
İBRAHİM EKİNCİ
Şimşek programının siyasi zemini kaldı mı?
Türkiye karar anına ilerliyor. Ya “yeni rejim” tahkim edilecek ya da demokrasi yoluna dönülecek. Zor bir gündem. Ekonomi böyle bir gündemde nasıl yolalabilir? Rezerv kaybı yerine konulabilir, faizler tekrar inebilir, enflasyon iniş patikasına dönebilir ama eğer turbun büyüğü hala heybedeyse yeni çalkantılardan sıyrılması mümkün olabilir mi? Bana öyle geliyor ki siyasi tansiyon Şimşek programını hırpalamaya devam edecek.
***
Ekonomide neler olabileceğini tartışalım ama siyasetin normalleşeceğini düşünenimiz var mı? “Turbun büyüğü heybede” dedi, Cumhurbaşkanı. İmamoğlu tutuklanınca heybede büyük turp kalmadığı düşünülmüştü. Öyle olmadığı anlaşılıyor.
Bu durumda ekonomide ortaya çıkan hasarın onarılması nasıl kalıcı olabilecek?
Yerlinin, yabancının, kimsenin bu lafı kulakardı edebileceğini sanmıyorum.
Daha önemli bir sorun var… Toplumsal tepkinin görünür nedeni İBB Başkanı’nın, belediye bürokratlarının tutuklanması ama daha derinde mayalandığı anlaşılan itirazın ana kaynağı da zaten şimdi onarılmaya çalışılan bu programın kendisi. Enflasyonla mücadele diye dar gelirli kesimlerde derin yoksullaşma ve hoşnutsuzluk yaratan da bu program. Diğer yandan AKP’nin dayattığı hayat tarzı, yaygın haksızlıklar gençliği bunaltmış görünüyor. Bu durumda ekonomide hasarı onarmaktan ne anlaşılması gerekiyor?
Evet, hükümet olup bitenlerden doğru sonuçlar çıkarabilirdi.
Demokrasi yoluna gidebilirdi.
Seçmen desteği zayıfladığı için güven tazelemeyi deneyebilirdi, seçim sandığı gelebilirdi.
Toplumun talepleri siyasete yansırdı, rahatlama olurdu.
Eşliğinde hukuksuzluklar geri alınabilir, topluma bir yön değişimi güveni verilebilirdi.
Ama böyle olmadı. Peki bundan sonra olabilir mi?
Olmayacağı anlaşılıyor. Erdoğan, “Turbun büyüğü”nden söz ediyor.
Peki siyasi gündem depremlerle yürürken ekonomide sakinleşmeyi nasıl bekleyeceğiz? Dolayısıyla… Şu son gelişmelerde kaybolan rezervler yerine konulabilir, faizler tekrar inebilir, enflasyon yeniden iniş patikasına çekilebilir, her kazanç fırsatını “stabilite, istikrar” diye alkışlayan paracıların neşesi dönebilir ama eğer hükümet, gündemine asılmaya devam edecekse, muhalefet direnecekse ekonominin zorlanacağı açık.
Ekonomi yönetimi “onarım” için neler yaptı?
- Kur yükselmesin diye MB, 30 milyar dolara yakın rezerv yaktı,
- Borsa düşmesin diye kamu şirketleri milyarlarca liralık alımlar yaptı,
- MB, gecelik borç verme faizini %46’ya çıkararak örtülü faiz artışına gitti,
- Likidite senedi ihracına başladı,
- 56 günlük depo ihaleleri ve TL uzlaşmalı vadeli döviz satışları başlattı,
- SPK açığa satışı yasağı getirdi, pay senedi alımının kolaylaştırdı.
- BDDK, bankalara hisse geri alımında oluşacak özkaynak erimesini sermaye rasyosu hesabında dikkat almayacağını bildirdi.
Ama hasar görünenden daha derindir:
- Kur ve faiz artışı enflasyona yansıyacak. Mart ayı enflasyonu 3 Nisan’da açıklanacak. Ancak siyasi krizin yol açtığı ekonomik gelişmeler ayın son haftasına rastladığı için asıl etkisi martta değil nisan ve sonrası görülecek.
- MB’nin tempolu faiz indirim döngüsü aksayacak, 17 Nisan’da pas geçme ihtimali yüksektir.
- Ticari kredi faizleri %60’a doğru hareketlendi. Bunun yavaşlama etkisi olacak.
- Türkiye Hazine’sinin borçlanma maliyetleri arttı. Döviz cinsi borçların TL karşılığı arttı. Dolayısıyla borç ve faiz yükü arttı.
- DTH’larda 7 milyar dolardan fazla artış oldu. Dolarizasyon arttı. (Ekonomi yönetiminin önlemleri nihayetinde dövizi baskılamayı ve TL varlıklarının cazibesini artırmayı amaçlıyor. Buna karşın vatandaş dövize ve altına yönelmeye devam ediyor, bir süre daha edecek.)
- Yerli, yabancı güveni aşındı. Carry-trade çıkışı da oldu. Yabancı portföy yatırımcıları hem piyasa gelişmelerini hem de yerli yatırımcının yönelişini gözleyecektir. (Morgan Stanley ekonomistleri yayımladıkları raporda yüksek risk primi dolayısıyla Türk tahvillerinde 'beğenisini' kaldırdı. Müşterilerine Türkiye ile ilgili işlemler için bekleme tavsiyesi verdi.)
- Not kuruluşları haliyle gelişmelere dikkat kesilmiştir. Takvimlerinde sarkma olabileceği tahmin edilebilir.
AKP’yi iktidardan götürür mü?
Bundan sonra ne olacağı önemli ölçüde hükümetin tavrına bağlı. Kitlesel protestoların öncüsü durumuna gelen üniversite gençliğinin taleplerine dönük adımlar atılması, muhalefete karşı yargı kıskacında düzeltici adımlar yatıştırıcı olabilir ancak Türkiye ile ilgili yatırımcı algısını düzeltmek için daha fazlasını yapmak gerekecek. Dr. Mahfi Eğilmez, şöyle demiş: “Buradan çıkışın yolu ekonomide önlem almak değildir. Kuşkusuz onlar da gerekli ama yeterli değil. Buradan çıkışın yolu yargının bağımsızlığının sağlanması, ahbap çavuş demokrasisinden gerçek demokrasiye geçilmesi, liyakate göre atamalar yapılması gibi ekonomiyle doğrudan ilgili görünmeyen ama aslında tam olarak ilgili olan düzenlemelerin yapılmasından geçiyor. Kritik soru şudur: Siyasal iktidar bu benim gördüğümü görüp de durumu düzeltmek için adımlar atacak mı? Bugüne kadar sergilediği yaklaşımlar, siyasal iktidarın bu adımları atmayacağı hatta tam tersi adımları atmaya devam edeceği görünümünü veriyor.”
Dr. Cem Oyvat Hoca da sormuş – cevaplamış:
- Bunun bedelini halk ödeyecek mi?
- Evet. Enflasyonla mücadeleyi olumsuz etkileyecek. Belki TCMB daha fazla faiz arttırmak zorunda kalacak. Bunun da bir bedeli olacak.
- Ekonomideki olumsuz gelişmeler AKP'yi iktidardan indirecek mi?
- Bunun hiçbir garantisi yok. Ekonominin kötüleşmesi AKP'ye olan güveni mutlaka düşürecek. Ama bırakın bunun iktidarın seçim kaybetmesi için yeterli olup olmayacağını; bundan sonra seçimlerin ne düzeyde adil olacağı, İmamoğlu dışında başka hangi CB adayının tutuklanacağı belli değil. Hatta önümüzdeki günlerde CHP'ye kayyum atanıp atanmayacağı bile belli değil. İktidarın hamlelerinin ekonomiye zarar verdiğini, bunun bedelini halkın ödediğini belirtmek önemli. Ama ‘ekonomi bozulur, iktidar gider’ kolaycılığına kaçmamak lazım. Şu anda gösterilen tepkiler, yapılan eylemler bu nedenle kıymetli.”
Çok paylaşılan kanaat: Bırakmak istemiyorlar! Seçimden kaçıyorlar çünkü artık seçimle yeni meşruiyet zeminleri üreterek kendi gündemlerini ilerletme şansları olmadığını görüyorlar. O gündemin ne olduğu, neden bırakmak istemedikleri uzun hikâye değil. Biliyorsunuz. Toplum da manzarayı doğru okudu: AKP, CHP’ye karşı, Erdoğan, İmamoğlu’na karşı kaybediyor ve bu nedenle bu iki rakip iddialarla, tertiplerle hırpalamayla, devre dışı bırakılmak isteniyor.