Cumhurbaşkanı sistemi değiştirebilir mi?

Türkiye’nin politik konumu artık Ortadoğu’dur. Ülke oraya taşınmıştır. Bu aslında yeni bir durum da değildir. 1990 yılındaki Körfez Savaşı'yla başladı. 1 koyup 10 almak gibi Turgut Özal’ın ABD’nin gölgesinde yer alma hevesiyle ilk kez bir “heyecan” yaşamıştık. Onu hafif zararla atlatmıştık, devlet yönetimine daha aklı selim isimler geldiği ve devlet adına direnenler çıktığı için.

Suriye’de de meselenin kökeninde Recep Tayyip Erdoğan’ı heyecanlandıran ABD ile birlikte BOP eş başkanlığının yarattığı etki ile bunun gereğini yapmanın telaşı vardı. Libya, Mısır derken Suriye’de “dükkân” açtık. Bu arada bazı Afrika ülkeleriyle de bir takım “temaslar” sağladık. Suriye meselesinde Ortadoğu’ya ilişkin fantastik hayalleri olan bir Dışişleri Bakanımız vardı. Şimdi o koltukta, ondan çok fazla etkilendiğini bildiğimiz bir başka isim oturuyor.

Suriye’de neler olup bittiğini Türkiye Cumhuriyeti yurttaşları dışında tüm dünya biliyor. Burada bilinmemesinin en önemli nedenlerinden birisi muhalefet. Erdoğan yine siyasetini istediği alana taşıdı. Devlet, güvenlik gibi söylemlerle de kendisine konforlu bir alan daha yarattı. Önce “Kürtlerin hamisi” olacağız dendi, sonra cihatçı çetelerin arkasından çıktık. Suriye 3’e bölünüyor ve Türkiye’nin orada cihatçılar ile Kürtlerden oluşan 2 yeni sınır komşusu var. 2 hafta önceki yazımın başlığıydı, muhalefet 2027 yılında yapılması planlanan seçimlere değil 2032 yılında yapılması planlanan seçimlere odaklanmalı diye. Yavaş yavaş bu tezi neden dillendirdiğim anlaşılıyor galiba. İktidar tek kale maç oynuyor.

CHP’nin sistem önerisi ne?

Ana muhalefet partisi halen siyasetini net bir hat üzerine kurabilmiş değil. Bunun muhtelif nedenleri de var ama bu yazının konusu onlar değil. Özgür Özel halen partisini iktidar yapacağını söylüyor. Partisi iktidar olunca kendisi ne olacak, muallak. Eski sistem olsaydı gittiği her yerde “Başbakan Özel” sloganlarıyla karşılanırdı. Şimdi atılan sloganı bile bilmiyoruz. Artık partiler değil cumhurbaşkanı adayları tek başına iktidar oluyor.

Cumhurbaşkanlığı sistemini iyi çalışmamış bir muhalefetimiz var. O nedenle son seçimden 1. çıkma halini hemen üzerinden attı. 6 partiden oluşan millet ittifakı bir teşhis yaparak “güçlendirilmiş” parlamenter sisteme geçme çalışması yaptı ve bunu politik hedef haline getirerek seçmene vaat etti. Teşhis netti, memleketteki sorunların çoğalmasının, çözülememesinin ve kronik hale gelmesinin nedeni tek adam rejimiydi. Teşhis de çözüm önerisi de somuttu.

CHP şu anda bundan hayli uzaklaşmış vaziyette. Ne ile mücadele ettiğini ve yerine ne koyacağını bilemiyoruz. Ülkede bir sistem sorunu olmadığı tespitini yapıyor ise bunu seçmeni ile de paylaşmalı. Ya da destekleyeceği veya göstereceği adayın bu yetkilerle devam etmek istediğini mahcup bir biçimde değil cesur bir biçimde açıklamalı. (Genel siyasete girmemeye özen gösteren Mansur Yavaş, bulunduğu her zeminde parlamenter sistemi dillendiren tek görünür isim.)

Sistem nasıl değişir?

Siyasetin muhalefet kanadına yardımcı olmak niyetim, bu yazının yazılmasının nedeni de budur. Öncelikle çok adaylı bir cumhurbaşkanlığı yarışı yaşanacak. En az 5 aday. Milletvekili seçimleri için de cumhurbaşkanlığı seçimleri için de ittifaklar kurulacaktır. Bundan kaçış yok. Belediye başkanlığı ile karıştırılmasın. Bu çok daha sıkıntılı bir süreç. “Seçmen o partiye kızdı gelip bana oy verir” basit çıkarımları sadece yerel seçimlerde geçerlidir, burada mesele çok daha ciddidir.

Cumhurbaşkanı adayları, sistemle ilgili herhangi bir vaatte bulunamazlar. Sistemi değiştirecek ya da aynen devam etmesine karar verecek organ, anayasa değiştirme yetkisi bulunan parlamentodur. Seçimler sonrasında CHP’nin kazanan adayı bir süre daha cumhurbaşkanlığı sistemi ile yol almak isteyebilir. Ama parlamento çoğunluğuna sahip değillerse karşı blok verdiği anayasa değişiklik teklifi ile birinci ayın sonunda sistemi cumhurbaşkanlığından parlamenter sisteme dönüştürebilir. Ya da tam tersi. Parlamenter sisteme geçmeyi vaat eden aday kazandı ama parlamentoda anayasa değişiklerini gerektirebileceği çoğunluk yok. Cumhurbaşkanlığı sistemi ile devam etmek zorunda kalabilir. Özetle hiçbir cumhurbaşkanı, “Ben seçilirsem aynı sistemle bir süre devam edeceğim” diyemeyeceği gibi “Ben seçilir seçilmez sistemi değiştireceğim” de dememeli. Bunun parlamentonun işi olduğunu ve siyasi partilerin seçim öncesi oluşturacakları ittifaklarının seçim sonrası yapacakları iş birliği ile mümkün olabileceğini ancak söyleyebilirler. Burada da bir ittifak zorunluğunun ortaya çıktığını da atlamamak lazım.

Sistem Erdoğan sistemi

Yazılı metinler ya da adının cumhurbaşkanlığı sistemi olması sizi yanıltmasın. Sistem Erdoğan’ın pratiği üzerinden yürüyor. O ne söylüyorsa ya da ne yapıyorsa sistem bizzat odur. Buraya da böyle geldiğimizi unutmayın. Devlet Bahçeli’nin cumhurbaşkanlığı sistemine geçerken dillendirdiği “anayasayı fiili duruma uygun hale getireceğiz” gerekçesi her daim aklınızda olsun. Bu artık kalıcı. Artık anayasa hep fiili duruma uygun hale, değişikliğe bile gerek duymadan, yorum ile getiriliyor.

Aslında uygulamaya baktığınız zaman sistem adından bile acayip. Seçimlere partiler giriyor ve seçim beyannamesi açıklıyor. Seçmene vaatlerini dile getiriyorlar. Ve bu partilerin bir de genel başkanları var. Örneğin; AKP’nin seçim beyannamesinde belirttiği vaatlere seçmen yüzde 35 oy veriyor. Demek ki vaatler konusunda ikna olmuyor. Ama oy vermediği vaatleri açıklayan partinin genel başkanına, yani o vaatleri parti adına da dile getiren isme yüzde 49,5 oy veriyor.

Cumhur ittifakı aynen böyleydi. 6 ayrı parti 6 ayrı seçim beyannamesi açıkladı. Vaatleri aynı olsaydı 6 ayrı parti olmazdı. Demek ki hepsininki farklıydı. AKP’yi ve vaatlerini beğenmeyen ve oy vermeyen seçmen bu vaatlerin sahibine oy veriyor. Acayip değil mi?

Son seçimlerde cumhur ile millet ittifakının farkı da tam buradaydı. Millet ittifakının adayının vaatlerini 6 ayrı parti beraberce oluşturmuştu. Cumhur ittifakında ortak olan sadece adaydı.

Partilerin anlamını yitirdiğini görebiliyoruz. Aday önemli ve anlamlı ama sistem değişikliği iddianız varsa parlamentodaki sayısal çoğunluk da bir anda önemli hale geliyor. 3 cumhurbaşkanlığı seçimi yaşadık. 2’si sistem değişikliğinden sonra. Muhalefetin elinde hayli veri olması lazım bu 3 seçim deneyiminden. İşte sıkıntı tam da burada, bu verilerin olup olmadığında.

Çünkü “ilk seçimde partimizi iktidar yapacağız” dediğiniz zaman sistemden hayli uzaklaşıyorsunuz…

Önceki ve Sonraki Yazılar
SEDAT BOZKURT Arşivi
SON YAZILAR