İBRAHİM EKİNCİ
Enkaz büyük, kasa tamtakır, 1 trilyon TL kaynak lazım
Bu yıl bütçe açığı öngörüsü 650 milyardı. Şubat ayı verisi geldi. 170.6 milyar açık verilmiş. İki aylık açık 202.8 milyar. Şubat verisi tarihin en yüksek aylık açığı. Hesapta olmayan deprem harcamaları ile bu yıl bütçe açığının 1 trilyonun üzerine çıkma ihtimali yüksek. Bu açığı borçlanma ile çevirmek gerekecektir ama zaten borç yükü de çok yüksektir. Merkezi yönetimin borç stoku son rakam 4.2 trilyon lira.
Henüz ödenmediği için stok rakamına yansımayan faizleri de sayınca, Hazineciler, gerçek borç stoku rakamını 7 trilyona civarında tahmin ediyor! Bir kere bu borç yükünü çevirmek gerekecek. Bir yandan da deprem yaralarını sarmaya koyulmak gerekiyor. Bir gün ertelemeye tahammülü olan bir iş değil. Büyük harcama gerektiriyor. Yıkımın hesabı belli de yaraları sarmaktan ne anladığınıza göre harcama ihtiyacı 30 milyar dolardan başlıyor, 150 milyar dolara kadar çıkıyor. Hükümet ne yapar, ne kadarını gerçekleştirebilir bilemiyorum ama ilk yıl için 50 milyar dolar (1 trilyon lira) civarında bir harcama gerektiği anlaşılıyor.
Yani? Ekonomide enkaz diyorduk, işte şimdi gerçek bir enkazımız da oldu ve yeni hükümetin devralacağı enkaz da ikiye katlandı diyebiliriz.
Enkazı kaldırmak moloz kaldırmak değil. Düzlük bir yer bulup site dikmek değil. Elinde çekiçle gezenin her şeyi çivi sanması gibi, Laz müteahhit anlayışı da her sorunu inşaatla çözülebilir sanıyor. Hemen inşaatlara başladılar. 50’ye yakın ihale yaptılar peş peşe. Halbuki kapsamlı, iyi düşünülmüş çok boyutlu bir ihya programı gerekiyor. Yıkılan kentlerimizin olabildiğince kültür, tarih birikimine, kimliğine göre yeniden ve yerinde inşa edilmesi, ayağa kaldırılması, hanelerin, insanların fiziki kayıplarının yerine konulması, tarım – sanayi milli hasıla kayıplarının giderilmesi gerekiyor. Dahası var. Adaletin çalışması, can kayıpları için sorumluluklara göre tazminatlar ödenmesi gerekiyor. Vatandaşa, “evin yıkılmıştı al sana ev, yolun açık olsun” denilebilir mi? Birkaç müteahhide birkaç yıllık cezalarla sorumluluklar savuşturulabilir mi? Her bir can kaybında sorumluluklar tespit ve tazmin edilmelidir. Yuvalar dağıldı, düzenler bozuldu. Buralar halkına, hiç olmazsa deprem öncesi refah seviyelerine ulaşması için uzun süre destek gerekecektir.
İşte TEPAV araştırma yaptı. “Depremden en çok etkilenen hanelere temel gelir (vatandaşlık geliri) desteği sunulması” gereğinden söz ediyor. Bu araştırma notundaki tespite göre 150 milyar dolarlık bir ihya bütçesi gerekiyor. TEPAV’dan Burcu Aydın Özüdoğru’nun hazırladığı politika notunda şöyle deniliyor:
“Yapılan çalışma; deprem kaynaklı hasar ve yıkımın 11 ildeki yapı stokunun yaklaşık %40’ını etkilediğini göstermektedir. Ağır hasarlı ve yıkık olduğu tahmin edilen 650 bin bağımsız birim, deprem bölgesinde 2022 yılında yapı kullanma izni alınan konut sayısının yaklaşık 7 katıdır. Depremde az ve orta derece hasar gördüğü tahmin edilen 1,5 milyon bağımsız birimin güçlendirme ve onarım faaliyetleriyle Türkiye genelinde devam eden konut stok ihtiyacı gözetildiğinde, deprem kaynaklı hasarın 5 yılda telafi edilebileceği beklenmektedir. 5 yıllık kalkınma döneminin maliyeti 150 milyar dolar olarak hesaplanmıştır.
2023 yılında ekonomik büyümenin, deprem öncesi öngörülen baz senaryoya göre 1,2 puan daha düşük gerçekleşmesi beklenmektedir. Büyüme üzerindeki riskler, deprem bölgesinin yeniden inşa sürecinin hızına, uygulanacak ekonomi politikalarına ve finansal koşullara bağlı olarak geniş bir bantta değişiklik gösterecektir. Deprem sonrası finansal risklerin yönetilebilmesi için başta para politikası olmak üzere uluslararası kabul görmüş ekonomi politikalarının uygulanması tavsiye edilmektedir.
Deprem bölgesinde yoksulluk ve gelir adaletsizliğinin artması beklenmektedir. Yaşam standartlarının korunması için depremden en çok etkilenen hanelere temel gelir (vatandaşlık geliri) desteği sunulması önerilmektedir.
Uzun vadeli politika önerileri geniş bir perspektifle, Türkiye’nin küresel iklim değişikliğiyle mücadele ve afetlere karşı önlem politikalarını da gözeterek uygulanmalıdır. Deprem sonrası kalkınma programının en verimli ve etkili şekilde yürütülmesi için uluslararası kuruluşlarla işbirliği yapılması tavsiye edilmektedir.”
Evet, inşaatlar hızla yapılabilir. Salgın döneminde Çin’de 2 günde çok katlı binalar diktiler. Bizde de AHL pistlerine birkaç ay içinde büyük büyük hastane binaları yapıldı. Teknoloji buna el veriyor ama hem inşaat işini doğru yapmak hem de olayın inşaattan ibaret olmadığını bilmek gerekiyor.
Hükümet konutları maliyetine, 2 yıl ödemesiz ama uzun vadeli kredilerle satmak istiyor. Muhalefet -ki doğrusu da budur, parasız vermek istiyor. Muhalefet gelir desteği, teşvikler tasarlıyor. Evet, yıllar sürecek bir kalkınma programı uygulamak gerekiyor.
Hazırlık harcamaları da gerekiyor
Yeni hükümetin devralacağı enkaz iki katına çıktı derken sadece K. Maraş depreminin büyük faturasından söz etmiyorum. Başta İstanbul olmak üzere deprem riskli bölgelerdeki hazırlık meselesi de artık ertelenemez bir iş olarak gelip yeni hükümetin gündemine girdi, sorumluluklarına eklendi. Maraş depremi için 150 milyar dolarlık bir kalkınma programı gerekiyorsa, 16 milyonluk İstanbul ve diğer riskli bölgelerin hazırlığı için ne kadar harcama gerekecektir? Gerek deprem gerekse hazırlık amaçlı harcamalar yıllara yayılacaktır ama yine de her bir yıl için rahatlıkla 50 – 60 milyar dolarlık (1 – 1.2 trilyon liralık) harcama gereğinden söz edilebilir. Bu rakamlar Türkiye bütçesi, ekonomisi için kolay rakamlar değildir.
Kuşkusuz 150 milyar dolar bir tahmindir. Dünya Bankası 35 milyar dolar demişti. Gelecek partisi 50 milyar dolarlık bir harcama öngörmüştü. DEVA’nın raporunda da 50 milyar dolardan fazla harcama gereğinden söz edilmişti. TÜRKONFED araştırmasında 84 milyar dolar denildi. Bazı yabancı bankaların da farklı tahminleri var. Ama bu farklılıklar en başta harcama kapsamı ile ilgili. Yıkılan binaları yapmak sınırlı bir iş, konuyu bir kalkınma ve ihya planı olarak ele almak, tazminatlar öngörmek başka bir iş. Hükümetin 85 milyarı zaten devletin, 115 milyarlık bağış kampanyasından gelen para devede kulaktır. Çok ciddi kaynak gerekecektir.
Usandırıcı demagoji kampanyalarına hazır olmalı
Yeni hükümetin işinin çok zorlaştığını görmek gerekir.
Kasalar tamtakırken, yüksek harcama gerektiren ertelenemez bir gündem geldi önüne. Diğer yandan yüksek enflasyon (Köy biberi kilosu 80 liraya satılıyor!) yüksek işsizlik, derin ve yaygın yoksulluk tablosu devralacak. Nereye dönseniz sorunlar yumağıdır.
Beklentiler çok yükseltilmişken her şeyin yerli yerine oturması zaman isteyecektir. Özellikle ilk aylarında hükümetin sıkışık bir gündemle karşı karşıya kalacağını tahmin etmek zor değil.
Bir yandan da AKP demagojisini göğüslemek gerekecektir. Ne kastediyorum?
Diyelim TÜİK’in kadrosunu liyakatli isimlerle değiştirdiniz, hesaplamalar doğru yapıldı ve aylık enflasyonlar birden yüksek yüksek gelmeye başladı. Manşet enflasyonda baz etkisi işlemedi, o da yükselmeye başladı. Muhtemelen böyle olacak. Peki AKP’nin hacıyatmazları ne diyecekler?
“Bak biz düşürüyorduk, geldiler enflasyon yeniden yükselmeye başladı.”
İşsizlik, büyüme… Daha birçok rakamda böyle olacak.
Yeni hükümet her halde rezerv satarak kuru tutma uygulamasını sürdürmeyeceğine göre döviz kurları yukarı doğru hareket edebilir. Aylık dış ticaret açığının 15 milyar dolara vurduğu bir konjonktürde eğer ciddi döviz girişleri olmazsa kur yukarı doğru hareketlenebilir.
Ne diyecekler? Pusudaki hacıyatmazı duyar gibiyim: “Bakın işte, biz gittik dolar yükselmeye başladı!”
Muhalefet şimdiden olacakları kamuoyuna açık açık söylemezse AKP propaganda çarkı bu demagojileri büyütecektir. Anlıyorum. Seçime giderken biz gelirsek enflasyon, kur yükselecek demek ters ama… “AKP’nin rakamlarına bakacağız, gerçekleri açıklayacağız” derseniz, yüksek enflasyon rakamları eseriniz değil, yalan ifşasına dönüşür. Ayrıca yeni hükümetin bir misyonu da halka doğruyu söylemek olmayacak mıydı?