SEDAT BOZKURT
“İftihar” edilecek ülke hali…
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan 17 Aralık’ta “Türkiye girişimcilik buluşması” toplantısında konuştu. “Konuştu” kısmının haber değeri yok, çünkü Türkiye’deki siyasetçilerin en sık yaptıkları politik eylemdir bu. Erdoğan da çok sık konuşur. Soru almadan konuştukları için her basın açıklamaları ya da toplantıları da konferans niteliğindedir. Bu başka mevzu, 17 Aralık’taki toplantıda Erdoğan, “bütün gayemiz istikbalimizin teminatı olan gençlerimize vatandaşı olmaktan iftihar edecekleri bir ülke bırakmak” dedi. Aslında alışkınız bu içerikteki açıklamalara. En son enflasyon oranından az zamla açıklanan asgari ücret ile ilgili de “çalışanların enflasyona her zamanki gibi ezdirilmediğini” söylemişti. Bu açıklamaların sayısını çoğaltabiliriz.
Buradaki temel mesele gençlerin “iftihar edecekleri ülke” nasıl bir ülkedir? Bunun yanıtı yok. Çünkü maalesef bugün Türkiye’de toptan siyasetin bir ülke tahayyülü yok. Nasıl bir ülke inşa etmek istediklerini anlatma sıkıntısı çeken bir muhalefet de var. İktidarın yanlışlarını etiketleyen ama yerine seçenek önermeyen bir siyaset bu. Bülent Ecevit’in “Bu düzen değişmelidir” ya da 80 öncesindeki CHP’nin “Vurguna, soyguna, sömürüye son”, “Devlete de servete de kul olmayacağız” sloganlarına bugün ihtiyaç yok mu?
Bugün ülkeyi yüzde 35 oy almış bir siyaset yönetiyor. Erdoğan’ın 2. turdaki yüzde 52 oyu, destek veren partilerin onun yaptıklarına ya da yapacaklarına inançlarından değil, politik fayda ya da kazanacak adaylarının olmaması, kazanacak adayın yanında bulunma niyetinden kaynaklanıyor. Hep unutuyoruz Erdoğan son seçimlerde yüzde 35 oy alan partinin genel başkanıdır. Eski parlamenter sistem olsaydı başbakan bile olamazdı bu oy oranı ile.
İftihar meselesine dönersek durum hayli karışıyor. Çünkü 22 yıllık mutlak iktidarlarında AKP ve Erdoğan, olumsuzlukların tamamını kendileri dışına, olumlu olan her şeyi de kendilerine bağlayarak ciddi bir seçmen kitlesi yarattı. Devlet harcamalarında hiçbir tasarrufa girmezken ve bu harcama kalemlerini arttırırken vatandaşının sırtına yüklediği enflasyonla mücadelede aldığı kısmı mesafeyi başarı olarak sunuyor.
4 çocuktan biri okula aç geliyor, çocuk ölümleri yüzde 30 artmış, taşıma eğitime son verildi servislere verecek para yok, okullardaki tuvaletlerde sabun yok temizlenemiyor ama Suriye’de 850 okul yaptırmışız. AKP’ye göre bu, gençlerin iftihar duyması gereken bir tablodur.
2002 yılında 8,94 Bulgar Levası 1 TL iken bugün, 1 Bulgar Levası 13,4 TL. “AB’ye girdi ondan” dediğinizi duydum. 2015 yılında Azerbaycan Manat’ı 1,8 TL iken 2024’de 20,56 TL. 22 yıllık mutlak bir iktidar için çok da “iftihar” duyulacak bir tablo değil bu. Ama gençlerin iftihar duyması isteniyor. Çünkü bu tabloyu ortaya koyduğunuz zaman 22 yıllık iktidarlarında “önlerinin” kesilmesi için neler yaşadıklarını aynı cümlelerle sürekli anlatıyorlar. Gezi’den başlıyorlar, 17-25 Aralık’tan çıkıyorlar, 15 Temmuz’a mevzuyu getiriyorlar ama orada da çok kalmayıp, pandemiye ve son olarak da depreme meseleyi bağlayıp gidiyorlar. Oysa tüm bunların sebepleri bizzat kendileri.
Ülkenin cumhurbaşkanı beğenmediği karar için “Anayasa mahkemesini de kararını da tanımıyorum” dedi. Bağımsız olması ve güvencesi bulunması gereken Merkez Bankası Başkanı “söz dinlemiyor” diye görevden alındı. Ekonominin gerçekleri bir kenara bırakılarak seçmenleri etkileyebilmek için “Nas ortada dururken” denilerek faizler indirildi ve buna gerekçe olarak “faiz sebep enflasyon sonuç” dendi. Damat fantastik ekonomik programı ile bakan yapıldı. Bakan yapılan Nurettin Nebati’nin ekonomiyi ne kadar kötü yöneterek çökerttiğini şimdinin Maliye Bakanı Mehmet Şimşek her yerde anlatıyor. Ama Ödüllendirilerek milletvekili yapılan Nebati, gözleri parlayarak bu eleştirilerin hiçbirine yanıt vermiyor. Hatta ortalıkta yok. Dövizden kendisini ayrıştırarak 2 katına çıkmış bir pahalılık var orta yerde. O nedenle asgari ücreti sunarlarken bile dolar ile geçmişle kıyaslıyorlar, zeytinle, peynirle değil. Gençler için inşa edilen memleket tam da bu.
Adalet Bakanı kendinden çok emin açıklamalar yapıyor yargı bağımsızlığına ilişkin. Hatta oranlar veriyor. “Birkaç dava ile tüm yargının” nitelendirilmesinin doğru olmadığını da açıklamışlığı var. Oysa tam da öyledir, bazı davalar yargınızın niteliğini ve içinde bulunduğu durumu ortaya koyar. Ve bu birkaç davanın oranı tüm davalar içinde binde bir bile olabilir. Örneğin Can Atalay davası, Anayasa Mahkemesi’nin kararı, açık Anayasa hükmüne karşı uygulanmıyor, tanınmıyorsa orada kalan yüzde 99,9 doğru kararların hiçbir geçerliliği olmaz. Kaldı ki bu oran dramatik şekilde hayli fazla.
AİHM son verdiği kararla Türkiye’den, 230 kişiye hak ihlali nedeniyle 1 milyon 37 bin Avro ödenmesine karar verdi. AİHM’e yapılan başvuruların yüzde 33’ü Türkiye’den ve mahkeme binlerce ihlal kararını tek karar olarak seri bir şekilde vermeye başladı.
(Bakanlık bu oran işini hayli seviyor. AİHM kararlarını da sayı yerine hep grafiklerle, oranlarla hem de kıyaslama yaparak veriyor, adını da “seçme kararlar” diye koyduğu kitapçığında. Neden seçme ve kim neden o kararları seçti? Sorusunun yanıtı sizde var)
Avrupa Hukuk Yoluyla Demokrasi Komisyonu, yani anayasa hukuku alanında bağımsız uzmanların oluşturduğu, Avrupa Konseyi'nin bir danışma organı olan Venedik Komisyonu’nun son raporunda Türk yargısının bağımsız olmadığı hatta Cumhurbaşkanı’nın atadığı HSK üyelerinden 4’ünün de “uluslararası standartlara” göre yargı üyesi olarak kabul edilemeyeceği belirtildi. Gerçekten hazin ve bu memleketin hak etmediği bir tablo.
Bir ülkenin en önemli göstergesi olan ekonomi ve hukukta Türkiye’nin durumu maalesef bu. Ve bu tabloyu yaratanlar, “bütün gayemiz istikbalimizin teminatı olan gençlerimize vatandaşı olmaktan iftihar edecekleri bir ülke bırakmak” diye sesleniyorlar.
Ve o gençler bu “iftihar” edecekleri ülkenin sınırları dışına, ülkelerinin ne kadar “şahane” olduğunu anlatabilmek için bile vize alıp çıkamıyorlar. Alamıyorlar değil aslında vermiyorlar. Nedeni vize talep edenler değil, gençlerinin “iftihar” edecekleri ülke inşası nedeniyle Türkiye’nin, “şantiye” alanına dönmüş yıkık dökük hali…
2025 yılı ülkemize ve dünyaya umarım barış ve mutluluk getirir. İyi yıllar…