iktidarına ortak yapmak zorunda kalan, ülkenin gün geçtikçe ağırlaşan sorunlarını çözmek bir yana gittikçe çoğalan bir kesim tarafından sorunun kendisi olarak anılmaya başlanan Erdoğan ve partisi AKP, bu süreçte kendi ‘sağlığını’ da yitirdi. 

Peker meydan okuyor, AKP topu taca atıyor

Suç örgütü lideri Sedat Peker’in açıklamaları Türkiye gündemini sarstı. Kendisine yönelik operasyonu önceden haber alıp yurtdışına kaçan Peker, peş peşe yayınladığı videolarla AKP dönemindeki derin devlet - mafya - siyasetçi ilişkilerini ortaya saçtı. “Susurluk skandalından bile daha büyük” yorumlarına yol açan suçlamalar karşısında iktidar ve devlet kanadından yapılan açıklamalar ise her koşulda AKP’yi savunan kalemler dışında kimseyi ikna etmedi. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Peker’in iddialarını çürütmek yerine “iddialar araştırılsın" diyen muhalefeti suçlarken, bakanlığı da “Bu işleri bıraktığını söylemişti ama bırakmadığını tespit ettik” açıklaması yaptı. Ülkeyi yönetenler kesin bir dille iddiaları yalanlamak, ‘iddialar araştırılsın” çağrılarına kendinden emin bir biçimde olumlu yanıt vermek yerine şuna inanmamızı bekledi: Suç örgütü lideri Sedat Peker, geçmişine sünger çekmişti, o yüzden polis koruması verdik, yan yana fotoğraflar çektirdik, düzenlediği mitinglerde “kan banyosu yapma” tehditlerine göz yumduk!    

Aşı yok, ilaç hatalı, tedbirler göstermelik 

Tüm dünyayı etkisi altına alan Coronavirüs salgınının önü alınamıyor. Türkiye her gün 200’ün üzerinde can kaybıyla yüzleşmek zorunda kalırken kurtuluş için tek umut olan aşı konusunda verilen hiçbir söz tutulamıyor. Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, yaptığı her açıklamayı revize etmek zorunda kalıyor. Yetkililer, süreçte şeffaflık yerine ‘karartmayı’ kurtuluş olarak görüyor. Salgına ilişkin alınan kısıtlama tedbirlerini önce karar vericiler ihlal ediyor. 

Sağlık Bakanlığı, sağlık örgütlerinin, "COVID-19'a karşı etkili olmadığı gibi yan etkileri de bilinmiyor” uyarılarına rağmen salgının başından beri tedavide kullandığı hidroksiklorokin adlı sıtma ilacının kullanımını sessiz sedasız sonlandırıyor. Türkiye’ye özgü ‘tam kapatma’da bebeğiyle markete giden kadına ceza kesilirken, İsrail’in Filistinlilere yönelik insanlık dışı saldırılarını protesto eden binlerce insanın, salgın tedbirlerini hiçe sayarak, iç içe yaptıkları sokak gösterileri engellenmiyor. Her kısıtlama kararında kepenk kapatmak zorunda kalan küçük esnaf kaderiyle baş başa. Cumhurbaşkanlığı ise hazırladığı kitapla yukarıdaki ‘yöntemleri’ dünyaya başarı diye sunuyor.  

Ekonomi yönetiliyor mu?

Türk lirasının Dolar karşısındaki eriyişi sürüyor. İşsizlik artıyor, enflasyon dizginlenemiyor. Yapılan araştırmaya göre halkın yüzde 54’lük kısmı barınma ve beslenme dışında ihtiyaçlarını karşılayamıyor, yüzde 27’lik kısmı ise temel ihtiyaçlarını dahi karşılayamıyor. Birbirini ardına açıklanan ekonomik paketlerin olumlu etkisi hiçbir şekilde hissedilmezken sadece yeni paketlerin müjdesi geliyor. Yeni atanan Merkez Bankası Başkanı da Erdoğan’ın ekonomi tezlerini savunmakta zorlanıyor. TÜİK, “enflasyon rakamları gerçeği yansıtmıyor” eleştirilerine rakamlarla yani bilimle yanıt vermek yerine, enflasyon araştırması yapan bağımsız kurumları şikayet ederek tartışmaları bitirmeye çalışıyor.

Bakanın yeri müteahhidin yanı

Rize’nin İkizdere ilçesinde bir çevre katliamı yaşanıyor. AKP’nin gözde şirketlerinden Cengiz İnşaat’ın, Rize’de kurulması planlanan İyidere Lojistik Limanı Projesi için İşkencedere Vadisi’nde taş ocağı açma girişimi yurttaşları isyan ettiriyor. Onlarca araçlık konvoyuyla bölgeye giden Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Adil Karaismailoğlu ise bölgede yaşayan yurttaşları dinlemek, çözüm bulmak yerine  direnişi hedef alan açıklamalarda bulunuyor, doğaya sahip çıkanları “provokasyon yapmakla” suçluyor.

Rabia’ya da mı elveda?

Diplomasi alanında da işler karışık. ABD ve AB, Erdoğan yönetimiyle mesafeyi korumak konusunda kararlı bir tutum içinde. Hiçbir şablona uymayan dış politika hamleleri, ittifak bulmayı güçleştiriyor. Dışişleri Bakanı eski düşmanları dost yapabilmek için mekik dokuyor. Mısır yönetimiyle çelişkinin simgesi Rabia işareti yavaş yavaş siliniyor, halkların dostluğu akıllara yeniden geliyor. Zeytin dalı uzatılan ülkeler, Erdoğan’ı kızdıran tezlerinden geri adım atmazken ‘peki o zaman kim değişecek’ sorusu orta yerde duruyor. AKP yönetimi ise, Filistinlilerin yaşadığı insanlık dışı baskılar üzerine Ankara’dan yapılan açıklamaları, Saray’dan gerçekleştirilen telefon görüşmelerini “Ümmetin umudu Erdoğan” sloganıyla ülke kamuoyuna kabul ettirmeye çalışıyor. 

Tükenmişlik sendromu nedir?

Psikolog Herbert Freudenberger tarafından 1970’lerde ortaya atılan tükenmişlik sendromu kavramı, bireyde ağır fiziksel, zihinsel ve duygusal yorgunluğa yol açan şiddetli bir stres durumunu tanımlar.

Dünya Sağlık Örgütü tarafından mesleki deformasyon olarak tanımlanan tükenmişlik sendromu “Çok uzun süreli yoğun ve stresli çalışma neticesinde kişinin fiziksel, duygusal ve davranışsal olarak tükenmesi, duyarsızlaşması, hiçbir şey yapmak istememesi” olarak açıklanıyor. 

Prof. Dr. Yankı Yazgan, bu tanımı şöyle yorumluyor:Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tükenmişlik sendromunu iş yerindeki kronik stres ve bu stresin yeterince iyi yönetilmemesi ile ilişkilendiriyor. DSÖ tanımının üç boyutu var. İlki enerjinin yoksunluğu, içsel kaynakların bitmişliği duygusu. İkincisi mesleğinden, işinden soğumak ve yine işine ve mesleğine dönük olarak negatif, hatta kinik diyebileceğimiz, yapıcı olmayan bir duruş sergilemek. Üçüncüsü ise profesyonel verimliliğin, mesleki üretkenliğin düşmüş olması ve buna bağlı olarak da yetkinlik hissinin azalması.” 

Bu tanımların ve yukarıda özetlenen gelişmelerin ışığında bakıldığında, Erdoğan iktidarında bir şeylerin ‘tükendiği’, enerjinin, verimliliğin ve yetkinlik hissinin azaldığı, stresin yönetilemediği bir gerçek. 

Hastalıkları toplumsal sorunlarda bir metafor olarak kullansak da tıp biliminin çözüm yollarının siyasete, toplum yaşamına uygulanması mümkün değil. Yine de bazı hastalıklarda olduğu gibi ‘sorunu kabüllenmeyle’ başlamak çözümün ilk adımı olabilir. 

Önceki ve Sonraki Yazılar
BÜLENT ÖZDOĞAN Arşivi
SON YAZILAR