Devlet mafya sever

Kayıtlara göre dünyanın ilk mafya tipi örgütlenmesi Sicilya’da, Sicilya adıyla kurulmuş ve buradan tüm dünyaya yayılmış. Nasıl bir ihtiyaç üzerine kuruldu bilmiyoruz ama kendisine sağlam bir zemin bulmuş olmalı ki benzer örgütlenmeler daha sonra dünyanın her ülkesinde oluştu.

Türkiye’de de mafya tipi örgütlenmeler özellikle son 50 yılda hiç eksik olmamıştır. Soğuk savaş döneminde silah, içki ve yabancı sigara kaçakçılığıyla yol alan bu örgütlenmeler daha sonra kadın ticareti, kumar ve uyuşturucu kaçakçılığına da el atmıştır. 80 sonrası çek senet tahsilatı özellikle Ülkücü hareket içinden gelenler için yeni ve önemli bir faaliyet alanı olmuştur.

DEVLET HEPSİNİ BİLİYOR

Emniyet Genel Müdürlüğü’nün verilerine göre Türkiye’de 30’un üstünde mafya tipi suç örgütü var. Bu örgütler içinde en çok elemana sahip olan örgüt, bu aynı zamanda en büyük demektir, Alaattin Çakıcı. 428 elemanı olan Çakıcı’yı Sedat Şahin 257, Sedat Peker de 253 eleman ile izliyor. Jandarma Genel Komutanı ile ortaya çıkan fotoğrafı nedeniyle konuşulan firari hükümlü, Gürcistan’da uyuşturucu kaçakçılığından tutuklanan Galip Öztürk de 158 elemanla suç örgütleri listesinde yer alıyor. (Gürcistan’da barınabilmesi, mal varlığını oradan yönetebilmesi, mal varlığına pek çok yargılamada olduğunun aksine el konulmaması gibi soru işaretlerinin hepsinin yanıtı ilişkilerinde hatta tanıklık yaptığımız devlet, siyaset, mafya ilişkilerinde mevcut)

Pek çok devlet görevlisi ve siyasetçilerle yan yana, hatta kol kola fotoğrafları, görüntüleri ortaya çıksa da devletin resmi kayıtlarına göre bunlar suç örgütü liderleri. Bu, bugünün de sorunu değil aslında.

BABALAR OPERASYONU

12 Mart muhtırasının hemen ardından İstanbul sıkıyönetim komutanlığı talimatı ile MİT, babalar operasyonunu başlattı. Mafya liderlerinin o dönem ki yaygın adı “baba” idi. Operasyonu yapan Mehmet Eymür’dü. Bu tip operasyonların hepsinde Eymür adına rastlayacaktık. Operasyon sırasında babalarla pek çok bürokrat ve askerin fotoğrafları, yazışmaları ortaya çıkarıldı. Bunun bir rüşvet ağına işaret ettiği de iddia edildi. Dönemin sıkıyönetim komutanı Faik Türün operasyona müdahale ederek, “sol ile mücadelede katkısı bulunanlar”ı operasyon listesinin dışına çıkarttırdı. Bu, bir model olarak Türkiye’nin gündemine girdi ve bir daha da hiç çıkmadı.

12 Eylül darbesinden sonra da bir babalar operasyonu düzenlendi. Bunun da başında Mehmet Eymür vardı. Darbeler sonrasına bu operasyonların denk gelmesi de başka bir tartışma konusu, sürece katkılarının olup olmadığı açısından. Çünkü 12 Eylül darbesi için “şartların oluşmasının beklendiği” bizzat o dönemin kuvvet komutanı tarafından dile getirilmişti. Bu operasyonda da tutuklanıp yargılananlar bir süre sonra serbest bırakıldı. Abdullah Çatlı ile geçirdiği kazada hayatını kaybeden emniyet müdürü Hüseyin Kocadağ tutuklanan babalardan Behçet Cantürk ile ilişkisi nedeniyle o dönem polislikten çıkartılmıştı. Yani bu yapıların bir biçimde devletle sürekli ilişkileri, nedenleri farklı olsa da bulunuyor. Bunun en kalınını Susurluk meselesinde gördük.

HER DÖNEMİN AKTÖRÜ ÇAKICI

Suç örgütü liderleri Sedat Peker’i AKP, Alaattin Çakıcı’yı da MHP bu dönem görünür hale getirdi. Peker tanıklık yaptığı ve çoğu suç eylemi olan meseleleri kendi üslubu ile açıklamaya başlayınca toplumsal bir sempati yarattı. Mağduriyetinin kaynağı olarak kızlarını ve ailesini gösterince bir anda “haklı” muamelesi de görmeye başladı.

Burada dönemsel üstlendiği roller nedeniyle Çakıcı’yı iyi değerlendirmek lazım. Çakıcı Susurluk’ta ortaya çıkan devlet, mafya, siyaset ayağının en önemli figürüdür. Ortaya çıkmasıyla hükümet devrilmiş, bakanlar istifa etmek zorunda kalmıştır. O dönem dinlenen görüşme kayıtlarına göre MİT’e müsteşar, Emniyet’e genel müdür atayacak kadar gücünü arttırdığı da dikkat çekmiştir.

Çakıcı ve bazı arkadaşları MİT’çi Yavuz Ataç ve Şenkal Atasagun’un projesiyle MİT’le ilişkilendirildiler. Bu teklif ilk olarak 12 Eylül darbesi sonrasında Muhsin Yazıcıoğlu’na yapıldı. O, ilkesel olarak karşı çıktı ve reddetti. Kabul edenlere itiraz etmemesi istendi bunu kabul etti. (Buradaki bilgiler çok daha uzun tartışma istediği için kısa özet verdim) Ve böylece Tansu çiller döneminde de, Mesut Yılmaz döneminde de, Recep Tayyip Erdoğan döneminde de siyasetin göbeğinde yer alan bir Çakıcı varlığı ortaya çıktı.

SUSURLUK’U HATIRLAYALIM

Burada bir “Susurluk neydi?” hatırlatması yapmakta yarar var. Bunu içeriden birisi yapsın. TBMM’deki Susurluk komisyonuna verdiği ifade ile bu yapıyı net bir fotoğraf karesi haline getiren ve bu nedenle de başına gelmeyen kalmayan eski emniyet müdürü Hanefi Avcı, terörle mücadele için devlet içinde oluşturulan “hukuk dışı” örgütlenmenin, daha sonra çete halini aldığını, söz konusu örgütlenmenin MİT, Emniyet ve JİTEM içinde oluşturulduğunu, bu yapılanma içinde Emniyet’ten Mehmet Ağar, Korkut Eken ve İbrahim Şahin, MİT içinde Mehmet Eymür, Duran Fırat ve Kaşif Binbaşı, JİTEM içinde ise Tuğgeneral Veli Küçük ’ün yer aldığını, JİTEM’in Ahmet Cem Ersever yönetiminde birçok hukuk dışı eylem tertiplediğini, Ersever’in daha sonra JİTEM’de şoför olarak çalışan (Çubuklu lakaplı) Kemal Uzuner tarafından öldürüldüğünü, ülkücü katliam sanığı Abdullah Çatlı’nın hem Emniyet hem de MİT, ülkücü mafya lideri Alaattin Çakıcı’nın ise sadece MİT tarafından kullanıldığını, Abdullah Çatlı ve suç ortağı Haluk Kırcı ve uyuşturucu kaçakçısı Yaşar Öz gibi yasadışı işlere bulaşmış isimlerin bu örgütlenmenin sivil kanadında yer alabileceğini, bu örgütlenme içinde yer alanların eski Ülkücüler vasıtasıyla Güneydoğu’da birçok faaliyet yürüttüklerini şimdi de İstanbul’da bazı işadamlarına yönelik faaliyetler içinde olduklarını ileri sürdü. Bu açıklamalar 1996 yılına ait.

SUSURLUK SORUŞTURULDU

O dönem devlet iyi bir refleks göstererek bu iddiaları soruşturdu ama sonuçlandıramadı. Yine de soruşturmalar sonucunda pek çok karanlıkta kalmış mesele açığa kavuştu. Devletin nasıl çeteleştiği ve mafya tipi organizasyon ürettiği de açığa çıktı. Azerbaycan’da darbe, Suriye’de Öcalan’a suikast, Turgut Özal’a suikast girişimi, Avrasya feribotunun kaçırılması, Papa suikastı, Sabancı suikastı gibi eylemlerin hepsinin arkasından bu yapılar çıkıyordu. Güvenlik birimlerinden ekiplerin içinde yer aldığı adam kaçırmalar, fidye istemeler, cinayetler Susurluk başlığı altında ortaya çıkan olayların sadece bir kısmını oluşturuyordu. Mesele gerçekten Netfilx dizisini de aşabilirdi. İçinde her biri ayrı senaryo oluşturacak öyküler var çünkü. (Unutanlar ya da bilmeyenler için bu meseleyle ilgili her şey, kendisi de bu olayların bir aktörü olan eski MİT’çi Mehmet Eymür’ün sitesi atin.org’de halen duruyor. Okurken Eymür’ün de bu mücadelenin bir tarafı olduğunu sakın unutmayın)

NİYE YENİDEN MAFYA MHP İLİŞKİSİ?

Çakıcı dahil mafya liderlerinin tamamına yakınının ülkücü hareket geçmişi ve cezaevi deneyimi var. Buradaki en önemli etkenin devlet ile kurdukları ilişki ya da devletten yana aldıkları pozisyon veya tam tersi devletin bunların önünü açması olabilir. Ortaya çıkan bilgiler hepsini doğrular nitelikte.

Devlet Bahçeli MHP genel başkanı olunca bu mafyatik figürlerin tamamıyla MHP’nin bağını kesti. Uzun süre de bu mesafeyi korudu. Sonra hem MHP’nin politik hattında çok radikal bir değişiklik oldu hem de bu mafyatik isimlerle kopan ilişkilerde. Bu dönem eski MİT Müsteşarı Şenkal Atasagun’un da Bahçeli ile yakın çalışmaya başladığı söylendi ve bu iddia da bu ana kadar yalanlanmadı. Bir dönem öncesinde Bahçeli’yi ağır eleştiren Çakıcı için infaz yasası değiştirildi ve Çakıcı ile samimi fotoğraf kareleri paylaşılmaya başlandı.

Ülkücü kökenli mafya lideri Çakıcı ve Kürşat Yılmaz’ın da avukatı olan genel başkan yardımcısı Fethi Yıldız MHP’nin en görünen yöneticisi haline geldi. 1988 yılında çek senet tahsilatı ile ilgili olarak adı avukat olarak da olsa sürekli gündeme gelen bir isimdi Yıldız ve o dönem Milliyet gazetesine de konuyla ilgili hayli önemli açıklamalar yapmıştı.

Ülkücü kökenli mafyatik yapılarla MHP içinde ilişkisi en iyi olan bir başka isim Vahit Kayırıcı. Geçtiğimiz aylarda Çakıcı ile Bahçeli’yi ziyaret etti. Daha doğrusu O’nu Bahçeli’ye Çakıcı götürdü, çünkü Bahçeli Kayırıcı’ya kızmıştı. Bu ziyaret önemliydi. Çünkü görüşme 3’lü gerçekleşmedi. Çakıcı ile Bahçeli uzun süre baş başa görüştüler. Daha sonra Kayırıcı görüşmeye dahil oldu ve Çakıcı Bahçeli’ye talebini iletti, Kayırıcı İstanbul’dan milletvekili adayı olmak istiyordu. Bahçeli her zamanki politik zekasıyla durumu kurtardı, “Çorum’da çok seviliyorsunuz ve güçlüsünüz, onlar sizi hiçbir yere bırakmaz” Bu görüşmeden bir süre sonra Kayırıcı Çorum’a giderek Çorum’dan milletvekili adaylığını ilan etti. MHP içindeki güç dengesini anlamamız için iyi bir örnek bu.

Susurluk’ta hatta Ergenekon’da adları sürekli gündeme gelen ve tutuklanan Çakıcı’nın ve Kürşat Yılmaz’ın yanı sıra, drej Ali olarak bilinen Ali Yasak bugün iktidarın MHP üzerinden mutlak yanında. Başlarına ne gelirse gelsin hep devletin yanında olma hali tam da bu. Bu isimlerin ekonomik olarak da hayli yol aldıkları söylenenler arasında. MHP içinde de hayli etkinler. Bir dönemin çok bilinen isimlerinden Haluk Kırcı MHP’ye hayli mesafeli. Mehmet Ali Ağca ise bu aralar kimsenin yanında istemediği bir isim.

MHP’nin ortaya çıkan fotoğrafından hoşnut olmayanlar da var. Bunların başında ihraç edilen ya da istifa eden eski Ülkü Ocakları başkanları geliyor. İtirazları bu isimlere değil, hepsiyle halen iyi arkadaşlar, parti yönetimine. Ülkücü Tavır adıyla hareket eden başkanlar geçtiğimiz günlerde yeniden bir araya geldiler ve bazı kararlar aldılar. Seçim döneminde MHP, önlerinde eleştiri için hedef olmayacak, hedeflerinde Erdoğan olacak. Millet ittifakının adayını bekleyecekler. Destekleyebilecekleri aday açıklanırsa sahaya inerek il il, ilçe ilçe organize olarak toplantılar yapacaklar. Bunun da MHP’nin olmasa bile, Erdoğan’ın oylarını birkaç puan etkileyeceğini hesaplamak yanlış olmaz…

Önceki ve Sonraki Yazılar
SEDAT BOZKURT Arşivi
SON YAZILAR