SEDAT BOZKURT
Erdoğan'ın bitmeyen rahatsızlığı: Milli Görüş
AKP’yi kuran kadroların gömlek olarak tanımlayıp, “çıkarılıp atılabilecek” bir şey gibi değerlendirdikleri politik bir hareketin adıdır Milli Görüş. Ve bu hareketi çok fazla küçümseyen bu tanım, hareketin kurucusu Necmettin Erbakan başta olmak üzere Milli Görüş geleneğinin sahiplerini çok öfkelendirmişti. Bu nedenle Erbakan, ölene kadar kendi yanından ayrılarak AKP’yi kuran kadroları çok ama çok ağır eleştirdi. AKP’den Erbakan’a aynı ağırlıkta sadece Recep Tayyip Erdoğan’dan yanıt geldi.
Her ülkenin doğal olarak kendine özgü sosyolojisinin üzerinde yükselen bir siyaset yapma biçimi vardır. Çoğu zaman evrensel kavramlar bu siyaset yapma biçiminde anlamından uzaklaşır, hatta çok başka bir şeye dönüşür. İdris Küçükömer devleti “despot” yapı olarak ilk eleştirenlerdendir. Sol ve CHP adına dillendirdiği tezlere çok fazla tepki gelince uzun süre yazmamıştır ve son tahlilde en büyük tezi olan Türkiye'de sağ ve sol kavramlarının ters oturduğunu, CHP'nin aslında sağ bir parti olduğunu dillendirmiştir. Bu tez günümüzde Küçükömer’den alıntılanarak hep “Türkiye’de sağ soldur, sol da sağdır” gibi kullanılır. Kendilerini politik olarak ifade etmekte sıkıntı çeken muhafazakâr sağ siyaset için bu tanım çok konforlu ve keyifli bir alandır. Ama bu, CHP için o dönem dillendirilmiş olan tez, toptan sağ ve sol siyaseti anlatmaz.
Sağ ve sol kavramları memleketimizde gerçekten çok hırpalanmıştır. AKP’nin ilk iktidar yıllarında CHP’nin tutumunu eleştiren sosyalist enternasyonal, AKP’ye üyelik başvurusu yapması önerisinde bulunmuştu. Yıl 2007’ydi. AKP kadrolarını bu gelişme çok heyecanlandırmıştı. Ve bu yeterliydi. O dönem üye olmamak için aranan gerekçe hemen bulunmuştu, HDP’nin kapatılan o dönemki partisi DTP’nin üye olarak oradaki varlığı. Aradan geçen 15 yılda bu mesele hiç gündeme gelmedi. Siyasi savrulmanın boyutlarını anlamak için siyasi tarih açısından çok kısa sayılacak 15 yıl yeterlidir aslında. 15 yıl sonra Küçükömer’den alıntılayarak AKP ya da CHP üzerinden “Türkiye’de sağ soldur, sol da sağdır” diyecek kimseyi bulamazsınız.
Erbakan siyaset yapmaya TOBB’da başladı aslında. TOBB deneyimi sonrasında AP’den adaylık başvurusu yaptı ama Süleyman Demirel’den veto yedi. O da “bağımsızlar hareketi” başlatarak Konya’dan yüksek bir oyla bağımsız milletvekili seçildi. Ve Milli Görüş'ün ilk partisi Milli Nizam Partisi’ni kurdu, parti 2 yıl sonra “laiklik karşıtı eylemlerin odağı” olmaktan kapatıldı. Bu kapatılma gerekçesi, Milli Görüş'ün daha sonra kapatılan Milli Selamet, Refah Partisi, Fazilet Partisi için de kullanıldı.
(AKP’nin Milli Görüş partileri ile benzer yanlarından birisi de bu gerekçeyle kapatılma talebiyle hem de tek başına iktidar iken Anayasa Mahkemesi’nde yargılanmasıdır. Kapatılmadı ama hüküm giydi.)
Erbakan sürekli önüne bakan bir siyasetçiydi, geçmişe takılmazdı ve politik gücünün de farkındaydı. 12 Eylül darbesiyle kapatılan partilerin tekrar açılmasına olanak sağlandı. CHP kurultayını topladı ve açıldı. MHP ve AP kurultaylarını topladılar ama açılmama kararı aldılar. (MHP'lilerin kurduğu MÇP daha sonra adını değiştirerek MHP oldu.) MSP kurultayını bile toplamadı.
Politik mevcut kavramlar bazen siyasetinizi tanımlamakta yetersiz kalır. Millî Görüş de böyledir. Önüne ümmet fikrini koymuş bir politik hareketin kendisini milli olarak tanımlaması sıkıntılıdır. Ama muhafazakâr sağ siyasetin takılacağı konular değildir bunlar. Bakın AKP yola çıkarken liberaldi, daha sonra kendisi muhafazakâr demokrat olarak tanımladı. Ama bunun altını dolduramadı. Şimdilerde bazen canlı yayınlarda izin ile kullanılmasına müsaade edilen devrimci muhafazakâr gibi devreleri yakan tanımla ortaya çıkıyor.
Millî Görüş hareketi bir Erbakan hareketidir ve politik kimliği Erbakan’ın fikirleriyle oluşmuştur. Kendine özgü politikalar da üretmiştir. Ekonomi bilimi açısından hayli tartışmalı ve fantastik bulunsa da 'adil düzen' Milli Görüş'ün bir ekonomik modelidir. D-8’ler olarak adlandırılan ülkelerin bir araya gelmesi Milli Görüş'ün bir diplomatik modelidir. Kendisine hedef olarak belirlediği “ağır sanayi” politik bir vaattir. Bunun detaylarını somut hale getirmek için Erbakan, 100 bin tank, 100 bin uçak imal edeceklerini bile iddialı bir biçimde dile getirmiştir. Savuma Bakanı Hulusi Akar, Erbakan’dan 50 yıl sonra uçak ve tank yapacaklarını açıkladı. Ama o sayı vermedi. Yani bugün eleştirmek için bile olsa Erbakan’ın ve kurup yönettiği hareketin bir siyaseti vardı. Erbakan’ın çoğuna inandığı hayalleri de vardı.
Milli Görüş hareketi birkaç kez Erbakan’ı başbakan yardımcılığı koltuğuna bir kez de başbakanlık koltuğuna oturttu. Bu muazzam başarıdır. Bu hareketi sıradan sağ partilerden ayıran en temel özelliği din ile kurduğu politik ilişkisidir. Sağ partilerin seçimden seçime arabalarının bagajlarından çıkararak siyasetlerine ekledikleri dini Erbakan, siyaset yapma alanının merkezinde tutmuştur ve buradan siyasi söylemler de üretmiştir. Partisinin genel merkezinin bahçesinde cami olan tek siyasi partiydi. Şimdi orada Milli Görüş'ü bugün savunan ikinci parti diyeceğimiz Erbakan’ın oğlu Fatih Erbakan’ın Yeniden Refah Partisi bulunmaktadır. Milli Görüş'ün en sıkıntılı alanı bu mal mülk meseledir. Erbakan’ın çocukları bu nedenle karşı karşıya gelmişlerdir.
Erbakan Türk siyasetinin gördüğü en neşeli siyasetçidir. Partisinin çizgisi ile de bu büyük bir çelişki oluşturur. Milli Görüş hareketi askeri nizam içinde işler. Örneğin seçim bürolarının adı seçim karargâhlarıdır. Yıllarca bu karargahların başında Erdoğan’ı sandıkta tercihli oy sistemi nedeniyle ilk yenilgiye uğratan isim olan Mustafa Baş vardı. Örgütlenme modelleri ve bunu işletmedeki başarılı deneyimleri bugün AKP’nin omurgasını da oluşturmaktadır.
Erbakan’ın siyasi yasaklı olduğu bir dönemde Fazilet Partisi kongresinde yenilikçi olarak adlandırılan parti içi muhalefeti, Abdullah Gül’ü aday olarak çıkardı. Bu Milli görüş hareketinde ilkti. Çünkü hareket çok büyümüştü iktidar bile olmuştu. Eski yöntemlerle yönetilmesi güçtü. Yenilikçiler değişim istiyorlardı. Fazilet Partisi kapatıldıktan ve yenilikçiler Milli Görüş hareketinden ayrıldıktan sonra kurdukları AKP’de de başaramayacakları bir değişim talebiydi bu. Fazilet Partisi’nde o dönem eleştirilen her şey bugün fazlasıyla AKP’de mevcut.
Erbakan dava adamıydı, vefalıydı ve kadrosuna hep sahip çıktı. 12 Eylül darbesinden sonra yargılanırlarken, sanık sandalyesinde yan yana oturduğu isimlerle bakanlar kurulu sıralarını paylaştı. Ve o kadro Erbakan öldüğü zaman eksiksiz olarak onun tabutun altında son görevlerini yapmak için hazırdılar.
Bu hareketin karşısındaki varlığı Erdoğan’ı hep rahatsız etti. Saadet Partisi’ni yanına çekmek için çok uğraştı. Oğuzhan Asiltürk ile bir aşama da kaydetti ama o aşama sonuçlanabilir miydi, şüpheli. Önce Mustafa Kamalak ardından Temel Karamollaoğlu ile net bir siyasi çizgiye oturdu Milli Görüş.
Kamucu, adaletçi, özgürlükçü. Sınırları sizinki kadar geniş olmayabilir ama öyle. (Sağ sol meselesine, İdris Küçükömer meselesine hiç girmeyeceğim.) Şimdi kongreye gidiyor, değişime her zaman itirazlar olabilir. Burada da var. Ama Karamollaoğlu parti içinde çok güçlü, en az Erbakan kadar. İtirazların daha fazla yükselmesini isteyen bir de iktidar var karşısında. Bir de buradan iktidara mesaj vermek isteyenler. Mevcut yönetime muhalefet eden ekipler var ama Karamollaoğlu’nun karşısında aday yok.
Değişim için mevcut yönetim eleştiriliyor Saadet Partisi’nde ama ıskaladıkları bir gerçek var. Bu değişim 1990 yılında başladı ve bizzat Erbakan tarafından başlatıldı. Bu değişimle birlikte büyüyerek Erbakan’ı başbakanlık koltuğuna oturttu Milli Görüş. Şimdi oy oranındaki düşüklük sizi yanıltmasın, bu bünyeden çıkan partilere AKP başta olmak üzere ömür biçilirken Saadet Partisi yani Milli Görüş'ün ana damarına ömür biçilemiyor.
Sonuçta tarihsel olarak çok ilginç bir hareket Milli Görüş. Bir tür, lideri üzerinden yükselmesi de göz önünde bulundurulunca, Türk siyasetinin de özeti gibi.