SEDAT BOZKURT
Erdoğan'ın "İnce" siyaseti
SEDAT BOZKURT
Yaklaşık 5 yıllık bir aradan sonra AKP’nin gündeminde yine yeni anayasa var. 2015 seçimlerine kadar seçim beyannamelerinde uzun ve kararlı bir biçimde yer verdiği yeni anayasa vaadine AKP 2018 seçim beyannamelerinde değinmemişti bile. O beyannamede, yapılan anayasa değişikliği ile cumhurbaşkanlığı sistemine geçiliyordu ve artık “her şey iyi olacak Türkiye şaha kalkacaktı” Bu iddialı tanımlar o seçim beyannamesinin içinde mevcuttur. Yani Türkiye’nin ihtiyacı olan anayasa değişikliği 2017 referandumu ile gerçekleşmişti, yargı bağımsız, yasama güçlü, karar alma mekanizmaları sağlıklı ve hızlı oluyordu. Bunun sonucunda da refah artacak, demokrasi genişleyecekti. Ama olmadı. Bunu AKP de gördü ve 2023 seçim beyannamesine yeni anayasayı tekrar taşıdı. 2018 seçim beyannamesinde hiç olmayan yeni anayasa, tekrar “12 Eylül 1982 darbesinin ürünü” olarak tanımlanan anayasadan kurtulmak için ülke gündemine geldi. Yeni anayasa aslında sıkışmış siyasete alan açmak ya da siyaseti başka bir alana taşımak için tam bir “tehlike anında camı kırın” butonu gibi. Burada da bunu görüyoruz.
Hatırlayacağımız gibi yıllar öncesinde, içeriğini ve nerede başlayıp bittiğini bilmediğimiz cumhur ittifakının büyük ortağı MHP’de genel başkanları Devlet Bahçeli’nin “alayı burada” diyerek sayfalarını salladığı bir yeni anayasa değişiklik metnine tanıklık yapmıştık. Bu metin bir daha ortaya çıkmadı. Yani yeni anayasa vaadi ya da tartışması da bir tür siyaset yapma aracı halini almış durumda.
'Süslü cümleler'
Bir marangoz inceliğinde hukuku, metinler üzerinden eğip bükme yeteneğine her anayasa tartışmasında tanıklık yaptığımız Cumhurbaşkanlığı Hukuk Kurulu üyesi Avukat Mehmet Uçum da yeni anayasa meselesini detaylandırarak tartışmaya katıldı. Uçum’un iddialı bir de sloganı var: 1982 yerine 2023 anayasası.
Yine “süslü” cümle ve tanımlarla, içinde biraz fantezi de barındıran ifadelerle yeni anayasayı özetliyor Uçum. Genel ifadelerin içeriğine baktığınız zaman bu anayasayı yeni iktidara gelmiş ve en önemli vaadi özgürlük ve demokrasi olan bir partinin dillendirdiğini sanabilirsiniz. 21 yıllık bir iktidarın dile getireceği bir metin olamaz yani.
Örneğin, “Kuşatıcı Anayasa: Türkiye’nin her ferdinin kendini asli unsuru olarak saydığı kapsayıcı Türk Milleti ve Türk Vatandaşlığı yaklaşımının esas olduğu anayasa” cümlesi. Tamam da nasıl? Bu yok. Zihin kodları hep etnik kimlik üzerinden çalıştığı için oraya odaklanıyorlar ve kurdukları cümlelerdeki acayipliği de fark etmiyorlar. “Her ferdin kendini asli unsur saydığı” güzel ifade, o zaman meydan meydan hedef haline dönüştürülen LGBTİ+’lar ne olacak? Bundan sicil amirinizin haberi var mı? Doğanın en çok tahrip edilmesinin önün açan iktidarın, doğanın korunacağını da “yeni anayasa” ya taşıması hayli heyecan verici. Hele oradaki kamu yararı nitelemesi gözleri yaşartmıyor değil.
Seçmen yanlış yapar
Adı 12 Eylül 1982 anayasası olan metin 7 Kasım 1982 tarihinde yapılan halk oylaması ile kabul edildi. Kabul oyu yüzde 92’ydi. Yani çok yüksek. Son seçimlerden sonra da koro halinde “milli irade tecelli etti, seçmen ne yaptı ise doğrudur” cümlelerini bizzat siyasetçilerin ağzından duydunuz ya. Onlara inanmayın. Halk en doğruyu yapıyor ise onun yüzde 92 ile onayladığı anayasayı niye “tu kaka” ilan ediyor aynı siyasetçiler? Son birkaç seçimdir görülüyor ki seçmen yanlış da yapar. Mesele seçmenin yanlış yapmasını önlemek. Memleketin sıkıntısı burada. Seçmen yaptığı yanlışı hemen anlayamaz, 12 Eylül Anayasasında görüldüğü gibi bu uzun yıllar alabilir.
(82 anayasasının referandumunun baskı altında yapıldığına ilişkin çok görüş dinleyebilirsiniz, buradaki kriter, bu baskılara boyun eğmeyen ve doğru yapan yüzde 7,5’luk seçmen kitlesinin varlığıdır. Yani doğrusunu yüzde 92 değil yüzde 7.5 yapmış o zaman, yani mutlak çoğunluk değil hayli azınlık. Bu örnek hep aklınızda bulunsun)
İtip kaktıkları 82 anayasasının zaten iskeleti duruyor, ruhu ve pek çok maddesi değişmiş vaziyette. Anayasa metni 30 yılda 23 kez değişikliğe uğradı. Anayasa maddelerinin yaklaşık 3’de 2’si değiştirildi.
AKP’nin anayasalarla olan sıkıntısı varlığı, içeriği değil. Bugün örneğin, Cumhurbaşkanı hükümet sisteminde tam da Uçum’un ifade ettiği gibi olumlu ya da olumsuz yapılmak istenilen ne var ve hangi anayasa hükmü buna engel oluyor? Kaldı ki anayasada en son bizzat kendileri tarafından büyük iddialarla yapılan değişikliklere bile uymayan bir siyasi iktidar var. Erdoğan’ın 3’üncü kez aday olup cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturması, bakanların milletvekili adayı olması, milletvekili seçilince bakan olarak kalmaları. Buna örnektir. Uyulmayan birkaç somut örnek de Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları mahkemelerinin kararlarına uyulmaması, anayasal hakları bireylerin kullanmasının en somutu toplantı ve gösteri yürüyüş hakkının kullanılmamasıdır. Buradaki tek niyet yüzde 50 artı 1 olan cumhurbaşkanı seçilme oranını ara sıra mahcup bir biçimde dillendirdikleri gibi yüzde 40 artı 1’e indirmek. Sadece burada sıkıntı yaşıyorlar ve yaşayacaklar.
Ayrıca siyaset yapma alanları olan türban meselesinde Kılıçdaroğlu’nun hamlesini bertaraf etmek için gündeme taşıdıkları ve herhangi bir ihtiyaca karşılık gelmemesine karşın siyaset yapma alanlarını kaybetmeme girişiyle oluşturan 2 maddelik anayasa değişiklik metni. Dert budur yani.
Erdoğan'ın siyaset kurgusu
Tartışma hep özneleri yeni bakan olan isimler üzerinden yürüdü. Ama bu yeni kurgunun bir de arka planı bulunduğunu unutmayın. Erdoğan 2 hamle ile partisinde çok ciddi bir tasfiye yaptı. Bunu çok ince yaptığını söylemek lazım. Aralarında sıkıntı olduğu bilinen Süleyman Soylu ile Hulusi Akar’ı bakanlıktan uzaklaştırmak için bakanların ikisi hariç hepsini TBMM’ye taşıdı ve orada bıraktı. Turizm ve sağlık bakanlarına da aday olmayacakları, siyaseti bırakmayı düşündüklerine ilişkin açıklama bizzat Erdoğan tarafından yaptırıldı. Çünkü onlarla çalışmak istiyordu. Mevlüt Çavuşoğlu ile de çalışmak istiyordu ama bu nedenle istisna yaratmamalıydı. Hakan Fidan’a da makam bulması lazımdı. Muhtemelen Çavuşoğlu Antalya’dan belediye başkan adayı olacak.
Bu yönteme muhatap olan Soylu da Akar da hayli kızgın. Akar’ın bu kızgın hali devir teslim töreninde de görüntülere yansıdı. Akar kızgınlığını tepki haline getirecek ve TBMM’de hiçbir görevi kabul etmeyecek. TBMM çalışmalarına da çok katılmayı, grup toplantılarına bile gelmeyi düşünmüyor. Çünkü meseleyi anladı, bu tasfiyeydi. Soylu politik profili daha yüksek bir isim. Daha politik davranacaktır. TBMM’de olmasa bile belediye başkan adaylığı beklentisi muhtemelen vardır. Gösterilir mi? Bu biraz muallak ve ihtiyaca bağlı Erdoğan siyasetinin bu gibi kararları.
Hakan Fidan bakan oldu. Başbakan olduğu zaman 15 Temmuz’da yaşadığı sıkıntı nedeniyle onu MİT Müsteşarlığı görevinden almak isteyen Binali Yıldırım parti tüzüğündeki 3 dönem kuralı, kendisinin yoğun talebine karşın esnetilmedi ve aday gösterilmedi, cumhurbaşkanlığı yardımcılığı görevine de getirilmedi beklentisi olmasına karşın. Buna çok bozuldu. Politik hamleleri anlayacak deneyime sahip olduğu için uzun zamandır uygulamada olan tasfiyenin yeni bir aşamasında olduğunu hemen anladı. Onunla birlikte pek çok önemli isim de tasfiye planının içindeydi.
Ortalıkta gözükmediği için tartışmaların merkezinde olan Berat Albayrak da damatlık hukuka karşın tasfiye edilenler listesinde. Önceki bakanlardan Mehmet Muş, Nurettin Nebati ve Fatih Sönmez Albayrak kontenjanından bakandı. Şimdi Albayrak kontenjanından bakan koltuğuna oturan hiç kimse yok. Enerji bakanlığı için Albayrak tarafından bir talep iletildiği ama kabul edilmediğine ilişkin bir bilgi de ortalıkta dolaşıyor. Ve ekonominin direksiyonunda bir dönem yanına Erdoğan’ı da alarak mücadele ederek tasfiye ettiği anlayışın en katı savunucusu oturuyor. Ve şimdi Erdoğan onun yanında.
Herkesin gözü Mehmet şimşek’te. Şimşek pazarlıklar sonucu kendisine garantili ve geniş bir alan açmış gözüküyor. Erdoğan yapısı gereği sürekli bu alana girip girip çıkacak ama bu genel yaklaşımı etkilemeyecek. (BBDK’ya yaptığı son atama bunun fragmanı) Cevdet Yılmaz’ın Cumhurbaşkanı Yardımcılığı koltuğunda oturuyor olmasının nedeni de bu. Hep Şimşek ile Erdoğan’ın arasında olacak. 2 ay içinde Şimşek faizleri yüzde 20’ye çıkaracak. Bunun onayı alınmış. Gerekmesi halinde bu oran 40’lara kadar çıkabilecek. Ekim’e kadar Şimşek sonuç alıcı her şeyi yapabilir. Hemen aklınıza Nas gelmesin, ekonomi gerçeklik alanı. Şimşek’in elinin rahat olduğunun en önemli göstergesi Merkez Bankası’na yaptığı atamayla görüldü. Erdoğan’ın kesinlikle kabul etmeyeceği bir isim şimdi Şimşek’in tercihiyle orada oturuyor.
Erdoğan deneme yanılma yöntemiyle bir kez daha kendisine diplomatik hat belirledi. Atandığı bakanlarla batıya yönelme niyetini ortaya koyuyor. Sadece Şimşek ile batının finans çevrelerine mesaj yok, Fidan ve İbrahim Kalın ile bizzat ABD’ye çok çok önemli mesaj var ve bu alınmış gözüküyor.
Seçimler döneminde dillerden düşmeyen “yükselen Türk milliyetçiliği” söylemine karşın bakanların tamamı muhafazakâr. Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler’i bilmiyoruz. Ziyaret edeceği yazarlar aracılığıyla Hulusi Akar’da olduğu gibi belki bunu ögrenebiliriz.