ERSAN ATAR
İttifakın yol arkadaşları: Ankara’da mafya, Şırnak’ta aşiret ve kesişim noktasındaki cinayet
ERSAN ATAR
Konumuz, Şırnak’ta her biri Cumhur ittifakındaki 4 partinin birinci sıra milletvekili adayları olan Tatar aşireti üyeleri. Konumuz, siyasetin Bucaklardan aşina olduğumuz “aşiret hayranlığı.” Ama hikayemiz; Ankara’da bir bar önündeki ceset ve ve 15 Temmuz’da ülkenin İçişleri Bakanı’nın arkasında duran eli silahlı adamlarla başlıyor. Bir filmin farklı şehirlerde çekilmiş sahneleri gibi. Bu, siyasetin bir filmi. Filmin sonunda, başrol kahramanlarından biri “Bunlar düzelir, bir şey olmaz” diyor. Diğeri ise “Keşke birlik olunsaydı” diye yakınıp “Aşiretten onayı ben aldım” diyor.
2016 Yılının Ekim ayında havalar, geceleri yavaştan ayaza çalmaya başlamıştı. Kurban, 20 Ekim akşamında, lüks otomobili ve yanında adamlarıyla Arjantin Caddesi’ni tırmanmış, oradan sola Filistin Caddesi’ne dönüp bir barın önde otomobilini durdurmuştu. Çok geçmedi arbede yaşandı. Kurban yeniden otomobiline döndü, biraz ilerdeki bara yöneldi. Bir süre sonra silahlar patladı. Kurban, yerde yatıyordu. Orta yaşlara yaklaşan bu adam, Mahfuz Tatar’dı. Şimdi Şırnak’tan biri AKP’den, biri MHP’den, biri Yeniden Refah Partisi’nden ve biri de Zafer Partisi’nden milletvekili adayı olan Tatar aşiretinin ele avuca sığmaz mensuplarındandı. Ankara’da yaşardı, aile büyüklerinden farklı olarak, siyasetle çok ilgili değildi.
Üç ay öncesi, Ankara: 15 Temmuz ve o silahlı adamlar
Mahfuz Tatar, siyasetle çok ilgili değildi ama ölümünden sonra adı Filistin Caddesi’ndeki o cinayette adı geçenler siyasete, siyasetçiye yakındı.
15 Temmuz akşamı, TRT binasına giden İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun arkasında bir grup eli silahlı adam vardı. Bu isimlerden biri, Ayhan Bora Kaplan’dı. Yanında adamları vardı. Ellerinde de daha sonra Sedat Peker’in “15 Temmuz’da o silahları devlet verdi ve bir daha geri almadı” mealinde iddia edeceği silahları vardı. İçişleri Bakanı Soylu ile birlikte “darbecilere sözüm ona karşı duruyorlardı.”
Ayhan Bora Kaplan kimine göre bir “iş insanı”ydı, kimine göre Ankara’nın “yükselen mafyalarından”dı.
Kaplan'ın adı, Tatar aşiretinden Mahfuz Tatar’ın öldürülmesinden sonra adından sıkça bahsedildi ama hakkında ne bir soruşturma yürüdü, ne bir dava açıldı. Ankara’da dolaşan iddia oydu ki Mahfuz Tatar, Filistin Caddesi’ndeki o barın önünde Ayhan Bora Kaplan’ın adamları Semih Arslan ve Muhammed Kaplan tarafından öldürülmüştü. Ayhan Bora Kaplan kendisine sorulduğunda ne Semih Arslan’ı tanırdı ne Muhammed Kaplan’ı. Zaten Semih Arslan da Filistin Caddesi’ndeki o cinayetten bir iki gün sonra Pursaklar semtinde bir binanın bahçesinde cansız yatıyordu. Ankara’da dolaşan bir başka iddia oydu ki Tatar aşireti Mahfuz’a karşılık Semih’i almıştı. Semih Arslan’ı aşiret mi aldı, yoksa aşiret istedi de bir başkası mı “verdi” bilinemedi; Semih Arslan’ı kimin öldürdüğü meçhul kaldı. 9. Kattan atladı, intihar etti denildi geçildi.
Bütün bu iddialar, dolaylı yönden ülkenin İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’ya Meclis’te soruldu: İsmi seninle anılan ve Ankara’da suç örgütü lideri olarak bilinen, 15 Temmuz gecesi birlikte TRT’ye gittiğiniz Ayhan Bora Kaplan’ın kardeşi Muhammed Kaplan’ın 3 ayrı suçtan arandığı, kesinleşmiş cezasının olduğu doğru mudur?
Soruyu soran CHP İzmir Milletvekili Murat Bakan’dı. Murat Bakan’ın bu sorusundaki “İsmi seninle birlikte anılan” sözünün ardında da Muhammed Kaplan’ın, Soylu İçişleri Bakanı olduktan sonra afili bir çiçek yaptırıp Soylu’yu ziyaret etmesindendi.
Ankara’da durum böyleydi, 15 Temmuz’da sonra ne olduğu bilinmeyen silahlar, bar önünde işlenen cinayetler ve bakan ziyaretine giderken yaptırılan çiçekler.
İki yıl sonra, Şırnak: Afrin harekatı ve aşiretin korucuları
Ankara’daki bu cinayette hesap, siyasetin gölgesinde görülmüş, unutulmaya başlanmıştı. İki yıl sonra Güneydoğu’daki sınır birliklerinde bir hareketlilik vardı. Afrin’e operasyon düzenlenecekti. Operasyonu elbette asker düzenleyecekti ama operasyon bölgesinden gelecek her “şehit haberi”nin siyasete eksi puan yazdıracağı öngörülebilecek bir durumdu.
Madem ki mevzu “vatan savunması”ydı, siviller de katılabilirdi(!) hem sivillerin operasyonda yapacaklarından ulusal ve uluslar arası düzeyde devlet de sorumlu tutulamazdı. Siyaset, aşiretlerin kapısını çaldı.
Güneydoğu’daki aşiretlerin çoğu ikircikli davranıyordu ama Tatar aşireti “Afrin operasyonuna varız” dedi. Hem ne de olsa aşiretin korucuları devletle ortak çalışmakta deneyimliydiler ve çoktular. Sayıları yüzlerle ifade edilirdi. Devlet ne de olsa onlara yıllardır maaş verirdi. Hatta dönemin İçişleri Bakanı Meral Akşener ta o yıllarda “Tatar aşiretinin 275 korucusuna (zamanın parasıyla) ayda 4 milyar 335 milyon lira ödendiğini” söylerdi. Bu rakamlar gösteriyordu ki Urfa’da Bucak’lar neyse, Şırnak’ta Tatar’lar oydu.
Hendek operasyonları sonrasında askere, polise yemekler veren Tatar aşireti devlete bağlılığını bir kez daha ortaya koyuyor, silahlı adamlarıyla birlikte, askerin yanında Afrin’e operasyon düzenliyordu.
Ve bugün Şırnak: Siyasetin aşiretle karmaşık aşkı
Şırnak’ta siyaset aşireti, aşiret siyaseti hep pek sevmişti ama bu kadarını kimse tahmin edemiyordu. “Cumhur” siyaseti, aşireti paylaşamıyor, aşiret “cumhur” ittifakı bileşenlerinin hiçbirini kıramıyordu. Aşiretten, ittifak partilerinin her birine bir aday düşüyordu:
Arslan Tatar: AKP birinci sıra
Halil Tatar: MHP birinci sıra
Sabri Tatar: Yeniden Refah Partisi birinci sıra
Mahmut Tatar: Zafer Partisi birinci sıra
Milletvekili adayları Yüksek Seçim Kurulu’na verildikten sonra bu tabloya kimse bir anlam veremedi. Şırnak’taki zaten az olan Türkmen nüfusun neredeyse tamamını oluşturan Tatar aşireti sayıları onbinlerle ifade oylarını neden bölüyordu? Bu tablo, AKP’nin bir milletvekilini güçlükle çıkardığı Şırnak’ta durumu hepten zorlaştırmaz mıydı?
Bu soruyu, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yanında yöresinde gördüğümüz AKP adayı Arslan Tatar’a soruyoruz? Bu durum aşiretinizin oylarını bölmeyecek mi?
Arslan Tatar’ın kısa cevabı: Her şey düzelir, bunlar basit şeyler, sorun olmaz.
Belli ki Arslan Tatar özellikle MHP’nin aşiretten MHP İl Başkanı Halil Tatar’ı çıkarmasından rahatsız.
MHP adayı Halil Tatar ise AKP’nin aday göstermesinden duyduğu rahatsızlığı açıkça dile getiriyor. Tatar’a sorumuz: Bu tablo, aşiretin oylarının dörde bölünmesi ve hiçbirinizin milletvekili seçilememesi riskini oluşturuyor. Neden böyle bir karar verildi? Konu aşirette görüşülmedi mi?
Halil Tatar’ın cevabı: Aslında aşiretin oyları dörde bölünmeyecek, ikiye bölünecek.
Belli ki Yeniden Refah Partisi adayı Sabri Tatar ve Zafer Partisi adayı Mahmut Tatar “etkisiz eleman” görünüyor. MHP adayı Halil Tatar devam ediyor:
“Elbette birlik olunsa daha güçlü olunurdu. Ben Şırnak halkının bana gösterdiği teveccühe göre ve elbette parti genel merkezimizin kararıyla aday oldum. Elbette aşiretteki aile büyüklerimizle de konuyu konuştuk, değerlendirdik. Ben bunu aile büyükleriyle konuşurken Arslan Tatar da vardı ve görüşmede ‘ben aday olacağım’ demedi. Aile büyüklerimiz de benim adaylığımı yerinde buldu. Onların destekleriyle aday oldum."
Dikkat edilirse MHP bütün siyasi partilerden önce milletvekili listelerini kesinleştirip Yüksek Seçim Kurulu’na sundu. O aşamada Arslan Tatar’dan bir itiraz gelmedi. Bizim hayalimiz, MHP’nin Şırnak gibi bir yerden ilk kez milletvekili adayı çıkarması. Olur olmaz bilemiyorum. O olur ben olurum bu çok da önemli değil aslında. Önemli olan, üç hilalin bütün seçim döneminde de Şırnak’ta dalgalanması. Farklı adaylar çıkarılması Cumhurbaşkanlığı oylarının bölüneceğini göstermiyor. Her birimiz, bütün aşiret cumhurbaşkanlığında Sayın Erdoğan’ı destekleyecektir.”
Halil Tatar’ın bu sözleri aslında MHP’nin neden kendi amblemiyle seçime girdiğinin de açık göstergesi. Dikkat ederseniz konuşmasının içinde “üç hilalin dalgalanması” gibi bir ifade kullanıyor ve bu simge tam da “MHP’nin seçime, kurumsal kimliğini korumak için kendi amblemi ve adaylarıyla girdiği” tezinin simgesi, fotoğrafı gibi duruyor.
Bu yazının başından itibaren aktardıklarımız da sağ siyasetin yeri geldiğinde mafya ile yeri geldiğinde aşiret ile nasıl kol kola yürüdüğünün özetiydi. O kadar ki aşiret ve mafya zaman zaman çatışsa da, siyasi tercihleri ayrıntılarda ayrışsa da merkezlerinde Erdoğan vardı.