TÜRKİYE'DE BİR MESLEK OLARAK ULUSLARARASI İLİŞKİLER

Bizim disiplin sıkıcıdır. Yenidir. Felsefenin, Siyaset Biliminin köklü tartışmalarını, ilginç dedikodularını içermez. Odağı sınırlıdır. Devletlerin, özellikle bizimkilerin gözünü diktiği modern devletlerin kalın kabukları vardır. İçine bakmak da, genelde, bizimkilerin işi değildir.  Bütün bunlara özellikle son dönemde iyice yaygınlaşan niceliksel uluslararası ilişkiler çalışmalarını da eklersek iş iyice sıkıcılaşır. Orta düzeye takılmış, insanlığın evrensel sorunlarından uzaklaşmış, heyecanını ve anlama çabasını kaybetmiş bir disiplin kalır geriye.

Oysa uluslararası ilişkiler mesleğini çalışmak zevklidir. Çünkü konu devletler değil insanlardır. İnsanlar ne yaparlar, niye yaparlar, niye bir yerde öyle yaparken başka bir yerde başka türlü yaparlar? Siyaset, ideoloji, tarihsel önyargılar ve kişisel çıkarlar  bu süreçlerde nasıl rol oynar? Bütün bu soruların ortasında etiyle kemiğiyle insanlar vardır. İnsan ilişkileri de hemen her zaman uluslararası ilişkilerden daha ilginçtir.

Ben de, hazır Ukrayna Savaşı disiplini popülerleştirmişken, Türkiye’de uluslararası ilişkiler çalışanlar üzerine bir kaç not düşeyim istedim. Ben bizim disiplinde üç akademisyen kategorisi görüyorum. Açıklamaya çalışayım:

Elit Uluslararası İlişkilerciler

Bu grubu, büyük şehirlerin merkezi üniversitelerinde bulabiliriz. Genellikle ABD ve İngiltere’nin köklü üniversitelerinden doktoraları vardır. İngilizceleri kusursuzdur. Batı akademisi ile ilişkileri geniştir. Referansları para eder. Alanın öncüleri olmalarına rağmen bu grubun eski kuşağı arasında derinlikli çalışma yapan azdır. Geneli Türkiye’nin İngilizce literatürde pek tanınmadığı zamanlarda, ülkenin temel tartışmalarını yurtdışına özetleyerek, unvan almışlardır. Bu ihtiyaç zamanla azaldığı için, zaten kendileri de çoktan profesör oldukları için, artık pek yazmazlar. Her mesleğin eliti gibi bu grup da mesleği teknik bir iş olarak görür. Siyasi tavır alanları azdır. Siyaseten sesleri pek çıkmamasına rağmen elitlerin iktidarla ilişkileri zayıftır. Arada kan uyuşmazlığı vardır. O yüzden, genelde saygı görürler ama öğrencilerine kadro bulmaları zordur. Birisi için telefon açıp iltimas istemeyi kendilerine yakıştırmazlar, açıkcası beceremezler.

Genç kuşak başka hikayedir. İngilizce ve batı bağlantıları bu kuşakta da vardır ama bunlar daha hırslıdırlar. Birçoğu, bir batı üniversitesine kapağı atmak için bir fırsat kollar ama rahatı bozulsun istemez. Genç elitlerin temel problemi, kendi ilgi alanları ile batıda aranan Türk akademisyen profili arasındaki, uzlaşmaz çelişkidir. Batıda, Türkiye’den gelen bir akademisyenin,  İslam, ortadoğu Kürt sorunu. Alevilik gibi “egzotik” konularda çalışması beklenir. Oysa genç elitler, teori, Avrupa Birliği, ekonomi-politik gibi konulara daha heveslidirler. Elitlerin “egzotik” konulara gerçek bir ilgileri olmamasına rağmen yeteneklidirler. Uğraşanları, oryantal hevesleri olan Fransız zabitini çarşafa girerek tavlayan Tanzimat romanı karakterleri gibi bunları çalışmayı da becerir. Gerçekten peşine düşenleri yurtdışında kadro bulur. En çok üreten, üst sınıf dergilerde yayın yapanlar bunlardır.

Halk tipi Uluslararası İlişkilerciler

Halk tipi uluslararası ilişkilerciler halka benzer. Muhalifi de iktidar yanlısı da vardır. Ortak yanları genellikle alt sınıf ailelerin hırslı çoçukları olmalarıdır. Mülkiye, İstanbul Siyasal, Gazi  ya da Milli Eğitim bursuyla batının orta düzey üniversitelerinde doktora yaparlar. Bunların iktidarla sınıfsal bağları vardır. İktidarın dilini bilirler gerekirse konuşurlar da. Sosyal medyada aktiftirler. Pozisyon alırlar, taraf tutarlar, görüş bildirirler. Genelde genç olsalar da aralarında eski kuşak olanları da vardır. Bunların eski kuşağı, siyasi görüşünden bağımsız olarak erken AKP döneminde çok hürmet görmüştür. Milletvekili olanları, eşini milletvekili yapanları, bakan danışmanlığı. rektörlük yapanları çoktur.

Genç kuşağı ise kötü döneme denk gelmiştir. Muhalif olanları iktidarın “kendi imgesinden yarattığı” üniversitelerde devamlı taciz altındadır. KHK dalgasını atlatanları, hala kendi seslerinin duyulduğu bir kaç dar mecrada yazıp çizmeye çalışır. Tarihsel sosyoloji, neoliberalizm eleştirisi, feminist uluslararası ilişkiler konularında genelde bu grup yazar.

Akademik hayat, iktidar yanlıları için de günlük güneşlik değildir. İktidar kendi kadrosunu oluşturdukça bunlara ihtiyaç azalmıştır. Üstelik merkezde akademik kadrolar azaldığı için iktidarın bunlara sunabilecekleri de zayıflamıştır. Bu grubun bir kısmı memur akademisyenliğe “terfi ederken”, diğerleri, kalan az kaynak için çaba göstermeyi sürdürür. Hükümet STK’larının kimsenin okumadığı dergilerinde yazar, o anlık gündem neyi gerektiyorsa oradan halkımıza “büyük resmi” göstermeye çalışırlar.İki grup için de, meşreplerine göre A Haber’e ya da Medyascope’a çıkmak, kısa sürede doçent olmak ve Tübitak bursu ile bir sene yurtdışına gitmek önemlidir. Genelde orta karar dergilerde yazarlar, doçent olana kadar çok yazarlar.   

Memur tipi Uluslararası İlişkilerciler

En kalabalık grup bunlardır. Doktoraları her yerden olabilir. Bütün diplomalarını tarih bölümünden alıp siyasi tarih kontenjanından Uluslararası İlişkilerci olanı çoktur. Gerçek bir akademik hırsları olmaz. Fakülte aktivite takviminde boşluk varsa ya da Anadolu Ajansının bölge muhabiri o hafta haber çıkaramadıysa uluslararası gündemi yorumlayabilirler. Onun dışında disiplin ile ilişkileri zayıftır. Çok şikayet ederler ama çok ders verirler. Genelde yerlerinden memnundurlar. Çalıştıkları üniversiteyi sahiplenirler. Bölüme yeni biri gelip ek derse ortak olsun ya da keyiflerini bozsun istemezler. Tabi gelen kişi yukarıdan geliyorsa engel de olmazlar.

Eğer derin taşrada iseler, çocukları okul yaşına gelene kadar daha büyücek bir yere geçmeye çalışırlar. Bunun için gözlerine bir şehir kestirip oradaki fakülte ile ilişki kurmaya çalışırlar. Geçişte sıkıntı olmasın diye sosyal medya kullanımlarına dikkat ederler. Rektör retweetlerler, milli ve dini günleri kutlarlar. Pozisyon almazlar, çok sıkışırlarsa, yukarıya bakıp, esen rüzgara göre bir şeyler söyleyebilirler. Yoksa ev alıp kiraya vermeyi, araba modeli yenilemeyi, bir Erasmus Personel Hareketliliği ayarlayıp, Doğu Avrupaya gitmeyi amaçlarlar. Az yazarlar. Paralı toplama kitapların, paralı dergilerin ve enstitü dergilerinin en büyük müşterileri bunlardır. 

Şüphesiz her kategorileştirme eksiktir. Bu kısa yazı da disiplindeki herkesi kapsamıyor. Disiplinde, elit olup siyasi pozisyon alanlar, halk tipi olup gerçekten iyi çalışmalara imza atanlar var. Öte yandan bu kategoriler sadece bizim disiplinle sınırlı değil. Türkiye’de bütün sosyal bilim akademisi az çok benzer haller içinde. Elitlerin soyu tükeniyor, giden gidiyor kalan da merkezde bir kaç üniversiteye sıkışıyor. Halk tipi de, aşırı siyasallaşma ile memurlaşma arasında gidip geliyor. Şimdilik hikayenin sonunda memurlar kazanacak gibi duruyor ama hayat da akademi de sürprizlere açık, kim bilir?   

Önceki ve Sonraki Yazılar
AGAH HAZIR Arşivi
SON YAZILAR