İBRAHİM EKİNCİ

İBRAHİM EKİNCİ

Boş tencere tartışması… Hocalar ne dedi?

Demirel’in ünlü sözü, bilinir: “Boş tencere hükümet yıkar.”

Türkiye seçime boş tencere ile gitti ama tencereyi boşaltanları seçti.

Tartışması da başladı. Boş tencere bu kez neden etkili olmadı?

İktisatçıların cevabı nedir? Bana kalırsa bu sorunun asıl cevabı sosyologlarda, siyaset bilimcilerde ama iktisatçılar da durumu kendi yönlerinden tartışmaya başladı. Bu konuda bazı iktisatçılar benim sorumu yanıtladı, bazıları sosyal medyada görüşlerini paylaştı, bazıları köşe yazılarında durumu ele aldı.

İktisat hocalarının, yazarlarının görüşlerini aktaracağım. Bu arada siyaset bilimci Prof. Dr. Ersin Kalaycıoğlu’nun teşhisini de aktarmak isterim. Hoca, Halk Tv’deki açıklamasında mealen dedi ki “boş tencere aslında etkili oldu ama AKP seçmeni, bunun sorumlusu olarak hükümeti görmedi. Çünkü hükümetin medya kanalları bunu ‘ekonomimize karşı dış kaynaklı saldırı’ olarak sundu. Dolasıyla ekonominin faturasını hükümetin önüne koymak yerine hükümeti savunma refleksi gelişti. Bir ayrım daha… Türkiye’deki bölünmenin ana ayracı, hocaya göre “kulturkampf” (kültür savaşı) oldu. Ben öteden beri bu görüşteyim. Türkiye’de olay bir çeşit medeniyetler bölünmesi ve mücadelesine oturmuş görünüyor. Burada inşa edilen aidiyet ekonomik sorunlar dahil her şeyi aşıyor gibi duruyor. Gelelim hocaların görüşüne:

Ekonomim yazarı Fatih Özatay, boş tencerenin etkili olduğu görüşündeydi. “Rahmetli Demirel'in ‘boş tencerenin yıkamayacağı iktidar yoktur’ sözünün bu seçimde doğrulanmadığı söyleniyor. Öyle mi? 2018 seçimine kıyasla AKP'nin oyu 2,2 milyon azaldı ve Meclis'te çoğunluğu kaybetti (266 MV). Seçmen sayısındaki artış dikkate alındığında bu azalış 3,6 milyon oluyor. Cumhurbaşkanlığı seçimi ikinci tura kaldı. Boş tencere epey çalışmış görünüyor” diye yazdı.

Doç. Dr. Ümit Akçay’ın sosyal medyadaki paylaşımını gördüm. Akçay’a göre çalışmadı çünkü eşliğinde işsizlik artışı yoktu. Şöyle diyordu:

“Geçmişte, 'tencerenin boşaldığı' (ve iktidarları götürdüğü) zamanlarda pahalılık yanında işsizlik de patlıyordu. Bunlar tipik kriz dönemleri. Tencereyi esas azaltan işsizliktir. Şimdi işsizlik artmıyor, azalıyor. Tencere şimdi daha az doluyor evet ama muhalefet kemer sıkma + faiz artışı önerdikçe tencerenin daha fazla dolabileceğine dair bir inanç ortaya çıkmıyor. Ekonomik durumun tasvirinde büyük yanılgılar var, ezbere yapılan yorumlar bizi bir yere götürmüyor maalesef. Ezberden gidince ve düşündüğün çıkmayınca 'demek ki millet TOGG’muş' gibi lümpen bir yorum yapabiliyorsun. ‘Boş tencere iktidar götürür’ önermesi, tipik bir ekonomik indirgemecilik örneği. Katılmıyorum.”

Hocanın görüşlerine tam katılamadım. Çünkü işsizlik yönünden de durumumuz parlak değil. Hani artmadığını kabul etsek bile geniş tanımlıda 8.3 milyon işsiz görüyoruz. Şimdi gelin hocalar ne demiş, diyor, ona bakalım:

Prof. Dr. Ensar Yılmaz: Tencerenin etkisi oldu ama sınırlı kaldı çünkü…

“Seçim sonuçları her şeye rağmen ‘boş tencere’nin bir politik karşılığı olduğunu gösteriyor. Fakat bu tepkinin politik propaganda araçları ile sınırlandırıldığını ve merkezden kaçarak verildiğini görüyoruz: 1. Ekonomik sorunların en önemli etkisi, iktidar bloğundaki ciddi bir oy düşüşünde görülebilir, sorun bunun neden ana muhalefet partisine yönelmediğidir, sağın alternatif daha sağ oluyor; bunu C. Başkanlığı seçiminde oyların S. Oğan’a yönelmesinde de görebiliriz. 2. Katılım oranı da öyle ifade edildiği gibi yüksek değil, bu da oy davranışında bir ölçüye kadar kayıtsızlığın da oluştuğunu gösteriyor, bu bir tür iktisadi umutsuzluğa dair ipucu olabilir, özellikle gençlerde. 3. İktidarın seçim ekonomisi de yoksullaşan kesimlerin yükünü bir ölçüye kadar hafifletti, transferlerin etkisi ve özellikle büyümenin işsizliği sınırlandırmasında bunu görüyoruz. 4. Fakat yoksulluğu genele yaydığı için özellikle alt-orta gelir gruplarından bir politik tepki geldi, AKP oylarının arttığı sadece birkaç il vardır. 5. Seçim öncesi bu tepkinin büyük oranda yoksullaşan alt ve orta kesim grupların yoğun olduğu büyük şehirlerden bekliyordum; tepki umduğumdan az olsa da yüksektir, örneğin İstanbul ve Ankara’da bu oran %53 ile muhalefetin lehinedir. 6. Propaganda gücünün de bu oy düşüşünü sınırlandırmada çok etkisi olduğu çok açık, alternatifleri silikleştirdiği ve kriminalize ettikçe insanlara alternatifinin olmadığı duygusuna zorladı; krizin dahi olmadığını bunun iç/dış güçlerin işi olduğu sürekli anlatıldı. 7. Devasa propaganda çarkı çok kolayca soğanın karşısına TOGG’u koyabildi; ekonominin karşısına terörü kondu. 8. Ekonominin politik tercihler üzerindeki etkisini kimlik / dinsel / Kürt sorunu bağlamından kopararak yapmak mümkün değil. Bu yüzden iktisadi tepki mevcut haliyle Türkiye örneğinde sağcılaşarak veriliyor. 9. İki CB adayı da sağdan olsaydı politik tercihleri eşit hale geleceğinden iktisadi etkiyi ayrıştırmak daha mümkün olabilirdi. 10. İktisadi etkinin muhalefetin önerilerinin neoliberal bir bağlama oturduğu (faizi artırma gibi) ve seçmenlerin bunu görerek pozisyonlarını korudukları gibi bir iddianın doğru olmadığını düşünüyorum. Hatta yer yer muhalefet transfer harcamaları konusunda iktidardan daha cömertti.”

Prof. Dr. Hayri Kozanoğlu: Asıl satın alma gücü düşen orta gelirli beyaz yakalılar zaten AKP’ye oy vermeyen kesimdi

“Türkiye’de son yıldır enflasyon karşısında satın alma gücünün gerilediği, yaşam standartlarının düştüğü bir süreç yaşanıyor. Bu durumu milli gelir içerisinde emeğin payının düşmesinden, resmi istatistiklerde bile gelir dağılımı bozukluğunun artmasından da izleyebiliyoruz. Buna karşın banka ve büyük şirket karları arttı. Emlak fiyatları, araba fiyatları yükselişi rantiye kesimlerin yüzünü güldürecek şekilde enflasyona solladı. Bu durum niye sandığa yansımadı, seçmen AKP iktidarını cezalandırmadı? Birincisi seçmen tercihleri çok kısa sürede oylara yansımayabiliyor. İkincisi iktidarın tartışmayı kültürel eksene çekmesi, alnı secde görenler ile şampanya içenler, Hans - Sam ile kol kola olanlar şeklindeki propagandası başta TRT büyük bir medya taarruzu ile de karşılık bulmuş görünüyor. Üçüncüsü, asgari ücretteki artışlar, en düşük emekli maaşı ayarlamaları, en son kamu işçileri zammı en düşük gelirlilerin bu süreçten çok sınırlı zarar görmelerini sağladı. Asıl satın alma gücü düşen orta gelirli beyaz yakalılar zaten ağırlıklı olarak AKP’ye, Cİ’ye oy vermeyen kesimlerdi. Dördüncüsü Kılıçdaroğlu’nun emekli ikramiyesinin artışı, aile sigortası gibi vaatleri bir yana, Mİ’nin teknisyen ağırlıklı, ortodoks ekonomi politikalarına ağırlık vermesi beklenen ekonomi kadrosu anlaşılan sade vatandaşta karşılık görmedi.”

Prof. Dr. Öner Günçavdı: Ekonomik sorunların kaynağı güçlü şekilde dile getirilemedi

“Aslında ortaya çıkan sonuçların bu şekilde yorumlanması tamamıyla doğru değil. Kanımca Demirel’in söylediği söz geçerliliğini korumaktadır. Zira seçmen tercihlerinde iktisadi koşulların rolü önemli. Ancak konuyu bir iktidarın yenilgisinin sebebi olarak göstermek için sadece “gerekli koşullardan” biri olduğunu söylemek gerekiyor. Yani iktisadi meseleler tek başına iktidarın seçimlerde yenilmesinin “yeterli koşulu” değil. Sanırım meseleye bu şekilde bakmak yerinde olur. En son seçimde görülen budur. En son seçimlerde muhalefetin bir iki noktada stratejik hata yaptı. Bunlardan biri de bugünkü ekonomik sorunların temelinde tek adama dayalı, kurumları dışlayan yönetim modelinin yer aldığı düşüncesinin güçlü şekilde gündeme getirilememesidir. Ülkenin yönetim şeklinin vatandaşın bugünkü ekonomik sıkıntılarının kaynağı olduğu yeterince işlenmemiş ve vatandaşın algıları bu yönde oluşturulamamıştır. Durum bu olunca da vatandaş aynı sistem içinde çalışmayı vaat eden iki seçenek arasında risk almamış, deneyim sahibi olduğu siyasi anlayışı tercih etmiştir. Sürekli iktidarla belli bir bütünlük arz etmeyen ekonomik vaat yarışına girilmiştir. Vatandaşa ekonomik zenginliğin kaynağının parlamenter rejim olacağı söylenip, onu birbirinden taban tabana zıt iki rejim arasında tercihe zorlanamamıştır.”

Mahfi Eğilmez: Yardımlarla geçinenler, kesilir diye korktu

“Çoğumuz, başta enflasyon olmak üzere ekonomik durumun son derecede bozuk olduğunu ve bunun seçim sonuçlarını etkileyeceğini konuştuk, tartıştık. (…) Buna karşılık sonuçlar hiç de öyle olmadı, ekonomik durum sonuçlarda yeterince etkili olmadı. (Çünkü) her şeyden önce insanlar ekonominin ne durumda olduğunu çok iyi anlamış değil. Bir kere büyük bir kitle devlet yardımlarıyla geçiniyor ve yardım kesilirse ne yapacağını bilmiyor. Buna ‘sadaka ekonomisi’ deniyor. Çoğu, bu yardımların devlet tarafından değil iktidar partisi hatta Cumhurbaşkanı tarafından yapıldığını sanıyor. Durumu en kötü düzeyde olanlar onlar olduğu halde bu durumu kaybetmek istemiyorlar ve bunun ancak bu iktidarla sürdürülebileceğini düşünüyorlar. Sadaka ekonomisinden yararlananların dışında kalanlar, hayat pahalılığına karşın, işlerini kaybetmedikleri iyi kötü zam aldıkları sürece ekonomideki bozulmanın aşılabileceğini düşünüyorlar. Bu, mavi yakalılarda olduğu kadar beyaz yakalılarda da oldukça yaygın bir düşünce olarak karşımıza çıkıyor. İnsanlar, kendilerine en az hükümet kadar, hatta ondan daha çok vaatlerde bulunan bir muhalefet gördüğünde ekonominin aslında o kadar da kötü olmadığını düşünürler.” (“Kan, Zahmet, Gözyaşı ve Ter” başlıklı yazısı)

Tuğrul Belli: Üç faktör boş tencere etkisini sınırladı

“Hangi lider kazanırsa kazansın, belli olan bir şey varsa o da son dönemde enflasyon ve hayat pahalılığında meydana gelen artış, gelir dağılımındaki ağır bozulma, ve devam eden yüksek işsizlik seçmenin tercihleri üzerinde beklendiği kadar etkili olmamış. Bu gerçekten ilginç bir durum çünkü bu iktisadi kötüleşme halen icraatta bulunan Erdoğan hükümeti döneminde gerçekleşti. (…) Dünya enflasyonda yüzde 10’ları konuşurken, biz yüzde 100’leri konuştuk. Dünyadan bu kadar daha kötü bir performans göstermemizin tek sebebi ise uygulanan yanlış ekonomi politikalarıydı. (…) Son senelerde Türkiye gelir dağılımında da müthiş bir bozulma yaşadı. Enflasyonun artması düşük gelirli kesimin ceplerindeki paranın alım gücünü düşürürken, genel enflasyonun da üzerinde artış gösteren tarım ve gıda fiyatları bu kesimleri etkiledi. Devletin transfer yardımları ve memur-emekli maaşlarında ve asgari ücrette yapılan artışlar ise bu ağır faturanın azalmasını sağladı. (...) Kötü ekonomi yönetimine rağmen neden oylar alternatiflere yeteri oranda kaymıyor? Birkaç faktörden bahsedilebilir. Birincisi, bazı seçmenlerin alternatif hükümetlerin daha iyi performans gösteremeyeceği inancı. (…) İkinci olarak ortaya atılan görüş ise “güvenlik” endişeleri. (…) Üçüncü faktör ise uygulanmakta olan seçim ekonomisi. Artan enflasyon ortamında zaten tüketicinin ilk tepkisi parası değer kaybetmeden en kısa zamanda en çok malı tüketmektir. Bir de bu durum aşırı düşük (=rekor seviyede eksi) faizlerle körüklenirse ve aynı zamanda da TL’nin değer kaybı çeşitli farklı(!) yöntemlerle geciktirilirse, bazı hanehalklarında “durumumuz o kadar da fena değilmiş” sanrısı yaratılmış olabilir. Son olarak seçim sonuçlarını etkileyen benim “taraftarlık sendromu” olarak adlandırdığım bir olgu var: Bir takıma irrasyonel bir şekilde bağlı olmak. Taraftarı olduğunuz takım ne kadar kötü yönetilirse yönetilsin, şampiyonluk şansı ne kadar zayıf olursa olsun, herkese “ben bu takımı artık tutmayacağım” deseniz bile kolay kolay o takımı tutmaktan vazgeçmezsiniz.” (Ekonomi Gazetesi)

Önceki ve Sonraki Yazılar
İBRAHİM EKİNCİ Arşivi
SON YAZILAR