SEDAT BOZKURT
Erdoğan’ın en zor dönemi
Zaman Gazetesi’nde 96 yılında yayımlanmış alkol bağımlısıyla yapılan bir röportajdı, arşivime almıştım ama şimdi bulamadım. “Unutmak için içiyorum ama unutmamalıyım” idi röportajın başlığı. Ve bu başlık bizim hayatımızın çelişkisini en iyi ifade eden cümle olarak aklımda kaldı. Evet, bizler de zamanın etkisiyle unutuyoruz ama unutmamalıyız, hiçbir şeyi unutmamalıyız. Çünkü unuttuğumuz zaman yok oluyoruz.
Deprem yaraları halen kanarken yani daha kabuk bile bağlamamışken koyu siyasi tartışmaların içine girdik. Bu tartışmaların merkezinde deprem, insanlık dramı yok, seçim var.
Recep Tayyip Erdoğan seçim odaklı bir lider. Bütün algoritması seçim kazanmaya yöneliktir. Bunu son 20 yıl içinde, yer aldığı bütün seçimlerde kullandı. Düne kadar erken seçim isteyenleri ağır eleştiren Erdoğan, deprem öncesinde seçimleri 1 ay önceye almaya karar verdi. Erken seçimlerin “muz cumhuriyetlerine” özgü olduğunu dillendiren Erdoğan, Cumhurbaşkanı yetkilerini kullanabilmek için ülkeyi 24 Haziran 2018’de 17 ay önce bir erken seçime götürdü.
Seçimler ertelenebilir mi?
Anayasa’nın açık hükmüne karşın Erdoğan’ın 3’üncü defa aday olup olamayacağını tartışırken buna şimdi de seçimlerin deprem bölgelerinde yaşanan belirsizlik nedeniyle ertelenmesinin uygun olup olmadığı tartışması eklendi.
Bunu açıkça dillendiren ilk isim TBMM eski Başkanı Bülent Arınç oldu. Arınç’ın, AKP üyesi olmasına karşın parti ile organik bir ilişkisi yok. AKP adına da cumhur ittifakı adına da bir pozisyon alması çok mümkün değil. Söyledikleri doğru bile olsa ilk itiraz MHP kanadından gelecektir. Teknik olarak bir konunun altını çiziyor Arınç açıklamasında, seçimlerin ancak anayasa değişikliği ile mümkün olabileceğini ve bunun için de Cumhurbaşkanının liderlerle bir araya gelmesi gerektiğini kaydediyor. Anayasayı değiştirmekten bile zor bir şeyden bahsediyor yani. Zamanlaması açısından eleştirilse de bu bir tespittir. Arınç’ın açıklamasından cumhur ittifakının hiç de hoşnut olmadığının altını çizelim. Bu meselenin Arınç üzerinden tartışılması ilk olarak cumhur ittifakında rahatsızlık yarattı. Belki başka bir zeminde başka bir siyasi aktörün açıklamasıyla gündeme gelmesini istiyorlardı.
Küskünler hareketini hatırlayalım
Anayasa metinleri doğal olarak kutsal değildir. Kendi içinde barındırdığı yöntemlerle değiştirilebilirler. Mesele bu değil bence. TBMM’de pek çok “küskünler” olarak adlandırılan oluşumlar yaşandı. TBMM çoğunluğu milletvekili seçimlerini öne almıştır yani erken seçim kararı alınmıştır. Buna oy veren milletvekilleri açıklanan aday listelerinde adlarını göremeyince bir araya gelerek alınan erken seçim kararını iptal etmek isterler. Son 40 yılda böyle 3 pratik yaşandı. Bu çoğunluk TBMM’yi toplamayı bile başardı ama erken seçim kararını iptal etmeyi başaramadı.
Şimdi milli iradeyi, anayasa değişikliği ile devreden çıkarmayı tartışıyoruz. Yani 5 yıllığına ülkeyi yönetmesi için onay alanlara fazladan bir yıl daha verilmesi tartışılıyor. Anayasalar kutsal metinler değildir, doğal olarak bağlayıcıdır ama demokrasi kutsaldır. Bu yol açılırsa, 400 milletvekili TBMM çatısı altında bir “küskünler” hareketi başlatıp anayasanın ilgili maddelerini değiştirip milletvekilliklerinin 10 yıl daha seçim yapılmaksızın devam etmesine karar verebilirler mi? Evet, teknik olarak bu mümkün. Anayasa’ya da uygun. Ama demokrasiye uygun değil.
Erteleme kararı yeni tartışmalar demektir
Seçimlerin ertelenmesi tartışılıyor ama ertelenirse ortaya çıkacak potansiyel sorunlara kimse dikkat çekmiyor. Seçimlerin ertelenmesi demek cumhurbaşkanlığını da tartışmaya açmak demektir. Anayasanın 106’ncı maddesinde, bir biçimde cumhurbaşkanlığı makamının boşalması durumunda, “yenisi seçilene kadar cumhurbaşkanlığına cumhurbaşkanı yardımcısı vekalet eder” diyor. Cumhurbaşkanının görev süresi her koşul altında 18 Haziran 2023’de bitiyor, çünkü anayasa hükmü açık, cumhurbaşkanının görev süresi 5 yıldır diyor, bunun uzamasının koşulları anayasada yok. Anayasa 101’inci madde “seçimlerin tamamlanamaması halinde” mevcut cumhurbaşkanının görevinin devam edeceğini belirtiyor. Seçimlerin ertelenmesinde “seçimlerin tamamlanamaması hali” yok, çünkü başlamış, yarım kalmış, tamamlanamamış bir seçim yok.
Bir biçimde seçimler ertelenirse cumhurbaşkanına onun atadığı bürokrat, cumhurbaşkanı yardımcısı, seçim yapılana kadar vekalet edebilir. Aynı durum TBMM üyelerinde de sıkıntılı. Onlar da 5 yıllığına seçildiler ve seçimlerin ertelenmesi halinde ne olacağı belli değil. Türkiye bir anda pratiğini yaşadığımız “parlamentosuz tek adam” rejimini resmi ve teknik olarak hem de atanmış bir bürokratın yönetiminde önümüze koyabilir mi? Fantastik gelebilir ama mevcut anayasaya göre mümkün.
Benzer tartışmayı Abdullah Gül’ün aday olduğu ve 367 krizi olarak adlandırılan dönemde TBMM’nin cumhurbaşkanını seçememesi döneminde yaşadık. O zaman Sezer tam da anayasadaki “seçimlerin tamamlanamaması ya da yenisi seçilene kadar” tanımına uygun olarak yaklaşık 4 ay cumhurbaşkanlığı görevini sürdürdü. Anayasadaki bu tanımlara uygun olmasına karşın o dönem muhafazakâr siyasetçi ve hukukçular Sezer’in, o dönem içinde aldığı kararların tamamının geçersiz olduğunu, cumhurbaşkanlığına anayasada belirtildiği gibi TBMM başkanının vekâlet etmesi gerektiğini savundular. Ama bu dünde kaldı doğal olarak. Bugünkü iktidar bileşenlerinin maalesef dünü yok. Dün söylediklerinden bağımsız olarak bugün ne söylüyorlarsa mutlak doğru odur.
Erdoğan ne yapacak?
Erdoğan politik hayatındaki en sıkıntılı dönemi yaşıyor. İktidarının elinin altından kayıp gittiğini artık iyice görmüş durumda. Bunu kabullenmesi biraz daha zaman alacak. Tüm hesaplarını 14 Mayıs’ta yapılacak seçime göre ayarlamıştı. Dövizi, faizi tutma, piyasaya yeterince para verme işleri dahil. Şimdi deprem bu hesapları bozdu. Depremde yaşanan organizasyon gecikmeleri, eksiklikleri de cabası. Bu aralar hayli kızgın. Depreme odaklanmış vaziyette. Siyasi meseleleri seçim dahil dinlemekle yetiniyor. Devletle ve onun kurumlarıyla siyaset yaptığı için AFAD’ın son deprem pratiğinden hoşnut değil. Devleti temsilen AFAD’ın sınıfta kalmasından, sivil toplum örgütleri ile siyasi partilerin ön almasından, askerin kurtarma çalışmalarına çok geç katılmasına yönelik eleştirilerden rahatsız.
Bütün kriz dönemlerinde olduğu gibi muhtelif aralıklarla kendisini sessizliği yatırıyor, ortalıkta gözükmüyor. Şimdi planı belli, altında cenazeler de olsa kötü görüntü veren enkazlar tamamen kaldırılacak. Bunun için bütün büyük müteahhitlere talimatlar verildi. Temizliğin ardından hemen temeller atılacak ve nisan ayında birkaç katı çıkmış binlerce konut önünde çekilmiş fotoğraf kareleri paylaşılacak.
İnşaat üzerinden yine piyasaya bol miktarda para da sürülecektir. Erdoğan ekonomisinin en önemli ayağıdır bu aynı zamanda.
Erdoğan seçimler için 14 Mayıs tarihinde ısrar edecektir. Çünkü önemsediği “kalp gözü açık” hocalar o tarihi işaret ettiler. Bu aynı zamanda onun siyasetinin de gereği. Aynı zamanda bir seçim ertelemesi olacak ise bunu kendisinin değil YSK’nın yapması için de 14 Mayıs’ta ısrarcı olacak. YSK seçimleri 14 Mayıs’a “yetiştiremem” derse bu erteleme kararı cumhur ittifakı bileşenlerinden değil, bir devlet kurumundan YSK’dan gelecek. Bu karar politik olarak da Erdoğan’ı rahatlatacaktır. Hatta tanıdığımız Erdoğan buradan bir mağduriyet bile çıkarabilir. MHP’nin de seçim erteleme işine sıcak bakmadığı da bir biçimde kulis bilgisi olarak sızdırıldı.
Bütün bu tartışmaları aslında bir kenara bırakmak lazım. Çünkü ne olacağına 2 kişi karar verecek, Devlet Bahçeli ve Erdoğan. Ve bu ikili geçtiğimiz günlerde bu yol haritasını belirlemek için bir araya geldiler. Aldıkları kararları öğrenmemiz de çok uzun sürmeyecek gibi…