ORHAN GAZİ ERTEKİN

ORHAN GAZİ ERTEKİN

Sadullah Ergin 'Fetö'cü mü?

ORHAN GAZİ ERTEKİN


Eski adalet bakanı Sadullah Ergin’in “fetöcü” olduğuna dair şikayet ve itirazlar yeniden yükselmeye başladı. Adaylığı da bu nedenle CHP ve muhalefet alanına yakıştırılmıyor. Peki Sadullah Ergin Fetöcü mü? Doğrusu soru bu haliyle beni pek heyecanlandırmıyor. Fakat cevaplar heyecanlandırıyor ve cevapların niteliği ilgilendiriyor. Çünkü Türkiye’de insanların hukuka, yargıya ve siyasete nasıl baktıklarına dair bir soru bu aynı zamanda.

Gülenciler: Şizofrenik Siyaset

Önce şunu söyleyelim: Ergin hakkındaki şikayetler Gülen cemaatinin siyasi çalışma tarzının Türkiye siyasetini getirdiği şizofrenik durumun bir sonucudur. Ama Ergin cemaatçi olduğundan değil. Kimin ne olduğuna dair güvenilir “bilgi”mizi epeydir yitirdiğimizden dolayı soruyoruz bu tür soruları. Ve muhtelif cevaplar veriyoruz heyecanla. Gülenciler, başka siyasi hareketler ile olan ilişkiyi “ajanlık” veya “ihanet” gibi kavramlarla anlaşılabilir olmaktan çıkartarak sınırsız ve belirsiz bir alana taşıdı. 1980’lere kadar siyasi hareketler içinde başka siyasi hareketler için çalışanlar ancak “ajan” olabilirdi. Gülencilerin örgütlenme biçimi sıkı bir gizli örgüt yapısı içinde ilerlerken çalışma tarzları ise gevşek, yatay ve merkezsiz idi. Dost ve düşman bilinir olmaktan çıktığında en büyük güç dost ve düşmanı en yukarıdan bilene ait oluyordu ve olacaktı. Gülenciler bunun bir avantaj olduğunu zannediyordu. Her forma girerek siyaset yapan ve Türkiye siyasetinin “yoğun sisli” bir alana dönüşmesine yol açan Gülenciler sadece iktidar alanında değil muhalif bir konuma düştükleri Aralık 2013 sonrasında dahi aynı çalışma tarzını terk etmediler. Hapis yatarken bile Gülenci değil “hukukun üstünlüğü için mücadele eden hakim-savcılar” idiler örneğin. Bu da onların trajik hallerini hemencecik komik hale getiriyordu. Herkesi “yüzü”yle tanımaya alışmış Türkiye siyaseti bu tür bir “yüzsüzlüğü” ancak bir pandomim sanatı olarak eğlenceye dönüştürebilirdi. Buna rağmen Gülenciler siyasal hayattan öğrenme yetenekleri olmadığını, mekanik oluşturulmuş bir aklın yetmediğini, değişen dünyanın talep ettiği zekaya da ihtiyaç duyduğunu fark edemediler. Bu nedenle Türkiye’de hukuk ve yargının politik bir mesele ve bir mücadele alanı olduğunu muhalefetteyken bile dillendiremediler. Kendi aralarında nasıl konuşurlar sorusu merak konusudur tabii.

Sol ve İslamcılar

Şimdi bir de solun Sadullah Ergin’i nasıl tanımaya çalıştığına gelelim. Özellikle sol rehavet ve konfor alanından bakıldığında Gülen cemaati de dahil “siyasal islamcı” figürlerin tümü aynı örgüt gibi anlaşılır. Dahası bu örgütlerin “hareket” ve “çevresi”, toplumsal zemini de yekpare gibi görünür. Türkiye solunun sağa ve özellikle de islamcılığın farklı tezahür ve hareketlerine dair ilgisi ve bilgisi-bu nedenle- son derece zayıftır. “Gerici” hepsini karşılayan bir söylem olarak yeterli görülür. İçinde olmadığı bir dünyaya dışardan bakmak, onu bir “hayalet”e dönüştürmek ve dahi o alanı dönüştürme, o alana müdahale etme görevinden imtina etmek anlamına gelir aynı zamanda bu.

Sadullah Ergin Kimdir Peki?

Şimdi bu gözlükten bakıldığında Ergin baş “fetö” şüphelisi gibi görünüyor. Ama öyle değil. Sadullah Ergin bir Gülenci değil. Gülenci bürokratlar tarafından sevk edilen bir “emret bakanım” figürüydü sadece. Bütün işi kendisi yaptığını zanneden, ama bütün o trajik hazırlıklar sürecindeki en komik figürlerden birisi idi. Erdoğan tarafından Gülenci olduğu için değil uyanık olmadığı için sorumlu tutuldu ve uzaklaştırıldı. Tıpkı o zamanın adalet bakanlığı müsteşarı merhum Ahmet Kahraman gibi. Erdoğan kendisinin “kandırılması”nın hesabını Ergin’den sordu. Tıpkı o zamanın adalet bakanlığı personel müdürü Birol Erdem’den sorduğu gibi… Şu halde Sadullah Ergin hesabını vermiş bir Erdoğan’dır…

Pekala biraz daha ilerleyebiliriz: bütün bunlar Erdoğan’ın, Ergin’in veya Erdem’in saflığı, Gülen’in de uyanıklığı ile mi ilgiliydi? Hayır ne Erdoğan ve Sadullah Ergin saftı ne de Cemaat? Onlar saflıklarından değil uyanıklıklarından dolayı kandırıldılar. Tıpkı Gülen cemaati uyanıklığından kandırdığı gibi. Zizek “başkasını kandırmak istemeyen birisini kandıramazsınız” demişti değil mi? Ergin, işte onlardan birisiydi.

Şimdi bütün bunları bir politikacının biyografik hikayesinin parçaları gibi okuyabilirsiniz. Ama değil. Sadullah Ergin’i tanıma biçimimiz bugün politika yapma biçimimiz ile doğrudan alakalı. Bu mesele politikanın ta kendisi ile ilgili. Politikaya nasıl bakıldığı ve bakılması gerektiği ile ilgili. Yani şunu demeye çalışıyorum. “Floransalı”yı hatırlayalım: Politika eski Romadan beri bir “tertip”tir. Bir güç ilişkileri meselesidir. “Meşruiyet”, “yasallık”, iyilik-doğruluk vs. gibi kamuya ve kamuoyuna dair her tür müdahalenizde bu gerçeği bir kenara atarsanız politika değişen güç ilişkilerini takip edip müzakere yapabilenler tarafından yapılır ve “kandırılmak” bile bir zafere dönüşebilir…

Mesele Sadullah Ergin ile ilgili değil yani. Ergin yeniden milletvekili olsa ne olur? Yeniden bakan olsa ne olur? Daha açık da söyleyeyim: Ergin olsa da olur olmasa da… Yüzümüzü başka yerlere dönüp konuşmak ve şikayet ve itirazlarımızı ona göre yönlendirmek zorundayız…

Önceki ve Sonraki Yazılar
ORHAN GAZİ ERTEKİN Arşivi
SON YAZILAR