Hayatın normal akışına ters, rejimin normal akışına uygun şeyler
ZEYNEL ABİDİN KIZILYAPRAK
İmparatorluk bakiyesi devletlerde oyun çoktur. Siyasal yelpazenin ‘renkleri’ üzerinde bile oyun izleri bulunur; her renk kendince soluktur. Türkiye’den misal: Mustafa Suphi’leri katleden rejimi destekleyen ‘komünist’ de çokça bulunur, ümmetçi olmasını beklediğiniz ‘İslamcı’nın ruhunun esas olarak milliyetçi-devletçi kumaştan dokunmuşluğuna delalet örnekler de mebzul miktardadır, vb.
‘Atraksiyon’lar da aynı minval üzre yürütülür: “Atatürk’ü Koruma Kanunu”nu ‘Atatürkçülüğünden ve laikçiliğinden şüphe edilen’ Demokrat Parti çıkarır; cumhuriyet tarihinin en katı anti-Kürt asimilasyon dönemi (dere isimlerine kadar her şeyin Türkçeleştirilmesi) ve en ufak bir eylem/hareket olmadığı halde birçok Kürt ailesinin sürgünü, ‘cumhuriyet tarihinin en özgürlükçü anayasasını yapan’ 60 darbecilerince yürütülür; seçimleri elinden eksik etmediği güvercinli mitinglerle, ‘barış’ türküleriyle kazanmış Bülent Ecevit, cumhuriyet tarihinin ilk askeri saldırısını (‘Barış Harekâtı’) gerçekleştirir; faili meçhul cinayetlerin kol gezdiği 90’lı yıllardaki ‘kirli savaş’ın yürütücüsü ikili koalisyon hükümetinin ortaklarından biri, ‘hukukun üstünlüğünü, Kürt sorununun demokrasi içinde çözümünü’ savunduğu söylenen SHP’dir; İsrail’le en kapsamlı ‘askeri stratejik işbirliği anlaşması’nın altına imza atan başbakan, o ana kadar ömrü neredeyse anti-siyonizmle geçmiş Necmettin Erbakan’dır; Avrupa Birliği ile ilişkilerde çıtanın en yüksek tutulduğu (ve böylece ‘Hırıstiyan Batı’ya hep şüpheyle bakmış ‘muhafazakar’ çoğunluğun bakışının da değiştirildiği) dönem, Tayyip Erdoğan döneminin ilk on yılıdır…
Sayılan bu atraksiyonlar başka aktörlerce gerçekleştirilseydi ne olurdu? Kilit soru, bu. Açık ki toplumsal kabulde sorunlar çıkardı, sokaklar sarsılırdı, vs.
Böyle bakınca DEM ile tokalaşan ve sonrasında çok kuvvetli yeni dönem vurguları/önerileri yapan ve (bence sembolik olarak) Öcalan’ın parlamentoya gelip konuşmasını bile isteyen aktörün (Öcalan’ın idamını da önleyen) Devlet Bahçeli olması, rejimin normal akışına ters değil.
Bu minvale dikkat çekiyor olmam, söz konusu gelişmeye olumsuz baktığım anlamına gelmez: En kötü barışın en iyi savaştan daha iyi olduğuna inananlardanım, üstelik ‘bizim mahalle’deki amaç-araç ilişkisinde kör parmağım gözüne bir anormalliğin düzelmesi ihtimali bile var: Uzun bir süredir, PKK programı, ortalama ‘demokratik’ bir sistemin üç aşağı-beş yukarı tolere edebileceği bir program durumundadır; devleti/sistemi tarumar etmek, sınırları ortadan kaldırmak, hatta federasyon bile yoktur… Dolayısıyla, değişen amaç ve fakat değişmeyen mücadele biçimi, bazen başka bölge aktörlerinin etkinliğini, bazen ‘biçim’i kendi başına bir ‘esas’ haline getirmeyi, bazen gücü elinden yitirme korkusunu, bazen alışkanlıkları, bazen de hepsini birden akla getiriyor.
Her neyse, fakat, sözünü ettiğimiz anormalliğin düzelme ihtimalini güçlendiren bir açıklama Murat Karayılan’ın son demecinde var. Karayılan’ın son açıklamasında bence altı kalın olarak çizilmesi gereken biricik vurgu, Öcalan’a atfedilen ‘önderlik’, ‘başkan’, ‘esas belirleyici lider’ karakterlerinin güçlü biçimde yeniden hatırlatılmasıdır. Son yıllarda ve özellikle ‘yeni bir dönem’ dedikodularının başladığı iki-üç yıl öncesinden itibaren PKK mahallesinde fısıltı halinde tepeden aşağıya doğru yayılan ‘Başkan devletin elinde esirdir, artık onun çağrıları tartışılmaz şekilde kabul edilemez’ gibilerinden filiz halindeki fikriyattan vazgeçilmiştir; bu, önemlidir. Karayılan son açıklamasında ‘Apo çizgisi’ni birkaç kez öne çıkarıyor ve “Apo’nun özgürlüğünü eksen almayan çözüm arayışları bizim için yok hükmündedir” diyor.
PKK’nin literatüründe Öcalan, ‘Önderlik’tir; bu, PKK tüzüğünde de halen böyledir. ‘Önderlik’ bir liderden fazlasıdır; üç bileşenden oluşur: ‘Kürdistan, şehitler ve lider’… ‘Başkan Apo’, işte bu ‘yüce kurum’u temsil eder…
Görünen o ki, bir şekilde Öcalan yeniden ağırlık merkezindedir. Bu, Öcalan ne diyecekse o yapılacak anlamına gelmez, fakat Öcalan’ın dediklerinin kendi örgütüyle/kadrolarıyla müzakere edildikten sonra denildiği anlamına pekâlâ gelebilir.
Son bir not: Ankara TUSAŞ’ta düzenlenen eylemin birkaç parçalı PKK’nin bir parçası tarafından yapılmış olması ihtimalinden söz ediliyor. Olabilir. Açık olan şu: Profesyonelce planlanmış bu eylem, Devlet Bahçeli’nin açıklamalarından sonra, yani bir-iki haftada planlanmış olamaz.
Ama zaten Devlet Bahçeli’nin açıklamaları da uzun bir evveliyata sahip bir plan değil midir?