SEDAT BOZKURT
Korku tüneli
SEDAT BOZKURT
Bizim çocukluk dönemimizin en heyecanlı teknolojik aleti hemen hemen tüm lunaparklarda var olan korku tüneliydi. Karanlık içinde giderken önünüze aniden muhtelif renkli ışıklarla çıkan cadı mankeni korkmanız için yeterliydi. İnsanları eğlendirmek için o dönemin en önemli buluşlarından biriydi. Orada da insana ait, yanıtı zor sorular mevcuttu. Hayatını korkudan uzaklaşmak için kurgulayan insan neden korkmak için buralara gelirdi? Bu, pek çok meraklısı olan korku ve gerilim filmleri için de geçerli bir sorudur.
Türkiye’nin bugün korku tünelinde olduğunu söylersek sanırım ciddi bir itiraz gelmeyecektir. 31 Mart seçimleri sonrasında ülkenin önüne rengarenk ışıklar içinde neyin ortaya çıkarak bizi korkutacağını bilmiyoruz. Uygulanmayan anayasa, politik niyet ve amaçlar için aparatlaştırılmış yargı, dibe vurmuş ve vatandaşa yansıtılmadan çözülemeyecek ekonomik sıkıntılar, her alanda yaşanan baskı ve en az 4 yıl seçimin olmaması, işte size korku tüneli. İçindesiniz ve sadece önünüze ne çıkacağını değil, bu korku tünelinin ne zaman biteceğini, tünelin sonunun nerede olduğunu da bilmiyorsunuz.
Batı, Recep Tayyip Erdoğan’ın pratikteki rejimini kabul etmiş görünüyor. Bunun faydalarının peşinde. Ekonomik ilişkiler, sığınmacı politikaları bunun en net konu başlıkları. Bu durum batı açısından bir çelişki değil aslında, kendi ürettiği değerleri ilk kendi çiğneyen ülkeler topluluğu orası. Bu, çok uzun bir konu.
Türkiye’de Erdoğan ve rejimini kabul ederek pozisyon değiştiren siyasi partilere biraz da şaşırarak tanıklık yapıyoruz. Örneğin İyi Parti. Karşısına CHP’yi koyarak 1 Nisan sonrasının ilk ipucunu veren parti oldu. Ardından DEM hareketlendi. Parti yönetiminde olmamalarına karşın hareket içinde etkili olan isimler devreye girerek DEM’e pozisyon tayin ettiler. Önce Leyla Zana Erdoğan’ı özne yaptı, “buzdolabındaki çözüm sürecini” talep etti. Ardından Ahmet Türk, “Kürt meselesini” Erdoğan’ın çözebileceğini söyledi. Selahattin Demirtaş Başak Demirtaş aracılıyla her yerde aday çıkarılmasını sağladı. Ardından DEM’e politik bir yörünge tanımladı. Bu yörüngede AKP’nin yerini de netleştirdi.
DEM’in pozisyonu aslında tartışmaya çok açık değil. Çünkü CHP, görüldüğü kadarıyla sadece destek talep ediyor. Adaylarını, DEM’in dolaylı itirazlarına karşın açıklayarak onlara destek istiyor. Bunun politik olarak bir anlamı olmaz, olmadığı da görüldü. Bu yaklaşımın bir tık üstü, “partiyi kapatın bize katılın”dır. Burada DEM en son eleştirilecek yapıdır.
AKP ile DEM’in dolaylı ve resmi olmayan görüşmelerdeki taleplerini, Erdoğan’ın MHP ile sonuç alıcı ve şimdilik sorunsuz giden bir ittifak modelini bozarak kabul etmesi mümkün değil. DEM de aynı Yeniden Refah Partisi (YRP) gibi, ittifak tartışmalarını biraz uzatarak, kurumsal olarak kendisini daha görünür hale getirdi ve seçmenine moral verdi. Yani siyaset yaptı. Onun da içinde muhtelif yapılar/klikler barındıran ve oy derdi olan bu anlamda sıradan bir parti olduğunu unutmamak lazım.
Bu korku tünelinde olma halini hala kavrayamamış bir CHP var ortada. Tünelden çok etkilenmiyorlar da. Çünkü önlerine değil aşağıya bakıyorlar. İlgilendikleri mesele, nereye gidildiğinden, önlerine hangi korku objesinin çıkacağından daha çok, parti içinde iktidar olanağı sağlayan belediye başkanlıkları. DEM seçilebilecek yerlerdeki adaylarını ön seçimle belirledi. Aday belirleme yöntemine ilişkin iddiaları da eleştirileri de bir anda bertaraf etti. CHP anket üzerine anket yaptı, sonuçları kimseyle paylaşmadı. Zaman olmadığını gerekçe gösterdi. Ancak pek çok yerde zaman buldu, belediye meclis üyelikleri için ön seçim yaptı. Sanırım ne yaptığını üyesinin, seçmeninin bile bilemediği, anlayamadığı bir süreç yaşıyor CHP. Hem de korku tünelinin tam da orta yerinde.
Seçilme olasılığının yüksek olması nedeniyle atama ile belirlenen belediye başkanlıkları önümüzdeki hafta açıklanacak. Garanti olan yerlerin en sona bırakılmasının nedenlerini uzun uzun anlatmaya gerek yok bence. Şu ana kadar açıklanan garanti yerlerdeki itirazları da görüyoruz. Aynı tartışmalar yine yaşanacak. Hatta bu tartışmalar daha da büyüyecek. Bunu bilen CHP yönetimi Hatay için Lütfü Savaş yerine başka bir ismi açıklayarak tartışmaları farklı bir alana taşımak istiyor. Buna tanıklık yapacaksınız, merak etmeyin. Haftalar önce, MYK’da görüşülerek resmi bir karar haline dönüştürülmese de Lütfü Savaş’ın değiştirilmesi konusunda mutabık kalındı. Şimdi bunu anketlerle desteklemek istiyorlar.
CHP yönetimi bu adaylar üzerinden yaşanan tartışmaları önemsiyor mu? Hayır. Önemsemiş olsaydı mesele bu noktaya gelir mi? Genel kabul gören görüş, “seçim sürecine girildiği zaman bu tartışmalar, kızgınlıklar biter” şeklinde.
Muhalif seçmenin, ne olursa olsun her türlü şartta oy vereceği parti, özellikle muhalefet bloğunda kalmadı. Seçmen kırgın değil öfkeli. 2019 seçimlerinde başkanlara oy veren seçmen o başkanların partilerine aynı oyu vermedi millet ittifakında. O seçimde başkanlıkları kaybetse de cumhur ittifakı oyunu yüzde 52 olarak korudu. Son seçimlerde seçmenin yüzde 65’i partisine oy vermedi ama seçmenin yüzde 52’si Erdoğan’a oy verdi. CHP’ye sadece yüzde 25 oy veren seçmen genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na yüzde 48 oy verdi. Belediye başkanlık seçimlerinde de aynı davranışı gösteriyor seçmen. Bu yeni sistemin en önemli özelliği.
(İstanbul seçimlerinde hep denklem 800 bin oy farkı üzerinden kuruluyor. Bu hatalı. Fark 13 bindir, 2. oylamadaki tepki oylarının varlığının devam edip etmediği tartışmalıdır. O 13 bin oy farkı oluşturan denklem de bugün yoktur. Örneğin DEM’in bu seçimlerde adayı vardır. Belediye başkan adaylarına tepki gösteren seçmen için 2019’dan farklı olarak oy verebilecekleri içinde bağımsız adayların da bulunduğu seçenekler mevcuttur. Bunun en somut örneği Beşiktaş’tır)
Sonuçlarının yaratacağı etki nedeniyle gerçekten çok ilginç bir yerel seçim yaşayacağız. Bunu görebilen kadroların yönettiği parti ya da partiler geleceğin iktidar adayıdır…
Not: Babamın vefatı dolayısıyla taziye ileten tüm dostlara çok teşekkür ederim. Ölüm de hayata dahildir. Hayatımızın kaç ölüme tanıklık yaptığını durup düşündüğümüzde bile unuttuklarımız oluyor.