SİBEL HÜRTAŞ
CHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem?
Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), parti programını geçen hafta açıkladı. “Güçlü yurttaş, güvenli gelecek, kazanan Türkiye” sloganıyla yola çıkan Program, CHP Genel Sekreteri Selin Sayek Böke ve uzman ekibi tarafından hazırlandı.
CHP programı, parlamenter sistemin tesis edilmesinden yerel yönetimlere; hukuk devletinin inşasından bireysel hak ve özgürlüklere; Kürt sorununun çözümünden Alevi yurttaşların haklarına; yeni kalkınma stratejilerinden halkçı büyüme hedeflerine, sağlık, eğitim ve sosyal devletin yeniden yapılandırılmasından yaşlılara ve çocuklara mutlu bir hayat vaadine, yani devletten bireye hiçbir açık bırakmadan tek tek bir inşa ve var olan tahribatın onarım sürecini ele alan önemli bir politik belge olarak elimizde duruyor.
Peki bu belge neleri vaat ediyor, vaatler neleri karşılıyor? Hangi ihtiyaçlara hangi politikalar geliştiriliyor?
Kısa Dalga’da bugünden itibaren başlayıp, dört gün sürecek olan yazı dizimizde ana muhalefet partisinin yeni programını analiz edeceğiz…

Nasıl bir parlamenter sistem?
CHP programının ilk, temel ve en esaslı hedefi “parlamenter sistemi tesis etme” arzusu...
16 Nisan 2017 tarihindeki Anayasa referandumundan bugüne adı tam olarak konulamamış bir sistemle yönetiliyor Türkiye. Hem teorik hem tarihsel hem de uluslararası arenada kendine bir tanım bulamamış, arada kalmış bir yönetim biçimi olarak “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi”, 8 yıl boyunca hep tarihinin en derin krizleriyle anıldı. Buna karşılık muhalefet partileri parlamenter sistem ısrarını devam ettirse de bu politik hedef kitlelerde belli bir heyecan yaratamadı. Yaklaşık bir asırlık parlamenter geleneğe sahip olan Türkiye’de, zaten denenmiş olan bir sistemin heyecanla karşılanmaması elbette anlaşılabilir.
CHP programı da “Nasıl bir parlamenter sistem?” sorusuna yanıt vermekle başlıyor:
Parti, parlamenter sistem modelini, “Demokratik meşruiyet, hukukun üstünlüğü ve kurumsal güvene dayanan yeniden bir inşa” süreciyle tanımlıyor. “Güçlü Meclis” ve “kuvvetler ayrılığı” ilkesi bu yeniden inşa sürecinin anahtar kelimeleri.
“Güçlü Meclis” vurgusunun pratikteki karşılığı ise Meclis’in etkinliğinin arttırılması, Meclis’in hükümeti denetleyebileceği güçlü mekanizmaların oluşturulması. Bu nasıl olacak? Programdaki yanıt: “Meclis’in içinden çıkan, Meclis’e karşı sorumlu olan ve Meclis tarafından etkin şekilde denetlenen bir hükümet anlayışının esas alınmasıyla.” Programa göre, Başbakan ve Bakanlar Kurulu, parlamenter sisteme uygun biçimde, yürütme yetkisini etkin, şeffaf ve hesap verebilir bir anlayışla ve ortak sorumlulukla kullanacak.

Çoğulcu-çoğunlukçu demokrasi ikileminde yeni bir öneri: Aktif vatandaşlık
Programda, en sade haliyle Parlamento’nun esas olduğu ve yürütmeyi etkin bir biçimde denetleyebildiği bir tarif mevcut ama tabii ki yeterli değil. Esasında sihirli bir kavram olarak “demokrasi” içinde birden fazla tuzağı da barındırır: Aynı bugün “çoğunlukçu demokrasi”nin en kaba haliyle algılanması ve hali hazırda uygulanması gibi.
Çoğunlukçu demokrasi anlayışının çoğunluğun tahakkümüne dönüştüğü bu dönemde; programın bu tahakkümü reddederek azınlıkta kalanları da kapsayan “çoğulcu demokrasi” kavramına vurgu yapması ve dahası katılımcılığı ön planda tutması önemli. Parlamento’da temsil de bu kapsamda yeniden şekilleniyor ve barajın yüzde 3’e indirilmesi öneriliyor. Ama bundan daha önemli bir vurgu daha var: Aktif yurttaşlık.
Programa göre, aktif yurttaşlık algısı ile yurttaşlar bütçe harcamaları üzerinde denetim sağlayabilecek, kaynak tahsisi ve vergi politikalarına yön verebilecek. Programdan anladığımız kadarıyla bu mekanizma, vatandaşların kurumsallaşmış katılım sistemleriyle gerçekleştirilecek. Yani, meslek örgütleri ve diğer organizasyonlar karar alma süreçlerine dahil edilecek.
Vatandaşlar Meclis’e kanun teklifi versin
Bir adım ötesi de olabilir mi?
Halkın Meclis’e gündem teklif etmesi, kanun teklifi vermesi ve bunun görüşülmesinin sağlanması fikrine ne dersiniz? Program’a göre belli sayıda yurttaşın imzayla kanun teklifi vermesi ve TBMM’nin ilgili komisyon ve Genel Kurul’da bu teklifin görüşülmesi kurala bağlanacak.
Öneri, daha önce de ülke gündemine gelmiş, kamuoyunca hoş karşılansa da uygulamaya sokulmamıştı. Türkiye’de bu ve benzer örneklerin kitleler tarafından hoş karşılamasının altında aslında pek kötü tecrübeler mevcut: Temsili demokrasinin temsilcilerinin yani milletvekillerinin, temsiliyet görevlerini kötüye kullanması, siyasetin meslek edinilmesi, temsilcinin siyaseti kendi kişisel istikbal alanı olarak görmesi, siyasetin zenginleşme aracı olarak kullanılması ve bunun sonucu olarak da halktan kopuk, halkın güven duymadığı, sempati beslemediği ve sorunlarına çözüm makamı olarak görmediği bir temsiliyet makamının yaratılmış olması. Milletvekilleri bu haliyle, hem partilerine hem parti kadrolarına hem oy verenlere yani tüm bir halka artık sadece yük oluyorlar…
Parti programı, genel olarak, bu serzenişlere de bir yanıt veriyor: “Siyasetin bir mesleğe dönüşmesi engellenecek ve siyasal faaliyetin toplum yararına yapılması anlayışı hakim kılınacaktır” vaadinde bulunuyor. Bu anlayışın kurumsallaşması için de Siyasi Etik Yasası’nın çıkarılmasından bahsediyor. Siyasi partilerin, finans kaynaklarının şeffaflaştırılması da bu kapsamda.

İnsanlık onuru esas olsun
Sadece bu hedefler kulağa çok mu basit geldi? Gelmesin. Belki geçen yasama döneminin TBMM istatistikleri, bize durumun ciddiyetini çok daha iyi anlatabilir. Resmi rakamlara göre 28. Yasama Dönemi’nin 3. yılında, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne 800 kanun teklifi sunuldu. Kabul edilen 32 kanunun 2’si direk Cumhurbaşkanlığınca Meclis’e sunuldu, kalanı ise Cumhurbaşkanlığı tarafından AKP Grubu’na sunularak Meclis’te sandalye çoğunluğuyla yasalaştı. Ekseriyeti kadınlar, yaşlılar, çocuklar, öğrenciler, işçiler, işsizler, köylüler, çiftçiler, emekliler, emekçiler, ormanlar, ağaçlar, değerli madenler, ücretler, vergiler yani genel anlamıyla halkın hakkını savunan 768 teklif ne yazık ki çöpte!
Ez cümle; CHP programı diyor ki, böyle tek bir kişi tek bir elden tüm ülkeye bildiği kanunu dağıtmasın, tüm bileşenlerin ihtiyaçları gerek barajı azaltarak Meclis’e giren siyasi partiler aracılığıyla gerekse de halk tarafından önerilip, yasalaşsın. Yürütme de yine Meclis tarafından sıkı sıkıya denetlesin. Bütün bunlar olurken de kişiler, partiler, vekiller hatta ideolojiler, tarafgirlikler, partizanlıklar hatta çoğunluklar, üstünlükler değil de tek bir esas olsun: İnsanlık onuru!
Tarafsız Cumhurbaşkanlığı
Güçlü bir Parlamenter sistem önerisi beraberinde yetkileri oldukça sınırlandırılmış bir Cumhurbaşkanlığı modelini de beraberinde getiriyor. “Tarafsız Cumhurbaşkanı” yani Parti rozetini çıkarmış bir Cumhurbaşkanı modeline “ulusun birliğini temsil” için atıfta bulunuluyor. Bu tanım Türkiye için sembolik bir durumun ötesinde “parti devleti”nin de fotoğrafı oldu yıllarca. CHP Programında, “İktidara gelen siyasi partilerin devlet mekanizmasını siyasi parti ya da siyasi partilere müzahir organizasyonlarla bütünleştirmesinin engellenmesi” vaadi de işte bu oluşuma ilişkin.

Parlamenter sistem söylemine ilişkin öneriler
Programın ülke yönetimine ilişkin olarak esas kabul ettiği parlamenter sistem ve tarafsız cumhurbaşkanlığı önerileri çok önemli. Ancak, her ne kadar mevcut uygulamaların siyaset arenasındaki yıllara yayılan tahribatı önümüzde duruyor olsa da kitlelerde heyecan yaratma potansiyeli tartışmalı olabilir. Ne de olsa bugün ülkede yaşanan köklü sorunların bir bölümü de parlamenter sistemden yadigar değil mi?
Bu nedenle, CHP’nin söylem ve propaganda konularında çok dikkatli davranması gerekiyor. Keza söz konusu önerilerin tek başına ifade edilmesi aynı zamanda siyasal iletişim açısından risk barındırıyor. CHP’nin Parti Programını anlatırken “Parlamenter sisteme ‘geri döneceğiz’” ya da “’Yine’ tarafsız Cumhurbaşkanı olmalı” ifadelerini kullanma riski, metinde hedeflenen “Yeni bir Türkiye yaratma” imajına zarar verebilir; Parti Programı’nı sadece “onarıcı” bir zemine sıkıştırabilir ya da zaten hali hazırdaki bazı sorunların da kaynağı olan “geriyi işaret etmekle” etkisiz kılabilir.
Bu yüzden; CHP’nin vadettiği “Parlamenter Sistem” önerisi yeniden bir kavramsallaştırmaya, adlandırmaya ihtiyaç duyuyor. Adlandırmayı yapmak siyaset bilimcilerin işi ancak Parti programına da ruhunu veren, katılımcılık, güçlü Meclis ve demokrasi vurguları üzerinden yapılacak yeni bir kavramsallaştırma “Güçlü Meclis’e dayalı Parlamenter sistem” gibi adlandırmalar, “geride olanı, denenmiş olanı” hatırlatmaktansa, “ileride olana, farklı olana” işaret etmeyi sağlar.
Öte yandan CHP’nin hedeflediği parlamenter sistem önerisini sunarken, bu sistemin sadece Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminden değil, geçmiş parlamenter sistem deneyiminden de ne kadar farklı olduğunun üzerinde durması da gerekli.
Modern insan hakları hukukunun temelini oluşturan insanlık onuru, çoğunlukçu demokrasi yerine çoğulcu demokrasi, katılımcılığın ülke yönetiminden yerel yönetimlere kadar her kademede aktif hale getirilmesi ve diğer başlıca hedefler önemli ancak bu vaatlerin gerçekçiliğinin de sorgulanmayacağı güçlü bir iradenin varlığının da hissettirilmesi gerekir. Bu nedenle, parti programında yer alan “yeni bir toplumsal sözleşme” vurgusunun daha güçlü ve gür ifade edilmesine de ihtiyaç var.
Sibel Hürtaş
Gazeteciliğe 1998 yılında Evrensel Gazetesi’nde başladı. Ardından ANKA Haber Ajansı, Sabah Gazetesi, HaberTürk Gazetelerinde yüksek yargı ve Parlamento muhabirliği; Artı TV Ankara Temsilciliği yaptı, uluslararası arenada Al Monitor portalında köşe yazıları yayınlandı. Türkiye Gazeteciler Sendikası Ankara Şubesi Başkanlığı yaptı.
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Başarı Ödülü, Musa Anter Gazetecilik Ödülü, Metin Göktepe Gazetecilik Ödülü başta olmak üzere gazetecilik ödülleri bulunan Hürtaş, çeşitli platformlarda Toplumsal Cinsiyet Odaklı Habercilik ve İnsan Hakları Odaklı Habercilik dersleri verdi.
Canına Tak Eden Kadınlar Kitabı İletişim Yayınlarından yayınlanırken, Otoriterlik Cinsiyetçilik Muhafazakarlık Üçgeninde Kadın, Nasıl Bir RTÜK, Afet Dönemlerinde Yerel Medya çalışmaları ÖAD yayınlarınca; Gazetecilik ve Etik çalışması Tahir Elçi Vakfı tarafından yayınlandı.
Hacettepe Üniversitesi Muhasebe, Anadolu Üniversitesi İktisat bölümlerinden mezun oldu. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde insan hakları bölümünde dersler aldı, Selçuk Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler bölümünde yüksek lisans yaptı.
Tarsus'ta mistik bir yolculuk
07 Kasım 2024 Perşembe 00:17Gelin bir de bunu konuşalım: Nurhak'ın kasası
23 Nisan 2024 Salı 00:0531 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan
04 Nisan 2024 Perşembe 00:33